| 1 |
cellar |
mahzen |
n. |
|
- We spent all of that night, the next day, and the next night in the cellar.
- O gecenin tamamını, ertesi günü ve ertesi geceyi mahzende geçirdik.
- If you want any more wine, go to the cellar and get some.
- Biraz daha şarap istiyorsan, mahzene git ve biraz al.
- Marilla took a candle and explored the cellar.
- Marilla bir mum aldı ve mahzeni araştırdı.
- The bottle was corked and put on a shelf in the cellar.
- Şişe tıpalandı ve mahzende bir rafa konuldu.
- Despite her foreboding, Mary entered the cellar.
- Önsezilerine rağmen Mary mahzene girdi.
- There were seven cases of unsold wine in the cellar.
- Mahzende satılmamış yedi kasa şarap vardı.
- Take the jug to the cellar.
- Sürahiyi mahzene götür.
- There were seven cases of unsold wine in the cellar.
- Mahzende yedi kasa satılmamış şarap vardı.
- The bottle was corked and put on a shelf in the cellar.
- Şişenin ağzı kapatıldı ve mahzende bir rafa konuldu.
- This is a cellar.
- Bu bir mahzen.
- We went back down into the cellar.
- Mahzene geri döndük.
- This is a cellar.
- Burası bir mahzen.
Show More (9)
|
| 2 |
cellar |
kiler |
n. |
|
- I kept the cheese in the cellar.
- Peyniri kilerde saklıyordum.
- Sami kept the money in the cellar.
- Sami parayı kilerde saklıyordu.
- Tom looked into the cellar.
- Tom kilere baktı.
- If you want any more wine, go to the cellar and get some.
- Daha şarap istiyorsan kilere git ve biraz al.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
- Tepenin üstüne bir kiler kazıldı ve evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- First we have to carry the barbecue from the cellar out into the garden.
- Önce barbeküyü kilerden bahçeye taşımalıyız.
- I have two three-phase power generators in my cellar.
- Kilerimde iki adet trifaze güç jeneratörüm var.
- They hid in the cellar.
- Kilerde saklandılar.
- This is a cellar.
- Bu bir kiler.
- Marilla took a candle and explored the cellar.
- Marilla bir mum aldı ve kileri araştırdı.
Show More (7)
|
| 3 |
cellar |
bodrum |
n. |
|
- He brought our TV set down to the cellar.
- TV setimizi aşağıya bodruma indirdi.
- Tom's parents locked him in the cellar.
- Anne babası Tom'u bodruma kilitledi.
- Tom's parents locked him in the cellar.
- Tom'un ailesi onu bodruma kilitledi.
- Tom went back down into the cellar.
- Tom bodruma geri döndü.
- The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar.
- Silah sesleri gittikçe artıyordu, biz de bodruma koştuk.
- The kitchen is in the cellar.
- Mutfak bodrumda.
- They hid in the cellar.
- Bodrumda saklandılar.
- Tom went back down into the cellar.
- Tom tekrar bodruma gitti.
Show More (5)
|
| 4 |
cellar |
mahzende tutmak |
v. |
|
- Sami kept the money in the cellar.
- Sami parayı mahzende tuttu.
Show More (-2)
|
| 5 |
cellar |
bodrum kat |
n. |
|
- The kitchen is in the cellar.
- Mutfak bodrum katta.
Show More (-2)
|
| 6 |
cellar |
depo |
n. |
|
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
- Tepenin üstünde bir depo kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
Show More (-2)
|
