|
- It is not the end, but it is a good beginning and much credit goes to both the Commission and our rapporteur.
- Bu bir son değil, ancak iyi bir başlangıçtır ve hem Komisyona hem de raportörümüze çok şey borçluyuz.
- That, though, can be nothing more than a beginning if we really want to create EU citizenship.
- Bununla birlikte, AB vatandaşlığını gerçekten yaratmak istiyorsak, bu sadece bir başlangıç olabilir.
- Such things can, though, be only the beginning.
- Yine de bu tür şeyler sadece başlangıç olabilir.
- Today is, hopefully, the beginning of the end of a process.
- Bugün, umarım, bir sürecin sonunun başlangıcıdır.
- It is unlikely to have a beginning, a middle and a glorious end, with surrender documents and peace treaties.
- Teslimiyet belgeleri ve barış anlaşmalarıyla bir başlangıç, bir orta ve görkemli bir son olması pek olası değildir.
- So the beginnings of an opportunity have certainly just passed us by.
- Yani bir fırsatın başlangıcı kesinlikle yanımızdan geçip gitti.
- But there are few signs that we are even beginning to make a start in doing that.
- Ancak bu konuda bir başlangıç yapmaya başladığımıza dair çok az işaret var.
- It marks the beginning, rather than the end, of a process.
- Bir sürecin sonundan ziyade başlangıcına işaret eder.
- The paper tabled here is the beginning of a joint reply of this kind.
- Burada sunulan çalışma, bu türden bir ortak yanıtın başlangıcını oluşturmaktadır.
- Approving the Sixth Framework Research Programme is only the beginning.
- Altıncı Çerçeve Araştırma Programının onaylanması sadece bir başlangıçtır.
- We have a long way to go in the European Union, but at least we have made a reasonable beginning in Durban.
- Avrupa Birliği'nde kat etmemiz gereken uzun bir yol var ancak en azından Durban'da makul bir başlangıç yaptık.
- We must see the beginning of change.
- Değişimin başlangıcını görmeliyiz.
- Naturally, from our point of view, they are just a beginning.
- Doğal olarak bizim bakış açımıza göre bunlar sadece bir başlangıç.
- Enlargement of the EU marks the beginning of a new epoch in European history.
- AB'nin genişlemesi Avrupa tarihinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir.
- Today's celebration marks the beginning of the home stretch, but the finish is not in sight for another two years.
- Bugünkü kutlama son düzlüğün başlangıcına işaret ediyor, ancak bitiş iki yıl daha görünmüyor.
- We must not miss the opportunities this new beginning brings.
- Bu yeni başlangıcın getirdiği fırsatları kaçırmamalıyız.
- It is not so much a debate as a beginning.
- Bu bir tartışma değil, bir başlangıçtır.
- In any event, the beginnings of a policy are in place.
- Her halükarda, bir politikanın başlangıcı mevcut.
- As I have pointed out throughout these discussions, the Kyoto Protocol is only the beginning.
- Bu tartışmalar boyunca belirttiğim gibi Kyoto Protokolü sadece bir başlangıçtır.
- It looks as though in Nepal, the very beginning of democracy has been murdered along with King Birendra.
- Görünüşe göre Nepal'de demokrasinin başlangıcı Kral Birendra ile birlikte öldürüldü.
- More than 17 000 people have disappeared since the beginning of the Lebanese war.
- Lübnan savaşının başlangıcından bu yana 17 000'den fazla insan kayboldu.
- The European Commission has monitored the environmental effects of the conflict from the beginning of the NATO action.
- Avrupa Komisyonu, NATO harekâtının başlangıcından itibaren çatışmanın çevresel etkilerini izlemiştir.
- Of course, this is only the beginning of the legislative process.
- Elbette bu, yasama sürecinin yalnızca başlangıcıdır.
- That, though, can be nothing more than a beginning if we really want to create EU citizenship.
- Bununla birlikte, eğer gerçekten AB vatandaşlığı yaratmak istiyorsak, bu bir başlangıçtan başka bir şey olamaz.
- Will it mark the beginning of a new round in politics?
- Siyasette yeni bir dönemin başlangıcına mı işaret edecek?
