| 1 |
stall |
tezgah |
n. |
|
- We walked by a flower stall on our way here.
- Buraya gelirken bir çiçek tezgahının önünden geçtik.
- In order to reach the apparel stalls, we went up by two floors.
- Giyim tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık.
- We went up by two floors in order to reach the apparel stalls.
- Giysi tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık.
- Goods at the food and clothing stalls were very cheap.
- Gıda ve giyim tezgahlarındaki ürünler çok ucuz.
- We went up two floors to reach the apparel stalls.
- Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık.
- We went up by two floors to reach the apparel stalls.
- Giyim tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarıya çıktık.
- In order to reach the apparel stalls, we went up by two floors.
- Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık.
- Goods at the food and clothing stalls were very cheap.
- Yiyecek ve giyecek tezgahlarındaki mallar çok ucuzdu.
- We went up by two floors in order to reach the apparel stalls.
- Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık.
- We went up by two floors to reach the apparel stalls.
- Giysi tezgâhlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık.
- We went up two floors to reach the apparel stalls.
- Kıyafet tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık.
Show More (8)
|
| 2 |
stall |
oyalamak |
v. |
|
- You stall her; I'll check if the cake is ready.
- Sen onu oyala, ben bir bakayım pasta hazır mı.
- Why do we still feel that the ministers are stalling?
- Neden hala bakanların bizi oyaladığını düşünüyoruz?
- Tom is stalling, isn't he?
- Tom oyalıyor, değil mi?
- Can you stall Tom till I get there?
- Ben oraya gelinceye kadar Tom'u oyalayabilir misin?
- Do you know how you're going to stall Tom?
- Tom'u nasıl oyalayacağını biliyor musun?
- They're stalling.
- Onlar oyalıyorlar.
- Tom is just stalling, isn't he?
- Tom sadece oyalıyor, değil mi?
- Can you stall Tom till I get there?
- Ben gelene kadar Tom'u oyalayabilir misin?
- Why are they stalling?
- Neden oyalıyorlar?
- They're stalling.
- Oyalıyorlar.
Show More (7)
|
| 3 |
stall |
durmak |
v. |
|
- After three years, this agenda is stalled; indeed, it is going backwards.
- Üç yılın ardından, bu gündem durmuş durumda, hatta geriye doğru gidiyor.
- He pushed the stalled car with all his might.
- O, bütün gücüyle durmuş arabayı itti.
- He pushed the stalled car with all his might.
- Duran arabayı tüm gücüyle itti.
- A stalled car impedes traffic in the left lane.
- Duran bir araç sol şeritte trafiği engelliyor.
- A stalled car impedes traffic in the left lane.
- Durmuş bir araba sol şeritte trafiği engelliyor.
- The investigation stalled.
- Soruşturma durdu.
Show More (4)
|
| 4 |
stall |
oyalanmak |
v. |
|
- The Commission also seems to be stalling on the other important areas, such as minimum income.
- Komisyon asgari gelir gibi diğer önemli alanlarda da oyalanıyor gibi görünüyor.
- Stop stalling and do what I told you.
- Oyalanmayı bırak ve sana söylediğimi yap.
- Tom is stalling, isn't he?
- Tom oyalanıyor, değil mi?
- You're stalling.
- Oyalanıyorsun.
- Stop stalling and do what I told you.
- Oyalanmayı bırak da sana ne dediysem onu yap.
- Tom's stalling.
- Tom oyalanıyor.
Show More (3)
|
| 5 |
stall |
durdurmak |
v. |
|
- You've stalled the engine.
- Motoru durdurdun.
- You've stalled the engine.
- Sen motoru durdurdun.
- He stalled the engine three times.
- Üç kez motoru durdurdu.
- He stalled the engine three times.
- Motoru üç kez durdurdu.
Show More (1)
|
| 6 |
stall |
ahır |
n. |
|
- He took the horse to the stall.
- Atı ahıra götürdü.
Show More (-2)
|
| 7 |
stall |
ani irtifa kaybı |
n. |
|
- Suddenly, our plane went into a stall.
- Uçağımız aniden irtifa kaybı yaşadı.
Show More (-2)
|
| 8 |
stall |
(kilisede) oturma alanı |
n. |
|
- The stalls in this cathedral are known for their intricate craftsmanship.
- Bu katedraldeki oturma alanları incelikli işçilikleriyle bilinmektedir.
Show More (-2)
|
| 9 |
stall |
stop etmek |
v. |
|
- Their car stalled near the back entrance.
- Arabaları arka girişe yakın bir yerde stop etmiş.
Show More (-2)
|
| 10 |
stall |
zaman kazanmak |
v. |
|
- Mr. Peters seems to be stalling for time on the new agreement.
- Görünüşe bakılırsa Bay Peters yeni anlaşma konusunda zaman kazanmaya çalışıyor.
Show More (-2)
|
| 11 |
stall |
durmak (motor) |
v. |
|
- Sales growth has stalled since January.
- Satışlardaki büyüme Ocak ayından bu yana durdu.
Show More (-2)
|
| 12 |
stall |
ağırdan almak |
v. |
|
- Why do we still feel that the ministers are stalling?
- Neden hala bakanların işi ağırdan aldığını düşünüyoruz?
Show More (-2)
|
| 13 |
stall |
bölme (ahırda tek bir büyükbaş hayvana ait) |
n. |
|
- This stable contains twelve stalls.
- Bu ahır on iki tane bölme içerir.
Show More (-2)
|
