English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | gaze v. | uzun uzun bakmak | ||
He held my hand as he gazed into my eyes. Gözlerimin içine uzun uzun bakarak elimi tuttu. More Sentences |
||||
Psychology | ||||
Psychology | gaze n. | bakış | ||
Her gaze met his for a brief moment. Bakışları kısa bir an için onunkilerle buluştu. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | gaze v. | gözünü dikmek | ||
General | ||||
General | gaze n. | gözünü dikme | ||
General | gaze n. | dik bakış | ||
General | gaze n. | sürekli bakış | ||
General | gaze n. | nazar | ||
General | gaze n. | (lacancı psikanalizde) öznenin bakma arzusu ile birine bakılabileceğine dair sahip olduğu bilinci arasındaki ilişki | ||
General | gaze v. | dik dik bakmak | ||
General | gaze v. | gözünü dikmek | ||
Archaic | ||||
Archaic | gaze n. | bakılan nesne |
Turkish | English | |
---|---|---|
Technical | ||
Technical | gaze | gauze n. |
Textile | ||
Textile | gaze | topstich n. |
Textile | gaze | gause n. |