1 |
move |
hareket etmek |
v. |
|
- The decision to move in this direction should be taken by ministers at Laeken this weekend.
- Bu yönde hareket etme kararı bu hafta sonu Laeken'de bakanlar tarafından alınmalıdır.
- In these matters, however, it is better to move slowly and appropriately rather than rapidly and get things wrong.
- Ancak bu konularda hızlı hareket edip işleri yanlış yapmaktansa, yavaş ve uygun şekilde hareket etmek daha iyidir.
- I am interested, rather, in understanding how we move on from here.
- Ben daha ziyade bundan sonra nasıl hareket edeceğimizi anlamakla ilgileniyorum.
- But we are not under any pressure to move.
- Ama hareket etmemiz için herhangi bir baskı altında değiliz.
- Thus we know the limits within which we can move institutionally.
- Böylece kurumsal olarak hangi sınırlar içerisinde hareket edebileceğimizi biliyoruz.
- That is clear, and that is the direction in which we must move.
- Bu çok açık ve bu doğrultuda hareket etmeliyiz.
- The European Commission has moved in this direction, with its proposal, as has the rapporteur, with his suggestions.
- Avrupa Komisyonu önerisiyle,raportör de önerileriyle bu yönde hareket etmiştir.
- I have also heard, and read, complaints that we moved too slowly.
- Ayrıca çok yavaş hareket ettiğimize dair şikâyetler de duydum ve okudum.
- It is easier for money, goods and services to move within the European Union than the European citizens themselves.
- Para, mal ve hizmetlerin Avrupa Birliği içerisinde hareket etmesi, Avrupa vatandaşlarının kendilerinden daha kolaydır.
- The criminals can move freely across frontiers but our police forces cannot.
- Suçlular sınırlar ötesinde serbestçe hareket edebilirken polis güçlerimiz bunu yapamıyor.
- I believe that the right to move freely only ends when the body is interred.
- Özgürce hareket etme hakkının ancak ceset defnedildiğinde sona erdiğine inanıyorum.
- The tax on removal vehicles also hinders people's freedom to move within the Community.
- Nakliye araçlarına uygulanan vergi de insanların Topluluk içinde hareket etme özgürlüğünü engellemektedir.
- The suicide attacks are preventing Israelis from being able to move about freely.
- İntihar saldırıları İsraillilerin özgürce hareket etmesini engelliyor.
- She is not yet free, however, and cannot move about freely.
- Ancak henüz özgür değil ve serbestçe hareket edemiyor.
- The Commission encourages officials to move from the private to the public sector and vice versa.
- Komisyon, memurları özel sektörden kamu sektörüne ya da tam tersi yönde hareket etmeye teşvik etmektedir.
- The United States is not moving very quickly to implement these decisions.
- Amerika Birleşik Devletleri bu kararları uygulamak için çok hızlı hareket etmiyor.
- If we move in this direction, we are moving towards the dissolution of the state.
- Eğer bu yönde hareket edersek devletin çözülmesine doğru ilerlemiş oluruz.
- The Commission encourages officials to move from the private to the public sector and vice versa.
- Komisyon, yetkilileri özel sektörden kamu sektörüne ya da tam tersi yönde hareket etmeye teşvik eder.
- In this regard, the Convention is constantly moving backwards.
- Bu bağlamda Sözleşme sürekli olarak geriye doğru hareket etmektedir.
- The parties must move forward.
- Taraflar ileriye doğru hareket etmelidir.
- Aircraft, cars and trains move between different countries and environments.
- Uçaklar, arabalar ve trenler farklı ülkeler ve ortamlar arasında hareket eder.
- Who in their right mind would take a train that moved backwards?
- Aklı başında kim geriye doğru hareket eden bir trene biner?
- And this is the direction in which we expect the Danish and the other nine governments to move.
- Danimarka ve diğer dokuz hükümetin bu doğrultuda hareket etmesini bekliyoruz.
- Parliament can solve most problems by swiftly moving on two fronts.
- Parlamento çoğu sorunu iki cephede hızla hareket ederek çözebilir.
- We must move towards what some of the developing countries want.
- Bazı gelişmekte olan ülkelerin istediği yönde hareket etmeliyiz.
- We still have incredible inertia in the pipeline, in the way in which these figures move.
- Boru hattında bu rakamların hareket etme biçiminde hala inanılmaz bir atalet var.
- So, scientifically we have absolutely no reason to move them.
- Bilimsel olarak onları hareket ettirmek için hiçbir nedenimiz yok.
- These arguments will move with the science.
- Bu argümanlar bilimle birlikte hareket edecektir.
- Israel isn't a state moving in its own territorial integrity.
- İsrail kendi toprak bütünlüğü içerisinde hareket eden bir devlet değil.
- Now, that matters because temperature is a measure of how fast things are moving.
- Şimdi, bu önemli çünkü sıcaklık, cisimlerin ne kadar hızlı hareket ettiğinin bir ölçüsüdür.
- You may have to move around a bit for the best effect.
- En iyi sonucu almak için biraz hareket etmen gerekebilir.
- If the angle is too large, the resulting object will have additional degrees of freedom and move like a slithering snake.
- Açı çok büyükse, ortaya çıkan nesne ek serbestlik derecesine sahip olacak ve sürünen bir yılan gibi hareket edecektir.
- I only sang a song and moved a little.
- Sadece bir şarkı söyledim ve biraz hareket ettim.
- Now, that matters because temperature is a measure of how fast things are moving.
- Bu önemli çünkü sıcaklık nesnelerin ne kadar hızlı hareket ettiğinin bir ölçüsüdür.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda hareket edebilmesi veya mevcut çatlaklardan yararlanabilmesi için kayaları kırması şarttır.
- The world is small and everything moves so fast these days.
- Dünya küçük ve günümüzde her şey çok hızlı hareket ediyor.
- Imagine the spheres of the universe as a series of concentric circles moving within one another.
- Evrenin kürelerini birbiri içinde hareket eden bir dizi eşmerkezli daire olarak hayal edin.
- If the angle is too large, the resulting object will have additional degrees of freedom and move like a slithering snake.
- Açı çok büyükse, ortaya çıkan nesne ek serbestlik derecelerine sahip olacak ve sürünen bir yılan gibi hareket edecektir.
- Drink plenty of water, eat breakfast and let your body move.
- Bol su için, kahvaltı edin ve vücudunuzu hareket ettirin.
- The world is small and everything moves so fast these days.
- Dünya küçük ve bugünlerde her şey çok hızlı hareket ediyor.
- You may have to move around a bit for the best effect.
- En iyi etkiyi görmek için biraz hareket etmeniz gerekebilir.
- Israel isn't a state moving in its own territorial integrity.
- İsrail kendi toprak bütünlüğü içinde hareket eden bir devlet değil.
- She should move fast and snap him up.
- Aceleyle hareket ederek onu kapmalı.
- Drink plenty of water, eat breakfast and let your body move.
- Çok su iç, kahvaltı yap ve vücudunu hareket ettir.
- You may have to move around a bit for the best effect.
- En iyi etkiyi elde etmek için biraz hareket etmeniz gerekebilir.
- We may have to move very quickly.
- Çok hızlı hareket etmek zorunda kalabiliriz.
- Now don't move.
- Şimdi hareket etme.
- We must move quickly.
- Çabuk hareket etmeliyiz.
- Please don't move.
- Lütfen hareket etme.
- Why don't you move?
- Neden hareket etmiyorsun?
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok fakat arabam hareket etmiyor.
- Sami didn't move again after that.
- Ondan sonra Sami tekrar hareket etmedi.
- Copernicus believed the Earth and other planets moved around the Sun.
- Kopernik, Dünya'nın ve diğer gezegenlerin Güneş'in etrafında hareket ettiğine inanıyordu.
- Why are we moving?
- Neden hareket ediyoruz?
- I can move freely now.
- Artık özgürce hareket edebilirim.
- Tom can hardly move.
- Tom zor hareket ediyor.
- When I'm in traffic, I try to find the fastest moving lane.
- Trafikte olduğumda, en hızlı hareket eden şeridi bulmaya çalışırım.
- The ferry started to move and we were across in half an hour.
- Feribot hareket etmeye başladı ve yarım saat içinde karşıya geçtik.
- Try not to move so much.
- Çok hareket etmemeye çalış.
- Tom is moving.
- Tom hareket ediyor.
- Tom moved cautiously.
- Tom temkinli hareket etti.
- They're not moving.
- Onlar hareket etmiyorlar.
- The horse stopped and wouldn't move.
- At durdu ve hareket etmedi.
- I can barely move.
- Ben zar zor hareket edebiliyorum.
- A tiny object moved in the dark.
- Karanlıkta küçük bir nesne hareket etti.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda bir sorun yok ama arabam hareket etmiyor.
- I can hardly move.
- Zorlukla hareket edebiliyorum.
- You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
- Love moves the world.
- Aşk dünyayı hareket ettirir.
- He moves awkwardly.
- O beceriksizce hareket eder.
- I failed to move it for it was very heavy.
- Çok ağır olduğu için onu hareket ettiremedim.
- Don't let him move.
- Onun hareket etmesine izin verme.
- I can't move any faster.
- Daha hızlı hareket edemem.
- Layla kept moving.
- Leyla hareket etmeye devam etti.
- I think I saw something moving.
- Sanırım hareket eden bir şey gördüm.
- Keep moving.
- Hareket etmeye devam edin.
- Let's just keep moving.
- Hareket etmeye devam edelim.
- Tom can't move as quickly as Mary can.
- Tom, Mary kadar hızlı hareket edemiyor.
- As soon as he got on the bus, it began to move.
- Otobüse biner binmez, otobüs hareket etmeye başladı.
- Don't move too quickly.
- Çok hızlı hareket etme.
- I need to move slowly.
- Yavaş hareket etmem gerekiyor.
- Tom can't move very fast.
- Tom çok hızlı hareket edemez.
- Tom didn't move his lips.
- Tom dudaklarını hareket ettirmedi.
- I think that I saw something moving.
- Sanırım hareket eden bir şey gördüm.
- Layla jumped out of the moving car.
- Leyla hareket eden arabadan atladı.
- I told you not to move.
- Hareket etmemeni söyledim.
- We're moving.
- Biz hareket ediyoruz.
- I told them they shouldn't move.
- Onlara hareket etmemelerini söyledim.
- You can't move as fast as Mary.
- Mary kadar hızlı hareket edemezsin.
- Why didn't you move?
- Neden hareket etmedin?
- God moves the player, and the player moves the piece.
- Tanrı oyuncuyu, oyuncu da taşı hareket ettirir.
- They can't move as fast as Mary.
- Onlar Mary kadar hızlı hareket edemezler.
- I'm sure I saw something moving.
- Bir şeyin hareket ettiğini gördüğüme eminim.
- I need to keep moving.
- Hareket etmeye devam etmeliyim.
- My cat became frantic as soon as the car began to move.
- Araba hareket etmeye başlar başlamaz kedim çılgına döndü.
- I need to keep moving.
- Hareket etmeye devam etmem gerekiyor.
- God moves the player, and the player moves the piece.
- Tanrı oyuncuyu hareket ettirir, oyuncu da taşı.
- Tom wouldn't move.
- Tom hareket etmeyecekti.
- Nothing's moving.
- Hiçbir şey hareket etmiyor.
- Tom moved quickly.
- Tom hızlı şekilde hareket etti.
- The glacier moves slowly.
- Buzul yavaş hareket eder.
- I saw something moving in the dark.
- Karanlıkta hareket eden bir şey gördüm.
- Sami moved toward Layla and tried to kiss her.
- Sam, Leyla'ya doğru hareket etti ve onu öpmeye çalıştı.
- I move around a lot.
- Çok hareket ederim.
- It hurts to move.
- Hareket etmek acıtıyor.
- Sami started moving.
- Sami hareket etmeye başladı.
- The train began to move.
- Tren hareket etmeye başladı.
- I failed to move it for it was very heavy.
- Çok ağır olduğu için hareket ettiremedim.
- I just saw something moving.
- Hareket eden bir şey gördüm.
- The line isn't moving.
- Sıra hareket etmiyor.
- We heard something moving in the next room.
- Yan odada hareket eden bir şey duyduk.
- You're moving too fast for me.
- Benim için çok hızlı hareket ediyorsunuz.
- Tom moved his cursor.
- Tom imleci hareket ettirdi.
- I can't move my legs.
- Bacaklarımı hareket ettiremiyorum.
- You have to move cautiously in this matter.
- Bu konuda temkinli hareket etmek zorundayız.
- I told you not to move.
- Sana hareket etmemeni söylemiştim.
- They moved ahead slowly.
- Onlar yavaşca ileriye doğru hareket etti.
- Tom jumped out of the moving car.
- Tom hareket eden arabadan atladı.
- Shoot anything that moves.
- Hareket eden her şeyi vurun.
- Tom began to move.
- Tom hareket etmeye başladı.
- The car moved very slowly.
- Araba çok yavaş hareket etti.
- I'm moving.
- Ben hareket ediyorum.
- Tom can't move his right arm.
- Tom sağ kolunu hareket ettiremiyor.
- Look at her move.
- Onun hareket etmesine bak.
- Shoot anything that moves.
- Hareket eden her şeyi vur.
- You're moving too fast for me.
- Benim için çok hızlı hareket ediyorsun.
- I don't want to move.
- Hareket etmek istemiyorum.
- They refused to let the trains move.
- Trenlerin hareket etmesine izin vermediler.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını söylemek istiyordu ama dudakları artık hareket etmek istemiyordu.
- They're not moving.
- Hareket etmiyorlar.
- We're moving in the right direction.
- Biz doğru yönde hareket ediyoruz.
- Tom can move objects with his mind.
- Tom nesneleri zihniyle hareket ettirebilir.
- The ferry started to move and we were across in half an hour.
- Feribot hareket etmeye başladı ve yarım saat içinde karşıdaydık.
- Sami can't move.
- Sami hareket edemez.
- Nothing had moved.
- Hiçbir şey hareket etmedi.
- I can move freely now.
- Artık rahatça hareket edebiliyorum.
- We have to move very carefully.
- Çok dikkatli hareket etmeliyiz.
- I just saw something moving.
- Sadece hareket eden bir şey gördüm.
- I hate moving.
- Ben hareket etmekten nefret ediyorum.
- I'll move to Stockholm next week.
- Önümüzdeki hafta Stockholm'e hareket edeceğim.
- Try not to move so much.
- Çok fazla hareket etmemeye çalış.
- You have to move cautiously in this matter.
- Bu konuda dikkatli hareket etmelisin.
- Something is moving behind the bush.
- Çalıların arkasında bir şeyler hareket ediyor.
