his/her - Türkisch Englisch Wörterbuch

his/her

Bedeutungen, die der Begriff "his/her" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 219 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
his/her countenance n. yüzündeki anlam
his/her countenance n. suratı
his/her countenance n. yüzü
his/her countenance n. yüz ifadesi
his/her countenance n. surat ifadesi
his/her twin n. ikizi
his/her own fault n. kendi hatası
his/her holiness n. hazreti
send someone to his/her glory v. birini öldürmek
appeal to somebody for his/her testimony v. ifadesine başvurmak
tell somebody his/her fortune v. falına bakmak
to represent his/her country at the highest level in the international arena v. ülkesini uluslararası alanda en iyi şekilde temsil etmek
represent his/her country in the best possible way in the international arena v. ülkesini uluslararası alanda en iyi şekilde temsil etmek
remind someone of his/her trouble v. derdini depreştirmek
remind someone of his/her trouble v. derdini deşmek
sweep someone off his/her feet v. aklını başından almak
build one’s whole life around his/her children v. bütün hayatını çocukları üzerine kurmak
accompany someone to his/her house v. evine kadar eşlik etmek
confront his/her past v. geçmişiyle yüzleşmek
face his/her past v. geçmişiyle yüzleşmek
continue his/her career v. kariyerine devam etmek
call someone from his/her cell phone v. cep telefonundan aramak
call someone from his/her cell phone v. cebinden aramak
enjoy his/her retirement v. emekliliğinin keyfini sürmek
look forward to his/her coming/arrival v. gelişini dört gözle beklemek
strip someone of his/her license v. lisansını almak
name the baby after his/her dad v. bebeğe babasının adını vermek
call someone on his/her cell v. cebinden aramak
start seeing his/her ex again v. eski sevgilisi ile yeniden görüşmeye başlamak
start seeing his/her ex again v. eski sevgiliyle yeniden görüşmeye başlamak
go on with his/her life v. yaşamını sürdürmek
spend half of his/her life in the music business v. hayatının yarısını müzik piyasasında harcamak
sprain his/her leg v. ayağını burkmak
wait for his/her replacement v. kendi yerine gelecek/geçecek olan kişiyi beklemek
hold his/her breath underwater v. su altında nefesini tutmak
give it to his/her v. (çocukluğuna/tecrübesizliğine vb) vermek
have his/her own room v. kendi odası olmak
have his/her own room v. kendine ait odası olmak
remove the child from his/her mother v. çocuğu annesinden almak/ayırmak
look his/her point of view v. kendi açısından bakmak
cup one's face in his/her hands v. ellerinin arasına yüzünü/başını koymak/gömmek
convey his/her thoughts v. düşüncelerini aktarmak
convey his/her opinions v. düşüncelerini aktarmak
carry out (his/her) duty v. görevini yürütmek
(his/her) wish come true v. dileği yerine gelmek
honour his/her/its memory v. anısını yaşatmak
kiss someone on his/her cheek v. birini yanağından öpmek
expert in his/her field adj. alanında uzman
expert in his/her field adj. alanında uzmanlaşmış
in his/her own right adv. başlı başına
for the duration of his/her service adv. çalıştığı süre zarfında
for the duration of his/her service adv. çalıştığı süre boyunca
for the duration of his/her service adv. çalıştığı süre içinde
in his/her twenties adv. yirmili yaşlarında
in his/her twenties adv. yirmilerinde
despite his/her advancing age adv. ilerleyen yaşına rağmen
in his/her/your pocket adv. cebinde
Phrasals
ride over someone with his/her bicycle v. bisikletiyle birinin üzerinden geçmek
Phrases
hrh (his/her royal highness) n. hazretleri
may god let him/her grow up with his/her mother and father expr. allah analı babalı büyütsün
during his/her service expr. çalıştığı süre boyunca
during his/her service expr. çalıştığı süre zarfında
during his/her service expr. çalıştığı süre içinde
with his/her free will expr. hür iradesi ile
with his/her free will expr. hür iradesiyle
despite his/her advanced age expr. ilerlemiş yaşına rağmen
despite his/her advanced age expr. ilerleyen yaşına rağmen
with his/her free will expr. özgür iradesiyle
with his/her own words expr. kendi sözleriyle
with his/her own words expr. kendi deyimiyle
with his/her free will expr. özgür iradesi ile
on his/her own behalf expr. kendi nam ve hesabına
to each his/her/their own expr. herkesin zevki kendine
to each his/her/their own expr. herkesin fikri kendini bağlar
to each his/her/their own expr. herkesin tercihi kendine
