|
- This is why anti-racists cannot take this report at all seriously.
- Bu nedenle ırkçılık karşıtları bu raporu hiç ciddiye alamazlar.
- It will not help at all.
- Bu hiç yardımcı olmayacaktır.
- No money at all was spent on new Community initiatives for the second year in succession.
- Art arda ikinci yılda da yeni Topluluk girişimleri için hiç para harcanmadı.
- You do not really need to listen at all, just do as I suggest, that will make things perfectly simple!
- Aslında dinlemenize hiç gerek yok, sadece önerdiğim gibi yapın, bu işleri tamamen basitleştirecektir!
- A political Union which did not manage at all would actually be very irresponsible.
- Hiç yönetmeyen bir siyasi Birlik aslında çok sorumsuz olurdu.
- We have not deviated from the compromise at all, quite the opposite!
- Uzlaşmadan hiç sapmadık, tam tersi!
- It is no fun at all for dogs to be dragged about the place.
- Köpeklerin yerlerde sürüklenmesi hiç de eğlenceli değildir.
- We do not think that a tax specific to the EU would be a good idea at all.
- AB'ye özgü bir verginin hiç de iyi bir fikir olacağını düşünmüyoruz.
- In fact the Commission does not believe that evidence at all.
- Aslında Komisyon bu kanıta hiç inanmamaktadır.
- We, however, do not draw that conclusion at all.
- Ancak biz bu sonuca hiç varmıyoruz.
- Did the Council take this into account at all when setting the date?
- Konsey tarihi belirlerken bunu hiç dikkate aldı mı?
- It no longer spoke of minorities at all, other than religious minorities.
- Artık dini azınlıklar dışında azınlıklardan hiç bahsetmiyordu.
- That is not what I want at all.
- Benim istediğim hiç de bu değil.
- I also think that no account at all has been taken of the result of the Irish referendum.
- Ayrıca İrlanda referandumunun sonuçlarının hiç dikkate alınmadığını düşünüyorum.
- We must acknowledge that we have not made it at all easy for them.
- Onlar için hiç de kolay bir iş yapmadığımızı kabul etmeliyiz.
- When they work using those skills they should not be taxed at all, that is my preference.
- Bu becerileri kullanarak çalıştıklarında hiç vergilendirilmemeliler, benim tercihim bu.
- Your question is in order and I have not criticised it at all.
- Sorunuz gayet yerinde ve ben bunu hiç eleştirmedim.
- Personally, I do not think so at all.
- Şahsen ben hiç de öyle düşünmüyorum.
- They will never resign to returning to a state which they have not recognised at all for eight years.
- Sekiz yıldır hiç tanımadıkları bir devlete geri dönmekten asla vazgeçmeyeceklerdir.
- In some Member States there were no charges at all, while others used hybrid systems.
- Bazı Üye Devletlerde hiç ücret alınmazken diğerleri hibrit sistemler kullanmıştır.
- We could not get out of Brussels at all; we had to go back, and in the end departed from Charleroi the next day.
- Brüksel'den hiç çıkamadık; geri dönmek zorunda kaldık ve sonunda ertesi gün Charleroi'den yola çıktık.
- I must tell you that I do not want that at all.
- Bunu hiç istemediğimi söylemeliyim.
- This is why anti-racists cannot take this report at all seriously.
- İşte bu yüzden ırkçılık karşıtları bu raporu hiç ciddiye alamazlar.
- We did not vote on them at all in committee.
- Komitede bunları hiç oylamadık.
- In that way, you and I will not be faced with e-mails from businesses which we do not need at all.
- Böylece siz ve ben hiç de ihtiyacımız olmayan işletmelerden gelen e-postalarla karşı karşıya kalmayacağız.
- So are there no problems at all?
- Peki hiç sorun yok mu?
- In this context, the reform proposed by the Commission does not change the current situation at all.
- Bu bağlamda Komisyon tarafından önerilen reform mevcut durumu hiç değiştirmemektedir.
- And I would add that my country, among others, does not score very well at all in this matter.
- Diğerlerinin yanı sıra benim ülkemin bu konuda hiç de iyi bir not almadığını da eklemek isterim.
- The bottom line is that we should not pollute at all.
- Sonuç olarak çevreyi hiç kirletmemeliyiz.
- DecaBDE is the only one of these three substances not to be mentioned at all in the Commission document.
- DecaBDE, Komisyon belgesinde bu üç maddeden hiç bahsedilmeyen tek maddedir.
- Problems are moved to new areas or are not addressed at all.
- Sorunlar yeni alanlara taşınıyor ya da hiç ele alınmıyor.
- The precarious situation of the human rights organisation EHD, for example, is given no mention at all.
- Örneğin insan hakları örgütü EHD'nin içinde bulunduğu istikrarsız durumdan hiç bahsedilmemektedir.
- That will not help matters at all.
- Bunun hiç de faydası olmayacaktır.
- In two cases, Germany and Austria, it was not used at all.
- İki vakada, Almanya ve Avusturya'da, hiç kullanılmamıştır.
- It would be wrong if their use were not regulated at all and they remained a 'grey area'.
- Bunların kullanımının hiç düzenlenmemesi ve bir 'gri alan' olarak kalması yanlış olurdu.
- The Council has not wished to decide about restrictions on catch quotas, which have not been at all realistic.
- Konsey, hiç de gerçekçi olmayan avlanma kotaları üzerindeki kısıtlamalar hakkında karar vermek istememiştir.
- What the Council has done now, that is, just banning, is no help at all.
- Konseyin şu anda yaptığı şey, yani sadece yasaklamak, hiç yardımcı olmuyor.
- I have no hesitation at all in defending a fair, but tough, line on Belarus, but it is a pity that it is necessary.
- Belarus'a karşı adil ama sert bir çizgiyi savunmakta hiç tereddüt etmiyorum, ancak bunun gerekli olması üzücü.
- Quite a number of budgetary lines are not covered at all.
- Çok sayıda bütçe kalemi hiç kapsanmamıştır.
- This will not help us at all.
- Bu bize hiç yardımcı olmayacak.
- But, as several Members of this House have pointed out, a lot of funds are not spent at all.
- Ancak, bu Meclisin bazı Üyelerinin de belirttiği gibi, pek çok fon hiç harcanmıyor.
- For example, why is there no mention at all of the caste system in the documents adopted at Durban?
- Örneğin Durban'da kabul edilen belgelerde kast sisteminden neden hiç bahsedilmemektedir?
- It is better to have a limited directive in this area than no directive at all.
- Bu alanda sınırlı bir yönergeye sahip olmak hiç yönerge olmamasından daha iyidir.
- The poor have no access at all to training.
- Yoksulların eğitime hiç erişimi yok.
- You might wish to impose a nominal tax, but preferably no tax at all.
- Nominal bir vergi uygulamak isteyebilirsiniz ancak tercihen hiç vergi uygulamayın.
- Personally, I have problems using the adjective "charitable" at all.
- Kişisel olarak, "hayırsever" sıfatını kullanmakta hiç sorun yaşamıyorum.
- The Council has not wished to decide about restrictions on catch quotas, which have not been at all realistic.
- Konsey, hiç de gerçekçi olmayan avlanma kotalarına ilişkin kısıtlamalar konusunda karar vermek istememiştir.
- This is not the same situation at all and that was not part of the work of the Echelon Committee.
- Bu hiç de aynı durum değil ve bu Echelon Komitesinin çalışmalarının bir parçası değildi.
- You might wish to impose a nominal tax, but preferably no tax at all.
- Nominal bir vergi uygulamak isteyebilirsiniz, ancak tercihen hiç vergi uygulamayın.
- I would also like to say to you clearly and in all honesty that we will not meet that objective at all with MAGP IV.
- Ayrıca size açıkça ve tüm dürüstlüğümle söylemek isterim ki MAGP IV ile bu hedefe hiç ulaşamayacağız.
- It would not be at all difficult to make the intergovernmental process more transparent and comprehensible.
- Hükûmetler arası süreci daha şeffaf ve anlaşılır hale getirmek hiç de zor olmayacaktır.
- This possibility was not mentioned at all in the Committee's discussion.
- Komite'nin tartışmasında bu olasılıktan hiç bahsedilmedi.
- There are two countries that have sent no female observers at all.
- Hiç kadın gözlemci göndermeyen iki ülke var.
- I did not think at all that I had brushed it aside; I think that my last remark was extremely binding.
- Bunu bir kenara attığımı hiç düşünmedim; son sözümün son derece bağlayıcı olduğunu düşünüyorum.
- Some fleets required no reductions at all.
- Bazı filolarda hiç azaltma gerekmedi.
- What she said did not appear very clear or precise at all in terms of the situation as it stands.
- Söyledikleri, mevcut durum açısından hiç de açık ve net görünmüyordu.
- It will not help at all.
- Hiç yardımcı olmayacaktır.
- So we should not be having a vote on it at all.
- Bu yüzden bu konuda hiç oylama yapmamalıyız.
- You have incorporated neither of the other two instruments in your directive at all.
- Diğer iki enstrümanı da direktifinize hiç dahil etmemişsiniz.
- We are not like that at all.
- Biz hiç de öyle değiliz.
- The reason for this is that there were not sufficient good projects; in fact some calls had no response at all.
- Bunun nedeni yeterli sayıda iyi proje olmamasıdır; hatta bazı çağrılara hiç yanıt verilmemiştir.
- I think that does not seem to work at all.
- Bence bu hiç işe yaramıyor gibi görünüyor.
- One Member State did not report at all last year, although I understand it has subsequently done so.
- Bir Üye Devlet geçen yıl hiç rapor vermedi ancak anladığım kadarıyla daha sonra bunu yaptı.
- Barents and Baltic Sea cooperation is not financed by the Union at all.
- Barents ve Baltık Denizi işbirliği Birlik tarafından hiç finanse edilmemektedir.
- Does consideration of how many jobs will be lost come into it at all?
- Kaç kişinin işini kaybedeceği hiç dikkate alınıyor mu?
- I must say that your comments have not satisfied me at all.
- Yorumlarınızın beni hiç tatmin etmediğini söylemeliyim.
- But that there is, to all intents and purposes, only an American system is not good at all.
- Ama tüm niyet ve amaçlar için sadece bir Amerikan sistemi olması hiç de iyi değil.
- That is not what it is about at all.
- İşin aslı hiç de öyle değil.
- When, in December, we tried to find a common approach at first reading, it proved incapable of talking with us at all.
- Aralık ayında, ilk okumada ortak bir yaklaşım bulmaya çalıştığımızda, bizimle hiç konuşamadığını kanıtladı.
- China is not doing at all well when it comes to human rights.
- Çin, insan hakları söz konusu olduğunda hiç de iyi durumda değil.
- The bottom line is that we should not pollute at all.
- Sonuç olarak, çevreyi hiç kirletmemeliyiz.
- I did not think at all that I had brushed it aside; I think that my last remark was extremely binding.
- Bu konuyu bir kenara ittiğimi hiç düşünmedim; son sözümün son derece bağlayıcı olduğunu düşünüyorum.
- There were no flights at all from Amsterdam to Strasbourg this morning.
- Bu sabah Amsterdam'dan Strazburg'a hiç uçuş yoktu.
- It would be dreadful and would do no credit to us at all.
- Bu korkunç olurdu ve bizim için hiç de iyi olmazdı.
- Conversely, these differences could also lead to no taxation at all.
- Tersine, bu farklılıklar hiç vergi alınmamasına da yol açabilir.
- This makes no sense at all.
- Bu hiç de mantıklı değil.
- I am not convinced at all by the procedure being adopted here.
- Burada benimsenen prosedür beni hiç ikna etmedi.
- Have the Americans commented on this at all?
- Amerikalılar bu konuda hiç yorum yaptı mı?
- So far Europe has played no role at all here or at best a pitiful one.
- Şu ana kadar Avrupa burada hiç rol oynamadı ya da en iyi ihtimalle acınacak bir rol oynadı.
- We cannot find any such formal mispractice at all.
- Böyle bir resmi yanlış uygulamaya hiç rastlamadık.
- Coptic Christians are not represented at all within the police, higher education and the security service.
- Kıpti Hıristiyanlar polis, yüksek öğretim ve güvenlik birimlerinde hiç temsil edilmemektedir.
- In fact, the Commission does not believe that evidence at all.
- Aslında, Komisyon bu kanıta hiç inanmamaktadır.
- This makes no sense at all!
- Bu hiç de mantıklı değil!
- If you don't eat breakfast at all, start immediately.
- Eğer hiç kahvaltı yapmıyorsanız, hemen yapmaya başlayın.
- The fourth goal just wasn't nice at all.
- Dördüncü gol hiç hoş değildi.
- If you don't eat breakfast at all, start immediately.
- Eğer hiç kahvaltı yapmıyorsanız hemen başlayın.
- I haven't thought about it at all.
- Ben bunun hakkında hiç düşünmedim.
- I don't think that it's strange at all.
- Ben onun hiç garip olduğunu sanmıyorum.
- I'd rather wear ugly clothes than wear no clothes at all.
- Hiç elbise giymemektense çirkin kıyafetler giymeyi tercih ederim.
- I don't speak any Esperanto at all.
- Ben hiç Esperanto bilmiyorum.
- He doesn't look fat at all.
- Hiç de şişman görünmüyor.
- Tom and Mary both don't understand French at all.
- Hem Tom hem de Mary hiç Fransızca anlamıyor.
- I can't understand what you said at all.
- Söylediklerinizi hiç anlayamıyorum.
- You mean you didn't see Tom at all yesterday?
- Yani dün Tom'u hiç görmedin mi?
- Are you saying that Tom can't understand French at all?