- We have to move very quickly.
- Çok hızlı şekilde hareket etmek zorundayız.
- I moved as quickly as I could.
- Mümkün olduğu kadar çabuk hareket ettim.
- I'm so tired that I can barely move.
- O kadar yorgunum ki zar zor hareket edebiliyorum.
- They began to move.
- Hareket etmeye başladılar.
- Can you move it?
- Onu hareket ettirebilir misin?
- We have to move very carefully.
- Çok dikkatli hareket ettirmeliyiz.
- Tom can't move.
- Tom hareket edemez.
- I didn't move anything.
- Ben herhangi bir şeyi hareket ettirmedim.
- What's causing that to move?
- Bunu hareket ettiren ne?
- Don't let him move.
- Hareket etmesine izin verme.
- Tom couldn't move.
- Tom hareket edemedi.
- Tom could hardly move.
- Tom zorlukla hareket edebiliyordu.
- Tom moved his cursor.
- Tom imlecini hareket ettirdi.
- The earth moves around the sun.
- Dünya güneşin etrafında hareket eder.
- Tom moved his cursor.
- Tom fareyi hareket ettirdi.
- Nobody's moving.
- Hiç kimse hareket etmiyor.
- They moved quicker than horses in gallop.
- Onlar dört nala koşan atlardan daha hızlı hareket ettiler.
- We can't move.
- Hareket edemeyiz.
- Tom kept his gun pointed at Mary and told her not to move.
- Tom silahını Mary'ye doğrulttu ve hareket etmemesini söyledi.
- I'll keep moving.
- Hareket etmeye devam edeceğim.
- Even so, the Earth moves!
- Öyle bile olsa, Dünya hareket ediyor!
- This train moves very slowly.
- Bu tren çok yavaş hareket ediyor.
- I'm moving.
- Hareket ediyorum.
- We moved pretty quickly.
- Pek çabuk hareket ettik.
- Tom says that he can move objects using only the power of his mind.
- Tom sadece zihninin gücünü kullanarak nesneleri hareket ettirebildiğini söylüyor.
- Tom moved as quickly as he could.
- Tom elinden geldiği kadar hızlı hareket etti.
- Tom moved as quickly as he could.
- Tom olabildiğince hızlı hareket etti.
- The ship slowly started to move.
- Gemi yavaşça hareket etmeye başladı.
- Nothing can move him.
- Hiçbir şey onu hareket ettiremez.
- Tom wasn't moving.
- Tom hareket etmiyordu.
- I couldn't move.
- Hareket edemezdim.
- The typhoon moved in a westerly direction.
- Tayfun batı yönünde hareket etti.
- The ship slowly started to move.
- Gemi yavaş yavaş hareket etmeye başladı.
- The clouds above moved fast.
- Yukarıdaki bulutlar hızla hareket etti.
- Can you move it?
- Hareket ettirebilir misin?
- Why isn't the ship moving?
- Neden gemi hareket etmiyor?
- I can't move as quickly as you can.
- Senin kadar hızlı hareket edemem.
- We moved pretty quickly.
- Oldukça çabuk hareket ettik.
- He couldn't move and had to call for help.
- O hareket edemiyordu ve yardım çağırmak zorunda kaldı.
- Why didn't Tom move?
- Tom neden hareket etmedi?
- Stop moving!
- Hareket etme.
- Tom can hardly move.
- Tom zorlukla hareket edebiliyor.
- The horse stopped and refused to move.
- At durdu ve hareket etmeyi reddetti.
- Sami can't move.
- Sami hareket edemiyor.
- I won't move.
- Hareket etmeyeceğim.
- Tom says that he can move objects using only the power of his mind.
- Tom, sadece zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebildiğini söylüyor.
- I can't move.
- Hareket edemem.
- Are you sure it's safe to move this dynamite?
- Bu dinamiti hareket ettirmenin güvenli olduğundan emin misin?
- I'm not moving.
- Hareket etmiyorum.
- It's not safe to jump out of a moving truck.
- Hareket eden bir kamyondan atlamak güvenli değil.
- I told them they shouldn't move.
- Hareket etmemeleri gerektiğini onlara söyledim.
- The soldier had a leg injury and couldn't move.
- Askerin bacağı yaralanmıştı ve hareket edemiyordu.
- Tom couldn't move.
- Tom hareket edemiyor.
- Mary can move objects with the power of her mind.
- Mary nesneleri zihninin gücüyle hareket ettirebilir.
- I think I saw something moving over there.
- Sanırım orada hareket eden bir şey gördüm.
- Tom felt the train begin to move.
- Tom trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
- I didn't know anyone could move that fast.
- Herhangi birinin bu kadar hızlı hareket edebileceğini bilmiyordum.
- Can you move your legs?
- Bacaklarını hareket ettirebiliyor musun?
- Did you feel the earth move?
- Dünyanın hareket ettiğini hissettin mi?
- Even so, the Earth moves!
- Öyle olsa bile, Dünya hareket ediyor!
- Is it painful to move like this?
- Böyle hareket etmek acı veriyor mu?
- Tom and Mary never moved.
- Tom ve Mary hiç hareket etmedi.
- Tom isn't moving.
- Tom hareket etmiyor.
- Nobody moves!
- Kimse hareket etmiyor!
- Tom is too weak to move.
- Tom hareket edemeyecek kadar zayıf.
- I see something moving.
- Hareket eden bir şey görüyorum.
- Tom should move quickly.
- Tom çabuk hareket etmeli.
- I had to keep moving.
- Hareket etmek zorundaydım.
- Didn't I tell you not to move?
- Sana hareket etmemeni söylemedim mi?
- I didn't know anyone could move that fast.
- Birinin bu kadar hızlı hareket edebileceğini bilmiyordum.
- I can't move as quickly as you can.
- Senin kadar hızlı hareket edemiyorum.
- The Sun appears to move across the sky because the Earth rotates on its axis.
- Dünya kendi ekseninde döndüğü için Güneş gökyüzü boyunca hareket ediyor gibi görünüyor.
- She moves like a queen and shows that she has rhythm in her blood.
- Bir kraliçe gibi hareket ediyor ve kanının kaynadığını gösteriyor.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- Ayaklarımızı sıcak tutmak için bir ayaktan diğerine geçmek ve hareket etmeye devam etmek zorundaydık.
- There's something moving in the next room.
- Yan odada hareket eden bir şey var.
- A tiny object moved in the dark.
- Küçük bir nesne karanlıkta hareket etti.
- He moves quickly.
- O hızla hareket eder.
- Tom is unable to move.
- Tom hareket edemiyor.
- They refused to let the trains move.
- Trenlerin hareket etmelerine izin vermeyi reddettiler.
- In fact, to move at any speed the polar bear uses twice as much energy as do most other mammals.
- Aslında, kutup ayısı herhangi bir hızda hareket etmek için diğer memelilerin çoğundan iki kat daha fazla enerji kullanır.
- I can barely move my arms.
- Kollarımı zar zor hareket ettirebiliyorum.
- Mario is so sick that he can barely move.
- Mario o kadar hasta ki zorlukla hareket edebiliyor.
- Nobody's moving.
- Kimse hareket etmiyor.
- They seem moved.
- Hareket etmiş görünüyorlar.
- Tom tried to move.
- Tom hareket etmeye çalıştı.
- Is it painful to move like this?
- Bu şekilde hareket edince ağrı oluyor mu?
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını söylemek istedi ama dudakları artık hareket etmek istemiyordu.
- I don't think I can move.
- Hareket edebileceğimi sanmıyorum.
- Government moves very slowly.
- Hükümet çok yavaş hareket ediyor.
- George felt the train begin to move.
- George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
- I can hardly move.
- Zor hareket ediyorum.
- We're not moving.
- Hareket etmiyoruz.
- Sami moved slowly.
- Sami yavaş hareket etti.
- The car didn't move.
- Araba hareket etmedi.
- We don't want to move.
- Hareket etmek istemiyoruz.
- Tom can't move as quickly as Mary can.
- Tom Mary kadar hızlı hareket edemez.
- He couldn't move and had to call for help.
- Hareket edemedi ve yardım çağırmak zorunda kaldı.
- The bell rang, and the train began to move.
- Zil çaldı ve tren hareket etmeye başladı.
- Why isn't the ship moving?
- Gemi neden hareket etmiyor?
- He can move quietly and quickly.
- O, sessizce ve çabucak hareket edebilir.
- We need to decide when we'll move.
- Ne zaman hareket edeceğimize karar vermeliyiz.
- They can't move as fast as Mary.
- Mary kadar hızlı hareket edemezler.
- Fadil suggested to Layla that they move together.
- Fadıl, Leyla'ya birlikte hareket etmelerini önerdi.
- I need to move slowly.
- Yavaş hareket etmeliyim.
- Sami moved slowly.
- Sami yavaşça hareket etti.
- In the summer of that year, more Japanese troops moved into China.
- O yılın yaz aylarında daha fazla Japon askeri Çin'e hareket etti.
- We have to move very quickly.
- Çok hızlı hareket etmeliyiz.
- The moon moves around the earth.
- Ay, Dünya'nın etrafında hareket eder.
- No one moved.
- Kimse hareket etmedi.
- Tom kept moving.
- Tom hareket etmeye devam etti.
- Tom helped me to move.
- Tom hareket etmeme yardım etti.
- They kept moving.
- Hareket etmeye devam ettiler.
- We heard something moving in the next room.
- Yan odada bir şeyin hareket ettiğini duyduk.
- We have to move now.
- Şimdi hareket etmek zorundayız.
- Can you move?
- Hareket edebilir misin?
- Everything moves fast in this city.
- Bu şehirde her şey hızla hareket ediyor.
- When I tried to move the desk, one of its legs made a jarring sound as it scraped across the floor.
- Masayı hareket ettirmeye çalıştığımda, ayaklarından biri zeminde sürtünürken rahatsız edici bir ses çıkardı.
- We move as one.
- Biz bir olarak hareket ederiz.
- I know I saw something move.
- Bir şeyin hareket ettiğini gördüğümü biliyorum.
- Government moves very slowly.
- Hükümet çok yavaş biçimde hareket ediyor.
- Don't move too quickly.
- Çok hızlı hareket etmeyin.
- As the Moon moves eastward away from the Sun in the sky, we see a bit more of the sunlit side of the Moon each night.
- Ay gökyüzündeki Güneşten doğuya doğru hareket eder, biz her gece ayın güneşli tarafını biraz daha çok görürürüz.
- Remain there and don't move.
- Orada kal ve hareket etme.
- This tank can shoot on the move.
- O tank hareket ederken atış yapabilir.
- I couldn't move my right foot.
- Sağ ayağımı hareket ettiremedim.
- Tom moves quickly.
- Tom çabuk hareket eder.
- I think that I saw something moving.
- Sanki hareket eden bir şey gördüm.
- Sami didn't move again after that.
- Sami ondan sonra bir daha hareket etmedi.
- We're forced to decide when we'll move.
- Ne zaman hareket edeceğimize karar vermemiz gerekiyor.
- Something is moving behind the bush.
- Çalının arkasında bir şey hareket ediyor.
- Mario is so sick that he can barely move.
- Mario o kadar hasta ki zar zor hareket edebiliyor.
- Love moves in mysterious ways.
- Aşk gizemli yollarla hareket eder.
- The Allies then moved east into Belgium.
- Müttefikler daha sonra doğuya Belçika'ya doğru hareket etti.
- Tom didn't move.
- Tom hareket etmedi.
- I think I saw something moving.
- Sanki hareket eden bir şey gördüm.
- I can't move my right leg.
- Sağ bacağımı hareket ettiremiyorum.
- Tom is hardly moving.
- Tom neredeyse hiç hareket etmiyor.
- It is dangerous to jump into a moving train.
- Hareket eden bir trene atlamak tehlikelidir.
- Tom moved the flower pot to the left and the secret door slid open.
- Tom saksıyı sola doğru hareket ettirdi ve gizli kapı açıldı.
- There was something moving in the distance.
- Uzakta hareket eden bir şey vardı.
- Move carefully to avoid injury.
- Yaralanmamak için dikkatli hareket edin.
- We need to move quickly.
- Çabuk hareket etmemiz gerekiyor.
- Nancy couldn't move the desk herself.
- Nancy masayı kendi başına hareket ettiremezdi.
- She's not moving an inch.
- Bir santim bile hareket etmiyor.
- They moved quicker than horses in gallop.
- Dörtnala koşan atlardan daha hızlı hareket ediyorlardı.
- Please don't move.
- Lütfen hareket etmeyin.
- They began to move.
- Onlar hareket etmeye başladı.
- The car moved very slowly.
- Araba çok yavaş hareket ediyordu.
- I didn't move.
- Hareket etmedim.
- When the laundry is not evenly distributed inside the washing machine, it can cause the washing machine to vibrate or even move.
- Çamaşırlar çamaşır makinesinin içinde eşit olarak dağıtılmadığında, çamaşır makinesinin titremesine ve hatta hareket etmesine neden olabilir.
- We need to move quickly.
- Çabuk hareket etmeliyiz.
- Don't move that spoon and glass.
- Kaşığı ve bardağı hareket ettirme.
- Tom can move objects with his mind.
- Tom nesneleri zihniyle hareket ettirebiliyor.
- Tom stopped moving.
- Tom hareket etmeyi bıraktı.
- This stone is too heavy for me to move.
- Bu taş benim hareket ettiremeyeceğim kadar ağır.
- Layla moved toward Sami.
- Leyla, Sami'ye doğru hareket etti.
- Tom can't move.
- Tom hareket edemiyor.
- Nancy couldn't move the desk herself.
- Nancy, masayı kendisi hareket ettiremedi.
- As soon as the ship began to move, he got seasick.
- Gemi hareket eder etmez, onu deniz tuttu.
- Move carefully to avoid injury.
- Yaralanmayı önlemek için dikkatli hareket edin.
- Hundreds of buffaloes moved toward the lake.
- Yüzlerce bufalo göle doğru hareket etti.
- Why can't I move?
- Neden hareket edemiyorum?
- I can barely move.
- Zar zor hareket edebiliyorum.
- We move as one.
- Birlikte hareket ediyoruz.
- There's something moving down there.
- Aşağıda hareket eden bir şey var.
- Tom can barely move.
- Tom zar zor hareket edebiliyor.
- Tom is moving quite fast.
- Tom oldukça hızlı hareket ediyor.
- I couldn't move.
- Hareket edemedim.
- We're moving.
- Hareket ediyoruz.
- When can we move?
- Ne zaman hareket edebiliriz?
- When it comes to dancing, nobody can move like Michael Jackson.
- Konu dans etmek olduğunda, kimse Michael Jackson gibi hareket edemez.