Proverb
if one cries, only his/her mother feels his/her pain truly ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar
Colloquial
cut off one of his/her fingers v. parmaklarından birini kesmek
in his/her memory expr. anısına
in his/her memory expr. hatırasına
pretend you're in his/her place expr. kendini onun yerine bir koy
in his/her own way expr. kendince
in his/her own way expr. kendine göre
his/her mask slipped expr. maskesi düştü
with the back of his/her right hand expr. sağ elinin tersiyle
with the back of his/her left hand expr. sol elinin tersiyle
his/her word is his/her bond expr. sözü senettir
he/she couldn’t punch his/her way out of a paper bag expr. onun kendine hayrı/faydası yok
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. (bir şeyi yapmak) akıllı işi değil
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz)
I don't like the cut of his/her jib expr. onun yüz ifadesini sevmiyorum
I don't like the cut of his/her jib expr. onun mizacını sevmiyorum
in his, her, its, (own) way expr. kendi yolundan
in his, her, its, (own) way expr. kendi bildiği gibi
in his, her, its, (own) way expr. kendine göre
in his, her, its, (own) way expr. kendince
(god) rest his/her soul expr. ruhu şad olsun
(god) rest his/her soul expr. huzur içinde yatsın
(god) rest his/her soul expr. allah rahmet eylesin
(god) rest his/her soul expr. nur içinde yatsın
god rest his/her soul expr. allah rahmet eylesin
god rest his/her soul expr. huzur içinde yatsın
god rest his/her soul expr. nur içine yatsın
god rest his/her soul expr. ruhu şad olsun
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne karın ağrısıysa
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne zıkkımsa
what's his/her/their face expr. neydi adı
what's his/her/their name expr. neydi adı
Idioms
your, his, her true colours [uk] n. rengi (nasıl biri olduğu)
your, his, her true colours [uk] n. gerçek yüzü
your, his, her true colours [uk] n. gerçek kimliği
your, his, her true colours [uk] n. asıl karakteri
your, his, her true colours [uk] n. esas niyeti
your, his, her true colors [us] n. rengi (nasıl biri olduğu)
your, his, her true colors [us] n. gerçek yüzü
your, his, her true colors [us] n. gerçek kimliği
your, his, her true colors [us] n. asıl karakteri
your, his, her true colors [us] n. esas niyeti
his, her word of honour [uk] n. namus sözü
his, her word of honour [uk] n. onur sözü
his, her word of honour [uk] n. şeref sözü
his, her word of honor [us] n. namus sözü
his, her word of honor [us] n. onur sözü
his, her word of honor [us] n. şeref sözü
knock someone off his/her stride [usa] v. (birinin) yürümeye veya koşmaya devam etmesine engel olmak
knock someone off his/her stride [usa] v. şaşkına döndürmek
throw someone off his/her stride [usa] v. (birinin) yürümeye veya koşmaya devam etmesine engel olmak
throw someone off his/her stride [usa] v. şaşkına döndürmek
scare someone out of his/her wits v. birini çok korkutmak
give someone his/her marching orders v. birine yol vermek
call someone by his/her first name v. birisine adıyla hitap etmek
call someone by his/her first name v. bir kişiye ilk ismiyle hitap etmek
you give someone his/her cut v. birine payını vermek
(one's life) flashes before his/her eyes v. film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmek
(one's life) flashes before his/her eyes v. hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmek
one's life flashes before his/her eyes v. hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmek
be a man/woman of his/her word v. sözünün eri olmak
be a man/woman of his/her word v. sözüne güvenilen bir kadın/adam olmak
be a man/woman of his/her word v. sözünün arkasında duran bir kadın/adam olmak
be a man/woman of his/her word v. dürüst/doğru sözlü bir kadın/adam olmak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. en kolay şeyi bile becerememek
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. beceriksiz olmak
leave something in its/his/her wake v. arkasında/ardında bir şey bırakmak
leave something in its/his/her wake v. ardında/arkasında bir şey bırakıp gitmek
turn in his/her grave [uk] v. mezarında kemikleri sızlamak
turn in his/her grave [uk] v. mezarında ters dönmek
roll in his/her grave [us] v. mezarında kemikleri sızlamak
roll in his/her grave [us] v. mezarında ters dönmek
in his/her element expr. halinden memnun
in his/her element expr. havasında
