1 |
untouched |
el değmemiş |
adj. |
|
- The pristine beauty of the untouched wilderness was awe-inspiring.
- Bakir vahşi doğanın el değmemiş güzelliği hayranlık uyandırıcıydı.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koyların güzellikleri sizleri büyüleyebilir.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebiliyor.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebilir.
Show More (1)
|
2 |
untouched |
dokunulmamış |
adj. |
|
- The cake remained untouched on the kitchen counter, waiting to be eaten.
- Hiç dokunulmamış pasta mutfak tezgâhının üzerinde öylece duruyordu.
- The amount of money that remains untouched is still enormous.
- Dokunulmadan kalan para miktarı hala çok büyük.
Show More (-1)
|
3 |
untouched |
hiç dokunulmamış (yemek, içecek) |
adj. |
|
- Industrial fishing, which regularly makes large by-catches of cod, is even left virtually untouched.
- Düzenli olarak büyük miktarda morina balığı avlayan endüstriyel balıkçılığa neredeyse hiç dokunulmamıştır.
Show More (-2)
|