- You can't move as fast as Mary.
- Sen Mary kadar hızlı hareket edemezsin.
- I can't move.
- Hareket edemiyorum.
- I hate moving.
- Hareket etmekten nefret ederim.
- Sami saw something moving in the dark.
- Sami karanlıkta hareket eden bir şey gördü.
- What's causing that to move?
- Onun hareket etmesine ne neden oluyor?
- Don't move, please.
- Hareket etmeyin, lütfen.
- Don't try to move.
- Hareket etmeye çalışma.
- The swing is moving up and down.
- Salıncak yukarı ve aşağı hareket ediyor.
- Look at them move.
- Onların hareket etmesine bak.
- You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Uzay'ın her yönünde hareket edebilirsin ama Zaman'da hareket edemezsin.
- I know I saw something move.
- Bir şeyin hareket ettiğini gördüm.
- Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
- Because of a serious disease, he can't move his body as most people can.
- Ciddi bir hastalık nedeniyle vücudunu çoğu insan gibi hareket ettiremiyor.
- Snails move slowly.
- Salyangozlar yavaş hareket eder.
- The horse would not move.
- At hareket etmiyor.
- Look at them move.
- Hareket etmelerine bakın.
- I moved as quickly as I could.
- Elimden geldiğince hızlı hareket ettim.
- There's something moving down there.
- Orada aşağıya doğru hareket eden bir şey var.
- Tom doesn't want to move.
- Tom hareket etmek istemiyor.
- Just move back.
- Sadece geri hareket edin.
- The glacier moves slowly.
- Buzul yavaş hareket ediyor.
- Look at him move.
- Onun hareket etmesine bak.
- We believed that the earth moves round the sun.
- Biz dünyanın güneşin etrafında hareket ettiğine inanıyorduk.
- My hand is so numb with cold that I can't move my fingers.
- Elim soğuktan o kadar uyuşmuş ki parmaklarımı hareket ettiremiyorum.
- The Sun appears to move across the sky because the Earth rotates on its axis.
- Dünya kendi ekseni etrafında döndüğü için Güneş gökyüzünde hareket ediyormuş gibi görünür.
- As soon as the ship began to move, he got seasick.
- Gemi hareket etmeye başlar başlamaz onu deniz tuttu.
- We may have to move very quickly.
- Çok hızlı hareket etmemiz gerekebilir.
- Don't move that spoon and glass.
- O kaşığı ve bardağı hareket ettirmeyin.
- He moves awkwardly.
- Beceriksizce hareket ediyor.
- Tom tried to move the piano by himself, but he couldn't.
- Tom piyanoyu kendi başına hareket ettirmeye çalıştı ama yapamadı.
- I'm moving as fast as I can.
- Olabildiğince hızlı hareket ediyorum.
- If you find yourself in quicksand you'll sink more slowly if you don't move.
- Kendinizi bataklıkta bulursanız, hareket etmezseniz daha yavaş batarsınız.
Show More (344)
|
2 |
move |
taşınmak |
v. |
|
- Was it the case that every other person who was moved under that package had only a few hours notice of that move?
- Bu paket kapsamında taşınan diğer herkesin bu taşınmadan yalnızca birkaç saat önce haberdar edilmesi söz konusu muydu?
- Its move up the list of priorities is realistic and must of course be followed by tangible initiatives.
- Öncelikler listesinde üst sıralara taşınması gerçekçidir ve elbette bunu somut girişimler takip etmelidir.
- We have a shared interest in moving the knowledge economy forward.
- Bilgi ekonomisinin ileriye taşınması konusunda ortak bir menfaatimiz var.
- The debate has moved back into the home.
- Tartışma tekrar anavatana taşınmıştır.
- This has clearly been moved up the agenda since the events of 11 September last year.
- Geçen yıl 11 Eylül'de meydana gelen olaylardan bu yana bu konu açıkça gündemin üst sıralarına taşınmıştır.
- The debate has moved back into the home.
- Tartışma tekrar eve taşındı.
- It is also complicated to arrange for students' families to move.
- Öğrencilerin ailelerinin taşınmasını ayarlamak da karmaşıktır.
- The danger is that production will move somewhere else, where it will cause more pollution.
- Tehlike, üretimin başka bir yere taşınması ve orada daha fazla kirliliğe neden olmasıdır.
- The workers concerned, who are generally highly qualified, are not moving away.
- Genellikle yüksek vasıflı olan söz konusu işçiler başka bir yere taşınmıyor.
- Instead, it is only being moved.
- Bunun yerine sadece taşınıyor.
- The European Parliament has been moved from Strasbourg to Rome.
- Avrupa Parlamentosu Strazburg'dan Roma'ya taşındı.
- What is more, moving makes Parliament's work considerably less efficient.
- Dahası, taşınmak Parlamentonun çalışmalarını önemli ölçüde daha az verimli hale getirir.
- I moved here when I was three.
- Ben üç yaşındayken buraya taşındım.
- I moved here from Boston.
- Boston'dan buraya taşındım.
- They're not moving.
- Onlar taşınmıyorlar.
- Tom moved here three months ago.
- Tom üç hafta önce buraya taşındı.
- Tom was thinking of moving east.
- Tom doğuya taşınmayı düşünüyordu.
- I'm excited about the move.
- Taşındığım için heyecanlıyım.
- I just moved here, so I don't know anyone yet.
- Buraya yeni taşındım, bu yüzden kimseyi tanımıyorum.
- I moved here last October.
- Geçen ekim ayında buraya taşındım.
- It's been almost three months since I've moved here.
- Buraya taşındığımdan beri yaklaşık üç ay oldu.
- Tom helped me with the move.
- Tom taşınmama yardım etti.
- Tom offered to help Mary move.
- Tom, Mary'nin taşınmasına yardım etmeyi teklif etti.
- A true friend is someone who'll help you move.
- Gerçek bir dost, taşınmanıza yardım edecek kişidir.
- She moved back with her parents.
- O ailesinin yanına taşındı.
- Tom has moved.
- Tom taşındı.
- I offered to help them move.
- Onların taşınmasına yardım etmeyi önerdim.
- I'm not moving.
- Taşınmıyorum.
- Why did you move here?
- Neden buraya taşındınız?
- They moved a year ago.
- Bir yıl önce taşındılar.
- I offered to help Tom move.
- Tom'un taşınmasına yardım etmeyi teklif ettim.
- Tom moved here from Boston three years ago.
- Tom üç yıl önce Boston'dan buraya taşındı.
- Why aren't you moving yet?
- Neden hala taşınmıyorsunuz?
- We're still moving.
- Hâlâ taşınıyoruz.
- She moved away after having received death threats.
- Ölüm tehditleri aldıktan sonra taşınmıştı.
- Tom moved from Boston to Chicago.
- Tom Boston'dan Chicago'ya taşındı.
- She moved here from Mexico five years ago.
- Beş yıl önce Meksika'dan buraya taşındı.
- You need to move.
- Taşınman gerekiyor.
- I just moved from Boston and I'm still sleeping on my uncle's couch.
- Ben Boston'dan yeni taşındım ve hala amcamın kanepesinde uyuyorum.
- Could you help me when I move?
- Taşınırken bana yardım eder misin?
- Our current house is too small, so we decided to move.
- Şimdiki evimiz çok küçük, bu yüzden taşınmaya karar verdi.
- Would you help me if I moved?
- Taşınırsam bana yardım eder misin?
- Sami was moving.
- Sami taşınıyordu.
- Didn't I tell you not to move?
- Sana taşınma demedim mi?
- When are you moving?
- Ne zaman taşınıyorsunuz?
- It's too heavy to move.
- Taşınamayacak kadar ağır.
- Dan moved out of the area.
- Dan alanının dışına taşındı.
- Did you move there by yourself?
- Oraya kendi başına mı taşındın?
- I heard that he left town and moved east.
- Onun şehirden ayrıldığını ve doğuya taşındığını duydum.
- I'd heard you'd moved.
- Taşındığınızı duydum.
- I plan on moving somewhere with a lower cost of living.
- Hayat pahalılığının daha düşük olduğu bir yerlere taşınmayı düşünüyorum.
- They moved on Mexico City, the capital.
- Onlar başkent Mexico City'ye taşındılar.
- In recent years, they have often moved.
- Son yıllarda, sık sık taşındılar.
- We used to live in London three years ago, then we moved here.
- Üç yıl önce Londra'da yaşıyorduk, sonra buraya taşındık.
- I'm moving away to Boston.
- Boston'a taşınıyorum.
- I just moved here.
- Buraya yeni taşındım.
- I moved here last October.
- Buraya geçen Ekim'de taşındım.
- The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Yaklaşık 1830 yılında aile, anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
- Next month, I'm going to move.
- Gelecek ay taşınacağım.
- I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Temiz bir sayfa açabilmek için işimden ayrıldım ve taşındım.
- Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, taşınmalıyız.
- I want to move away from here.
- Buradan taşınmak istiyorum.
- I want to move away.
- Uzaklara taşınmak istiyorum.
- I moved here yesterday.
- Buraya dün taşındım.
- I'll move soon.
- Yakında taşınacağım.
- I want to move here.
- Buraya taşınmak istiyorum.
- Tom has moved closer to Mary.
- Tom Mary'ye yakın taşındı.
- Layla moved away.
- Layla taşındı.
- Tom has just moved back to Boston.
- Tom Boston'a yeni taşındı.
- Tom wants to move here.
- Tom buraya taşınmak istiyor.
- Tom moved next door to us.
- Tom yanımıza taşındı.
- Tom refused to move.
- Tom taşınmayı reddetti.
- Where did Tom live before he moved here?
- Tom buraya taşınmadan önce nerede yaşıyordu?
- I'm thinking we should move.
- Taşınmamız gerektiğini düşünüyorum.
- They were moved.
- Taşındılar.
- Tom moved home to be with his parents.
- Tom ailesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- We moved last year.
- Biz geçen yıl taşındık.
- Tom is moving back in with us.
- Tom tekrar yanımıza taşınıyor.
- Tom moved here a few months ago from Boston.
- Tom birkaç ay önce Boston'dan buraya taşındı.
- Last summer, I moved from Boston to Chicago.
- Geçen yaz Boston'dan Chicago'ya taşındım.
- When are you going to move?
- Ne zaman taşınacaksın?
- They moved here three years ago.
- Onlar üç yıl önce buraya taşındılar.
- We moved here separately three years ago.
- Üç yıl önce buraya ayrı ayrı taşındık.
- I moved here in 2013.
- 2013'te buraya taşındım.
- We moved last year.
- Biz geçen sene taşındık.
- Tom is moving, isn't he?
- Tom taşınıyor, değil mi?
- She didn't like this city when she moved here, but she has gotten used to it now.
- O buraya taşındığında bu şehri sevmedi ama şimdi ona alıştı.
- He helped me move.
- Taşınmama yardım etti.
- Sami sold Layla's trailer and moved away.
- Sami, Layla'nın karavanını sattı ve taşındı.
- It is five years since we moved here.
- Buraya taşınalı beş yıl oldu.
- Tom moved from Australia to here in 2013.
- Tom, Avustralya'dan 2013 yılında buraya taşındı.
- When will you move?
- Ne zaman taşınacaksın?
- Tom moved away with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte taşındı.
- I moved back in with my parents.
- Tekrar anne ve babamın yanına taşındım.
- I want to move somewhere where the rent isn't so high.
- Kiraların çok yüksek olmadığı bir yere taşınmak istiyorum.
- Honestly, I would think driving there daily is better than moving.
- Dürüst olmak gerekirse, her gün oraya gitmenin taşınmaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum.
- Tom wanted to move here.
- Tom buraya taşınmak istedi.
- They moved here three years ago.
- Buraya üç yıl önce taşındılar.
- I'm moving back to Boston.
- Tekrar Boston'a taşınıyorum.
- In 2013, I moved from Boston to Chicago.
- 2013 yılında Boston'dan Chicago'ya taşındım.
- Fadil has moved from Egypt.
- Fadıl, Mısır'dan taşındı.
- We offered to help Tom move.
- Tom'un taşınmasına yardım etmeyi önerdik.
- Where are you going to move?
- Nereye taşınacaksın?
- Tom wasn't moving.
- Tom taşınmıyordu.
- Tom is moving out of town at the end of this month.
- Tom bu ayın sonunda kasabanın dışına taşınıyor.
- Will I have to move?
- Taşınmak zorunda kalacak mıyım?
- Do you plan on moving?
- Taşınmayı düşünüyor musun?
- Maybe you should move.
- Belki de taşınmalısın.
- Tom and Mary are moving next month.
- Tom ve Mary önümüzdeki ay taşınıyorlar.
- They move from place to place.
- Oradan oraya taşınıyorlar.
- I moved back with my parents.
- Ailemin yanına taşındım.
- I'd heard you'd moved.
- Taşındığını duydum.
- His family moved around a lot.
- Ailesi çok taşındı.
- I hear you Americans like to move from place to place.
- Siz Amerikalıların bir yerden bir yere taşınmayı sevdiğinizi duydum.
- He moved from place to place.
- Bir yerden bir yere taşındı.
- You've got to move.
- Sen taşınmak zorundasın.
- Tom's family moved around a lot.
- Tom'un ailesi çok taşındı.
- We offered to help them move.
- Onların taşınmasına yardım etmeyi teklif ettik.
- Fadil and Layla moved out of town.
- Fadıl ve Layla şehir dışına taşındı.
- They moved here recently.
- Onlar buraya geçenlerde taşındılar.
- We need to decide when we'll move.
- Ne zaman taşınacağımıza karar vermemiz gerekiyor.
- Tom's family moved around quite a lot when he was a kid.
- Tom'un ailesi o çocukken çok taşındı.
- It is five years since we moved here.
- Buraya taşındığımızdan beri beş yıl geçti.
- I just moved from Boston and I'm still sleeping on my uncle's couch.
- Boston'dan yeni taşındım ve hala amcamın kanepesinde yatıyorum.
- I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
- Tom was really glad to hear that Mary was going to help him move.
- Tom, Mary'nin taşınmasına yardım edeceğini duyunca çok sevindi.
- Sami agreed to leave his wife and move with Layla to Cairo.
- Sami karısından ayrılmayı ve Layla ile Kahire'ye taşınmayı kabul etti.
- In 2013, I moved from Boston to Chicago.
- 2013'te Boston'dan Chicago'ya taşındım.
- I plan on moving somewhere with a lower cost of living.
- Yaşam maliyetinin daha düşük olduğu bir yere taşınmayı planlıyorum.
- Could you help me when I move?
- Taşınırken bana yardımcı olur musun?
- I moved here when I was three.
- Buraya üç yaşındayken taşındım.