in his/her element expr. ortamında
looks as if butter wouldn't melt (in his/her mouth) expr. sütten çıkma ak kaşık gibi görünmek
looks as if butter wouldn't melt (in his/her mouth) expr. görünüşte masum/mütevazı/mesafeli olmak
looks as if butter wouldn't melt (in his/her mouth) expr. hissiz/soğuk görünmek
every dog has his/her day expr. herkesin şanslı bir günü vardır
every dog has his/her day expr. talih bir gün herkese güler
every dog has his/her day expr. herkes bir gün/bir noktada başarıya ulaşır
every dog will have his/her day expr. herkesin şanslı bir günü vardır
every dog will have his/her day expr. talih bir gün herkese güler
every dog will have his/her day expr. herkes bir gün/bir noktada başarıya ulaşır
every dog will have his/her day expr. herkesin bir noktada şansı dönecektir
every dog will have his/her day expr. gün gelir herkes başarıyı elde eder
give the devil his/her due expr. yiğidi öldür hakkını yeme
give the devil his/her due expr. sezar'ın hakkı sezar'a
give the devil his/her due expr. sezar'ın hakkını sezar'a vermek
he/she couldn't punch his/her way out of a paper bag expr. birinin kendine hayrı yok
he/she couldn't punch his/her way out of a paper bag expr. birinin kendine bile hayrı yok
his/her bark is worse than his/her bite expr. havlayan köpek ısırmaz
his/her bark is worse than his/her bite expr. ne varsa dilindedir
his/her ears are flapping [uk] expr. dinlemeye/kulak misafiri olmaya çalışıyor
his/her ears are flapping [uk] expr. kulak kabartıyor
his/her ears are flapping [uk] expr. kulağı bizde
his/her face is like thunder expr. burnundan soluyor
his/her face is like thunder expr. çok sinirli
your, his, her word is law expr. sözü geçer
your, his, her word is law expr. sözü kanundur
his, her word is his, her bond expr. sözü senettir
his, her word is his, her bond expr. dediğini yapar
his, her word is as good as his, her bond expr. sözü senettir
his, her word is as good as his, her bond expr. dediğini yapar
Formal
hmf (his/her majesty's forces) abrev. majestelerinin kuvvetleri
Speaking
may allah forgive his/her sins expr. allah taksiratını affetsin
his/her whole world was turned upside down expr. dünyası altüst oldu
his/her whole world turned upside down expr. dünyası altüst oldu
he/she doesn't have a jealous bone in his/her body expr. hiç kıskanç değil
he/she doesn't have a jealous bone in his/her body expr. hiç kıskanmaz
late in his/her life expr. hayatının son yıllarında
I can't remember his/her name expr. onun adını/ismini çıkaramadım
how was his/her reaction? expr. nasıl karşıladı?
if you were in his/her place expr. onun yerinde olsan
what's his/her problem? expr. onun sorunu ne?
what's his/her deal? expr. onun sorunu ne?
find someone od'd in his/her room expr. odasında aşırı doz almış olarak bulmak
what's his/her name? expr. neydi adı?
what's his/her face? expr. neydi adı?
if you were in his/her shoes expr. onun yerinde olsan
it's in his/her blood to... expr. kanında var
he/she is away from his/her desk (now) expr. şu an yerinde yok
he/she is away from his/her desk (now) expr. şu an yerinde değil
how was his/her reaction? expr. tepkisi nasıldı?
I forget his/her name expr. (onun) adını unuttum
I forget his/her name expr. (onun) ismini unuttum
I like (his/her) cheek expr. (onun) cesaretine bayılıyorum/cesaretine hayranım
I like (his/her) cheek expr. (onun) arsız/yüzsüz olduğunu düşünüyorum
I like (his/her) cheek expr. (onun) pişkin/şımarık olduğunu düşünüyorum
I like (his/her) cheek expr. (onun) arsızlığına hayranım/hayran oldum
I like (his/her) cheek expr. (onun) yüzsüzlüğüne hayranım/hayran oldum
I like (his/her) cheek expr. (onun) pişkinliğine hayranım/hayran oldum
may god rest his/her soul expr. allah rahmet eylesin
Politics
his/her highness n. cenapları
hmg (his/her majesty's government) abrev. kraliyet hükümeti
hmg (his/her majesty's government) abrev. majestelerinin hükümeti
hmrc (his/her majesty's revenue and customs) [uk] abrev. gümrük ve gelir idaresi
hmrc (his/her majesty's revenue and customs) [uk] abrev. majestelerinin vergi ve gümrük dairesi
hmso (his/her majesty's stationery office) [uk] abrev. ingiliz resmi yayıncılık şirketi
Traffic
she/he (have) his/her driving licence taken away v. ehliyetine el konulmak
Marine
hmas (his/her majesty's australian ship) n. majestelerinin avustralya gemisi
hmcs (his/her majesty's canadian ship) abrev. majestelerinin kanada gemisi