|
- It utterly passes my understanding how the Commission is unwilling to support this amendment.
- Komisyonun bu değişikliği desteklemekte nasıl isteksiz olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.
- The court must only be involved if the country concerned is unwilling or unable to deal with the matter.
- Mahkeme sadece ilgili ülkenin konuyla ilgilenmek istememesi veya ilgilenememesi durumunda devreye girmelidir.
- The bank is still very unwilling to open its accounts and projects up to external supervision.
- Banka, hesaplarını ve projelerini dış denetime açma konusunda hala çok isteksiz.
- Should we persist and foist an agenda on unwilling developing countries?
- Israr etmeli ve isteksiz gelişmekte olan ülkelere bir gündem dayatmalı mıyız?
- Those who are unwilling to admit that should put themselves, for a moment, in the position of the public.
- Bunu kabul etmek istemeyenler bir an için kendilerini halkın yerine koymalıdır.
- For this reason, the pharmaceutical industry has been unwilling to develop such products under normal market conditions.
- Bu nedenle ilaç endüstrisi normal piyasa koşullarında bu tür ürünleri geliştirme konusunda isteksiz davranmaktadır.
- First of all, the Commission has so far been unwilling to visit the region.
- Öncelikle, Komisyon şu ana kadar bölgeyi ziyaret etme konusunda isteksiz davranmıştır.
- I am therefore unwilling to accept it.
- Bu nedenle kabul etmekte isteksizim.
- Tom seems to be unwilling to be a suicide bomber.
- Tom bir intihar bombacısı olmak istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to even consider the possibility that he is wrong.
- Tom yanılıyor olma ihtimalini bile düşünmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to listen to suggestions.
- Tom önerileri dinlemek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to go to the supermarket for his mother.
- Tom annesi için süpermarkete gitmeye isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to lower the price.
- Tom fiyatı düşürmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seemed unwilling to do that.
- Tom bunu yapmaya isteksiz görünüyordu.
- Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom, kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seemed to be unwilling to change.
- Tom değişime isteksiz görünüyordu.
- Tom seems to be unwilling to do that.
- Tom bunu yapmaya isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept defeat.
- Tom yenilgiyi kabul etmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept our offer.
- Tom teklifimizi kabul etmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to correct his mistakes.
- Tom hatalarını düzeltmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.
- Tom, Mary'ye olanları anlatmak istemiyor gibi görünüyor.
- I was unwilling to agree to the proposal, but it seemed that I had no choice.
- Teklifi kabul etmeye isteksizdim ama şansım yok gibi görünüyordu.
- Tom seems to be unwilling to change.
- Tom değişmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seemed to be unwilling to change.
- Tom değişmeye isteksiz gibi görünüyordu.
- We're unwilling to do that.
- Bunu yapmaya isteksiziz.
- I'm unwilling to risk that.
- Bunu riske atmak istemiyorum.
- Tom seems to be unwilling to make a decision.
- Tom bir karar vermek istemiyor gibi görünüyor.
- I'm unwilling to do that.
- Bunu yapmak istemiyorum.
- Tom seems to be unwilling to listen to anything Mary says.
- Tom, Mary'nin söylediği hiçbir şeyi dinlemek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.
- Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to testify against Mary.
- Tom, Mary'ye karşı tanıklık etmeye isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to tackle the problem.
- Tom sorunu çözmeye isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept advice from native speakers who try to help him with his translations.
- Tom, çevirilerinde kendisine yardımcı olmaya çalışan ana dili İngilizce olan kişilerin tavsiyelerini kabul etmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
- Tom kendisine teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems unwilling to compromise.
- Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to acknowledge that Mary is a better swimmer than he is.
- Tom, Mary'nin kendisinden daha iyi bir yüzücü olduğunu kabul etmek istemiyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to spend the time it takes to do a job well.
- Tom bir işi iyi yapmak için gereken zamanı harcamak istemiyor gibi görünüyor.
- Tom appears unwilling to help.
- Tom yardım etmeye isteksiz görünüyor.
- Tom appears unwilling to do anything about it.
- Tom bu konuda bir şey yapmaya isteksiz görünüyor.
- Tom seems unwilling to compromise.
- Tom uzlaşmaya isteksiz görünüyor.
Show More (37)
|