- They've all moved away.
- Hepsi taşınmışlar.
- He prepared his family for the move.
- Taşınmak için ailesini hazırladı.
- He moved back with his parents.
- O ailesinin yanına taşındı.
- It's been three years since I moved here.
- Buraya taşınalı üç yıl oldu.
- They moved here two years ago.
- Onlar iki yıl önce buraya taşındı.
- Tom didn't want to move here.
- Tom buraya taşınmak istemedi.
- He prepared his family for the move.
- Ailesini taşınma için hazırladı.
- Tom is moving away, isn't he?
- Tom taşınıyor, değil mi?
- Sami is moving today.
- Sami bugün taşınıyor.
- Tom is moving out of town at the end of this month.
- Tom bu ayın sonunda şehir dışına taşınıyor.
- He moved west to Nashville, Tennessee.
- Batıya, Nashville, Tennessee'ye taşındı.
- Have you ever thought about moving?
- Hiç taşınmayı düşündün mü?
- Layla moved home to be with her mother.
- Leyla, annesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Layla moved home to be with her mother.
- Layla annesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Sami is moving again.
- Sami yine taşınıyor.
- Since I came to Istanbul I have moved exactly ten times.
- İstanbul'a geldiğimden beri tam on kez taşındım.
- He's moved away.
- Taşındı.
- I've moved a lot.
- Çok taşındım.
- Our present house is too small, so we decided to move.
- Şimdiki evimiz çok küçük olduğu için taşınmaya karar verdik.
- I'm going to move next month.
- Gelecek ay taşınacağım.
- Tom has just moved.
- Tom yeni taşındı.
- Tom moved from Boston to Chicago in 2013.
- Tom 2013'te Boston'dan Chicago'ya taşındı.
- We moved last year.
- Geçen yıl taşındık.
- I just moved here.
- Ben az önce buraya taşındım.
- Are you moving back home?
- Eve geri mi taşınıyorsun?
- Tom helped me to move.
- Tom, taşınmama yardım etti.
- Tom offered to help Mary move.
- Tom Mary'nin taşınmasına yardım etmeyi önerdi.
- How long ago did you move here?
- Ne kadar süre önce buraya taşındın?
- Tom is moving across the country.
- Tom ülkenin öbür ucuna taşınıyor.
- Will I have to move?
- Ben taşınmak zorunda kalacak mıyım?
- Tom helped me move.
- Tom taşınmama yardım etti.
- It's been five years since we moved here.
- Buraya taşınalı beş yıl oldu.
- Tom will move back to Australia.
- Tom tekrar Avustralya'ya taşınacak.
- I just moved here, so I don't know anyone yet.
- Buraya yeni taşındım, o yüzden henüz kimseyi tanımıyorum.
- Fadil has moved from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan taşındı.
- How many times have you moved?
- Kaç kez taşındın?
- I'm going to move.
- Taşınacağım.
- I think it's unlikely that Tom would ever move.
- Bence Tom'un taşınması pek olası değil.
- They were moved.
- Onlar taşınmıştı.
- I don't want to move.
- Ben taşınmak istemiyorum.
- I'm moving, so I need boxes for my belongings.
- Taşınıyorum, bu yüzden eşyalarım için kutulara ihtiyacım var.
- Sami moved six hours away from where he worked.
- Sami çalıştığı yerden altı saat uzağa taşındı.
- I heard that he left town and moved east.
- Kasabadan ayrıldığını ve doğuya taşındığını duydum.
- We're going to have to move.
- Taşınmak zorunda kalacağız.
- We offered to help Tom move.
- Tom'a taşınmasına yardım etmeyi teklif ettik.
- She didn't like this city when she moved here, but she has gotten used to it now.
- Buraya taşındığında bu şehri sevmemişti ama şimdi alıştı.
- I'm moving, so I need boxes for my things.
- Taşınıyorum, bu yüzden eşyalarım için kutulara ihtiyacım var.
- Sami is moving again.
- Sami tekrar taşınıyor.
- Will you move back here again?
- Tekrar buraya mı taşınacaksın?
- I don't want to move here.
- Buraya taşınmak istemiyorum.
- I helped Tom move.
- Tom'un taşınmasına yardım ettim.
- How long ago did you move here?
- Buraya taşınalı ne kadar oldu?
- Dan said that he was moving up on Thursday.
- Dan Perşembe günü taşınacağını söyledi.
- It has been over three years since I moved here.
- Buraya taşınalı üç yıldan fazla oldu.
- No one moved.
- Kimse taşınmadı.
- I moved here a few years ago.
- Birkaç yıl önce buraya taşındım.
- It's been three years since I moved here.
- Buraya taşındığımdan beri üç yıl oldu.
- It has been over three years since I moved here.
- Buraya taşındığımdan bu yana üç yıldan fazla oldu.
- My family just moved here from Boston.
- Ailem Boston'dan buraya henüz taşındı.
- He decided to move that very day.
- O gün taşınmaya karar verdi.
- I don't want to move again.
- Tekrar taşınmak istemiyorum.
- When are you moving?
- Ne zaman taşınıyorsun?
- Tom got talked into helping Mary move.
- Tom, Mary'nin taşınmasına yardım etmeye ikna oldu.
- The lady moved here a month ago.
- Hanımefendi, bir ay önce buraya taşındı.
- Tom moved from Australia to here in 2013.
- Tom 2013 yılında Avustralya'dan buraya taşındı.
- He helped me to move.
- Taşınmama yardım etti.
- Nothing should be moved.
- Hiçbir şey taşınmamalı.
- The lady moved here a month ago.
- Kadın buraya bir ay önce taşındı.
- Fadil and Layla moved out of town.
- Fadıl ve Leyla şehir dışına taşındılar.
- I offered to help her move.
- Onun taşınmasına yardım etmeyi önerdim.
- Tom is in the process of moving.
- Tom taşınma sürecinde.
- Tom moved home to be with his parents.
- Tom ebeveynleriyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Sami moved from a poor house to a penthouse overnight.
- Sami bir gecede fakir bir evden çatı katına taşındı.
- His family moved around quite a lot.
- Ailesi çok fazla taşındı.
- Tom's thinking of moving so he'll be closer to Mary.
- Tom, Mary'ye daha yakın olabilmek için taşınmayı düşünüyor.
- I have completed the moving.
- Taşınma işlemini tamamladım.
- How many times have you moved?
- Kaç kere taşındınız?
- He helped me to move.
- O, benim taşınmama yardımcı oldu.
- I offered to help them move.
- Taşınmalarına yardım etmeyi teklif ettim.
- I offered to help him move.
- Onun taşınmasına yardım etmeyi önerdim.
- I offered to help Tom move.
- Tom'un taşınmasına yardım etmeyi önerdim.
- I want to move somewhere where the house prices aren't so high.
- Ev fiyatlarının çok yüksek olmadığı bir yere taşınmak istiyorum.
- He moved west to Nashville, Tennessee.
- O, Nashville, Tennessee'ye batıya taşındı.
- I moved last month.
- Geçen ay taşındım.
- We're forced to decide when we'll move.
- Ne zaman taşınacağımıza karar vermek zorundayız.
- Tom was thirteen when he moved here from Boston.
- Tom Boston'dan buraya taşındığında on üç yaşındaydı.
- I moved here in 2013.
- Buraya 2013'te taşındım.
- We offered to help them move.
- Taşınmalarına yardım etmeyi teklif ettik.
- When can we move?
- Ne zaman taşınabiliriz?
- Tom moved here three months ago.
- Tom buraya üç ay önce taşındı.
- Tom and Mary are moving next month.
- Tom ve Mary gelecek ay taşınıyorlar.
- Tom is moving today.
- Tom bugün taşınıyor.
- The Jacksons lived in Boston before they moved here.
- Jackson'lar buraya taşınmadan önce Boston'da yaşıyorlardı.
- Tom is going to have to move.
- Tom taşınmak zorunda kalacak.
- Tom has just moved.
- Tom az önce taşındı.
- I moved here a few years ago.
- Buraya birkaç sene evvel taşındım.
- I moved here from Boston three years ago.
- Üç yıl önce Boston'dan buraya taşındım.
- Tom lived in Boston for three years before moving back to Chicago.
- Tom tekrar Chicago'ya taşınmadan önce üç yıl boyunca Boston'da yaşadı.
- Tom's family moved around quite a bit when he was a kid.
- Tom'un ailesi o çocukken çok taşındı.
- Our current house is too small, so we decided to move.
- Şu anki evimiz çok küçük, bu yüzden taşınmaya karar verdik.
- I moved here when I was just a kid.
- Ben sadece bir çocukken buraya taşındım.
- I'm moving across the country.
- Ülkenin öbür ucuna taşınıyorum.
- Tom plans to move.
- Tom taşınmayı planlıyor.
- I need help moving this table into my room.
- Bu masanın odama taşınması için yardıma ihtiyacım var.
- I moved last month.
- Ben geçen ay taşındım.
- The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Aile, 1830 yılı civarında doğdukları Almanya'dan Chicago'ya taşındı.
- The wedding was moved.
- Düğün taşındı.
- I'm moving, so I need boxes for my belongings.
- Taşınıyorum, bu nedenle eşyalarımı kutulara koymam gerekir.
- It's been almost three months since I've moved here.
- Buraya taşınalı neredeyse üç ay oldu.
- Apparently there mustn't be anyone registered at a house to which one plans to move, in order for one to be able to change one's address online.
- Görünüşe göre bir kişinin adresini internetten değiştirebilmesi için taşınmayı planladığı evde kayıtlı kimsenin olmaması gerekiyormuş.
- This film moved audiences around the world.
- Bu film tüm dünyada izleyicilere taşındı.
- Tom doesn't want to move here.
- Tom buraya taşınmak istemiyor.
- Tom only began to feel safe after he moved.
- Tom ancak taşındıktan sonra kendini güvende hissetmeye başladı.
- They moved here recently.
- Buraya yeni taşındılar.
- I offered to help him move.
- Taşınmasına yardım etmeyi teklif ettim.
- I didn't know we were supposed to help Tom move yesterday.
- Dün Tom'un taşınmasına yardım etmemiz gerektiğini bilmiyordum.
- She moved here from Mexico five years ago.
- O beş yıl önce Meksika'dan buraya taşındı.
- He moved from place to place.
- O, bir yerden bir yere taşındı.
- My family just moved here from Boston.
- Ailem Boston'dan buraya yeni taşındı.
- Don't you move from here.
- Buradan taşınma.
- They moved here two years ago.
- Buraya iki yıl önce taşındılar.
- Tom was thirteen when he moved here from Boston.
- Tom, Boston'dan buraya taşındığında on üç yaşındaydı.
- I moved here when I was just a kid.
- Buraya daha çocukken taşındım.
- I've just moved.
- Yeni taşındım.
- We moved here separately three years ago.
- Buraya üç yıl önce ayrı ayrı taşındık.
- I want to move somewhere where the rent isn't so high.
- Kiranın bu kadar yüksek olmadığı bir yere taşınmak istiyorum.
- I moved here from Boston.
- Buraya Boston'dan taşındım.
- I plan to move.
- Taşınmayı planlıyorum.
- I offered to help her move.
- Taşınmasına yardım etmeyi teklif ettim.
- I am moving next month.
- Gelecek ay taşınıyorum.
Show More (260)
|
3 |
move |
taşımak |
v. |
|
- The Treaty of Nice has not really moved the EU any further on.
- Nice Antlaşması AB'yi gerçekten daha ileriye taşımamıştır.
- It is time we moved the bar up a few notches and looked for new challenges.
- Artık çıtayı birkaç kademe yukarı taşımanın ve yeni zorluklar aramanın zamanı geldi.
- I am counting massively on the Belgian Presidency to move this idea forward with the full support of all of us here.
- Belçika Dönem Başkanlığının bu fikri hepimizin tam desteğiyle ileriye taşıyacağına yürekten inanıyorum.
- I would therefore ask, on behalf of the Liberal Group, that we move it to the November II part-session.
- Bu nedenle, Liberal Grup adına, konuyu Kasım ayındaki II. kısmi oturuma taşımamızı rica ediyorum.
- We need to move that agenda forward with great urgency now.
- Bu gündemi şimdi büyük bir aciliyetle ileriye taşımamız gerekiyor.
- We have to move the debate forward.
- Tartışmayı ileriye taşımalıyız.
- Ultimately, however, it is hard to move things forward in this area.
- Ancak nihayetinde bu alanda bir şeyleri ileriye taşımak zordur.
- We want to use Johannesburg as the platform for moving these items up on the international agenda.
- Johannesburg'u bu konuları uluslararası gündeme taşımak için bir platform olarak kullanmak istiyoruz.
- The Treaty of Nice has not really moved the EU any further on.
- Nice Antlaşması AB'yi gerçekten daha ileri bir noktaya taşımamıştır.
- We will try to move these strategies forward as much as possible during our presidency.
- Başkanlığımız süresince bu stratejileri mümkün olduğunca ileriye taşımaya çalışacağız.
- Until they put politics at the centre of gravity, it will be very difficult to move the process forwards.
- Siyaseti ağırlık merkezine koyana kadar süreci ileriye taşımak çok zor olacaktır.
- We await a proposal for a directive, which will make it possible to move this debate on to a more concrete phase.
- Bu tartışmayı daha somut bir aşamaya taşımayı mümkün kılacak bir yönerge önerisi bekliyoruz.
- This represents a strong commitment which will help us to move the partnership forward on a daily basis.
- Bu, ortaklığı günlük bazda ileriye taşımamıza yardımcı olacak güçlü bir taahhüdü temsil etmektedir.
- We have a shared interest in moving the knowledge economy forward.
- Bilgi ekonomisini ileriye taşımak gibi ortak bir menfaatimiz var.
- We are attempting to move more goods on to rails and boats.
- Daha fazla malı raylara ve gemilere taşımaya çalışıyoruz.
- Moving the application or web browser to another monitor is still visible to the participants.
- Uygulamayı veya web tarayıcısını başka bir monitöre taşımak katılımcılara görünür olmaya devam edecektir.
- Easily move data and drawings between your desktop, web browser, and phone.
- Verileri ve çizimleri masaüstünüz, web tarayıcınız ve telefonunuz arasında kolayca taşıyın.
- The thieves might try to move all the cash they collected at once.
- Hırsızlar topladıkları tüm parayı bir kerede taşımaya çalışabilir.
- She moved a chair.
- O bir sandalye taşıdı.
- The network is moving your show to another time slot.
- Şebeke gösterinizi başka bir zaman aralığına taşıyor.
- We're just moving a few things to our new home.
- Sadece birkaç eşyayı yeni evimize taşıyoruz.