- Tom'un hiç Fransızca anlayamadığını mı söylüyorsun?
- Tom doesn't like this at all.
- Tom bunu hiç sevmez.
- Tom didn't like that movie at all.
- Tom o filmden hiç hoşlanmadı.
- Tom didn't acknowledge me at all.
- Tom beni hiç kabul etmedi.
- Originally, he didn't believe it at all.
- Başlangıçta, hiç inanmıyordu.
- That doesn't worry me at all.
- O beni hiç endişelendirmiyor.
- Tom apparently doesn't understand French at all.
- Tom görünüşe göre Fransızcayı hiç anlamıyor.
- I'm not afraid at all.
- Ben hiç korkmuyorum.
- I can't understand this language at all.
- Bu dili hiç anlayamıyorum.
- Not bad at all!
- Hiç fena değil!
- Tom doesn't like to play poker at all.
- Tom poker oynamaktan hiç hoşlanmaz.
- Tom didn't like that movie at all.
- Tom o filmi hiç sevmedi.
- I wish I had never come here at all.
- Keşke buraya hiç gelmeseydim.
- You have not changed at all.
- Hiç değişmemişsin.
- Tom doesn't like this at all.
- Tom bundan hiç hoşlanmıyor.
- Tom said he didn't like the concert at all.
- Tom konserden hiç hoşlanmadığını söyledi.
- I didn't like him at all.
- Onu hiç sevmedim.
- I don't get it at all.
- Hiç anlamıyorum.
- Tom told me he didn't sleep at all last night.
- Tom bana dün gece hiç uyumadığını söyledi.
- Tom doesn't do that at all.
- Tom bunu hiç yapmaz.
- You should assume that Tom won't help us at all.
- Tom'un bize hiç yardım etmeyeceğini varsaymalısınız.
- This book of his isn't interesting at all.
- Bu kitabı hiç de ilgi çekici değil.
- Tom doesn't drink alcoholic drinks at all.
- Tom hiç alkollü içki içmez.
- He is not that honest at all.
- O hiç dürüst değil.
- I haven't talked to Tom at all.
- Tom'la hiç konuşmadım.
- I don't miss you at all.
- Seni hiç özlemiyorum.
- My brother doesn't speak English at all.
- Kardeşim hiç İngilizce bilmiyor.
- I don't know Japanese at all; I'm just pretending to.
- Hiç Japonca bilmiyorum, yalnızca biliyormuş gibi yapıyorum.
- Don't you watch TV at all?
- Hiç televizyon izlemiyor musun?
- This is not easy at all.
- Bu hiç de kolay değil.
- Tom doesn't drink at all.
- Tom hiç içki içmez.
- I can't take it seriously at all.
- Ben onu hiç ciddiye alamam.
- I actually didn't plan it at all.
- Aslında onu hiç planlamadım.
- His words, however, were not believed at all.
- Ancak sözlerine hiç inanılmadı.
- Strictly speaking, she didn't like it at all, but she didn't say a thing.
- Açıkçası hiç hoşuna gitmedi ama bir şey de söylemedi.
- I didn't mind doing it at all.
- Bunu yapmayı hiç önemsemedim.
- I am not afraid of you at all.
- Sizden hiç korkmuyorum.
- Tom doesn't like Chinese food at all.
- Tom, Çin yemeklerini hiç sevmez.
- We did not see any children at all.
- Hiç çocuk görmedik.
- Tom isn't at all like his brother.
- Tom erkek kardeşine hiç benzemiyor.
- He doesn't know English at all.
- O, hiç İngilizce bilmez.
- Tom wasn't hurt at all.
- Tom hiç gücenmiş değildi.
- It doesn't rain at all.
- Hiç yağmur yağmaz.
- Tom doesn't like Boston at all.
- Tom, Boston'u hiç beğenmez.
- I don't feel like eating at all.
- Canım hiç yemek istemiyor.
- I don't believe Tom at all.
- Tom'a hiç inanmıyorum.
- I don't get this at all.
- Bunu hiç anlamıyorum.
- They are not illiterate in the sense that they can not read or write at all.
- Onlar cahildir ama bu hiç okuma yazma bilmiyorlar demek değil.
- Tom had no reason at all to do that.
- Tom'un onu yapmak için hiç bir sebebi yoktu.
- I actually don't like cats at all.
- Aslında kedileri hiç sevmiyorum.
- Did you get any sleep at all?
- Hiç uyudun mu?
- He didn't get the joke at all.
- Şakayı hiç anlamadı.
- Tom didn't have to come at all.
- Tom'un gelmesine hiç gerek yoktu.
- My French is not good at all.
- Fransızcam hiç iyi değil.
- I am not good at German at all.
- Almancam hiç iyi değildir.
- Tom didn't know that woman at all.
- Tom o kadını hiç tanımıyordu.
- Don't pay any attention to them at all.
- Onlara hiç kulak asma.
- He doesn't look like his father at all.
- Babasına hiç benzemiyor.
- I didn't like what he said at all.
- Söyledikleri hiç hoşuma gitmedi.
- These tools are barely used at all.
- Bu aletler neredeyse hiç kullanılmıyor.
- Tom doesn't look at all convinced.
- Tom hiç ikna olmuş görünmüyor.
- I don't understand the plan at all.
- Planı hiç anlamıyorum.
- He loved her, who didn't love him at all.
- Ona aşıktı ama o kendisini hiç sevmiyordu.
- I didn't like him at all.
- Ondan hiç hoşlanmadım.
- Sami didn't drink at all.
- Sami hiç içmedi.
- Don't you watch TV at all?
- Hiç televizyon seyretmiyor musun?
- Tom isn't at all happy about that.
- Tom bu konuda hiç mutlu değil.
- I don't get frustrated at all.
- Ben hiç hüsrana uğramış değilim.
- Tom is not happy at all.
- Tom hiç mutlu değildi.
- Tom reads almost no books at all.
- Tomas neredeyse hiç kitap okumaz.
- That shouldn't happen at all.
- Bu hiç olmamalıydı.
- I don't think it's funny at all.
- Bence hiç komik değil.
- Having no plan at all isn't a good idea.
- Hiç plan yapmamak iyi bir fikir değil.
- Tom didn't speak at all during the meeting.
- Tom toplantı boyunca hiç konuşmadı.
- She doesn't have any enemies at all.
- Onun hiç düşmanı yok.
- We have some guys on our team who don't understand French at all.
- Takımımızda hiç Fransızca anlamayan bazı arkadaşlarımız var.
- I don't think it's fair at all.
- Onun adil olduğunu hiç sanmıyorum.
- Tom couldn't sleep at all because it was so hot.
- Tom hiç uyuyamadı çünkü hava çok sıcaktı.
- His idea doesn't make any sense at all.
- Onun fikri hiç mantıklı değil.
- I don't believe him at all.
- Ben ona hiç inanmıyorum.
- I don't understand this question at all.
- Bu soruyu hiç anlamıyorum.
- I can't speak German at all.
- Hiç Almanca konuşamıyorum.
- I don't think that it's strange at all.
- Bunun hiç de garip olduğunu düşünmüyorum.
- You're not romantic at all.
- Hiç romantik değilsin.
- Have you done anything at all?
- Hiç bir şey yaptınız mı?
- Sami doesn't like Chinese food at all.
- Sami, Çin yemeklerinden hiç hoşlanmaz.
- I didn't like them at all.
- Onlardan hiç hoşlanmadım.
- I don't regret it at all.
- Ben bundan hiç pişman değilim.
- I didn't mind doing that at all.
- Onu yapmayı hiç önemsemedim.
- Aren't you able to help us at all?
- Bize hiç yardım edemez misin?
- Tom wasn't at all keen to stay in the castle, which he'd heard was haunted.
- Tom, perili olduğunu duyduğu kalede kalmaya hiç hevesli değildi.
- I'm not convinced at all.
- Hiç de ikna olmadım.
- Tom didn't look happy at all.
- Tom hiç mutlu görünmüyordu.
- It's not going to be a problem at all.
- Bu hiç de sorun olmayacak.
- I don't like Chinese food at all.
- Çin yemeklerini hiç sevmiyorum.
- I am not afraid of you at all.
- Senden hiç korkmuyorum.
- That isn't necessary at all.
- Buna hiç gerek yok.
- Tom won't be showing up at all.
- Tom hiç gelmeyecek.
- Can't you do that at all?
- Bunu hiç yapamaz mısın?
- I did not understand at all what he said.
- Ne dediğini hiç anlamadım.
- Don't you want to talk about it at all?
- Bu konuda hiç konuşmak istemiyor musun?
- Tom didn't study at all, but he passed the test anyway.
- Tom hiç çalışmadı ama yine de testi geçti.
- Tom isn't aggressive at all.
- Tom hiç agresif değil.
- The medicine didn't help at all.
- İlaçlar hiç yardımcı olmadı.
- Tom didn't speak to me at all.
- Tom benimle hiç konuşmadı.
- I don't know that woman at all.
- Ben o kadını hiç tanımıyorum.
- I didn't sleep at all last night.
- Ben dün gece hiç uyuyamadım.
- I can't cook at all.
- Hiç yemek yapamıyorum.
- They have no house to live in at all.
- Onların yaşayacak hiç evi yok.
- He doesn't watch television at all.
- O, hiç tv seyretmez.
- This hen does not lay eggs at all these days.
- Bu tavuk bugünlerde hiç yumurtlamıyor.
- I don't care at all.
- Hiç umursamıyorum.
- Tom didn't think Mary's joke was funny at all.
- Tom Mary'nin şakasının komik olduğunu hiç düşünmüyordu.
- I don't like this city at all.
- Ben bu kenti hiç beğenmiyorum.
- I don't feel frustrated at all.
- Hiç sinirli hissetmiyorum.
- That doesn't worry me at all.
- Bu beni hiç endişelendirmiyor.
- Tom doesn't like to play poker at all.
- Tom poker oynamayı hiç sevmez.
- Tom isn't looking forward to it at all.
- Tom buna hiç can atmıyor.
- Tom didn't like it at all.
- Bu, Tom'un hiç hoşuna gitmedi.
- I don't mind that at all.
- Bunu hiç umursamıyorum.
- I didn't like that at all.
- Ben ondan hiç hoşlanmadım.
- It didn't last long at all.
- O hiç uzun sürmedi.
- Tom didn't know Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç tanımıyordu.
- I didn't know the woman at all.
- Ben kadını hiç tanımıyordum.
- The smell didn't seem to bother Tom at all.
- Koku, Tom’u hiç de rahatsız etmiş gibi görünmüyordu.
- It won't be easy at all.
- Hiç kolay olmayacak.
- I don't think it's strange at all.
- Bence hiç garip değil.
- This isn't useful at all.
- Bunun hiç faydası yok.
- I'm not sure about this at all.
- Bu konuda hiç emin değilim.
- Have you eaten anything at all today?
- Bugün hiç bir şey yedin mi?
- Tom didn't sleep at all last night.
- Tom dün gece hiç uyumadı.
- Aren't you able to help us at all?
- Bize hiç yardım edemiyor musun?
- I won't be at home at all today.
- Bugün hiç evde olmayacağım.
- I don't mind doing that at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- I don't agree with him at all.
- Ona hiç katılmıyorum.
- Sami didn't see Layla cry at all.
- Sami, Layla'nın ağladığını hiç görmedi.
- I don't care about it at all.
- Bu hiç umurumda değil.
- It won't be easy at all.
- Hiç de kolay olmayacaktır.
- I don't remember that at all.
- Hiç hatırlamıyorum.
- You don't want to talk about it at all, do you?
- Bu konuda hiç konuşmak istemiyorsun, değil mi?
- Tom couldn't understand Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç anlayamadı.
- Tom doesn't like Mary at all.
- Tom, Mary'den hiç hoşlanmaz.
- I didn't mind doing it at all.
- Bunu yapmaktan hiç rahatsız olmadım.
- They don't talk at all.
- Onlar hiç konuşmaz.
- I don't trust Tom at all.
- Tom'a hiç güvenmiyorum.
- I don't know English at all.
- İngilizceyi hiç bilmiyorum.
- I can't drive at all.
- Hiç araba süremem.
- I don't like Tom at all.
- Tom'u hiç sevmiyorum.
- Tom wasn't at all satisfied with the way his house had been painted.
- Tom evinin boyanış şeklinden hiç memnun değildi.
- Tom didn't speak at all.
- Tom hiç konuşmadı.
- That doesn't work at all.
- Bu hiç işe yaramıyor.
- I won't be at home at all today.
- Bugün evde hiç olmayacağım.
- It isn't unusual at all.
- Bu hiç olağan dışı değil.
- I don't understand you at all.
- Sizi hiç anlamıyorum.
- I am not afraid of dogs at all.
- Köpeklerden hiç korkmam.
- It's not complicated at all.
- Bu hiç karmaşık değil.
- That won't do at all.
- Bu hiç işe yaramayacak.
- I honestly don't get it at all.
- Gerçekten hiç anlamıyorum.
- But that's not likely at all.
- Ama bu hiç de olası değil.
- The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç de fena değil.
- It's no problem at all.
- Bu hiç sorun değil.
- Time passed rapidly and the work didn't advance at all.
- Zaman hızla geçti ve iş hiç ilerlemedi.
- I wasn't confident at all.
- Kendime hiç güvenmiyordum.
- This isn't fun at all.
- Bu hiç de eğlenceli değil.
- I don't think I'd like that at all.
- Onu istediğimi hiç sanmıyorum.
- My father doesn't care about money at all.
- Babam paraya hiç önem vermez.
- There is no security at the entrance of this restaurant at all.