- That is why this paper can only be a beginning, a beginning with important statements.
- Bu nedenle bu belge sadece bir başlangıç olabilir, önemli ifadeler içeren bir başlangıç.
- Today is, hopefully, the beginning of the end of a process.
- Bugün, umarız, bir sürecin sonunun başlangıcıdır.
- This is normally a sign of the beginning of the end.
- Bu normalde sonun başlangıcının bir işaretidir.
- Naturally, from our point of view, they are just a beginning.
- Doğal olarak bizim bakış açımıza göre, bunlar sadece bir başlangıçtır.
- More than 17 000 people have disappeared since the beginning of the Lebanese war.
- Lübnan savaşının başlangıcından bu yana 17.000'den fazla insan kayboldu.
- According to analysts and industry experts, this is just the beginning.
- Analistlere ve sektör uzmanlarına göre, bu sadece bir başlangıç.
- According to analysts and industry experts, this is just the beginning.
- Analistlere ve sektör uzmanlarına göre ise bu, sadece bir başlangıç.
- According to analysts and industry experts, this is just the beginning.
- Analistler ve sektör uzmanlarına göre bu sadece başlangıç.
- It is the beginning of the end.
- Bu sonun başlangıcı.
- It was a difficult beginning for Fadil.
- Bu Fadıl için zor bir başlangıçtı.
- That's just the beginning.
- O sadece başlangıç.
- All beginnings are difficult.
- Tüm başlangıçlar zordur.
- A loving heart is the beginning of all knowledge.
- Sevgi dolu bir kalp tüm bilginin başlangıcıdır.
- The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
- Filmin harika bir başlangıcı vardı ama sonu inandırıcı değildi.
- Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
- Modern felsefenin başlangıcı 19. yüzyıla dayanıyor.
- It's only the beginning.
- Bu sadece başlangıç.
- Of course, recognizing our common humanity is only the beginning of our task.
- Elbette, ortak insanlığımızı tanımak görevimizin yalnızca başlangıcıdır.
- It was the beginning of the end for them.
- Bu onlar için sonun başlangıcıydı.
- Knowing yourself is the beginning of all wisdom.
- Kendini tanımak tüm bilgeliğin başlangıcıdır.
- This is just the beginning of what you are seeing in this subject.
- Bu, o konuda gördüklerinizin sadece başlangıcı.
- Death is both the end and the beginning.
- Ölüm, aynı anda hem son hem de başlangıçtır.
- The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç, işin en önemli kısmıdır.
- That was just the beginning.
- Bu sadece başlangıçtı.
- In love, there are only beginnings.
- Aşkta sadece başlangıçlar vardır.
- This is the beginning of the end!
- Bu, sonun başlangıcıdır!
- Since the beginning of mankind, nothing has changed and nothing will change.
- İnsanlığın başlangıcından beri hiçbir şey değişmedi ve değişmeyecek.
- This is only the beginning.
- Bu daha başlangıç.
- This is the beginning of the end!
- Bu sonun başlangıcı!
- The middle of the night is already the beginning of a new day.
- Gece yarısı zaten yeni bir günün başlangıcıdır.
- We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it.
- İdeal bir yaşama kafayı takmış durumdayız ve bunun nedeni içimizde bunun başlangıcına ve olasılığına sahip olmamız.
- The end is the beginning of the impossible.
- Son, imkansızın başlangıcıdır.
- It was just the beginning.
- Bu sadece başlangıçtı.
- The beginning of the story was interesting.
- Hikayenin başlangıcı ilginçti.
- All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
- A loving heart is the beginning of all knowledge.
- Seven bir kalp, tüm bilginin başlangıcıdır.
- That was only the beginning.
- Bu sadece başlangıçtı.
- The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
- Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
- I think this is the beginning of a beautiful friendship.
- Bence bu güzel bir dostluğun başlangıcı.
- Logic is the beginning of wisdom, not the end.
- Mantık bilgeliğin başlangıcıdır, sonu değil.
- There are thirty students in the beginner's group.
- Başlangıç grubunda otuz öğrenci var.
- Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum, bir bakıma ölümün başlangıcıdır.
- Logic is the beginning of wisdom, not the end.