- Moving a huge boulder is going to be very hard.
- Büyük bir kayayı taşımak çok zor olacak.
- We must move this statue very carefully.
- Bu heykeli çok dikkatli taşımalıyız.
- I'd be grateful if you could help me move these boxes.
- Bu kutuları taşımama yardım edersen minnettar olurum.
- The boy tried moving the heavy sofa.
- Çocuk, ağır kanepeyi taşımaya çalıştı.
- He moved the furniture.
- O mobilyayı taşıdı.
- It's too heavy to move.
- Taşımak için fazla ağır.
- Moving money and technology from one side of the globe to the other is not enough.
- Para ve teknolojiyi dünyanın bir ucundan diğer ucuna taşımak yeterli değil.
- Tom helps Mary move the furniture.
- Tom, Mary'nin mobilyaları taşımasına yardım etti.
- It took a lot of energy to move the furniture.
- Mobilyaları taşımak için çok enerji harcadım.
- Tom won't be able to move the piano by himself.
- Tom piyanoyu kendi başına taşıyamaz.
- Tom tried moving the bookcase without Mary's help.
- Tom, Mary'nin yardımı olmadan kitaplığı taşımayı denedi.
- He moved the desk to the right.
- Masayı sağ tarafa taşıdı.
- I have to help Tom and Mary move a piano.
- Tom ve Mary'nin piyanoyu taşımasına yardım etmeliyim.
- I'm helping Tom move some of his things this afternoon.
- Bu öğleden sonra Tom'un bazı eşyalarını taşımasına yardım edeceğim.
- Are you sure it's safe to move this dynamite?
- Bu dinamiti taşımanın güvenli olduğundan emin misin?
- Can't you move your stuff to the other room?
- Eşyalarını diğer odaya taşıyamaz mısın?
- Let's move it.
- Onu taşıyalım.
- Tom can't help move the piano because he has a bad back.
- Tom piyanoyu taşımaya yardım edemez çünkü beli ağrıyor.
- John came and moved some of the boxes.
- John geldi ve kutulardan bazılarını taşıdı.
- I wish Tom would help me move the sofa.
- Keşke Tom kanepeyi taşımama yardım etse.
- Sami moved his furniture to Cairo.
- Sami mobilyalarını Kahire'ye taşıdı.
- Help me move this desk.
- Bu masayı taşımama yardım et.
- I have to help Tom and Mary move a piano.
- Tom'un ve Mary'nin piyanoyu taşımasına yardım etmek zorundayım.
- We rented a truck to move our furniture.
- Mobilyamızı taşımak için bir kamyon kiraladık.
- Tom helped Mary move the sofa.
- Tom Mary'nin kanapeyi taşımasına yardım etti.
- I'd be very grateful if you could help me move this sofa.
- Bu kanepeyi taşımama yardım ederseniz çok minnettar olurum.
- Please move this stone from here to there.
- Lütfen bu taşı buradan şuraya taşıyın.
- I can't move this.
- Bunu taşıyamam.
- Tom said he didn't think that he could help you move the piano today.
- Tom bugün piyanoyu taşımana yardım edebileceğini sanmadığını söyledi.
- I need help moving this table into my room.
- Bu masayı odama taşımak için yardıma ihtiyacım var.
- I want to move the furniture in the room.
- Odadaki mobilyaları taşımak istiyorum.
- Would you have some time on Monday to come over and help me move my piano?
- Pazartesi gelip piyanomu taşımama yardım etmek için vaktiniz var mı?
- Who moved the furniture?
- Mobilyayı kim taşıdı?
- I got someone to help me move the piano.
- Piyanoyu taşımama yardım edecek birini buldum.
- Tom doesn't think he can help you move the piano today.
- Tom bugün piyanoyu taşımanıza yardım edebileceğini sanmıyor.
- Would you mind giving me a hand moving this table?
- Bu masayı taşımama yardım eder misin?
- Tom should have helped Mary move the sofa.
- Tom Mary'nin kanepeyi taşımasına yardım etmeliydi.
- I've decided we should move to Boston.
- Boston'a taşımamız gerektiğine karar verdim.
- Tom and Mary couldn't move the heavy trunk.
- Tom ve Mary ağır bagajı taşıyamadılar.
- Please move this stone from here to there.
- Lütfen bu taşı buradan oraya taşıyın.
- Tom tried moving the bookcase without Mary's help.
- Tom Mary'nin yardımı olmadan kitaplığı taşımaya çalıştı.
- Help me move the couch.
- Kanepeyi taşımama yardımcı ol.
- Mary can move objects with the power of her mind.
- Mary zihin gücüyle nesneleri taşıyabilir.
- Maybe Tom can help you move the sofa.
- Belki Tom kanepeyi taşımana yardım edebilir.
- Tom should have helped Mary move the sofa.
- Tom, Mary'nin kanepeyi taşımasına yardım etmeliydi.
- The box was so heavy I could not move it.
- Kutu o kadar ağırdı ki taşıyamadım.
- Please, move this rock from here to there.
- Lütfen, bu taşı buradan oraya taşıyın.
- Tom helped Mary move some furniture.
- Tom Mary'nin bazı mobilyaları taşımasına yardım etti.
- Could you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım eder misin?
- Tom helps Mary move the furniture.
- Tom Mary'nin mobilyayı taşımasına yardımcı olur.
- I can't move this bookcase without your help.
- Yardımınız olmadan bu kitaplığı taşıyamam.
- Will you help me move the sofa?
- Kanepeyi taşımama yardım eder misin?
- Help us move the piano.
- Piyanoyu taşımamıza yardım et.
- Tom helped Mary move the sofa to other side of the room.
- Tom, Mary'nin kanepeyi odanın diğer tarafına taşımasına yardım etti.
- Maybe Tom can help you move the sofa.
- Belki Tom kanapeyi taşımana yardım edebilir.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
- Tepenin üstüne bir kiler kazıldı ve evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- I was hoping Tom would have time to come over and help us move the piano.
- Tom'un uğramak için ve piyanoyu taşımamıza yardım etmek için zamanı olacağını umuyordum.
- Can we move it?
- Bunu taşıyabilir miyiz?
- Help me move this desk.
- Masayı taşımama yardım et.
- Can you move this desk by yourself?
- Bu masayı kendin taşıyabilir misin?
- Help me move this couch.
- Şu kanepeyi taşımama yardım et.
- Can you move this desk by yourself?
- Bu masayı tek başına taşıyabilir misin?
- I have to help Tom move the piano.
- Tom'a piyanoyu taşımasında yardım etmeliyim.
- She moved my clothes.
- O benim elbiselerimi taşıdı.
- I helped Tom move the furniture.
- Tom'un mobilyaları taşımasına yardım ettim.
- How many people did it take to move the piano?
- Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?
- Tom won't be able to move the piano by himself.
- Tom piyanoyu kendi başına taşıyamayacak.
- Can we move it?
- Taşıyabilir miyiz?
- I got somebody to help me move the piano.
- Piyanoyu taşımama yardım edecek birini buldum.
- I can't move this bookcase without your help.
- Senin yardımın olmadan bu kitaplığı taşıyamam.
- Tom was looking for some people to help him move his piano.
- Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.
- We can move it by ourselves.
- Kendimiz taşıyabiliriz.
- I helped Tom move the piano.
- Tom'un piyanoyu taşımasına yardım ettim.
- Will you help me move this heavy table?
- Bu ağır masayı taşımama yardım eder misin?
- Tom and Mary couldn't move the heavy trunk.
- Tom ve Mary ağır bagajı taşıyamadı.
- We rented a truck to move our furniture.
- Mobilyalarımızı taşımak için bir kamyon kiraladık.
- Tom can't help move the piano because he has a bad back.
- Tom sırtı ağrıdığı için piyanoyu taşımaya yardım edemiyor.
- Would you help me move this?
- Bunu taşımama yardım eder misin?
- I need help moving the sofa.
- Kanepeyi taşımak için yardıma ihtiyacım var.
- I got Tom to help me move the piano.
- Tom'dan piyanoyu taşımama yardım etmesini istedim.
- She moved my clothes.
- Kıyafetlerimi taşıdı.
- Moving money and technology from one side of the globe to the other is not enough.
- Parayı ve teknolojiyi dünyanın bir tarafından diğerine taşımak yeterli değildir.
- I helped Tom move his desk.
- Tom'un masasını taşımasına yardımcı oldum.
- We can move it by ourselves.
- Bunu kendi başımıza taşıyabiliriz.
- Would you have some time on Monday to come over and help me move my piano?
- Gelip piyanomu taşımama yardım etmek için pazartesi günü biraz zamanın var mı?
- Tom asked me if I would help him move his piano.
- Tom bana piyanosunu taşımasına yardım edip edemeyeceğimi sordu.
- How many people did it take to move the piano?
- Piyanoyu taşımak için kaç kişi gerekti?
- Tom helped Mary move the dresser.
- Tom Mary'nin şifonyeri taşımasına yardım etti.
- Tom helped Mary move the dresser.
- Tom, Mary'nin şifonyeri taşımasına yardım etti.
- Tom helped Mary move some furniture.
- Tom, Mary'nin bazı mobilyaları taşımasına yardım etti.
- I need you to help me move this bookcase.
- Bu kitaplığı taşımama yardım etmeni istiyorum.
- Who moved the furniture?
- Mobilyaları kim taşıdı?
- Can you help me move the sofa?
- Kanepeyi taşımama yardım eder misin?
- We're just moving a few things to our new home.
- Sadece birkaç şeyi yeni evimize taşıyoruz.
- Will you help me move this desk?
- Bu masayı taşımama yardım eder misin?
- Would you mind giving me a hand moving this table?
- Şu masayı taşımama yardım eder misin?
- Help me move this stone.
- Bu taşı taşımama yardım et.
- I wish Tom would help me move the sofa.
- Keşke Tom kanepeyi taşımama yardım etseydi.
- Tom paid someone to help him move the piano.
- Tom, piyanoyu taşımasına yardım etmek için birine para verdi.
- Tom had the desk moved to Mary's bedroom.
- Tom masayı Mary'nin yatak odasına taşıdı.
- I tried to move the piano by myself.
- Piyanoyu tek başıma taşımaya çalıştım.
- Tom was looking for some people to help him move his piano.
- Tom piyanosunu taşımasına yardım edecek birilerini arıyordu.
- I didn't have to move it.
- Onu taşımak zorunda değildim.
- Help me move the couch.
- Kanepeyi taşımama yardım et.
- He moved the table aside.
- Masayı bir kenara taşıdı.
- The box was so heavy I could not move it.
- Kutu o kadar ağırdı ki onu taşıyamadım.
- Tom wants to know when you can come over to our place and help us move our piano.
- Tom evimize ne zaman gelebileceğini ve piyanoyu taşımamıza yardım edebileceğini bilmek istiyor.
- I assisted her in moving the furniture.
- Mobilyaları taşımasına yardım ettim.
- Fadil convinced Dania to move to Cairo with him.
- Fadıl, Dania'yı onunla birlikte Kahire'ye taşımaya ikna etti.
- Tom asked me if I would help him move his piano.
- Tom bana piyanosunu taşımasına yardım edip etmeyeceğimi sordu.
- Tom moved the desk to Mary's bedroom.
- Tom masayı Mary'nin yatak odasına taşıdı.
- Can you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım eder misin?
- We can move everything out.
- Her şeyi dışarı taşıyabiliriz.
- Would you help me move these beer kegs.
- Bu bira fıçılarını taşımama yardım eder misin?
- Tom helped Mary move the sofa to other side of the room.
- Tom Mary'nin kanepeyi odanın diğer tarafına taşımasına yardım etti.
- I helped Tom move his desk.
- Tom'un, kendi masasını taşımasına yardım ettim.
- I was hoping Tom would have time to come over and help us move the piano.
- Tom'un gelip piyanoyu taşımamıza yardım edecek zamanı olur diye umuyordum.
- No one can move the big box.
- Kimse büyük kutuyu taşıyamaz.
- The bag was too heavy for me to move.
- Çanta, taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- Would you help me move these beer kegs.
- Şu bira fıçılarını taşımama yardım eder misin?
- I have to help Tom move the piano.
- Tom'un piyanoyu taşımasına yardım etmek zorundayım.
- I'd be very grateful if you could help me move this sofa.
- Şu kanepeyi taşımama yardım edersen çok makbule geçer.
- I helped Tom move his desk.
- Tom'un sırasını taşımasına yardım ettim.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
- Tepenin üstünde bir depo kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- Tom and I can move the piano by ourselves.
- Tom ve ben piyanoyu kendi başımıza taşıyabiliriz.
- Joseph Smith had to move his people many times.
- Joseph Smith adamlarını birçok kez taşımak zorunda kaldı.
- Tom wants to know when you can come over to our place and help us move our piano.
- Tom bize ne zaman gelip piyanomuzu taşımamıza yardım edebileceğini soruyor.
- Can you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım edebilir misin?
- Tom helped Mary move the sofa.
- Tom, Mary'nin kanepeyi taşımasına yardım etti.
- The network is moving your show to another time slot.
- Kanal, programınızı başka bir zaman dilimine taşıyor.
- Tom paid someone to help him move the piano.
- Tom piyanoyu taşıması için birine para verdi.
Show More (149)
|
4 |
move |
ilerlemek |
v. |
|
- The epidemic moved with terrifying speed.
- Salgın korkunç bir hızla ilerledi.
- It seems to me that we are moving in the opposite direction.
- Bana öyle geliyor ki tam tersi yönde ilerliyoruz.
- That is not perfect, but things are moving in the right direction.
- Bu mükemmel değil ama işler doğru yönde ilerliyor.
- However, above all, this text moves in completely the wrong direction.
- Ancak, her şeyden önce, bu metin tamamen yanlış bir yönde ilerlemektedir.
- I am a confirmed European, but, in this dossier, European intervention is moving in the wrong direction.
- Ben onaylanmış bir Avrupalıyım, ancak bu dosyada Avrupa'nın müdahalesi yanlış yönde ilerliyor.
- Why can we not move towards a single European airspace more rapidly?
- Neden tek bir Avrupa hava sahasına doğru daha hızlı ilerleyemiyoruz?
- The series of reports we have before us this morning attempt to move things forward.
- Bu sabah önümüze gelen bir dizi rapor, işleri ilerletmeye çalışıyor.
- Historically speaking, Turkey has made an admirable effort to move towards Europe.
- Tarihsel olarak bakıldığında Türkiye Avrupa'ya doğru ilerlemek için takdire şayan bir çaba göstermiştir.
- We must move resolutely towards achieving legislative harmonisation itself.
- Mevzuat uyumunu bizzat gerçekleştirme yolunda kararlılıkla ilerlemeliyiz.