- Bu restoranın girişinde hiç güvenlik yok.
- That really doesn't interest me at all.
- Bu gerçekten beni hiç ilgilendirmiyor.
- This book of his isn't interesting at all.
- Onun bu kitabı hiç ilginç değil.
- Are you listening to me at all?
- Beni hiç dinlemiyor musun?
- Don't you guys communicate at all?
- Siz hiç iletişim kurmuyor musunuz?
- Have you been out at all?
- Hiç dışarı çıktınız mı?
- I didn't believe that at all.
- Buna hiç inanmadım.
- I didn't speak to Tom at all yesterday.
- Dün Tom'la hiç konuşmadım.
- Tom didn't need to come at all.
- Tom'un gelmesine hiç gerek yoktu.
- Has Tom eaten anything at all?
- Tom hiç bir şey yedi mi?
- This isn't fun at all.
- Bu hiç eğlenceli değil.
- It didn't surprise me at all that Tom got arrested from drunken driving.
- Tom'un alkollü araç kullanmaktan tutuklanması beni hiç şaşırtmadı.
- We're not worried about that at all.
- Biz bu konuda hiç endişeli değiliz.
- That hen hasn't laid any eggs at all, lately.
- O tavuk son zamanlarda hiç yumurtlamadı.
- Sami didn't seem very pleased at all.
- Sami hiç de çok memnun gibi görünmüyordu.
- I don't understand German at all.
- Almancayı hiç anlamıyorum.
- That didn't surprise us at all.
- Bu bizi hiç şaşırtmadı.
- Tom loved Mary, who didn't love him at all.
- Tom onu hiç sevmeyen Mary'yi seviyordu.
- That doesn't seem right at all.
- Bu hiç doğru görünmüyor.
- Originally, he didn't believe it at all.
- Aslında, o buna hiç inanmadı.
- I'm not cold at all.
- Hiç üşümüyorum.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
- I don't know how to play golf at all.
- Golf nasıl oynanır hiç bilmem.
- I don't know French at all.
- Hiç Fransızca bilmiyorum.
- He can't swim at all, but when it comes to skiing, he is the best.
- O hiç yüzemiyor ama kayak yapmaya gelince o en iyidir.
- Do you work at all?
- Hiç çalıştınız mı?
- That's not bad at all!
- O hiç de çok fena değil.
- I don't feel well at all.
- Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
- I don't know about the USSR at all.
- SSCB hakkında hiç bilgim yok.
- The man, whom I didn't know at all, knew about me well.
- Hiç tanımadığım adam, beni çok iyi tanıyordu.
- People that look fair are sometimes not fair at all.
- Adil görünen insanlar bazen hiç de adil değildir.
- I don't like you at all.
- Ben seni hiç sevmiyorum.
- Tom didn't understand Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç anlamadı.
- Tom isn't happy at all.
- Tom hiç mutlu değil.
- I didn't believe the old man at all.
- Yaşlı adama hiç bir şekilde inanmadım.
- Tom has no money at all.
- Tom'un hiç parası yok.
- It doesn't look good at all.
- O hiç iyi görünmüyor.
- Do it right or don't do it at all.
- Ya doğru yap ya da hiç yapma.
- I don't understand French at all.
- Fransızcayı hiç anlamam.
- I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
- It did not last long at all.
- Hiç de uzun sürmedi.
- This is not easy at all.
- Bu hiç kolay değil.
- I don't feel at all tired.
- Hiç yorgun değilim.
- Her advice didn't help at all.
- Tavsiyesi hiç yardımcı olmadı.
- Taft did not like it at all.
- Taft bundan hiç hoşlanmadı.
- A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all.
- Birçok insan arabaları ilginç bulur, ama ben hiç ilgilenmiyorum.
- I don't agree with that at all.
- Buna hiç katılmıyorum.
- She wasn't surprised at all.
- O hiç şaşırmadı.
- She doesn't look like her father at all.
- O, babasına hiç benzemiyor.
- Did you get any sleep at all last night?
- Dün gece hiç uyuyabildin mi?
- The truth is that I can't speak French at all.
- Gerçek şu ki hiç Fransızca konuşamıyorum.
- That won't do at all.
- Bu hiç yeterli değil.
- The situation hasn't changed at all.
- Durum hiç değişmedi.
- I don't feel that way at all.
- Kendimi hiç o şekilde hissetmiyorum.
- I'm not busy at all.
- Hiç meşgul değilim.
- Tom didn't seem surprised at all.
- Tom hiç şaşırmış görünmüyordu.
- Tom didn't enjoy the concert at all.
- Tom konserden hiç hoşlanmadı.
- I don't get it at all.
- Bunu hiç anlamıyorum.
- I didn't enjoy the party at all.
- Partiden hiç keyif almadım.
- They don't understand English at all.
- İngilizceyi hiç anlamıyorlar.
- You're not bothering me at all.
- Beni hiç rahatsız etmiyorsun.
- I don't like punk rock at all.
- Ben punk rock'tan hiç hoşlanmıyorum.
- We had no problems at all.
- Biz hiç sorun yaşamadık.
- Are you saying that Tom can't understand French at all?
- Tom'un Fransızcayı hiç anlamadığını mı söylüyorsun?
- I don't like that at all.
- Ben onu hiç sevmiyorum.
- Your lecture was not satisfactory at all.
- Dersiniz hiç tatmin edici değildi.
- I don't like Tom at all.
- Tom'u hiç sevmem.
- It's quite possible that Tom won't help us at all.
- Tom'un bize hiç yardım etmemesi oldukça olası.
- I don't feel like I'm old at all.
- Ben hiç yaşlı gibi hissetmiyorum.
- I haven't seen her at all lately.
- Son zamanlarda onu hiç görmedim.
- When I was thirteen years old, I couldn't speak French at all.
- On üç yaşındayken hiç Fransızca konuşamıyordum.
- Tom isn't buying this at all.
- Tom buna hiç kanmıyor.
- Don't you guys communicate at all?
- Siz hiç iletişim kurmaz mısınız?
- I don't think I'd like doing that at all.
- Bunu yapmaktan hoşlanacağımı hiç sanmıyorum.
- Let’s either speak Chinese, or not speak at all.
- Ya Çince konuşalım ya da hiç konuşmayalım.
- I can't understand what you said at all.
- Ne söylediğini hiç anlayamıyorum.
- I don't like them at all.
- Onlardan hiç hoşlanmıyorum.
- Tom doesn't know French at all.
- Tom hiç Fransızca bilmiyor.
- It isn't unusual at all.
- Bu hiç de alışılmadık değil.
- I am not afraid of dogs at all.
- Köpeklerden hiç korkmuyorum.
- I ran into a policeman but he didn't notice me at all.
- Bir polisle karşılaştım ama beni hiç fark etmedi.
- I'm not worried at all.
- Hiç endişelenmiyorum.
- Tom found it hard to believe that Mary didn't like him at all.
- Tom, Mary'nin ondan hiç hoşlanmadığına inanmakta zorlanıyordu.
- Tom isn't interested in politics at all.
- Tom politika ile hiç ilgilenmez.
- I don't mean that at all.
- Hiç de öyle demek istemedim.
- You're not stupid at all.
- Hiç de aptal değilsin.
- Educating the mind without educating the heart is no education at all.
- Kalbi eğitmeden zihni eğitmek hiç eğitim görmemektir.
- I can see nothing at all.
- Ben hiç bir şey göremiyorum.
- If so, then there's no problem at all, is there?
- Eğer öyleyse, hiç sorun yok, değil mi?
- I don't think it's weird at all.
- Ben hiç tuhaf olduğunu sanmıyorum.
- Tom says that he wasn't surprised at all.
- Tom hiç şaşırmadığını söylüyor.
- The towel wasn't useful at all.
- Havlu hiç kullanışlı değildi.
- I don't understand at all.
- Hiç anlamıyorum.
- It's better to have loved and lost than never to have loved at all.
- Sevmiş ve kaybetmiş olmak, hiç sevmemiş olmaktan daha iyidir.
- Tom had no idea that Mary couldn't speak French at all.
- Tom, Mary'nin hiç Fransızca konuşamadığını bilmiyordu.
- His exhibition at the city museum didn't appeal to me at all.
- Şehir müzesindeki sergisi bana hiç çekici gelmedi.
- I don't know how to play golf at all.
- Nasıl golf oynayacağımı hiç bilmiyorum.
- Getting lost in the woods was not fun at all.
- Ormanda kaybolmak hiç de eğlenceli değildi.
- Tom and I don't get along at all.
- Tom ve ben hiç iyi geçinmiyoruz.
- I didn't know her at all.
- Ben onu hiç tanımıyordum.
- I haven't thought about it at all.
- Bunu hiç düşünmedim.
- I don't like goat cheese at all.
- Keçi peynirini hiç sevmem.
- I don't understand you at all.
- Seni hiç anlamıyorum.
- I don't mind doing this at all.
- Bunu yapmak hiç umurumda değil.
- Taft did not like it at all.
- Taft ondan hiç hoşlanmadı.
- This does not concern you at all.
- Bu seni hiç ilgilendirmez.
- A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all.
- Bir sürü insan arabaları ilginç buluyor fakat ben onların hiç biriyle ilgilenmiyorum.
- I don't understand English at all.
- Ben İngilizceyi hiç anlamıyorum.
- The game was not exciting at all.
- Oyun hiç de heyecanlı değildi.
- Tom asked me if I had slept at all last night.
- Tom bana dün gece hiç uyuyup uyumadığımı sordu.
- I don't believe it at all.
- Ben buna hiç inanmıyorum.
- Tom isn't at all busy.
- Tom hiç meşgul değil.
- Tom wasn't surprised at all.
- Tom hiç şaşırmadı.
- I don't know her at all.
- Onu hiç tanımam.
- Tom didn't seem to be at all interested in Mary's explanation about what had happened.
- Tom, Mary'nin olanlarla ilgili açıklamasıyla hiç ilgilenmiyor gibiydi.
- Tom doesn't look like his father at all.
- Tom babasına hiç benzemiyor.
- They're not busy at all.
- Onlar hiç meşgul değil.
- I never heard Tom say anything to Mary at all.
- Tom'un Mary'ye bir şey söylediğini hiç duymadım.
- I don't know him at all.
- Onu hiç tanımıyorum.
- Tom said nothing at all.
- Tom hiç bir şey söylemedi.
- Again and again; you still haven't changed at all.
- Tekrar ve tekrar; hala hiç değişmediniz.
- I am not sleepy at all.
- Hiç uykulu değilim.
- He doesn't watch television at all.
- O, hiç televizyon izlemez.
- I don't feel at all tired.
- Hiç yorgun hissetmiyorum.
- My brother doesn't speak English at all.
- Erkek kardeşim hiç İngilizce konuşmaz.
- Sami didn't know anything at all about Layla's past.
- Sami, Leyla'nın geçmişi hakkında hiç bir şey bilmiyordu.
- The train strike didn't bother me at all.
- Tren grevi beni hiç rahatsız etmedi.
- He was not satisfied at all.
- Hiç memnun değildi.
- I don't like doing that at all.
- Bunu yapmaktan hiç hoşlanmıyorum.
- I did not understand him at all.
- Onu hiç anlamadım.
- Tom didn't understand at all.
- Tom hiç anlamadı.
- Tom isn't interested in art at all.
- Tom sanatla hiç ilgilenmiyor.
- Tom doesn't like that at all.
- Tom bundan hiç hoşlanmadı.
- You don't look nervous at all.
- Hiç gergin görünmüyorsun.
- That's not true at all.
- Bu hiç doğru değil.
- He was not satisfied at all.
- O hiç memnun değildi.
- He did not really want to fight at all.
- Aslında hiç savaşmak istemiyordu.
- It isn't at all clear.
- O hiç açık değil.
- That baby is really not cute at all.
- Bu bebek gerçekten hiç sevimli değil.
- I don't buy this report at all.
- Bu rapora hiç inanmıyorum.
- I don't like Boston at all.
- Boston'dan hiç hoşlanmıyorum.
- This sentence makes no sense at all.
- Bu cümle hiç mantıklı değil.
- Beating the other team was no sweat at all.
- Diğer takımı yenmek hiç de zor olmadı.
- I'd rather wear ugly clothes than wear no clothes at all.
- Hiç kıyafet giymemektense çirkin kıyafetler giymeyi tercih ederim.
- She doesn't take after her mother at all.
- Hiç de annesine benzemiyor.
- Tom isn't buying this at all.
- Tom bunu hiç yemiyor.
- Sami did not respect that at all.
- Sami ona hiç saygı duymadı.
- Tom doesn't believe Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç inanmıyor.
- The game was not exciting at all.
- Oyun hiç heyecanlı değildi.
- That doesn't bother me at all.
- O beni hiç rahatsız etmez.
- Things aren't going well at all, any more.
- Artık işler hiç de iyi gitmiyor.
- He was not happy at all.
- Hiç mutlu değildi.
- This dictionary is not useful at all.
- Bu sözlük hiç kullanışlı değil.
- Tom didn't want to come at all.
- Tom hiç gelmek istemedi.
- I don't drink coffee at all.
- Ben hiç kahve içmem.
- Did you sleep at all?
- Hiç uyudun mu?
- Sami was not a geologist at all.
- Sami hiç de jeolog değildi.
- It's not similar at all.
- Hiç benzemiyor.
- Tom isn't honest at all.
- Tom hiç dürüst değil.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu şehir hiç kozmopolit değil.
- I didn't believe him at all.
- Ona hiç inanmadım.
- Sami doesn't like Chinese food at all.
- Sami Çin yemeklerini hiç sevmez.
- I didn't get to sleep at all last night.