- Mantık, bilgeliğin sonu değil başlangıcıdır.
- Meeting is the beginning of separation.
- Buluşmak ayrılığın başlangıcıdır.
- Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
- A good beginning makes a good ending.
- İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yaratır.
- That was the very beginning.
- Bu daha başlangıçtı.
- Will we be in time for the beginning of the party?
- Partinin başlangıcına vaktinde yetişecek miyiz?
- In fact, the sea has already risen 10 centimeters since the beginning of this century.
- Aslında deniz bu yüzyılın başlangıcından beri on santimetre yükseldi bile.
- Everything has a beginning and an end.
- Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır.
- Since the beginning of humanity, nothing has changed and nothing will change.
- İnsanlığın başlangıcından beri hiçbir şey değişmedi ve hiçbir şey değişmeyecek.
- Everything has a beginning and an end.
- Her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır.
- Boredom is the beginning of all vices.
- Can sıkıntısı tüm kötü alışkanlıkların başlangıcıdır.
- Since the beginning of mankind, nothing has changed and nothing will change.
- İnsanlığın başlangıcından bu yana hiçbir şey değişmedi ve hiçbir şey değişmeyecek.
- This is only the beginning.
- Bu sadece başlangıç.
- It was then the beginning of spring.
- O zamanlar baharın başlangıcıydı.
- Life is the beginning of death.
- Yaşam, ölümün başlangıcıdır.
- Humiliation is the beginning of sanctification.
- Aşağılanma, kutsallaşmanın başlangıcıdır.
- In love, there are only beginnings.
- Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
- Since the beginning of humanity, nothing has changed and nothing will change.
- İnsanlığın başlangıcından beri hiçbir şey değişmedi ve değişmeyecek.
- I missed the beginning of the concert.
- Konserin başlangıcını kaçırdım.
- His down-and-out beginning in Paris was really hard.
- Paris'teki kötü başlangıcı gerçekten zordu.
- Language learning is like the number system; it has a beginning but doesn't have an end.
- Dil öğrenmek sayı sistemi gibidir; bir başlangıcı vardır ama bir sonu yoktur.
- Everything has a beginning and an end.
- Her şeyin bir başlangıncı ve bitişi vardır.
- This is a beginning of a new era.
- Bu yeni bir dönemin başlangıcı.
- It was then the beginning of spring.
- O zaman ilkbaharın başlangıcıydı.
- Language learning is like the number system; it has a beginning but doesn't have an end.
- Dil öğrenimi sayı sistemi gibidir; onun bir başlangıcı vardır ama sonu yoktur.
- It's only just the beginning.
- Bu sadece başlangıç.
- This is just the beginning.
- Bu sadece başlangıç.
- I missed the beginning of the movie.
- Filmin başlangıcını kaçırdım.
- It is the beginning of the end.
- Bu sonun başlangıcıdır.
- That's just the beginning.
- Bu daha başlangıç.
- The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- Death is both the end and the beginning.
- Ölüm hem son hem de başlangıçtır.
- We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it.
- İdeal bir yaşamın peşindeyiz ve bunun nedeni içimizde bunun başlangıcına ve olasılığına sahip olmamızdır.
- Will we be in time for the beginning of the party?
- Partinin başlangıcına yetişecek miyiz?
- Life is the beginning of death.
- Hayat ölümün başlangıcıdır.
- A good beginning makes a good ending.
- İyi bir başlangıç iyi bir son getirir.
- Meeting is the beginning of separation.
- Buluşma ayrılığın başlangıcıdır.
- It was just the beginning.
- O sadece başlangıçtı.
- It was a difficult beginning for Fadil.
- Fadıl için zor bir başlangıçtı.
- It's just the beginning.
- Bu sadece başlangıç.
- I bought a beginner's Swahili book at the secondhand book shop.
- İkinci el kitap dükkanında, başlangıç seviyesi Swahili kitabını satın aldım.
- It was the beginning of the end for them.
- Bu, onlar için sonun başlangıcıydı.
- This is a beginning of a new era.
- Bu yeni bir çağın bir başlangıcıdır.
- Humiliation is the beginning of sanctification.
- Aşağılamak, yüceltmenin başlangıcıdır.
Show More (107)
|