- Things are moving, but I am sure that the situation today is far from satisfactory.
- İşler ilerliyor ancak eminim ki bugünkü durum tatmin edici olmaktan çok uzak.
- I agree with him that we are moving in the right direction, but we still have a long way to go.
- Doğru yönde ilerlediğimiz konusunda ona katılıyorum ancak daha gidecek çok yolumuz var.
- It is an absolute tragedy that the European Union is moving in this direction.
- Avrupa Birliği'nin bu yönde ilerliyor olması tam bir trajedidir.
- Historically speaking, Turkey has made an admirable effort to move towards Europe.
- Tarihsel olarak bakıldığında, Türkiye Avrupa'ya doğru ilerlemek için takdire şayan bir çaba sarf etmiştir.
- The Commission has not come to the end of its actions because technology moves quickly.
- Komisyon faaliyetlerinin sonuna gelmedi çünkü teknoloji hızla ilerliyor.
- We are therefore moving in the right direction.
- Dolayısıyla doğru yönde ilerliyoruz.
- They are moving from the entirely known to the not entirely known.
- Tamamen bilinenden tamamen bilinmeyene doğru ilerliyorlar.
- I would like to say that the standardisation part, where we are actively now moving, is a very important one.
- Şu anda aktif bir şekilde ilerlediğimiz standardizasyon kısmının çok önemli olduğunu söylemek isterim.
- We, both as the Greek Presidency and as a Member State, are very keen to move in this direction.
- Biz, hem Yunanistan Dönem Başkanlığı hem de bir Üye Devlet olarak, bu yönde ilerlemeye çok istekliyiz.
- In the main, we have decided, in our report, that things are moving in the right direction.
- Raporumuzda temel olarak işlerin doğru yönde ilerlediğine karar verdik.
- We must, however, move in a new direction.
- Ancak yeni bir yöne doğru ilerlemeliyiz.
- It is our strength to move into this field.
- Bu alanda ilerlemek bizim gücümüzdür.
- So I am delighted that we have moved in this direction.
- Dolayısıyla bu yönde ilerlemiş olmamızdan memnuniyet duyuyorum.
- If you want to move further ahead, as the Commission does, please support us.
- Komisyon'un yaptığı gibi siz de daha fazla ilerlemek istiyorsanız, lütfen bizi destekleyin.
- Let us move more towards clarity, or towards what one might term the absence of intellectual doubt.
- Daha fazla açıklığa ya da entelektüel şüphenin yokluğu olarak adlandırılabilecek bir noktaya doğru ilerleyelim.
- Today we are moving in exactly the opposite direction.
- Bugün tam tersi yönde ilerliyoruz.
- We suggest moving towards an equal partnership with Asia, based on four key points.
- Dört kilit nokta temelinde Asya ile eşit bir ortaklığa doğru ilerlemeyi öneriyoruz.
- I am of the opinion, however, that they are moving in the right direction.
- Ancak ben doğru yönde ilerledikleri kanaatindeyim.
- Firstly, thanks to our regulation, we have managed to move things ahead within the ICAO.
- İlk olarak yönetmeliğimiz sayesinde Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü içinde işleri ilerletmeyi başardık.
- Today, it saddens us all to see how slowly we are moving in this direction.
- Bugün, bu yönde ne kadar yavaş ilerlediğimizi görmek hepimizi üzüyor.
- And the proposal you are making, in fact, moves towards liberalisation.
- Ve yaptığınız teklif aslında liberalleşmeye doğru ilerliyor.
- We are moving in the right direction.
- Doğru yönde ilerliyoruz.
- We can confidently expect them to keep moving smoothly and quickly.
- Sorunsuz ve hızlı bir şekilde ilerlemeye devam etmelerini güvenle bekleyebiliriz.
- There is broad agreement between the Commission and all Members of this House that we should move toward alignment.
- Komisyon ve bu Meclisin tüm Üyeleri arasında uyum yönünde ilerlememiz gerektiği konusunda geniş bir mutabakat vardır.
- Was this European pledge necessary to let Turkey move in the direction of a constitutional state?
- Bu Avrupa taahhüdü Türkiye'nin anayasal bir devlet yönünde ilerlemesi için gerekli miydi?
- This is how we could move things forward.
- İşleri bu şekilde ilerletebiliriz.
- If the candidate countries move in the direction of the EU, then the EU cannot afford to stand still.
- Aday ülkeler AB yönünde ilerlerse, AB'nin hareketsiz kalma lüksü yoktur.
- We suggest moving towards an equal partnership with Asia, based on four key points.
- Dört temel noktaya dayanarak Asya ile eşit bir ortaklığa doğru ilerlemeyi öneriyoruz.
- Things look very bad as we move into these consultations.
- Bu istişarelere doğru ilerlerken işler çok kötü görünüyor.
- It does not mean moving towards an extreme position.
- Bu, aşırı bir tutuma doğru ilerlemek anlamına gelmiyor.
- But we reiterate our objective of Parliament moving towards full codecision in respect of these matters.
- Ancak Parlamentonun bu konularla ilgili olarak tam kanun hükmünde karara doğru ilerlemesi hedefimizi yineliyoruz.
- We must, therefore, all encourage Zimbabwe to move towards elections in May.
- Dolayısıyla hepimiz Zimbabve'yi Mayıs ayında yapılacak seçimlere doğru ilerlemesi için teşvik etmeliyiz.
- We should move towards UN summits that address specific goals, the prime example being Kyoto.
- Belirli hedefleri ele alan BM zirvelerine doğru ilerlemeliyiz, bunun en önemli örneği Kyoto'dur.
- We can confidently expect them to keep moving smoothly and quickly.
- Onların sorunsuz ve hızlı bir şekilde ilerlemeye devam etmelerini güvenle bekleyebiliriz.
- Then production would move more in the direction of fair trade.
- O zaman üretim daha fazla adil ticaret yönünde ilerleyecektir.
- But for us, unfortunately, the Commission's proposals move in the completely opposite direction.
- Ancak ne yazık ki Komisyon'un önerileri bizim için tamamen ters yönde ilerliyor.
- I hope that we move down it as rapidly as we can.
- Umarım bu yolda olabildiğince hızlı ilerleriz.
- What is now being proposed is moving in the right direction.
- Şu anda önerilen şey doğru yönde ilerlemektedir.
- For that reason, the attention of research is moving in that direction.
- Bu nedenle, araştırmaların dikkati bu yönde ilerliyor.
- I believe, however, that we are moving in the right direction.
- Bununla birlikte, doğru yönde ilerlediğimize inanıyorum.
- That is the direction we want to move in.
- Biz de bu yönde ilerlemek istiyoruz.
- We have not finished yet, but things are moving.
- Henüz bitirmedik ama işler ilerliyor.
- If the candidate countries move in the direction of the EU, then the EU cannot afford to stand still.
- Aday ülkeler AB yönünde ilerlerse, AB'nin yerinde sayma lüksü yoktur.
- The Council is acutely aware of this, and it is with those elements in mind that the activities are moving forwards.
- Konsey bunun son derece farkındadır ve faaliyetler bu unsurlar göz önünde bulundurularak ilerletilmektedir.
- Things have only really been moving over the past two years.
- İşler sadece son iki yıldır gerçekten ilerliyor.
- The EU policy is to move towards regional cooperation and integration.
- AB politikası bölgesel işbirliği ve entegrasyona doğru ilerlemektir.
- Thank you for ensuring that we all move in the same direction.
- Hepimizin aynı yönde ilerlemesini sağladığınız için teşekkür ederim.
- We must move towards regionalisation of the production chain with small, clean slaughterhouses.
- Üretim zincirinin küçük, temiz mezbahalarla bölgeselleştirilmesine doğru ilerlemeliyiz.
- I believe that the Palestinians are moving in that direction.
- Filistinlilerin bu yönde ilerlediğine inanıyorum.
- The Ceyhun report moves in the right direction, but is still inadequate.
- Ceyhun raporu doğru yönde ilerlemektedir, ancak hala yetersizdir.
- Thus, of necessity, things are moving towards the conciliation procedure.
- Böylece, zorunlu olarak, işler uzlaşma prosedürüne doğru ilerliyor.
- It is true that in 2006 we can indeed move towards self-regulation, but we need "opt-in" for now.
- 2006'da gerçekten de özdenetime doğru ilerleyebileceğimiz doğrudur, ancak şimdilik "tercihli katılıma" ihtiyacımız var.
- We are moving in the right direction, formulas are developing so that we can work jointly with the Commission.
- Doğru yönde ilerliyoruz, Komisyon ile ortak çalışabilmemiz için formüller geliştiriyoruz.
- Was this European pledge necessary to let Turkey move in the direction of a constitutional state?
- Bu Avrupa taahhüdü Türkiye'nin anayasal bir devlet olma yolunda ilerlemesi için gerekli miydi?
- The reform plan that was presented to us was moving in the right direction, but it fell short in its proposals.
- Bize sunulan reform planı doğru yönde ilerliyordu ancak önerilerinde yetersiz kaldı.
- We should move towards UN summits that address specific goals, the prime example being Kyoto.
- Belirli hedefleri ele alan BM zirvelerine doğru ilerlemeliyiz, Kyoto bunun başlıca örneğidir.
- I believe that the Palestinians are moving in that direction.
- Filistinlilerin de bu yönde ilerlediğine inanıyorum.
- Things are moving, but I am sure that the situation today is far from satisfactory.
- İşler ilerliyor, ancak eminim ki bugünkü durum tatmin edici olmaktan çok uzak.
- Examples such as Morocco and Jordan show that the Arab countries can move towards democracy.
- Fas ve Ürdün gibi örnekler Arap ülkelerinin demokrasiye doğru ilerleyebileceğini göstermektedir.
- That is certainly true of the accession countries, where transport policy is moving in an undesirable direction.
- Bu durum, taşımacılık politikasının istenmeyen bir yönde ilerlediği katılım ülkeleri için kesinlikle geçerlidir.
- The high-level group for Romanian children is moving towards registration.
- Romanyalı çocuklar için üst düzey grup kayıt olma yolunda ilerliyor.
- Then production would move more in the direction of fair trade.
- O zaman üretim daha çok adil ticaret yönünde ilerleyecektir.
- It does not mean moving towards an extreme position.
- Bu, aşırılıkçı bir tutum benimsemeye doğru ilerlemek anlamına gelmiyor.
- These are the two essential partners in getting this moving.
- Bunlar bu işin ilerlemesindeki iki temel ortaktır.
- We need to keep moving steadily forward on the course we have set.
- Belirlediğimiz rotada istikrarlı bir şekilde ilerlemeye devam etmeliyiz.
- Here too we have managed to move the Commission proposal in the direction suggested by Parliament.
- Burada da Komisyon teklifini Parlamento tarafından önerilen yönde ilerletmeyi başardık.
- We hope to move in this direction since we are relatively isolated at the moment.
- Şu anda nispeten izole olduğumuz için bu yönde ilerlemeyi umuyoruz.
- Furthermore, things moved slowly when it came to using the Internet.
- Dahası, internet kullanımı söz konusu olduğunda işler yavaş ilerliyordu.
- This renewal process is essential if we are to move in this direction.
- Bu yönde ilerleyebilmemiz için bu yenilenme süreci şarttır.
- We should strengthen the economic pillar or move towards a political Europe, as other Members are saying.
- Diğer Üyelerin de söylediği gibi ekonomik ayağı güçlendirmeli ya da siyasi bir Avrupa'ya doğru ilerlemeliyiz.
- Is it possible to regulate the issues when technology moves extremely fast?
- Teknoloji son derece hızlı ilerlerken sorunları düzenlemek mümkün mü?
- How else can we move towards more sustainable production and consumption practices?
- Daha sürdürülebilir üretim ve tüketim uygulamalarına doğru başka nasıl ilerleyebiliriz?
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda ilerleyebilmesi için kayayı kırması ya da mevcut çatlaklardan yararlanması gerekir.
- The modern world is steadily moving towards a new financial ecosystem.
- Modern dünya istikrarlı bir şekilde yeni bir finansal ekosisteme doğru ilerliyor.
- This industry moves so fast, it's really hard to tell.
- Bu sektör o kadar hızlı ilerliyor ki bunu bilmek çok zor.
- Tom is moving in the right direction.
- Tom doğru yönde ilerliyor.
- The Allies then moved east into Belgium.
- Müttefikler daha sonra doğuya, Belçika'ya ilerledi.
- Love moves in mysterious ways.
- Aşk gizemli yollarda ilerler.
- Layla moved toward Sami and kissed him.
- Layla Sami'ye doğru ilerledi ve onu öptü.
- A long train of camels was moving to the west.
- Develerden oluşan uzun bir kervan batıya doğru ilerliyordu.
- Can you move?
- İlerler misin?
- Layla moved toward Sami and kissed him.
- Leyla, Sami'ye doğru ilerledi ve onu öptü.
- Typhoon No.11 is moving up north at twenty kilometers per hour.
- Yılın 11. tayfunu saatte 20 km hızla kuzeye doğru ilerliyor.
- Now move over.
- Şimdi ilerle.
- We saw the parade move down the street.
- Geçit töreninin caddede ilerleyişini gördük.
- Our plane was moving in the direction of the Air France airliner.
- Uçağımız Air France uçağına doğru ilerliyordu.
- The line is moving very slowly.
- Kuyruk çok yavaş ilerliyor.
- Please move to the rear of the bus.
- Lütfen otobüsün arkasına doğru ilerleyin.
- Tom is moving across the country.
- Tom ülke çapında ilerliyor.
- Layla moved toward Sami.
- Layla Sami'ye doğru ilerledi.
- This is moving in the wrong direction.
- Bu yanlış yönde ilerliyor.
- We're moving in the right direction.
- Doğru yönde ilerliyoruz.
- Sami moved toward Layla and tried to kiss her.
- Sami Layla'ya doğru ilerledi ve onu öpmeye çalıştı.
- Typhoon No.11 is moving up north at twenty kilometers per hour.
- 11 numaralı tayfun saatte 20 km hızla kuzeye doğru ilerliyor.
- They kept moving.
- Onlar ilerlemeye devam ettiler.
- A long train of camels was moving to the west.
- Uzun bir deve sürüsü batıya doğru ilerliyordu.
- Move it along, Tom.
- İlerle, Tom.
- Layla kept moving.
- Layla ilerlemeye devam etti.
- The line is moving very slowly.
- Hat çok yavaş ilerliyor.
- The line is moving very slowly.
- Sıra çok yavaş ilerliyor.
Show More (106)
|
5 |
move |
hareket |
n. |
|
- The French government has already moved to strengthen anti-terrorist precautions at Cap de la Hague.