- Dün gece hiç uyuyamadım.
- I can't drive at all.
- Araba sürmeyi hiç beceremiyorum.
- I don't hate Tom at all.
- Tom'dan hiç nefret etmiyorum.
- Tom doesn't think it's weird at all.
- Tom bunun tuhaf olduğunu hiç düşünmüyor.
- I'm not surprised at all.
- Hiç şaşırmadım.
- I didn't sleep well at all tonight.
- Bu gece hiç iyi uyuyamadım.
- Tom didn't sleep at all.
- Tom hiç uyumadı.
- I wasn't expecting that to happen at all.
- Bunun olmasını hiç beklemiyordum.
- Tom doesn't think it's weird at all.
- Tom bunun hiç de garip olduğunu düşünmüyor.
- I don't think that'll be possible at all.
- Bunun mümkün olacağını hiç sanmıyorum.
- I can't work at all with all these useless calls coming in.
- Gelen bu gereksiz telefonlar yüzünden hiç çalışamıyorum.
- It doesn't matter at all to me.
- Benim için hiç önemli değil.
- He has no manners at all.
- O hiç tebiyeli değildir.
- It's no problem at all.
- Hiç sorun değil.
- I ran into a policeman but he didn't notice me at all.
- Bir polise rastladım ama o beni hiç fark etmedi.
- Tom doesn't understand Mary at all.
- Tom, Mary'yi hiç anlamıyor.
- We didn't see any children at all.
- Hiç çocuk görmedik.
- Don't mind the money at all.
- Paraya hiç aldırma.
- I don't do that at all.
- Ben onu hiç yapmam.
- I don't smoke at all.
- Ben hiç sigara içmem.
- I look for all the world like an athlete in this outfit, but the truth is I don't do any sports at all.
- Bu giysinin içinde tıpkı bir sporcu gibi görünüyorum fakat gerçek şu ki hiç spor yapmam.
- The towel wasn't at all useful.
- Havlu hiç kullanışlı değildi.
- She didn't seem bothered at all.
- Hiç rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.
- He has no heart at all.
- Hiç kalbi yok.
- Tom doesn't like poker at all.
- Tom pokerden hiç hoşlanmaz.
- I honestly don't get it at all.
- Dürüst olmak gerekirse, hiç anlamıyorum.
- I'm not bad at all!
- Ben hiç kötü değilim!
- I didn't see Tom at all yesterday.
- Dün Tom'u hiç görmedim ki.
- I don't like this idea at all.
- Bu fikirden hiç hoşlanmadım.
- It wasn't funny at all.
- Hiç komik değildi.
- I don't wear makeup at all.
- Hiç makyaj yapmıyorum.
- This won't hurt at all.
- Hiç acımayacak.
- You don't seem afraid at all.
- Sen hiç korkuyor gibi görünmüyorsun.
- I can't sleep at all.
- Hiç uyuyamıyorum.
- I don't do that at all anymore.
- Artık bunu hiç yapmıyorum.
- I don't speak any French at all.
- Hiç Fransızca konuşmam.
- I don't think that's true at all.
- Bunun doğru olduğunu hiç sanmıyorum.
- The shock of her father's death lingered on and she didn't feel like going out at all.
- Babasının ölümünün şokunu atlatamamıştı ve hiç dışarı çıkmak istemiyordu.
- I really don't like goat cheese at all.
- Keçi peynirini gerçekten hiç sevmiyorum.
- I have an exam tomorrow, but I haven't studied at all.
- Yarın sınav var ama hiç çalışmadım.
- I'm not bitter at all.
- Hiç de kırgın değilim.
- You don't care at all, do you?
- Hiç umurunda değil, değil mi?
- Tom can read some French, but he can't speak it at all.
- Tom biraz Fransızca okuyabiliyor ama hiç konuşamıyor.
- It makes no sense at all.
- Hiç mantıklı değil.
- This is not like her at all.
- Bu hiç de onun gibi değil.
- I don't think I'd like that at all.
- Bundan hiç hoşlanacağımı sanmıyorum.
- Tom hasn't slept at all since the day before yesterday.
- Tom önceki günden beri hiç uyumadı.
- I don't think it's odd at all.
- Hiç tuhaf olduğunu düşünmüyorum.
- I wasn't expecting that at all.
- Bunu hiç beklemiyordum.
- I can't sleep at all!
- Hiç uyuyamıyorum!
- I don't care about it at all.
- Hiç umurumda değil.
- I'm not nervous at all.
- Hiç gergin değilim.
- You don't want to talk about it at all, do you?
- Onun hakkında hiç konuşmak istemiyorsun, değil mi?
- He did not appear at all, which made her very uneasy.
- Hiç görünmedi, bu da onu çok tedirgin etti.
- He can't speak any English at all.
- Hiç İngilizce konuşamıyor.
- There is no feeling in my toes at all.
- Ayak parmaklarımda hiç his yok.
- The medicine didn't help at all.
- İlaç hiç işe yaramadı.
- My English is not good at all.
- Benim İngilizcem hiç iyi değil.
- Tom didn't study at all last weekend.
- Tom geçen hafta sonu hiç ders çalışmadı.
- I'm not interested in doing that at all.
- Onu yapmakla hiç ilgilenmiyorum.
- You don't care at all, do you?
- Sen hiç ilgilenmiyorsun, değil mi?
- Tom didn't want to leave at all.
- Tom hiç ayrılmak istemedi.
- I thought I'd be nervous but I wasn't nervous at all.
- Gergin olacağımı düşünmüştüm ama hiç gergin değildim.
- I am not satisfied with the result at all.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
- Tom doesn't like that plan at all.
- Tom bu planı hiç sevmiyor.
- Sami didn't like Layla at all.
- Sami, Leyla'dan hiç hoşlanmıyordu.
- She doesn't resemble her mother at all.
- Annesine hiç benzemiyor.
- I wasn't afraid of the blood sampling at all.
- Kan örneği almaktan hiç korkmadım.
- I don't agree at all.
- Hiç katılmıyorum.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımadı.
- You haven't changed at all.
- Sen hiç değişmedin.
- It's not bad at all.
- Hiç de fena değil.
- I wasn't hurt at all.
- Hiç incinmedim.
- Sometimes I didn't come back at all!
- Ben bazen hiç geri dönmedim!
- They don't have anything in common at all.
- Onların hiç ortak yanı yok.
- Don't pay any attention to them at all.
- Onlara hiç aldırış etme.
- Allocation of resources can be a difficult task when you have no resources at all.
- Hiç kaynağınız olmadığında kaynak tahsisi zor bir görev olabilir.
- His jokes are not funny at all.
- Onun esprileri hiç de komik değil.
- Tom wasn't shy at all.
- Tom hiç utangaç değildi.
- That doesn't interest us at all.
- O bizi hiç ilgilendirmez.
- I didn't know that woman at all.
- O kadını hiç tanımıyordum.
- That doesn't bother me at all.
- Bu beni hiç rahatsız etmiyor.
- Tom isn't worried about that at all.
- Tom bu konuda hiç endişeli değil.
- I don't mind routines at all.
- Rutinleri hiç umursamıyorum.
- I don't understand this at all.
- Bunu hiç anlamıyorum.
- That's not what I said at all.
- Benim söylediğim hiç de öyle değil.
- I don't recommend that at all.
- Ben onu hiç tavsiye etmiyorum.
- She came to me and said something that I didn't understand at all.
- O bana geldi ve hiç anlamadığım bir şeyler söyledi.
- Tom doesn't like spinach at all.
- Tom ıspanaktan hiç hoşlanmaz.
- I don't like it at all.
- Hiç beğenmedim.
- It's not fair at all.
- Bu hiç adil değil.
- She doesn't take after her mother at all.
- O, annesine hiç benzemiyor.
- I can't understand this at all.
- Bunu hiç anlayamıyorum.
- You don't seem afraid at all.
- Hiç korkmuş görünmüyorsun.
- I am not interested in politics at all.
- Siyasetle hiç ilgilenmiyorum.
- I don't mind that at all.
- O hiç umurumda değil.
- I don't wear makeup at all.
- Ben hiç makyaj yapmam.
- I don't understand his way of thinking at all.
- Onun düşünce tarzını hiç anlamıyorum.
- This new project in Java doesn't concern me at all, because I'm a PHP developer.
- Java'daki bu yeni proje beni hiç ilgilendirmiyor, çünkü ben bir PHP geliştiricisiyim.
- At the beginning, he didn't believe it at all.
- Başlangıçta buna hiç inanmadı.
- Tom and Mary weren't religious at all.
- Tom ve Mary hiç dindar değillerdi.
- I don't like carrots at all.
- Havuçları hiç sevmem.
- I wasn't afraid of the blood sampling at all.
- Kan örneği alınmasından hiç korkmadım.
- I don't miss home at all.
- Evimi hiç özlemiyorum.
- He has no heart at all.
- Onun hiç kalbi yok.
- He doesn't watch television at all.
- Hiç televizyon seyretmez.
- Did Tom say anything to you at all?
- Tom hiç sana bir şey söyledi mi?
- It's not complicated at all.
- Hiç de karmaşık değil.
- I didn't see Tom at all yesterday.
- Tom'u dün hiç görmedim.
- I don't really know them at all.
- Onları gerçekten hiç tanımıyorum.
- I don't eat green peppers at all.
- Ben hiç yeşil biber yemem.
- I don't know that woman at all.
- O kadını hiç tanımıyorum.
- I am not sleepy at all.
- Hiç uykum yok.
- We have nothing at all in common.
- Hiç ortak noktamız yok.
- You don't seem tired at all.
- Hiç yorgun görünmüyorsun.
- This isn't like you at all.
- Bu hiç sana göre değil.
- You people are no fun at all.
- Siz insanlar hiç eğlenceli değilsiniz.
- It doesn't matter at all to me.
- Benim için hiç fark etmez.
- I'm not worried about it at all.
- Bu konuda hiç endişelenmiyorum.
- The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
- You don't have to do that at all.
- Bunu hiç yapmak zorunda değilsiniz.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
- Ee, açıkçası, hiç hoşuma gitmiyor.
- I don't mind it at all.
- Hiç umurumda değil.
- I don't like him at all.
- Ondan hiç hoşlanmıyorum.
- This dictionary isn't useful at all.
- Bu sözlük hiç faydalı değil.
- You have not changed at all.
- Sen hiç değişmedin.
- But you can't see anything at all!
- Ama hiç bir şey göremiyorsun!
- I don't like baseball at all.
- Beyzbolu hiç sevmem.
- I don't like poker at all.
- Pokerden hiç hoşlanmam.
- I don't understand what this means at all.
- Bunun ne anlama geldiğini hiç anlamıyorum.
- I don't agree with him at all.
- Ben hiç onunla aynı fikirde değilim.
- Tom wasn't at all satisfied.
- Tom hiç memnun değildi.
- It doesn't rain at all.
- Hiç yağmur yağmıyor.
- This book isn't interesting at all.
- Bu kitap hiç ilginç değil.
- Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç de sıkıntılı görünmüyor.
- That's not funny at all anymore.
- Bu artık hiç komik değil.
- We weren't tired at all.
- Biz hiç yorgun değildik.
- I don't like this city at all.
- Bu şehri hiç sevmiyorum.
- I didn't want to come here at all.
- Buraya gelmeyi hiç istemedim.
- She doesn't listen to music at all.
- O hiç müzik dinlemez.
- You're not romantic at all.
- Sen hiç romantik değilsin.
- That didn't surprise me at all.
- Bu beni hiç şaşırtmadı.
- Sami didn't regain consciousness at all.
- Sami bilincini hiç geri kazanmadı.
- I don't agree at all.
- Ben hiç katılmıyorum.
- In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Dünün aksine, bugün hava hiç sıcak değil.
- He didn't study at all.
- O hiç çalışmadı.
- Tom didn't seem interested at all.
- Tom hiç ilgilenmiyor gibiydi.
- Tom may not like this at all.
- Tom bundan hiç hoşlanmayabilir.
- Tom doesn't like that at all.
- Tom onu hiç sevmiyor.
- It's not attractive at all.
- Hiç de çekici değil.
- I didn't speak to Tom at all yesterday.
- Dün hiç Tom ile konuşmadım.
- I don't like that at all.
- Bundan hiç hoşlanmadım.
- Isn't a problem at all, is it?
- Hiç sorun değil, değil mi?
- Tom didn't help us at all.
- Tom bize hiç yardım etmedi.
- Strangely enough, I didn't feel any pain at all.
- Garip bir şekilde, hiç acı hissetmedim.
- You don't know me at all.
- Beni hiç tanımıyorsun.
- That isn't funny at all.
- O hiç komik değil.
- As for me, I don't trust him at all.
- Bana gelince, ben ona hiç güvenmiyorum.
- Tom wouldn't speak to Mary at all.
- Tom, Mary ile hiç konuşmadı.
- I have no plans at all.
- Hiç planım yok.
- But that's not likely at all.
- Fakat o hiç olası değil.
- Tom isn't afraid of snakes at all.
- Tom yılanlardan hiç korkmaz.
- I didn't like them at all.
- Onları hiç sevmedim.
- It's not bad at all.
- Hiç fena sayılmaz.
- I don't really know her at all.
- Gerçekten onu hiç tanımıyorum.
- I didn't sleep at all last night.
- Dün gece hiç uyumadım.
- The doctors told me there was no hope at all for you.
- Doktorlar senin için hiç umut olmadığını söylediler.
- I didn't recognize it at all.
- Onu hiç tanımadım.
- I don't mind doing it at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- Tom couldn't understand Mary at all.
- Tom, Mary'yi hiç anlayamadı.
