düzelten - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

düzelten



Bedeutungen von dem Begriff "düzelten" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 15 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
düzelten evener n.
düzelten redemptive n.
düzelten correcting adj.
düzelten meliorative adj.
düzelten balsamic adj.
düzelten recuperative adj.
düzelten redeeming adj.
düzelten redemptional adj.
düzelten redemptory adj.
düzelten redressive adj.
düzelten revisory adj.
düzelten revisional adj.
düzelten polishing adj.
düzelten corrigible [obsolete] adj.
Archaic
düzelten remediate adj.

Bedeutungen, die der Begriff "düzelten" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 50 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
düzelten kimse adjuster n.
düzelten kimse corrector n.
düzelten kimse refiner n.
düzelten kimse reformer n.
düzelten kimse improver n.
bir metni düzelten emender n.
bir metni düzelten emendator n.
düzelten kimse redeemer n.
düzelten kimse redresser n.
düzelten kimse rehabilitator n.
ızgara yüzeyindeki kömürü düzelten küçük ve kuvvetli bir alet firing hoe n.
düzelten kimse meliorater n.
düzelten kimse meliorator n.
moral düzelten kimse veya şey moraler [obsolete] n.
ahlakı düzelten şey moralizer n.
ahlakı düzelten şey moraliser n.
düzelten kimse righter n.
yanlışları düzelten kimse righter n.
düzelten kimse digestor [us] n.
düzelten kimse digester [uk] n.
saat kadranını düzelten kimse surfacer n.
ahlakı düzelten moralizing adj.
ahlakı düzelten moralising adj.
bazı faal değişkenlerden olumsuz etkilenmiş performansı düzelten (yardımcı ünite) compensating adj.
kendi hatasını düzelten self-correcting adj.
kendini düzelten self-correcting adj.
Colloquial
düzelten kimse rehabber n.
Industry
hasarlı gemi yüzeylerini düzelten kimse bumper n.
Technical
düzelten kimse rectificator n.
düzelten kimse rectifier n.
metalleri gererek düzelten araç stretcher leveller n.
kadrajı düzelten bir kamera aparatı finder n.
kendi kendini düzelten self-corrective adj.
Informatics
hata düzelten kod error-correcting code n.
Mechanic
kurşun borular arasındaki birleşme yerlerini düzelten demir grozing iron n.
Architecture
yontma taşı yeniden düzelten kimse regrater n.
Railway
triyaj hattında yanlış yönlendirilmiş vagonları düzelten motorlu araç trimmer n.
Dentistry
çapraşık dişlerin sırasını düzelten plastik ortodonti aleti aligner n.
çapraşık dişlerin sırasını düzelten plastik ortodonti aleti aliner n.
Optics
perspektif düzelten objektif tilt-shift lens n.
anamorfizma ile oluşturulmuş çarpık görüntüyü düzelten silindirik ayna anamorphoscope n.
küresel sapmayı ve renk kusurunu düzelten mercek apochromat n.
küresel sapmayı ve renk kusurunu düzelten mercek apochromatic lens n.
küresel sapmayı ve renk kusurunu düzelten (mercek) apochromatic adj.
Literature
(metin) gözden geçirip düzelten kimse diaskeuast n.
Military
tek sıra halinde yürüyen askerlerin arkasında veya kısa sıralar halinde yürüyen askerlerin kanat kısmında bulunup hataları düzelten subay veya astsubay file closer n.
Slang
dijital bir görüntüyü piksellerine kadar inceleyip düzelten kimse pixel peeper n.
dijital bir görüntüyü en ince ayrıntısına kadar inceleyip düzelten kimse pixel peeper n.
dijital bir görüntüyü piksel piksel/en ince ayrıntısına kadar inceleyip düzelten kimse pixel peeper n.
şekli bozuk bacakları düzelten atel benzeri destek iron [us] n.