- Fransız hükûmeti Cap de la Hague'de terörle mücadele önlemlerini güçlendirmek için harekete geçti.
- We heartily approve of such a move.
- Böyle bir hareketi yürekten onaylıyoruz.
- For example we saw a move towards achieving better governance.
- Örneğin, daha iyi yönetişim sağlamaya yönelik bir hareket gördük.
- I think that this is a very relevant and courageous move and I welcome it.
- Bunun çok yerinde ve cesur bir hareket olduğunu düşünüyorum ve bunu memnuniyetle karşılıyorum.
- In competition, we should stand or fall by whether we get this on the move.
- Rekabette, bunu harekete geçirip geçiremediğimize göre ayakta kalmalı ya da düşmeliyiz.
- However, it is shocking that the PPE-DE Group opposes such a move.
- Bununla birlikte, PPE-DE Grubunun böyle bir harekete karşı çıkması şok edicidir.
- Now we have to get a move on.
- Şimdi harekete geçmeliyiz.
- In competition, we should stand or fall by whether we get this on the move.
- Rekabette, bunu harekete geçirip geçirmediğimize göre ayakta kalmalı ya da düşmeliyiz.
- It constitutes a move towards greater transparency and hence an improvement in the budgetary debate.
- Daha fazla şeffaflığa doğru bir hareket ve dolayısıyla bütçe tartışmalarında bir iyileşme teşkil etmektedir.
- That is a welcome move.
- Bu hoş bir hareket.
- I appreciate this approach and I am very grateful for the trust in the work of the Commission shown by this move.
- Bu yaklaşımı takdir ediyorum ve bu hareketle Komisyonun çalışmalarına gösterilen güven için çok müteşekkirim.
- This is a clever move in the short term.
- Bu kısa vadede akıllıca bir harekettir.
- Therefore the Commission, through its humanitarian aid office, has moved quickly in response to the floods.
- Bu nedenle Komisyon, insani yardım ofisi aracılığıyla sel felaketi karşısında hızlı bir şekilde harekete geçmiştir.
- We adopted our first reading here in plenary on 13 March, after the Council urged us to get a move on.
- Konsey'in bizi harekete geçmeye çağırmasının ardından 13 Mart'ta genel kurulda ilk okumamızı yaptık.
- Having given our full support, we now, though, expect the Council to make its move.
- Tam desteğimizi verdikten sonra, şimdi Konsey'in harekete geçmesini bekliyoruz.
- We adopted our first reading here in plenary on 13 March, after the Council urged us to get a move on.
- Konsey'in bizi harekete geçmeye çağırmasının ardından 13 Mart'ta genel kurulda ilk okumamızı kabul ettik.
- Fine, the Americans and the English are surrounding Iraq, so Iraq cannot move.
- Pekala, Amerikalılar ve İngilizler Irak'ı kuşatıyor, bu yüzden Irak harekete geçemiyor.
- We shall not be moved on this.
- Bu konuda harekete geçmeyeceğiz.
- This is a clever move in the short term.
- Bu kısa vadede akıllıca bir hareket.
- In this respect, we share the position of the United States and I believe that that in itself was a very good move.
- Bu bakımdan ABD'nin tutumunu paylaşıyoruz ve bunun başlı başına çok iyi bir hareket olduğuna inanıyorum.
- This is, indeed, a very significant move on their part.
- Bu gerçekten de onlar açısından çok önemli bir hareket.
- We will vigorously resist any moves in this direction.
- Bu yöndeki her türlü harekete şiddetle karşı koyacağız.
- The Commission must move in this area.
- Komisyon bu alanda harekete geçmelidir.
- Drink plenty of water, eat breakfast and let your body move.
- Bol su için, kahvaltı yapın ve vücudunuzu harekete geçirin.
- If you make any wrong moves, it will cause major problems.
- Yanlış bir hareket yaparsan büyük sorunlara sebebiyet verebilirsin.
- Look at Tom move.
- Tom'un hareketine bak.
- Look at him move.
- Onun hareketine bakın.
- Sami watched Layla's every move.
- Sami, Layla'nın her hareketini izledi.
- That's a good move.
- Bu iyi bir hareket.
- Now get moving.
- Şimdi hareket et.
- It was a dick move.
- Pislik bir hareketti.
- We have to move now.
- Hemen harekete geçmeliyiz.
- Tom had no idea that the police were watching his every move.
- Tom'un polisin her hareketini izlediğinden haberi yoktu.
- I wouldn't make any sudden moves.
- Ani bir hareket yapmazdım.
- That wouldn't be a smart move.
- Bu akıllıca bir hareket olmaz.
- Was that a smart move?
- Bu akıllıca bir hareket miydi?
- You have to move.
- Harekete geçmelisiniz.
- This is the right move.
- Bu doğru hareket.
- The dancer's every move was perfect.
- Dansçının her hareketi mükemmeldi.
- We need to move ahead.
- Harekete geçmeliyiz.
- Move to the left.
- Sola hareket et.
- Tom is constantly on the move.
- Tom sürekli hareket halinde.
- I think it's time for me to move on.
- Sanırım benim için harekete geçme zamanıdır.
- He is watching my every move.
- Her hareketimi izliyor.
- It's time to get moving!
- Hareket zamanı!
- If you do not move immediately, you will be arrested.
- Hemen harekete geçmezseniz tutuklanacaksınız.
- No matter what happens, keep moving.
- Ne olursa olsun, harekete devam edin.
- He is always on the move.
- Sürekli hareket halinde.
- Look at her move.
- Onun hareketine bakın.
- We've got to move.
- Harekete geçmeliyiz.
- Let's move it.
- Harekete geçelim.
- People notice every move he makes.
- İnsanlar onun yaptığı her hareketi fark ediyorlar.
- Tom is always on the move.
- Tom her zaman hareket halinde.
- Tom is constantly on the move.
- Tom sürekli hareket halindedir.
- Is it painful to move like this?
- Bu hareketi yapmak ağrı veriyor mu?
- They are constantly on the move.
- Sürekli hareket halindeler.
- Move quietly.
- Sessizce hareket et.
- I want to know Tom's every move.
- Tom'un her hareketini bilmek istiyorum.
- So what's the next move?
- Peki bir sonraki hareket ne?
- People notice every move he makes.
- İnsanlar yaptığı her hareketi fark ediyor.
- Peace-keeping troops moved in to restore calm after the battle.
- Barış koruma birlikleri savaştan sonra sükuneti sağlamak için harekete geçti.
- That move was a big mistake.
- O hareket büyük bir hataydı.
- I suggest we get a move on.
- Harekete geçmemizi öneriyorum.
- When it comes to dancing, nobody can move like Michael Jackson.
- Dans etmek söz konusu olduğunda hiç kimse Michael Jackson gibi hareketler yapamaz.
- Move to the right.
- Sağa hareket et.
- Music moves the feelings.
- Müzik duyguları harekete geçirir.
- This tank can shoot on the move.
- Bu tank hareket halinde atış yapabilir.
- The police told the demonstrators that they'd be arrested if they didn't move immediately.
- Polis göstericilere hemen harekete geçmezlerse tutuklanacaklarını söyledi.
- This tank can shoot on the move.
- Bu tank hareket halindeyken ateş edebilir.
- He is watching my every move.
- O, benim her hareketimi izliyor.
Show More (67)
|
6 |
move |
hamle |
n. |
|
- In the European Parliament alone, 406 Members supported this disastrous move.
- Sadece Avrupa Parlamentosu'nda 406 üye bu felaket hamleyi destekledi.
- There is therefore no reason to put a move on and table a proposal at this early stage.
- Dolayısıyla bu erken aşamada bir hamle yapmak ve bir teklifi masaya yatırmak için hiçbir neden yoktur.
- The reallocation of Eurojust to category 3, however, is not such a clever move.
- Ancak Eurojust'ın kategori 3'e yeniden tahsis edilmesi o kadar da akıllıca bir hamle değildir.
- This move could prove to be another bone of contention between the United States and Europe.
- Bu hamle ABD ile Avrupa arasında bir başka anlaşmazlık konusu olabilir.
- Once the new budgetary procedure begins next September, I will be seeking support once again for such a move.
- Önümüzdeki Eylül ayında yeni bütçe prosedürü başladığında böyle bir hamle için bir kez daha destek arayışında olacağım.
- This turned out to be a very strategic and wise move.
- Bunun çok stratejik ve akıllıca bir hamle olduğu ortaya çıktı.
- Of course, the move which Turkey has to make is a difficult one.
- Elbette Türkiye'nin yapması gereken hamle zor bir hamle.
- That was a bad move and could undermine confidence in the need for the pact and the Commission's authority.
- Bu kötü bir hamleydi ve anlaşmanın gerekliliğine ve Komisyon'un otoritesine olan güveni sarsabilirdi.
- This illustrates, of course, that this was a geopolitical move more than anything else.
- Bu durum elbette bunun her şeyden çok jeopolitik bir hamle olduğunu göstermektedir.
- This has nothing to do with making inland waters off limits; it is a move towards reducing costs.
- Bunun iç suları yasak hale getirmekle bir ilgisi yoktur; bu, maliyetleri azaltmaya yönelik bir hamledir.
- This is a historic move and it is not taken lightly.
- Bu tarihi bir hamledir ve hafife alınamaz.
- That was a bad move and could undermine confidence in the need for the pact and the Commission's authority.
- Bu kötü bir hamleydi ve paktın gerekliliğine ve Komisyon'un otoritesine olan güveni sarsabilirdi.
- In this sense this move is a very fundamental one.
- Bu anlamda bu hamle çok temel bir hamledir.
- However, it is shocking that the PPE-DE Group opposes such a move.
- Ancak PPE-DE Grubunun böyle bir hamleye karşı çıkması şok edicidir.
- We heartily approve of such a move.
- Böyle bir hamleyi yürekten onaylıyoruz.
- We know The Man plans to make his move tonight.
- Adam'ın bu gece hamlesini yapmayı planladığını biliyoruz.
- We know The Man plans to make his move tonight.
- Adamın bu gece hamlesini yapmayı planladığını biliyoruz.
- He was afraid of making the first move.
- İlk hamleyi yapmaktan korkuyordu.
- I was afraid of making the first move.
- İlk hamleyi yapmaktan korkuyordum.
- Make your move.
- Hamleni yap.
- I was afraid of making the first move.
- Ben ilk hamleyi yapmaktan korkuyordum.
- When I made my move she slapped me and told me to take a cold shower.
- Hamlemi yaptığımda beni tokatladı ve soğuk bir duş almamı söyledi.
- Sami made his first move.
- Sami ilk hamlesini yaptı.
- I made the first move.
- İlk hamleyi yaptım.
- I was afraid to make the first move.
- İlk hamleyi yapmaktan korkuyordum.
- He made the first move.
- İlk hamleyi o yaptı.
- We made the necessary moves.
- Gerekli hamleleri yaptık.
- It was a smart move.
- Akıllıca bir hamleydi.
- Tom has made the first move.
- Tom ilk hamlesini yaptı.
- Tom made all the right moves.
- Tom bütün doğru hamleleri yaptı.
- When I made my move she slapped me and told me to take a cold shower.
- Ben hamlemi yaptığımda, o bana tokat attı ve soğuk bir duş almamı söyledi.
- Fadil's defense team made a surprise move.
- Fadıl'ın savunma ekibi sürpriz bir hamle yaptı.
- It was a prudent move.
- İhtiyatlı bir hamleydi.
- That was a pretty good move.
- Oldukça iyi bir hamleydi.
- Make your move, Tom.
- Hamleni yap, Tom.
- She was afraid of making the first move.
- O ilk hamleyi yapmaktan korkuyordu.
- It's your move.
- Senin hamlen.
- If you play like that, you'll be checkmated in ten moves.
- Eğer böyle oynarsan, 10 hamlede şah mat olursun.
- It was a dick move.
- Sikik bir hamleydi.
- Is this a good move?
- Bu iyi bir hamle mi?
- You have made a foul move.
- Kötü bir hamle yaptın.
- That was a pretty good move.
- O oldukça iyi bir hamle.
- That's a good move.
- O iyi bir hamle.
- I was afraid to make the first move.
- İlk hamleyi yapmaktan korktum.
- What's our next move?
- Sıradaki hamlemiz ne?
- I made the first move.
- İlk hamleyi ben yaptım.
- She made the first move.
- İlk hamleyi o yaptı.
- This is the right move.
- Doğru hamle bu.
- It was a power move.
- Bu bir güç hamlesiydi.
- Tom has made the first move.
- Tom ilk hamleyi yaptı.
- Yanni miscalculated his move.
- Yanni hamlesini yanlış hesapladı.
- In two moves, Kasparov will check the challenger.
- İki hamle sonra Kasparov rakibini kontrol edecek.
- Tom made the first move.
- Tom ilk hamlesini yaptı.
- Tom made all the right moves.
- Tom tüm doğru hamleleri yaptı.
- She made the first move.
- O ilk hamleyi yaptı.
- I told Tom to make his move.
- Tom'a hamlesini yapmasını söyledim.
- Tom made the first move.
- İlk hamleyi Tom yaptı.
- He was afraid of making the first move.
- O ilk hamleyi yapmaktan korkuyordu.
- Plan your moves carefully.
- Hamlelerinizi dikkatlice planlayın.
- He made the first move.
- O, ilk hamleyi yaptı.
Show More (57)
|
7 |
move |
oynatmak |
v. |
|
- Give me somewhere to stand and I will move the earth.
- Bana duracak bir yer verin, ben de dünyayı yerinden oynatayım.
- A fish swims by moving its tail.
- Bir balık kuyruğunu oynatarak yüzer.
- Give me somewhere to stand and I will move the earth.
- Bana bir dayanak noktası verin, Dünya'yı yerinden oynatayım.
- Don't let him move the table.
- Masayı oynatmasına izin verme.
- A bird can glide through the air without moving its wings.
- Bir kuş kanatlarını oynatmadan havada süzülebilir.
- The fish swims by moving its tail.
- Balık kuyruğunu oynatarak yüzer.
- I can barely move my arms.
- Ben kollarımı zar zor oynatabiliyorum.
- My hand is so numb with cold that I can't move my fingers.
- Elim soğuktan o kadar uyuştu ki parmaklarımı oynatamıyorum.
- Could you move the chair a bit?
- Sandalyeyi biraz oynatabilir misiniz?
- Can you move your legs?
- Bacaklarını oynatabiliyor musun?
- No one can move the big box.
- Hiç kimse büyük kutuyu oynatamaz.
- I didn't move a thing.
- Hiçbir şeyi yerinden oynatmadım.
- To attain his goal, Tom moved the heaven and earth.