- Tom's advice didn't help at all.
- Tom'un tavsiyesi hiç yardımcı olmadı.
- I did not understand at all what he said.
- Onun ne dediğini hiç anlamadım.
- Tom said he didn't like the concert at all.
- Tom konseri hiç beğenmediğini söyledi.
- Did you get any sleep at all last night?
- Sen dün gece hiç uykunu aldın mı?
- The foreigner didn't know Japanese at all.
- Yabancı hiç Japonca bilmiyordu.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Doğruyu söylemek gerekirse, bu mesele onu hiç ilgilendirmiyor.
- Physics doesn't interest me at all.
- Fizik beni hiç ilgilendirmiyor.
- Tom isn't shy at all.
- Tom hiç utangaç değildir.
- The noise didn't seem to bother Tom at all.
- Gürültü Tom'u hiç rahatsız etmemiş gibi görünüyordu.
- I actually didn't plan it at all.
- Aslında bunu hiç planlamamıştım.
- That doesn't interest us at all.
- Bu bizi hiç ilgilendirmiyor.
- I don't do that at all.
- Bunu hiç yapmam.
- I don't really know him at all.
- Onu hiç tanımıyorum.
- I have no money at all.
- Hiç param yok.
- I can't drive at all.
- Araba kullanmayı hiç bilmem.
- I'm not getting married at all.
- Ben hiç evlenmeyeceğim.
- Why aren't you helping me at all?
- Neden hiç bana yardım etmiyorsun?
- Can't you do that at all?
- Onu hiç yapamıyor musun?
- Tom didn't look dangerous at all.
- Tom hiç tehlikeli görünmüyordu.
- I don't know Tom at all.
- Tom'u hiç tanımıyorum.
- He doesn't look like his father at all.
- O, babasına hiç benzemiyor.
- I don't drink coffee at all.
- Hiç kahve içmiyorum.
- I don't feel frustrated at all.
- Hiç hayal kırıklığına uğramış hissetmiyorum.
- She doesn't like lotion at all.
- Losyonu hiç sevmez.
- Tom doesn't agree with Mary at all.
- Tom Mary ile hiç aynı fikirde değil.
- Do you know him at all?
- Onu hiç tanıyor musun?
- You can not live at all if you do not learn to adapt yourself to your life as it happens to be.
- Kendinizi hayatınıza olduğu gibi adapte etmeyi öğrenmezseniz hiç yaşayamazsınız.
- It's better to have loved and lost than never to have loved at all.
- Sevmek ve kaybetmek hiç sevmemekten daha iyidir.
- I'm not scared at all.
- Ben hiç korkmuyorum.
- I can't really help you at all.
- Sana hiç yardımcı olamam.
- I don't like the sound of that at all.
- Kulağıma hiç hoş gelmiyor.
- Tom didn't consider Mary's feelings at all.
- Tom, Mary'nin duygularını hiç dikkate almadı.
- His advice didn't help at all.
- Tavsiyesi hiç yardımcı olmadı.
- Tom said he doesn't care at all.
- Tom hiç umursamadığını söyledi.
- Some people don't like swimming at all.
- Bazı insanlar yüzmeyi hiç sevmezler.
- I don't have any pain at all.
- Hiç ağrım yok.
- It wasn't bad at all.
- Hiç de kötü değildi.
- Don't you have any shame at all?
- Hiç utanman yok mu senin?
- Are you saying Tom didn't help you at all?
- Tom'un sana hiç yardım etmediğini mi söylüyorsun?
- You haven't understood at all.
- Hiç anlamadın.
- Tom didn't like Boston at all.
- Tom, Boston'u hiç beğenmedi.
- That's not a problem at all.
- Bu hiç sorun değil.
- I don't actually remember that at all.
- Aslında onu hiç hatırlamıyorum.
- Tom said that he wasn't tired at all.
- Tom hiç yorgun olmadığını söyledi.
- This comedian isn't funny at all.
- Bu komedyen hiç komik değil.
- I didn't explain it at all.
- Ben bunu hiç açıklamadım.
- Not bad at all!
- Hiç de fena değil!
- I didn't complain at all.
- Hiç şikayet etmedim.
- It's not fair at all.
- Hiç adil değil.
- He's not afraid of snakes at all.
- O, yılanlardan hiç korkmuyor.
- I can't see anything at all.
- Ben hiç bir şey göremiyorum.
- They are not illiterate in the sense that they can not read or write at all.
- Cahiller ama bu okuma yazmayı hiç bilmedikleri anlamına gelmiyor.
- Tom didn't study at all, but he passed the test anyway.
- Tom hiç çalışmadı ama yine de sınavı geçti.
- I don't have any money at all.
- Hiç param yok.
- I don't fit in here at all.
- Buraya hiç uymuyorum.
- That won't be any problem at all.
- Tom hiç problem olmayacak.
- Tom is not happy at all.
- Tom hiç mutlu değil.
- I don't understand the plan at all.
- Ben planı hiç anlamıyorum.
- He did not speak at all.
- Hiç konuşmadı.
- I don't remember it at all.
- Hiç hatırlamıyorum.
- Tom hasn't slept at all since the day before yesterday.
- Tom dünden önceki günden beri hiç uyumadı.
- Tom doesn't know me at all.
- Tom beni hiç tanımıyor.
- He didn't study at all.
- Hiç ders çalışmadı.
- I don't watch TV at all.
- Ben hiç televizyon izlemem.
- I didn't want to come here at all.
- Buraya hiç gelmek istemedim.
- It's no trouble at all.
- Bu hiç sorun değil.
- Tom didn't study at all.
- Tom hiç çalışmadı.
- Some people can't sing at all.
- Bazı insanlar hiç şarkı söyleyemez.
- I don't feel like I'm old at all.
- Kendimi hiç de yaşlı hissetmiyorum.
- Jack doesn't like Camembert at all.
- Jack kamemberti hiç sevmez.
- She didn't seem bothered at all.
- Hiç canı sıkkın görünmüyordu.
- I don't recommend that at all.
- Bunu hiç tavsiye etmiyorum.
- This food doesn't taste good at all.
- Bu yemeğin tadı hiç güzel değil.
- Did you listen at all to what I said?
- Söylediklerimi hiç dinledin mi?
- If I were you, I wouldn't go at all.
- Ben senin yerinde olsam hiç gitmezdim.
- It isn't at all clear.
- Hiç de açık değil.
- That doesn't make sense at all.
- Hiç mantıklı değil.
- It's not a problem at all.
- Bu hiç sorun değil.
- You don't understand at all.
- Hiç anlamıyorsun.
- I don't mean that at all.
- Hiç onu demek istemiyorum.
- I don't like your friends at all.
- Arkadaşlarından hiç hoşlanmıyorum.
- I don't think it's weird at all.
- Bence hiç garip değil.
- It's not attractive at all.
- Hiç çekici değil.
- Layla wasn't at all who she seemed.
- Layla hiç de göründüğü gibi biri değildi.
- But I don't know you at all!
- Ama seni hiç bilmiyorum!
- That's not good at all.
- Bu hiç iyi değil.
- I don't like this idea at all.
- Ben bu fikri hiç sevmiyorum.
- My mother cannot drive a car at all.
- Annem hiç araba kullanamaz.
- I don't follow baseball at all.
- Beyzbolu hiç takip etmiyorum.
- He can't remember where he lives at all.
- Nerede yaşadığını hiç hatırlamıyor.
- Tom isn't smart at all.
- Tom hiç de zeki değil.
- I didn't know her at all.
- Onu hiç tanımıyordum.
- That's not surprising at all.
- O hiç şaşırtıcı değil.
- He didn't seem bothered at all.
- Hiç rahatsız görünmüyordu.
- Jack doesn't like Camembert at all.
- Jack Camembert peynirini hiç sevmez.
- Tom doesn't want to see Mary at all.
- Tom, Mary'yi hiç görmek istemiyor.
- There's no problem at all.
- Hiç bir sorun yok.
- I don't really know Tom at all.
- Tom'u gerçekten hiç tanımıyorum.
- You young people have no sense of humor at all.
- Siz gençlerin hiç mizah anlayışı yok.
- He can't speak any English at all.
- O hiç İngilizce konuşamaz.
- Tom didn't understand Mary at all.
- Tom, Mary'yi hiç anlamadı.
- Were you able to sleep at all?
- Hiç uyuyabildin mi?
- It's not a problem at all.
- Hiç sorun değil.
- That didn't surprise me at all.
- O beni hiç şaşırtmadı.
- That didn't bother Tom at all.
- Bu Tom'u hiç rahatsız etmedi.
- I didn't like it at all.
- O hiç hoşuma gitmedi.
- I don't do that at all anymore.
- Artık onu hiç yapmıyorum.
- He doesn't know French at all.
- O, hiç Fransızca bilmez.
- This wasn't supposed to happen at all.
- Bunun hiç olmaması gerekiyordu.
- He doesn't know French at all.
- Hiç Fransızca bilmiyor.
- This isn't at all surprising.
- Bu hiç de şaşırtıcı değil.
- I'm not tired at all.
- Hiç yorgun değilim.
- My hiccups won't stop at all.
- Hıçkırıklarım hiç durmuyor.
- To be honest, I don't like you at all.
- Dürüst olmak gerekirse, seni hiç sevmiyorum.
- We weren't tired at all.
- Hiç de yorgun değildik.
- Sami didn't like Layla at all.
- Sami, Layla'dan hiç hoşlanmıyordu.
- I didn't like her at all.
- Onu hiç sevmedim.
- I don't understand Tom at all.
- Tom'u hiç anlamıyorum.
- Tom doesn't listen to classical music at all.
- Tom hiç klasik müzik dinlemiyor.
- This shirt doesn't go with that tie at all.
- Bu gömlek bu kravatla hiç uymuyor.
- He says still loves me but I don't believe him at all.
- Beni hala sevdiğini söylüyor ama ben ona hiç inanmıyorum.
- To tell the truth, I'm not in favor of it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, ben hiç taraftar değilim.
- I don't smoke at all.
- Hiç sigara içmem.
- I think Tom doesn't like Mary at all.
- Sanırım Tom Mary'yi hiç sevmiyor.
- He does not watch TV at all.
- Hiç televizyon izlemiyor.
- Don't mind the money at all.
- Parayı hiç önemseme.
- He is not interested in art at all.
- Sanatla hiç ilgilenmez.
- It doesn't look good at all.
- Hiç iyi görünmüyor.
- I've got no feeling in my left arm at all.
- Sol kolumu hiç hissetmiyorum.
- It doesn't hurt at all.
- Hiç acımıyor.
- This does not concern you at all.
- Bu seni hiç ilgilendirmiyor.
- But I don't know you at all!
- Ama seni hiç tanımıyorum ki!
- This data isn't accurate at all.
- Bu veriler hiç de doğru değil.
- He didn't speak to me at all.
- Benimle hiç konuşmadı.
- Tom isn't scared of snakes at all.
- Tom yılanlardan hiç korkmaz.
- Tom didn't hesitate at all.
- Tom hiç tereddüt etmedi.
- Again and again; you still haven't changed at all.
- Tekrar ve tekrar; sen hâlâ hiç değişmedin.
- Tom isn't at all stupid.
- Tom hiç de aptal değil.
- This guy isn't funny at all.
- Bu adam hiç komik değil.
- I didn't like Tom at all.
- Tom'dan hiç hoşlanmadım.
- Tom doesn't agree with Mary at all.
- Tom, Mary ile hiç aynı fikirde değil.
- He didn't get the joke at all.
- O, şakayı hiç anlamadı.
- Tom doesn't like Mary at all.
- Tom Mary'den hiç hoşlanmaz.
- Compared to Snoopy, Charlie Brown is not well known at all in Japan.
- Snoopy ile karşılaştırıldığında, Charlie Brown Japonya'da hiç tanınmıyor.
- Tom didn't show up at all.
- Tom hiç gelmedi.
- The noise didn't seem to bother Tom at all.
- Gürültü, Tom’u hiç de rahatsız etmiş gibi görünmüyordu.
- Tom doesn't like me at all.
- Tom benden hiç hoşlanmıyor.
- I don't feel tired at all.
- Hiç yorgun hissetmiyorum.
- Tom isn't feeling at all well.
- Tom hiç iyi hissetmiyor.
- Tom didn't study at all last weekend.
- Tom geçen hafta sonu hiç çalışmadı.
- As for me, I don't trust him at all.
- Bana gelince, ona hiç güvenmiyorum.
- Tom can't speak any French at all.
- Tom hiç Fransızca konuşamaz.
- That shouldn't happen at all.
- Bu hiç olmamalı.
- I don't think that's what Tom meant at all.
- Tom'un bunu kastettiğini hiç sanmıyorum.
- Tom didn't consider Mary's feelings at all.
- Tom Mary'nin hislerini hiç dikkate almadı.
- Tom isn't at all selfish.
- Tom hiç de bencil değil.
- Tom had no idea that Mary couldn't speak French at all.
- Tom'un Mary'nin hiç Fransızca konuşamadığı hakkında hiçbir fikri yoktu.
- Mary doesn't wear makeup at all.
- Mary hiç makyaj yapmaz.
- I don't really know him at all.
- Ben onu gerçekten hiç bilmiyorum.
- I don't regret it at all.
- Hiç pişman değilim.
- Tom isn't smart at all.
- Tom hiç akıllı değil.
- I don't like Tom at all.
- Tom'dan hiç hoşlanmıyorum.
- Getting lost in the woods was not fun at all.
- Ormanda kaybolmak hiç eğlenceli değildi.
- It did not last long at all.
- O hiç uzun sürmedi.
- His explanation doesn't make sense at all.
