1 |
skirmish |
çatışma |
n. |
|
- The skirmish on the border urged the leaders to intervene.
- Sınırdaki çatışma liderleri müdahale etmeye itti.
- However, despite the reduced tension at present, skirmishes along the border continue.
- Ancak şu anda gerilimin azalmasına rağmen sınır boyunca çatışmalar devam etmektedir.
- However, despite the reduced tension at present, skirmishes along the border continue.
- Ancak şu anda gerilimin azalmasına rağmen sınır boyunca çatışmalar devam ediyor.
- He was involved in a skirmish with a violent gang.
- Şiddet yanlısı bir çeteyle çatışmaya girmiş.
Show More (1)
|
2 |
skirmish |
ufak bir kavga veya tartışma |
n. |
|
- What happened between Celeste and Edna was just a skirmish, nothing serious.
- Celeste ve Edna arasında ufak bir tartışma olmuştu, ciddi bir şey değildi.
Show More (-2)
|
3 |
skirmish |
çarpışmak (savaş vb) |
v. |
|
- From June 9 to the beginning of July the two armies skirmished at various locations along the route.
- 9 Haziran'dan Temmuz başına kadar iki ordu güzergah boyunca çeşitli yerlerde çatıştı.
Show More (-2)
|
4 |
skirmish |
çatışmak |
v. |
|
- English and Spanish forces skirmished on St. Simons Island.
- İngiliz ve İspanyol kuvvetleri St. Simons Adası'nda çatıştı.
Show More (-2)
|