- Amacına ulaşmak için, Tom yeri göğü yerinden oynattı.
- Tom moved his cursor.
- Tom fareyi oynattı.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı takip edin.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı izleyin.
- Tom didn't move his lips.
- Tom dudaklarını oynatmadı.
- The patient moved his lips slightly.
- Hasta dudaklarını hafifçe oynattı.
- I can't move my leg.
- Bacağımı oynatamıyorum.
- I didn't move anything.
- Hiçbir şeyi yerinden oynatmadım.
Show More (17)
|
8 |
move |
etkilemek |
v. |
|
- Their friendship moved us deeply.
- Dostlukları bizi derinden etkiledi.
- I was very moved by his story.
- Hikayesi beni çok etkiledi.
- Her speech moved the audience.
- Konuşması izleyicileri etkiledi.
- He was deeply moved by the story.
- Hikaye onu derinden etkiledi.
- Love songs move me.
- Aşk şarkıları beni etkiliyor.
- The news moved him deeply.
- Haber onu derinden etkiledi.
- I was deeply moved by that.
- Bu beni derinden etkiledi.
- We were deeply moved by Tom's story.
- Tom'un hikayesi bizi derinden etkiledi.
- I was moved by this movie.
- Bu film beni çok etkiledi.
- I was very moved by his speech.
- Konuşması beni çok etkiledi.
- His speech moved us.
- Konuşması bizi etkiledi.
- Love songs move me.
- Aşk şarkıları beni etkiler.
- This film moved audiences around the world.
- Bu film dünya çapında izleyicileri etkiledi.
- The news moved him deeply.
- Bu haber onu derinden etkiledi.
- What you said earlier at that table really moved me.
- O masada söylediklerin beni gerçekten etkiledi.
- Today's play really moved me.
- Bugünkü oyun beni gerçekten etkiledi.
- The movie Titanic moved audiences around the world.
- Titanik filmi dünyanın dört bir yanındaki izleyicileri etkiledi.
- We were deeply moved by her story.
- Hikayesi bizi derinden etkiledi.
Show More (15)
|
9 |
move |
gitmek |
v. |
|
- Since Stockholm things have in fact moved backwards.
- Stockholm'den bu yana işler aslında geriye doğru gitmiştir.
- The training of staff moving to the delegations in the different regions is another entry point.
- Farklı bölgelerdeki delegasyonlara giden personelin eğitimi de bir başka giriş noktasıdır.
- But you can move throughout Europe!'
- Ama Avrupa'nın her yerine gidebilirsiniz!
- Let's move away.
- Hadi gidelim.
- Tom is moving quite fast.
- Tom oldukça hızlı gidiyor.
- I'm moving away to Boston.
- Ben Boston'a gidiyorum.
- They're moving out.
- Gidiyorlar.
- We have to move.
- Gitmek zorundayız.
- Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
- Where's Tom moving to?
- Tom nereye gidiyor?
- Let's move.
- Hadi gidelim.
- The car is moving fast.
- Araba hızlı gidiyor.
- It's time to move on.
- Artık gitme zamanı.
- Let's move!
- Hadi gidelim!
- They moved farther away from the fire.
- Ateşten daha uzağa gittiler.
- You need to move.
- Gitmen gerek.
- How did your plans to move to Boston work out?
- Boston'a gitme planların nasıl istenilen sonucu verdi.
Show More (14)
|
10 |
move |
kımıldamak |
v. |
|
- The cat didn't move a muscle.
- Kedi kımıldamadı.
- Nobody moves!
- Kimse kımıldamasın!
- The horse stopped and wouldn't move.
- At durdu ve kımıldamadı.
- Shoot anything that moves.
- Kımıldayan her şeyi vur.
- She's not moving an inch.
- Kımıldamıyor.
- Tom wouldn't move.
- Tom kımıldamadı.
- The horse would not move.
- At kımıldamadı.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- Come on, move it.
- Hadi, kımıldayın.
- We did not move for fear we should wake him up.
- Onu uyandırma korkusuyla kımıldamadık.
- You guys better get moving.
- Kımıldasanız iyi edersiniz.
- Don't you move or I'll shoot.
- Kımıldama yoksa ateş ederim.
- Don't move, please.
- Kımıldamayın, lütfen.
- Tom hasn't moved for over an hour.
- Tom bir saattir kımıldamadı.
Show More (13)
|
11 |
move |
çekilmek |
v. |
|
- Move out of my way.
- Yolumdan çekilin.
- Please move out of the way so this lady can go through.
- Lütfen yoldan çekil ki bu hanım geçebilsin.
- Move out of the way.
- Yoldan çekil.
- Move out of my way.
- Çekil yolumdan.
- Please move out of the way so this lady can go through.
- Lütfen yoldan çekilin ki bu hanımefendi geçebilsin.
- Move out of the way.
- Yoldan çekilin.
- Just in case, move to the side a little bit.
- Ne olur ne olmaz, biraz kenara çekil.
- Please move back.
- Lütfen geri çekilin.
- Could you please move out of my way?
- Lütfen yolumdan çekilir misin?
Show More (9)
|
12 |
move |
almak |
v. |
|
- But that has nothing to do with the fact that southern African elephants should not be moved back into Appendix I.
- Ancak bunun Güney Afrika fillerinin Ek I'e geri alınmaması gerektiği gerçeğiyle hiçbir ilgisi yoktur.
- We should not lightly move Question Time to the Commission.
- Soru Saati'ni Komisyon'a taşımayı hafife almamalıyız.
- The request is to move it from Wednesday to Tuesday.
- Çarşamba gününden Salı gününe alınması talep edilmektedir.
- If anyone shows up on the roof, move us in fast.
- Eğer çatıda biri görünürse bizi hemen içeri alın.
- If anyone shows up on the roof, move us in fast.
- Eğer çatıda beliren olursa bizi hemen içeri alın.
- If anyone shows up on the roof, move us in fast.
- Çatıda biri belirirse bizi hemen içeri alın.
- The train was moving at 500 miles per hour.
- Tren saatte 500 mil yol alıyordu.
- We've decided to move the meeting to next Sunday.
- Toplantıyı gelecek Pazar'a almaya karar verdik.
- Tom can't move this bookcase without a little help.
- Tom bu kitaplığı biraz yardım almadan taşıyamaz.
Show More (6)
|
13 |
move |
hareket ettirmek |
v. |
|
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen kafanızı hareket ettirmeden gözünüzle parmağımı takip edin.
- A bird can glide through the air without moving its wings.
- Bir kuş kanatlarını hareket ettirmeden havada süzülebilir.
- A fish swims by moving its tail.
- Bir balık kuyruğunu hareket ettirerek yüzmektedir.
- The fish swims by moving its tail.
- Balık kuyruğunu hareket ettirerek yüzer.
- You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up.
- Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.
- ALS slowly destroys the nerves and muscles needed for moving your body.
- ALS, vücudunuzu hareket ettirmek için gereken sinirleri ve kasları yavaş yavaş yok eder.
- She's moving her head in time with the music.
- Kafasını müzikle birlikte hareket ettiriyor.
- She's moving her head in time with the music.
- Başını müzikle birlikte hareket ettiriyor.
- Moving a huge boulder is going to be very hard.
- Çok büyük bir kaya parçasını hareket ettirmek çok zor olacak.
Show More (6)
|
14 |
move |
kıpırdamak |
v. |
|
- As far as the fundamentals of this report are concerned, the Commission has not moved an inch.
- Bu raporun temelleri söz konusu olduğunda, Komisyon bir milim bile kıpırdamamıştır.
- Tom didn't move an inch.
- Tom bir santim bile kıpırdamadı.
- They were so frightened that they couldn't move an inch.
- O kadar korktular ki bir santim bile kıpırdayamadılar.
- I didn't move an inch.
- Bir santim bile kıpırdamadım.
- The car didn't move.
- Araba kıpırdamadı.
- Don't you move from here.
- Sakın buradan kıpırdama.
- The elephant won't move an inch.
- Fil bir santim bile kıpırdamayacak.
Show More (4)
|
15 |
move |
kımıldatmak |
v. |
|
- The patient moved his lips slightly.
- Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.
- Don't let him move it.
- Kımıldatmasına izin verme.
- I can't move my leg.
- Bacağımı kımıldatamıyorum.
- I couldn't move my right foot.
- Sağ ayağımı kımıldatamıyordum.
- Don't let him move it.
- Onu kımıldatmasına izin verme.
- Belief can move mountains.
- İnanç dağları kımıldatabilir.
Show More (3)
|
16 |
move |
yerini değiştirmek |
v. |
|
- Let's move the dresser.
- Şifoniyerin yerini değiştirelim.
- Let's move the table.
- Masanın yerini değiştirelim.
- Don't move these books.
- Bu kitapların yerini değiştirme.
- Please don't move these tables.
- Lütfen masaların yerini değiştirmeyin.
- Don't let anyone move my desk.
- Kimsenin masamın yerini değiştirmesine izin verme.
- I want to move the furniture in the room.
- Odadaki mobilyaların yerini değiştirmek istiyorum.
Show More (3)
|
17 |
move |
yürümek |
v. |
|
- Move, move, get over there.
- Yürüyün, yürüyün, oraya geçin.
- The dogs bark, but the caravan moves on.
- İt ürür, kervan yürür.
- I think Tom is putting the moves on you.
- Tom sana yürüyor bence.
- Just keep moving.
- Yürümeye devam et.
Show More (2)
|
18 |
move |
kıpırdatmak |
v. |
|
- I didn't move a muscle.
- Kılımı bile kıpırdatmadım.
- The cat didn't move a muscle.
- Kedi kılını bile kıpırdatmadı.
- Could you move the chair a bit?
- Sandalyeyi biraz kıpırdatabilir misiniz?
- You shouldn't move it.
- Kıpırdatmamalısın.
- Tom didn't move a muscle.
- Tom kılını bile kıpırdatmadı.
Show More (2)
|
19 |
move |
yer değiştirmek |
v. |
|
- We will have between 70 and 80 carry-overs, which means that a great many appropriations will have to be moved around.
- 70 ila 80 arasında devreden ödeneğimiz olacak, bu da çok sayıda ödeneğin yer değiştirmesi gerekeceği anlamına geliyor.
- I've moved a lot.
- Çok yer değiştirdim.
- A long time ago, most people lived in groups that moved around as the seasons changed.
- Uzun zaman önce çoğu insan mevsimler değiştikçe yer değiştiren gruplar halinde yaşamaktaydı.
- We move around a lot.
- Çok fazla yer değiştiriyoruz.
Show More (1)
|
20 |
move |
yaşamak |
v. |
|
- For us, moving in together was absolutely the right decision.
- Bizim için birlikte yaşamak kesinlikle doğru bir karardı.
- Fadil suggested to Layla that they move together.
- Fadıl Layla'ya birlikte yaşamayı teklif etti.
- They moved in the same circles.
- Aynı çevrede yaşıyorlardı.
- They're thinking about moving in together.
- Birlikte yaşamayı düşünüyorlar.
Show More (1)
|
21 |
move |
kaymak |
v. |
|
- Tom moved over so that Mary could sit next to him.
- Tom, Mary'nin yanına oturabilmesi için yana kaydı.
- Could you move over a little?
- Biraz yana kayabilir misiniz?
- The conversation moved on to other topics.
- Konuşma başka konulara kaydı.
- Move to the left.
- Sola kay.
Show More (1)
|
22 |
move |
ileri gitmek |
v. |
|
- That kind of stirring, pioneering front provides the impetus to move further on.
- Bu tür heyecan verici, öncü bir cephe, daha ileriye gitmek için itici güç sağlar.
- Someone even went so far as to say that we could move towards a police state.
- Hatta birileri polis devletine doğru ilerleyebileceğimizi söyleyecek kadar ileri gitti.
- Move forward one step.
- Bir adım ileri git.
Show More (0)
|
23 |
move |
hareketlenmek |
v. |
|
- There is an increasing number of accidents due to landmines because things are starting to move now.
- Kara mayınları nedeniyle meydana gelen kazaların sayısı giderek artıyor çünkü işler artık hareketlenmeye başladı.
- There is an increasing number of accidents due to landmines because things are starting to move now.
- Kara mayınları nedeniyle meydana gelen kazaların sayısı giderek artıyor çünkü artık işler hareketlenmeye başladı.
Show More (-1)
|
24 |
move |
kaldırmak |
v. |
|
- Move your ass!
- Kaldır kıçını!
- Move your ass!
- Poponu kaldır!
Show More (-1)
|
25 |
move |
göç |
n. |
|
- The aim is to try to frighten the Palestinians into moving and to force them to flee.
- Amaç Filistinlileri korkutarak göç etmeye ve kaçmaya zorlamaktır.
Show More (-2)
|
26 |
move |
harekete geçirmek |
v. |
|
- We have the Council to thank for finally getting Article 96 of the Cotonou agreement moving since the last resolution.
- Son karardan bu yana Cotonou anlaşmasının 96. Maddesini nihayet harekete geçirdiği için Konsey'e teşekkür etmeliyiz.
Show More (-2)
|
27 |
move |
yolda olmak |
v. |
|
- That would be a good way forward and my group would be prepared to support such a move.
- Bu ileriye dönük iyi bir yol olacaktır ve grubum böyle bir adımı desteklemeye hazırdır.
Show More (-2)
|
28 |
move |
talepte bulunmak |
v. |
|
- The Rules say you move postponement before the vote on the matter.
- Kurallar, konuyla ilgili oylamadan önce erteleme talebinde bulunabileceğinizi söylüyor.
Show More (-2)
|
29 |
move |
önermek |
v. |
|
- The Commission has moved, in large measure, to implement what we in the temporary committee recommended.
- Komisyon, büyük ölçüde, geçici komitede bizim önerdiklerimizi uygulamak üzere harekete geçti.
Show More (-2)
|
30 |
move |
sürmek |
v. |
|
- Mr Bourlanges said that he was moving a point of order, but he was, in fact, speaking in favour.
- Bay Bourlanges bir yöntem sorunu olduğunu öne sürdüğünü ama aslında lehte konuşuyordu.
Show More (-2)
|
31 |
move |
ayrılmak |
v. |
|
- Don't move from here.
- Buradan ayrılmayın.
Show More (-2)
|
32 |
move |
hareketlenme |
n. |
|
- Come on, make a move!
- Haydi, hareketlenin!
Show More (-2)
|
33 |
move |
tahrik etmek |
v. |
|
- Her speech moved the audience.
- Onun konuşması izleyiciyi tahrik etti.
Show More (-2)
|
34 |
move |
dokunmak |
v. |
|
- I was moved by this movie.
- Bu film bana çok dokundu.
Show More (-2)
|