- Onun açıklaması hiç mantıklı değil.
- Sami did not respect that at all.
- Sami buna hiç saygı duymuyordu.
- That's not bad at all!
- Bu hiç de fena değil!
- His exhibition at the city museum didn't appeal to me at all.
- Onun şehir müzesindeki sergisi hiç ilgimi çekmedi.
- These tools are barely used at all.
- Bu araçlar neredeyse hiç kullanılmamaktadır.
- There are no medical workers there at all.
- Orada hiç sağlık çalışanı yok.
- Tom doesn't listen to classical music at all.
- Tom hiç klasik müzik dinlemez.
- They don't talk at all.
- Hiç konuşmazlar.
- I can't take it seriously at all.
- Bunu hiç ciddiye alamam.
- I didn't complain at all.
- Ben hiç şikayet etmedim.
- He did not really want to fight at all.
- Gerçekten hiç dövüşmek istemiyordu.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımıyordu.
- Tom can't speak French at all.
- Tom hiç Fransızca konuşamıyor.
- I heard that Tom can't speak French at all.
- Tom'un hiç Fransızca konuşamadığını duydum.
- I am not interested in politics at all.
- Politika ile hiç ilgilenmiyorum.
- She is always looking happy, but she is not happy at all.
- Her zaman mutlu görünüyor ama hiç mutlu değil.
- You don't have to do that at all.
- Bunu yapmana hiç gerek yok.
- Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
- I couldn't make her out at all.
- Onunla hiç ilişkide bulunmadım.
- Your lecture was not satisfactory at all.
- Konferansın hiç tatminkar değildi.
- Tom isn't looking forward to it at all.
- Tom bunu hiç de dört gözle beklemiyor.
- I don't think Tom needs much help at all.
- Tom'un çok yardıma ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum.
- She doesn't resemble her mother at all.
- O, annesine hiç benzemiyor.
- This is not like him at all.
- Bu hiç de onun gibi değil.
- Tom doesn't seem to have any luck at all.
- Tom'un hiç şansı yok gibi görünüyor.
- Tom isn't interested in politics at all.
- Tom politikayla hiç ilgilenmiyor.
- Tom and Mary aren't at all compatible.
- Tom ve Mary hiç uyumlu değiller.
- There was no wind at all yesterday.
- Dün hiç rüzgar yoktu.
- Sami didn't want Layla to watch the news at all.
- Sami, Layla'nın haberleri izlemesini hiç istemiyordu.
- I don't like goat cheese at all.
- Keçi peynirinden hiç hoşlanmıyorum.
- I don't agree with you at all.
- Sana hiç katılmıyorum.
- In fact, this does not seem to be true at all, except in a very trivial sense.
- Aslında bu, uyduruk bir anlamı haricinde hiç de doğru görünmüyor.
- Tom and Mary both don't understand French at all.
- Tom ve Mary Fransızca'yı hiç anlamıyorlar.
- It's not complicated at all.
- Hiç de komplike değil.
- There are no medical workers there at all.
- Orada hiç sağlık personeli yoktur.
- Tell me, do you miss me at all?
- Söyle bana, beni hiç özlüyor musun?
- Tom has no manners at all.
- Tom'un hiç terbiyesi yok.
- I don't speak French at all.
- Hiç Fransızca bilmiyorum.
- Tom doesn't get this at all.
- Tom bunu hiç anlamıyor.
- He is not scared of snakes at all.
- Yılanlardan hiç korkmuyor.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu kent hiç kozmopolit değil.
- It makes no sense at all.
- Bu hiç de mantıklı değil.
- Don't worry at all.
- Hiç endişelenme.
- It didn't work at all.
- Hiç işe yaramadı.
- We're not worried about that at all.
- Bu konuda hiç endişelenmiyoruz.
- Her advice didn't help at all.
- Tavsiyesinin hiç faydası olmadı.
- I don't like this at all.
- Bunu hiç sevmiyorum.
- Tom didn't seem afraid at all.
- Tom hiç korkmuş görünmüyordu.
- That doesn't look good at all.
- Bu hiç iyi görünmüyor.
- To be honest, I don't like you at all.
- Dürüst olmak gerekirse, senden hiç hoşlanmıyorum.
- I don't believe him at all.
- Ona hiç inanmıyorum.
- The weather forecast is not reliable at all.
- Hava tahmini hiç güvenilir değil.
- I don't feel like eating at all this summer.
- Bu yaz canım hiç yemek yemek istemiyor.
- I can't cook at all.
- Ben hiç yemek pişiremem.
- I don't agree with your methods at all.
- Yöntemlerinize hiç katılmıyorum.
- Do you miss me at all?
- Beni hiç özlüyor musun?
- They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Kalenin duvarlarını hiç çimento kullanmadan inşa ettiler.
- That won't be any problem at all.
- Bu hiç sorun olmayacak.
- Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
- I'm not very confident at all.
- Kendime hiç güvenmiyorum.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- I don't follow politics at all.
- Siyaseti hiç takip etmiyorum.
- Tom says that he doesn't remember that at all.
- Tom bunu hiç hatırlamadığını söylüyor.
- She wasn't surprised at all.
- Hiç şaşırmadı.
- We don't need this at all.
- Buna hiç ihtiyacımız yok.
- Did you think about me at all?
- Beni hiç düşündün mü?
- I don't understand it at all.
- Bunu hiç anlamıyorum.
- Tom said that he couldn't sleep at all last night.
- Tom dün gece hiç uyuyamadığını söyledi.
- Two years ago, I couldn't play basketball at all.
- İki yıl önce hiç basketbol oynayamıyordum.
- The grand piano has no pedal at all.
- Kuyruklu piyanonun hiç pedalı yok.
- I don't get you at all.
- Seni hiç anlamıyorum.
- I didn't like it at all.
- Bunu hiç sevmedim.
- We have some guys on our team who don't understand French at all.
- Takımımızda Fransızcayı hiç anlamayanlar var.
- I'm not tired at all.
- Ben hiç yorgun değilim.
- He had no clothes on him at all.
- Üzerinde hiç kıyafet yoktu.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
- Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- He is not honest at all.
- O hiç dürüst değil.
- Tom didn't seem interested at all.
- Tom hiç ilgili görünmüyordu.
- Tom doesn't understand French at all.
- Tom Fransızcayı hiç anlamıyor.
- His jokes are not funny at all.
- Onun şakaları hiç komik değil.
- There's no problem at all.
- Hiç sorun yok.
- I don't like doing that at all.
- Bunu yapmayı hiç sevmiyorum.
- I can read this language very well, but I can't understand it at all when it's spoken.
- Bu dili çok iyi okuyabiliyorum ama konuşulduğu zaman hiç anlayamıyorum.
- I'm not confident at all.
- Kendime hiç güvenmiyorum.
- I don't like my hair at all.
- Saçımı hiç sevmiyorum.
- I don't feel tired at all.
- Kendimi hiç yorgun hissetmiyorum.
- Tom says he doesn't care at all.
- Tom hiç umursamadığını söylüyor.
- I don't like poker at all.
- Pokerden hiç hoşlanmıyorum.
- Tom can't swim at all.
- Tom hiç yüzemiyor.
- I have no choice at all.
- Hiç seçeneğim yok.
- His advice didn't help at all.
- Onun nasihatı hiç yardımcı olmadı.
- You're not stupid at all.
- Sen hiç aptal değilsin.
- It's not similar at all.
- Bu hiç de benzer değil.
- I don't speak French at all.
- Hiç Fransızca konuşamam.
- They haven't given up at all.
- Onlar hiç vazgeçmedi.
- But I don't know you at all!
- Ama seni hiç tanımıyorum!
- Are you listening to me at all?
- Beni hiç dinliyor musun?
- Tom loved Mary, but she didn't like him at all.
- Tom Mary'yi severdi, ama Mary onu hiç sevmezdi.
- Tom wasn't hurt at all.
- Tom hiç yaralanmadı.
- We have no problems at all.
- Hiç problemimiz yok.
- Tom isn't feeling at all well.
- Tom kendini hiç iyi hissetmiyor.
- We don't understand English at all.
- Biz İngilizceyi hiç anlamıyoruz.
- That's not so silly at all.
- O hiç saçma değil.
- I didn't know him at all.
- Onu hiç tanımıyordum.
- I couldn't make her out at all.
- Onu hiç anlayamadım.
- Tom doesn't understand that at all.
- Tom bunu hiç anlamıyor.
- I haven't seen Tom at all lately.
- Son zamanlarda Tom'u hiç görmedim.
- I don't understand French at all.
- Fransızcayı hiç anlamıyorum.
- I can't really help you at all.
- Gerçekten sana hiç yardım edemem.
- Aren't you worried about that at all?
- O konuda hiç endişelenmiyor musun?
- Tom and Mary weren't religious at all.
- Tom ve Mary hiç dini bütün değildi.
- That's not so silly at all.
- Bu hiç de aptalca değil.
- I can't understand his ideas at all.
- Onun fikirlerini hiç anlayamıyorum.
- She came to me and said something that I didn't understand at all.
- Bana geldi ve hiç anlamadığım bir şey söyledi.
- His data is not accurate at all.
- Verileri hiç doğru değil.
- I'm not scared at all.
- Hiç korkmuyorum.
- They were not brave at all.
- Onlar hiç cesur değillerdi.
- I don't like punk rock at all.
- Punk rock'ı hiç sevmem.
- Sami is not interested at all.
- Sami hiç ilgilenmiyor.
- It won't be any problem at all.
- Hiç sorun olmayacak.
- This doesn't affect him at all.
- Bu onu hiç etkilemiyor.
- That isn't necessary at all.
- Bu hiç gerekli değil.
- I don't understand that at all.
- Bunu hiç anlamıyorum.
- Tom doesn't know Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç tanımıyor.
- I look for all the world like an athlete in this outfit, but the truth is I don't do any sports at all.
- Bu kıyafetle bir sporcu gibi görünüyorum ama gerçek şu ki hiç spor yapmıyorum.
- That doesn't please me at all.
- Bu beni hiç memnun etmedi.
- To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Dürüst olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmiyor.
- I have no regrets at all.
- Hiç pişmanlığım yok.
- Tom's paintings didn't impress me at all.
- Tom'un resimleri beni hiç etkilemedi.
- Tom wasn't busy at all.
- Tom hiç meşgul değildi.
- Tom isn't shy at all.
- Tom hiç utangaç değil.
- I don't like carrots at all.
- Havuçtan hiç hoşlanmam.
- You're no fun at all.
- Hiç eğlenceli değilsin.
- That hen hasn't laid any eggs at all, lately.
- Bu tavuk son zamanlarda hiç yumurtlamadı.
- Tom doesn't speak French at all.
- Tom hiç Fransızca konuşmaz.
- Tom didn't feel like studying at all.
- Tom hiç ders çalışmak istemiyordu.
- Tom wasn't at all upset.
- Tom hiç üzgün değildi.
- I'm afraid of dogs at all.
- Köpeklerden hiç korkmam.
- It isn't complicated at all.
- Hiç de karmaşık değil.
- This data isn't accurate at all.
- Bu veri hiç doğru değil.
- You haven't understood at all.
- Hiç anlamamışsın.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
- Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
- I don't actually remember that at all.
- Aslında bunu hiç hatırlamıyorum.
- Tom can't swim at all.
- Tom hiç yüzemez.
- Your threats don't scare us at all.
- Tehditlerin bizi hiç korkutmuyor.
- My mother cannot drive a car at all.
- Annem hiç araba süremez.
- I wish we had never come here at all.
- Keşke buraya hiç gelmeseydik.
- I don't eat green peppers at all.
- Hiç yeşil biber yemem.
- Layla didn't deserve to die at all.
- Layla ölmeyi hiç hak etmedi.
- She was not interested in boys at all.
- Erkeklerle hiç ilgilenmezdi.
- She doesn't look like her father at all.
- Babasına hiç benzemiyor.
- I've got no feeling in my left arm at all.
- Sol kolumda hiç his yok.
- Don't you work at all?
- Hiç çalışmıyor musun?
- Tom didn't know that woman at all.
- Tom o kadını hiç bilmiyordu.
- Tom didn't seem tired at all.
- Tom hiç yorgun görünmüyordu.
- You don't understand English at all.
- İngilizceyi hiç anlamıyorsunuz.
- The foreigner didn't know Japanese at all.
- Yabancı, Japoncayı hiç bilmiyordu.
- I'm not interested in physics at all.
- Fizikle hiç ilgilenmiyorum.
- She always looks happy, but she is not happy at all.
- Her zaman mutlu görünüyor, ama hiç mutlu değil.
- I don't think that's what Tom meant at all.
- Tom'un demek istediğinin bu olduğunu hiç sanmıyorum.
- Are you able to help us at all?
- Sen hiç bize yardım edebilir misin?
- I don't think that's funny at all.
- Bence bu hiç komik değil.
- We didn't complain at all.
- Hiç şikayet etmedik.
- I don't like Chinese food at all.
- Çin yemeklerini hiç sevmem.
- There's no water at all in this desert.
- Bu çölde hiç su yok.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu şehir hiç de kozmopolit değil.
- It isn't complicated at all.
- Hiç de komplike değil.
- Not too long ago, I wasn't able to play the guitar at all.
- Kısa bir süre önce, hiç gitar çalamıyordum.
- You may not believe this, but I don't drink at all.
- Buna inanmayabilirsiniz ama ben hiç içmem.
- Sami didn't see Layla at all.
- Sami Layla'yı hiç görmedi.
- Tom doesn't want to do anything at all.
- Tom hiç bir şey yapmak istemiyor.
- He was not happy at all.
- O hiç mutlu değildi.
