fix - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
fix tamir etmek v.
  • He was able to fix the leaking faucet.
  • Sızdıran musluğu tamir etmeyi başardı.
  • Our truck broke down and it took a whole day to fix.
  • Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi bütün bir gün sürdü.
  • Our truck broke down and it took a whole day to fix.
  • Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi tam bir gün sürdü.
Show More (544)
fix düzeltmek v.
  • He got a plumber to fix the problem.
  • Sorunu düzeltmesi için bir tesisatçı çağırdı.
  • She went to the ladies room to fix her hair.
  • Saçını düzeltmek için kadınlar tuvaletine gitti.
  • It is an odd matter that we have to fix.
  • Bu düzeltmemiz gereken garip bir konu.
Show More (321)
fix onarmak v.
  • I'm fixing something.
  • Bir şey onarıyorum.
  • Can you do anything to fix it?
  • Bunu onarmak için bir şey yapabilir misin?
  • They will fix it.
  • Onlar bunu onaracak.
Show More (129)
fix hazırlamak v.
  • Let me fix us a couple of drinks first.
  • Önce kendimize birkaç içki hazırlayayım.
  • I'll fix a sandwich or something for your lunch.
  • Öğle yemeği için sandviç falan hazırlarım.
  • I'm fixing dinner.
  • Akşam yemeğini hazırlıyorum.
Show More (38)
fix belirlemek v.
  • My rent was fixed at 780 pounds a month.
  • Kiram aylık 780 pound olarak belirlenmişti.
  • Turkey has not even fixed a precise timetable for fulfilling the political criteria of Copenhagen.
  • Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek için kesin bir takvim bile belirlememiştir.
  • They fix clear rules regarding the relationship between military and humanitarian actors in UN humanitarian operations.
  • BM insani yardım operasyonlarında askeri ve insani yardım aktörleri arasındaki ilişkiye dair net kurallar belirlerler.
Show More (3)
fix sabitlemek v.
  • Nor should the candidate countries fix the measuring rod so high up that it is no longer possible to jump over it.
  • Aday ülkeler ölçüm çubuğunu üzerinden atlanamayacak kadar yükseğe de sabitlememelidir.
  • It will fix the de facto external border of the Union at the green line.
  • Birliğin fiili dış sınırını yeşil hatta sabitleyecektir.
  • You had better fix the bookcase to the wall.
  • Kitaplığı duvara sabitleseniz iyi olur.
Show More (1)
fix çıkmaz n.
  • Tom found himself in a terrible fix.
  • Tom kendini berbat bir çıkmazda buldu.
  • I found myself in a terrible fix.
  • Kendimi korkunç bir çıkmazda buldum.
  • If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
  • Tavsiyeme uysaydın şu anda böyle bir çıkmazda olmazdın.
Show More (1)
fix (fotoğrafı) sabitlemek v.
  • The handrails were fixed to the wall with screws.
  • Tırabzanlar duvara vidalarla sabitlenmiştir.
  • He used a solution of table salt to fix the image permanently.
  • Görüntüyü kalıcı olarak sabitlemek için bir sofra tuzu çözeltisi kullandı.
Show More (-1)
fix zor durum n.
  • That would leave me in a fix.
  • Bu beni zor durumda bırakırdı.
  • I'm in a fix.
  • Zor durumdayım.
Show More (-1)
fix takmak v.
  • She tried again to fix the earring into her ear.
  • Küpeyi kulağına takmak için tekrar denedi.
  • She tried again to fix the earring into her ear.
  • O tekrar küpeyi kulağına takmaya çalıştı.
Show More (-1)
fix çözüm n.
  • They needed a quick fix for plummeting sales.
  • Düşen satışlar konusunda hızlı bir çözüme ihtiyaçları vardı.
Show More (-2)
fix hile karıştırmak v.
  • They were paid to fix the election.
  • Seçimlere hile karıştırmak için para almışlar.
Show More (-2)
fix şike n.
  • Everyone thinks his promotion was a fix.
  • Herkes onun terfiinin şike olduğunu düşünüyor.
Show More (-2)
fix (birkaç üretici) ortak fiyat belirlemek v.
  • These companies are accused of fixing service prices.
  • Bu şirketler hizmet fiyatlarını ortak belirlemekle suçlanıyor.
Show More (-2)
fix sağlamak v.
  • We fixed for the journalists to visit our manufacturing facilities.
  • Gazetecilerin üretim tesislerimizi ziyaret etmelerini sağladık.
Show More (-2)
fix hazırlamak (kahvaltı/öğle yemeği/akşam yemeği) v.
  • I put on some music while he fixed us drinks.
  • O bize içkileri hazırlarken ben de müzik açtım.
Show More (-2)
fix (hayvan) kısırlaştırmak v.
  • Cute dog. Is he fixed?
  • Sevimli köpekmiş. Kısırlaştırıldı mı?
Show More (-2)
fix ayar çekmek v.
  • Don't worry; I'll fix him so that he never upsets you again.
  • Endişelenme; seni bir daha üzmesin diye ben ona bir ayar çekerim.
Show More (-2)
fix doz. n.
  • I'm lousy without a fix of coffee in the morning.
  • Sabahları bir doz kahve içmezsem çok fena oluyorum.
Show More (-2)
fix yapmak v.
  • I'll fix you a cup of tea.
  • Sana bir bardak çay yapacağım.
Show More (-2)
fix tespit etmek n.
  • Fix a date for the meeting.
  • Toplantı için bir tarih tespit et.
Show More (-2)