- This is not good at all.
- Bu hiç iyi değil.
- Tom didn't speak to Mary at all last night.
- Tom dün gece Mary ile hiç konuşmadı.
- We didn't complain at all.
- Biz hiç şikayet etmedik.
- I couldn't sleep at all.
- Hiç uyuyamadım.
- I don't trust you at all.
- Sana hiç güvenmiyorum.
- This book isn't interesting at all.
- Bu kitap hiç de ilginç değil.
- Sami wasn't crying at all.
- Sami hiç ağlamıyordu.
- I don't like this movie at all.
- Bu filmi hiç sevmedim.
- I don't trust that woman at all.
- O kadına hiç güvenmiyorum.
- Captain Branciforte didn't care at all for his son's future.
- Kaptan Branciforte oğlunun geleceğini hiç umursamıyordu.
- I wasn't scared at all.
- Hiç korkmadım.
- That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
- You don't smell good at all.
- Hiç güzel kokmuyorsun.
- Tom doesn't like Boston at all.
- Tom Boston'dan hiç hoşlanmıyor.
- You're not helping at all.
- Sen hiç yardımcı olmuyorsun.
- Some people don't like swimming at all.
- Bazıları yüzmeyi hiç sevmez.
- They're not busy at all.
- Hiç meşgul değiller.
- I actually don't like cats at all.
- Esasında kedileri hiç sevmem.
- I barely know Tom at all.
- Neredeyse Tom'u hiç tanımıyorum.
- I don't like flip-flops at all.
- Parmak arası terlikleri hiç sevmem.
- I don't have any problems at all.
- Benim hiç problemim yok.
- I really don't like goat cheese at all.
- Gerçekten keçi peynirinden hiç hoşlanmıyorum.
- I don't know Japanese at all; I'm just pretending to.
- Hiç Japonca bilmiyorum; sadece biliyormuş gibi yapıyorum.
- I couldn't sleep at all last night.
- Dün gece hiç uyuyamadım.
- He says still loves me but I don't believe him at all.
- Beni hala sevdiğini söylüyor, ama ona hiç inanmıyorum.
- You don't seem to agree with Tom at all.
- Tom'a hiç katılmıyor gibisin.
- Tom can read some French, but he can't speak it at all.
- Tom biraz Fransızca okuyabilir ama onu hiç konuşamaz.
- His data is not accurate at all.
- Onun verileri hiç de doğru değil.
- It didn't last long at all.
- Hiç de uzun sürmedi.
- I'm not concerned at all.
- Hiç endişelenmiyorum.
- He didn't speak to me at all.
- O, benimle hiç konuşmadı.
- I didn't know the woman at all.
- O kadını hiç tanımıyordum.
- We weren't surprised at all.
- Hiç şaşırmadık.
- Tom hasn't changed at all.
- Tom hiç değişmedi.
- Tom apparently doesn't understand French at all.
- Tom görünüşe göre Fransızcadan hiç anlamıyor.
- I don't mind at all.
- Hiç umurumda değil.
- Layla didn't deserve to die at all.
- Leyla ölmeyi hiç hak etmedi.
- Tom didn't mention Mary at all.
- Tom, Mary'den hiç bahsetmedi.
- It doesn't make any difference at all.
- Hiç fark etmez.
- He does not watch TV at all.
- O, hiç tv seyretmez.
- I don't know French at all.
- Fransızca hiç bilmiyorum.
- Tom isn't at all upset.
- Tom hiç üzgün değil.
- Your threats don't scare me at all.
- Senin tehditlerin beni hiç korkutmuyor.
- The man I met yesterday didn't know French at all.
- Dün tanıştığım adam hiç Fransızca bilmiyordu.
- This isn't at all surprising.
- Bu hiç şaşırtıcı değil.
- He didn't show it to me at all.
- Bana hiç göstermedi.
- He doesn't watch TV at all.
- O, hiç televizyon izlemez.
- That's not surprising at all.
- Bu hiç de şaşırtıcı değil.
- Using this book doesn't work at all.
- Bu kitabı kullanmak hiç işe yaramaz.
- I had to start from the beginning, and I didn't like that at all.
- Baştan başlamak zorunda kaldım ve bu hiç hoşuma gitmedi.
- He doesn't know English at all.
- İngilizceyi hiç bilmiyor.
- I don't miss home at all.
- Evi hiç özlemem.
- I don't know her at all.
- Onu hiç tanımıyorum.
- I don't remember that at all.
- Onu hiç hatırlamıyorum.
- They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
- Don't you want to talk about it at all?
- O konuda hiç konuşmak istemiyor musun?
- He did not speak at all.
- O, hiç konuşmadı.
- It didn't surprise me at all that Tom couldn't afford a lawyer.
- Tom'un avukat tutacak parasının olmaması beni hiç şaşırtmadı.
- I don't agree with that at all.
- Ben buna hiç katılmıyorum.
- After all, their form of transport produces no pollution at all.
- Sonuçta, onların ulaşım şekli hiç kirlilik yaratmıyor.
- We had no problems at all.
- Hiç sorun yaşamadık.
- I don't know them at all.
- Onları hiç tanımıyorum.
- That makes no sense at all.
- Hiç mantıklı değil.
- Tom couldn't sleep at all last night.
- Tom dün gece hiç uyuyamadı.
- Tom doesn't want to see Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç görmek istemiyor.
- I don't particularly want to be here at all.
- Özellikle burada olmayı hiç istemiyorum.
- I don't understand it at all.
- Hiç anlamıyorum.
- I don't feel like studying at all tonight.
- Bu gece canım hiç çalışmak istemiyor.
- He is not scared of snakes at all.
- O, yılanlardan hiç korkmaz.
- I didn't like that at all.
- Bu hiç hoşuma gitmedi.
- I don't mind at all.
- Hiç umursamıyorum.
- I don't like it at all.
- Onu hiç sevmiyorum.
- I barely know Tom at all.
- Tom'u neredeyse hiç tanımıyorum.
- I don't like her at all.
- Onu hiç sevmiyorum.
- Tom isn't at all like his brother.
- Tom kardeşine hiç benzemiyor.
- She doesn't like lotion at all.
- O, losyondan hiç hoşlanmaz.
- Tom didn't like it at all.
- Tom bundan hiç hoşlanmadı.
- Tom didn't need to come at all.
- Tom'un hiç gelmesine gerek yoktu.
- He had no clothes on him at all.
- Onun üzerinde hiç elbise yoktu.
- I won't miss Tom at all.
- Tom'u hiç özlemeyeceğim.
- I didn't find it funny at all.
- Bunu hiç komik bulmadım.
- It didn't hurt at all.
- Hiç acımadı.
- We don't need to help Tom at all.
- Tom'a yardım etmemize hiç gerek yok.
- I didn't study at all.
- Hiç çalışmadım.
- This shirt doesn't go with that tie at all.
- Bu kravat o gömlekle hiç gitmiyor.
- Tom doesn't like Chinese food at all.
- Tom Çin yemeğini hiç sevmez.
- He wasn't at all satisfied.
- Hiç de memnun değildi.
- Tom says he doesn't remember that at all.
- Tom onu hiç hatırlamadığını söylüyor.
- I'm not interested in doing that at all.
- Bunu yapmakla hiç ilgilenmiyorum.
- I'm not ashamed of that at all.
- Ondan hiç utanmıyorum.
- I don't like this movie at all.
- Bu filmden hiç hoşlanmıyorum.
- Even though it is raining, I don't care at all.
- Yağmur yağsa bile, hiç umurumda değil.
- I didn't know Tom at all.
- Tom'u hiç tanımıyordum.
- I think Tom doesn't like Mary at all.
- Bence Tom Mary'den hiç hoşlanmıyor.
- Tom doesn't like spinach at all.
- Tom ıspanağı hiç sevmez.
- They haven't given up at all.
- Hiç pes etmediler.
- She wasn't at all interested in the party.
- Partiyle hiç ilgilenmiyordu.
- It's not that at all.
- Hiç de öyle değil.
- Tom didn't like Boston at all.
- Tom Boston'dan hiç hoşlanmadı.
- It didn't surprise me at all that Tom got arrested from drunken driving.
- Tom'un sarhoşken araba sürmekten tutuklanması beni hiç şaşırtmadı.
- That isn't funny at all.
- Bu hiç komik değil.
- If I were in your shoes, I wouldn't go at all.
- Ben senin yerinde olsam hiç gitmezdim.
- I cannot concentrate at all.
- Hiç konsantre olamıyorum.
- He is not honest at all.
- Hiç dürüst değil.
- Tom said he didn't feel that way at all.
- Tom hiç de öyle hissetmediğini söyledi.
- I don't really know her at all.
- Onu hiç tanımıyorum.
- Two years ago, I wasn't able to play basketball at all.
- İki yıl önce hiç basketbol oynayamazdım.
- Tom couldn't play the bugle at all.
- Tom hiç borazan çalamazdı.
- Tom didn't show up at all.
- Tom hiç ortaya çıkmadı.
- I'm not worried at all.
- Ben hiç endişeli değilim.
- Tom isn't at all selfish.
- Tom hiç bencil değildir.
- I can't believe you have no imagination at all.
- Hiç hayal gücüne sahip olmadığına inanamıyorum.
- I don't feel like eating at all.
- Canım hiç yemek yemek istemiyor.
- Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç ilgi göstermedi.
- The smell didn't seem to bother Tom at all.
- Koku Tom'u hiç rahatsız etmemiş gibiydi.
- I don't feel like eating at all this summer.
- Bu yaz canım hiç yemek istemiyor.
- Tom doesn't believe me at all.
- Tom bana hiç inanmıyor.
- Why did you interfere in an affair that did not concern you at all?
- Sizi hiç ilgilendirmeyen bir meseleye neden karıştınız?
- We finished the homework in no time at all.
- Hiç vakit kaybetmeden ödevi bitirdik.
- I didn't believe the old man at all.
- Yaşlı adama hiç inanmadım.
- She wasn't at all interested in the party.
- O, parti ile hiç ilgilenmiyordu.
- I don't want to see him at all.
- Onu hiç görmek istemiyorum.
- She was not interested in boys at all.
- Erkeklerle hiç ilgilenmiyordu.
- He isn't happy at all.
- Hiç mutlu değil.
- I can't speak English at all.
- Hiç İngilizce konuşamıyorum.
- I didn't sleep well at all tonight.
- Ben bu gece hiç iyi uyumadım.
- Tom hasn't been helpful at all.
- Tom hiç yardımcı olmadı.
- We haven't had any problems with them at all.
- Onlarla hiç sorun yaşamadık.
- Tom didn't help me at all.
- Tom bana hiç yardım etmedi.
- Don't you know me at all?
- Beni hiç bilmiyor musunuz?
- You may not believe this, but I don't drink at all.
- Buna inanmayabilirsin ama ben hiç içki içmiyorum.
- No problem at all!
- Hiç sorun değil!
- Tom didn't seem bothered at all.
- Tom hiç de rahatsız olmuşa benzemiyordu.
- Sami didn't drink at all.
- Sami hiç içmiyordu.
- You don't understand at all.
- Sen hiç anlamıyorsun.
- This isn't like you at all.
- Bu hiç sana benzemiyor.
- It didn't surprise me at all that Tom didn't do what he'd told Mary he was going to do.
- Tom'un Mary'ye yapacağını söylediği şeyi yapmaması beni hiç şaşırtmadı.
- Her advice didn't help at all.
- Önerisi hiç işe yaramadı.
- This isn't useful at all.
- Bu hiç kullanışlı değil.
- It's no trouble at all.
- Hiç problem değil.
- Tom says he doesn't remember that at all.
- Tom bunu hiç hatırlamadığını söylüyor.
- I don't speak any French at all.
- Hiç Fransızca bilmiyorum.
- We won't be talking about that at all.
- Bu konuda hiç konuşmayacağız.
- I don't think that's fair at all.
- Bunun adil olduğunu hiç sanmıyorum.
- Tom didn't explain it at all.
- Tom bunu hiç açıklamadı.
- It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç de nadir bir durum değildir.
- This dictionary isn't useful at all.
- Bu sözlük hiç kullanışlı değil.
- Are you getting any advice at all?
- Hiç tavsiye alıyor musun?
- I don't mind doing this at all.
- Bunu yapmayı hiç umursamıyorum.
- Tom hasn't practiced the piano at all this week.
- Tom bu hafta hiç piyano çalışmadı.
- We don't understand English at all.
- İngilizceyi hiç anlamıyoruz.
- I didn't explain it at all.
- Hiç açıklamadım.
- I'm not cold at all.
- Ben hiç üşümüyorum.
- She isn't surprised at all.
- Hiç şaşırmadı.
- Tom isn't cold at all.
- Tom hiç de soğuk değil.
- I don't understand his way of thinking at all.
- Onun düşünme tarzını hiç anlamıyorum.
- His idea doesn't make any sense at all.
- Onun fikirleri hiç mantıklı değil.
- Don't you know me at all?
- Beni hiç tanımıyor musun?
- This doesn't look good at all.
- Bu hiç iyi görünmüyor.
- My father does not care about his clothes at all.
- Babam elbiselerini hiç umursamaz.
- Tom told me that he wasn't at all interested in what Mary had to say.
- Tom bana Mary'nin söyleyecekleriyle hiç ilgilenmediğini söyledi.
- I don't care at all.
- Hiç umurumda değil.
- That's not true at all.
- O hiç doğru değil.
- I don't remember it at all.
- Ben onu hiç hatırlamıyorum.
- My mum doesn't know him at all.
- Annem onu hiç tanımıyor.
- She doesn't resemble her mother at all.
- O hiç annesine benzemiyor.
- Tom isn't very bright at all.
- Tom hiç de zeki değil.
- I don't believe that at all.
- Ona hiç inanmıyorum.
- Sami didn't regain consciousness at all.
- Sami'nin bilinci hiç yerine gelmedi.
- Not too long ago, I wasn't able to play the guitar at all.
- Kısa süre önce hiç gitar çalamazdım.
- That person doesn't have any money at all.
- O kişinin hiç parası yok.
- I wasn't surprised at all.
- Ben hiç şaşırmadım.
- Tom didn't do any work at all today.
- Tom bugün hiç çalışmadı.
- I don't like your friends at all.
- Ben senin arkadaşlarını hiç sevmiyorum.
- Tom didn't look dangerous at all.
- Tom hiç de tehlikeli görünmüyordu.
- Do you have any news at all?
- Hiç haberin var mı?
- Do you love me at all?
- Beni hiç seviyor musun?
- I didn't enjoy the party at all.
- Ben partiden hiç hoşlanmadım.
- That doesn't make sense at all.
- Bu hiç mantıklı değil.
- This wasn't supposed to happen at all.
- Bunun olması hiç gerekmiyordu.
- I don't feel that way at all.
- Hiç de öyle hissetmiyorum.
- Tom isn't busy at all.
- Tom hiç meşgul değil.
- I didn't like her at all.
- Ondan hiç hoşlanmadım.
- He's not afraid of snakes at all.
- Yılanlardan hiç korkmuyor.
- I don't know at all.
- Hiç bilmiyorum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
- Aman Tanrım, haklısın, bunu hiç bilmiyordum.
- He can't swim at all, but when it comes to skiing, he is the best.
- Hiç yüzemiyor ama iş kayağa gelince en iyisi o.
- But I don't know you at all!
- Ama ben seni hiç tanımıyorum!
- What he says makes no sense at all.
- Onun söylediği hiç mantıklı değil.
- Tom didn't do any work at all today.
- Tom bugün hiç iş yapmadı.
- I don't like you at all.
- Senden hiç hoşlanmıyorum.
- I am not good at German at all.
- Almanca'da hiç de iyi değilim.
- I wasn't expecting that to happen at all.
- Onun olmasını hiç beklemiyordum.
- I don't think that's fair at all.
- Onun adil olduğunu hiç sanmıyorum.
- That doesn't please me at all.
- O beni hiç memnun etmez.
- It isn't complicated at all.
- Hiç de karışık değil.
- Sami didn't recognize Layla's voice at all.
- Sami Layla'nın sesini hiç tanıyamadı.
- My father does not care about his clothes at all.
- Babam kıyafetlerine hiç önem vermez.
- Tom doesn't like that plan at all.
- Tom bu planı hiç sevmedi.
- Did you read it at all?
- Onu hiç okudunuz mu?
- Using this book doesn't work at all.
- Bu kitabı kullanmak hiç işe yaramıyor.
- Tom said he didn't remember that at all.
- Tom bunu hiç hatırlamadığını söyledi.
- I can't seem to focus on work at all today.
- Bugün işe hiç odaklanamıyor gibiyim.
- You're not helping at all.
- Hiç yardımcı olmuyorsun.
- Tom didn't talk about Mary at all.
- Tom, Mary hakkında hiç konuşmadı.
- If I were you, I wouldn't go at all.
- Senin yerinde olsaydım, hiç gitmezdim.
- Tom didn't seem bothered at all.
- Tom hiç rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.
- Tom doesn't believe Mary at all.
- Tom Mary'ye hiç inanmıyor.
- Sami didn't see Layla at all.
- Sami, Leyla'yı hiç görmedi.
- Do you listen to the radio at all?
- Hiç radyo dinliyor musun?
- Tom didn't find Mary's jokes funny at all.
- Tom Mary'nin fıkralarını hiç eğlenceli bulmadı.
- Don't you have any shame at all?
- Hiç utanman yok mu?
- He isn't happy at all.
- O hiç mutlu değil.
- I don't think it's fair at all.
- Bunun adil olduğunu hiç sanmıyorum.
- That really doesn't interest me at all.
- Bu beni gerçekten hiç ilgilendirmiyor.
- I didn't sleep at all last night.
- Dün gece de hiç uyumadım.
- What he says makes no sense at all.
- Söyledikleri hiç mantıklı değil.
- Tom doesn't speak French at all.
- Tom hiç Fransızca bilmiyor.
- I don't get frustrated at all.
- Hiç sinirlenmiyorum.
- Tom hasn't been helpful at all.
- Tom hiç yararlı değil.
- Have you done anything at all?
- Hiç bir şey yaptın mı?
- They don't understand French at all.
- Fransızcadan hiç anlamıyorlar.
- I don't know them at all.
- Ben onları hiç tanımıyorum.
- Sami didn't seem very pleased at all.
- Sami hiç memnun görünmüyordu.
- Tom didn't seem concerned at all.
- Tom hiç endişeli görünmüyordu.
- He loved her, who didn't love him at all.
- Onu hiç sevmeyen kızı sevdi.
- Tom doesn't seem tired at all.
- Tom hiç yorgun görünmüyor.
- Tom didn't mention Mary at all.
- Tom Mary'ye hiç söz etmedi.
- At the beginning, he didn't believe it at all.
- Başlangıçta o buna hiç inanmıyordu.
- I don't speak any Esperanto at all.
- Ben hiç Esperanto konuşmuyorum.
- Sometimes I didn't come back at all!
- Bazen hiç geri gelmedim!
- Don't you have any feelings for her at all?
- Ona karşı hiç bir şey hissetmiyor musun?
- I didn't get to sleep at all last night.
- Dün gece hiç uyku tutmadı.
- Sami is not interested at all.
- Sami hiç ilgili değil.
- I don't really know them at all.
- Ben onları gerçekten hiç bilmiyorum.
- Tom isn't handling the situation well at all.
- Tom bu durumu hiç de iyi idare edemiyor.
- I have an exam tomorrow, but I haven't studied at all.
- Yarın sınavım var ama hiç çalışmadım.
- I don't like Boston at all.
- Boston'u hiç sevmiyorum.
- I wasn't expecting that at all.
- Ben onu hiç beklemiyordum.
- If so, it shouldn't be any problem at all, should it?
- Eğer öyleyse, hiç sorun olmamalı, değil mi?
- Tom wasn't happy at all.
- Tom hiç mutlu değildi.
- I have no regrets at all.
- Hiç pişman değilim.
- Tom and I don't get along at all.
- Tom ve ben hiç anlaşamıyoruz.
- Tom doesn't understand Mary at all.
- Tom Mary'yi hiç anlamıyor.
- Many people had no homes at all.
- Birçok insanın hiç evi yoktu.
- Did you speak at all?
- Hiç konuştunuz mu?
- I didn't mind doing that at all.
- Bunu yapmaktan hiç çekinmedim.
- This doesn't affect him at all.
- Bu onu hiç etkilemez.
- Tom had no money at all.
- Tom'un hiç parası yoktu.
- I'm not afraid at all.
- Hiç korkmuyorum.
- Tom didn't think Mary's joke was funny at all.
- Tom, Mary'nin şakasının komik olduğunu hiç düşünmedi.
- My English is not good at all.
- İngilizcem hiç iyi değil.
- His explanation doesn't make sense at all.
- Açıklaması hiç mantıklı değil.
- You don't understand English at all.
- İngilizceyi hiç anlamıyorsun.
- Tom didn't seem bothered at all.
- Tom hiç rahatsız görünmüyordu.
- He has no dress sense at all, but he thinks he looks good.
- Hiç kıyafet anlayışı yok, ama iyi göründüğünü düşünüyor.
- A man with a big bank account can't be ugly at all.
- Büyük bir banka hesabı olan bir adam hiç çirkin olamaz.
- I didn't know that Tom couldn't speak French at all.
- Tom'un hiç Fransızca konuşamadığını bilmiyordum.
- The cost of living hadn't gone down at all.
- Hayat pahalılığı hiç düşmemişti.
- For all his failures, he did not feel so at all.
- Tüm başarısızlıklarına rağmen hiç de öyle hissetmiyordu.
- She doesn't listen to music at all.
- Hiç müzik dinlemiyor.
- It wasn't confusing at all.
- Hiç de kafa karıştırıcı değildi.
- Tom can't speak any French at all.
- Tom hiç Fransızca konuşamıyor.
- He wasn't at all satisfied.
- Hiç tatmin olmadı.
- I don't know English at all.
- Hiç İngilizce bilmiyorum.
- Has Tom told Mary that he can't speak French at all?
- Tom, Mary'ye hiç Fransızca konuşamadığını söyledi mi?
- It wasn't at all funny.
- Hiç komik değildi.
- The cost of living hadn't gone down at all.
- Yaşamanın maliyeti hiç azalmadı.
- Tom said that he wasn't tired at all.
- Tom hiç yorulmadığını söyledi.
- I don't like this at all.
- Bundan hiç hoşlanmadım.
- Did you listen at all to what I said?
- Ne dediğimi hiç dinledin mi?
- I don't follow politics at all.
- Politikayı hiç takip etmiyorum.
- I don't like the sound of that at all.
- Bu hiç hoşuma gitmedi.
- I don't like to sing at all.
- Şarkı söylemeyi hiç sevmem.
- It wasn't interesting at all.
- Hiç ilginç değildi.
- I haven't seen her at all lately.
- Ben onu son zamanlarda hiç görmedim.
- I haven't talked to Tom at all.
- Ben Tom'la hiç konuşmadım.
- I didn't sleep at all that night.
- O gece hiç uyumadım.
- He doesn't watch TV at all.
- Hiç televizyon izlemiyor.
- It wasn't bad at all.
- Bu hiç de kötü değildi.
- If so, then there's no problem at all, is there?
- Eğer öyleyse, o zaman hiç sorun yok, değil mi?
- I don't understand German at all.
- Ben, Almancayı hiç anlamıyorum.
- I do not forgive you at all.
- Seni hiç affetmiyorum.
- They're not bad at all!
- Hiç de kötü değiller!
- I can't believe you have no imagination at all.
- Hiç hayal gücünüz olmadığına inanamıyorum.
- I don't think that's true at all.
- Onun doğru olduğunu hiç sanmıyorum.
- I don't understand this question at all.
- Ben bu soruyu hiç anlamıyorum.
- I didn't recognize it at all.
- Bunu hiç fark etmemiştim.
- I don't watch TV at all.
- Ben hiç televizyon seyretmiyorum.
- They were not brave at all.
- Hiç cesur değillerdi.
- I don't agree with you at all.
- Ben hiç seninle aynı fikirde değilim.
- Tom doesn't believe me at all.
- Tom bana hiç inanmaz.
- He didn't seem bothered at all.
- Hiç rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.
- Tom doesn't understand that at all.
- Tom onu hiç anlamıyor.
- It's not like that at all.
- Hiç de öyle değil.
- Tom reads almost no books at all.
- Tom neredeyse hiç kitap okumuyor.
- It is obvious to me that he has no political acumen at all.
- Hiç politik zekası olmadığı çok açık.
- Your threats don't scare me at all.
- Tehditleriniz beni hiç korkutmuyor.
- Two years ago, I wasn't able to play basketball at all.
- İki yıl önce hiç basketbol oynayamıyordum.
- Did you get any sleep at all?
- Sen hiç uyudun mu?
- The truth is that I can't speak French at all.
- Gerçek şu ki, hiç Fransızca konuşamıyorum.
- I don't feel like studying at all tonight.
- Bu gece hiç ders çalışmak istemiyorum.
- Can't you swim at all?
- Hiç yüzemez misin?
- He didn't show it to me at all.
- Hiç bana göstermedi.
- You don't smell good at all.
- Hiç de güzel kokmuyorsun.
- I'm not confident at all.
- Ben hiç emin değilim.
- I'm not surprised at all.
- Ben hiç şaşırmadım.
- Have you been out at all?
- Hiç dışarı çıktın mı?
- Tom didn't know Mary at all.
- Tom, Mary'yi hiç tanımıyordu.
- He has no manners at all.
- Hiç terbiyesi yok.
- I'm not ashamed of that at all.
- Bundan hiç utanmıyorum.
- They don't understand English at all.
- Onlar İngilizceyi hiç anlamıyorlar.
- But we don't have anything in common at all.
- Fakat hiç ortak bir yönümüz yok.
- Tom didn't find Mary's jokes funny at all.
- Tom, Mary'nin şakalarını hiç komik bulmadı.
- I don't remember you at all.
- Seni hiç hatırlamıyorum.
- This won't hurt at all.
- Hiç acıtmayacak.
- If I were in your shoes, I wouldn't go at all.
- Senin yerinde olsaydım, hiç gitmezdim.
- Tom didn't want to leave at all.
- Tom hiç gitmek istemedi.
- I don't understand English at all.
- Ben hiç İngilizce anlamıyorum.
- I don't believe that at all.
- Buna hiç inanmıyorum.
- Don't you work at all?
- Sen hiç çalışmıyor musun?
- I didn't do anything at all.
- Ben hiç bir şey yapmadım.
- I don't like her at all.
- Ondan hiç hoşlanmıyorum.
- Tom didn't expect this at all.
- Tom bunu hiç beklemiyordu.
- I don't believe it at all.
- Buna hiç inanmıyorum.
- A man with a big bank account can't be ugly at all.
- Büyük bir banka hesabı olan bir adam hiç de çirkin olamaz.
- That's not funny at all anymore.
- O artık hiç eğlenceli değil.
- Why aren't you helping me at all?
- Neden bana hiç yardım etmiyorsun?
Show More (1253)
|
