|
- By a pleasant coincidence, they happened to be on the same flight.
- Hoş bir tesadüf sonucunda aynı uçağa denk geldiler.
- This is no longer a coincidence.
- Bu artık bir tesadüf değil.
- This would seem to be a helpful coincidence giving our endeavours positive and proactive meaning.
- Bu, çabalarımıza olumlu ve proaktif bir anlam kazandıran yararlı bir tesadüf gibi görünmektedir.
- Is it any coincidence that this protocol was attached during the Spanish presidency and forced through?
- Bu protokolün İspanya'nın dönem başkanlığı sırasında eklenmesi ve zorla kabul ettirilmesi bir tesadüf mü?
- It seems too much of a coincidence that it happened exactly the same this year as it did last year.
- Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da aynı şekilde gerçekleşmiş olması çok büyük bir tesadüf gibi görünüyor.
- It has been a very happy coincidence for the sake of democracy to have had the previous debate on the Echelon network.
- Bir önceki tartışmanın Echelon ağı üzerinde yapılması demokrasi adına çok mutlu bir tesadüf olmuştur.
- It is not a coincidence.
- Bu bir tesadüf değildir.
- Is it a coincidence that the cod are disappearing in the areas where the industrial fishing takes place?
- Endüstriyel balıkçılığın yapıldığı bölgelerde morina balıklarının yok olması bir tesadüf mü?
- Again, is this a coincidence?
- Tekrar soruyorum, bu bir tesadüf mü?
- I am referring more to coincidence than to his personal responsibility.
- Kişisel sorumluluğundan ziyade tesadüflere atıfta bulunuyorum.
- It seems too much of a coincidence that it happened exactly the same this year as it did last year.
- Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da aynı şeyin yaşanmış olması çok büyük bir tesadüf gibi görünüyor.
- By a diabolical coincidence, it is aeroplanes that illustrate what sort of a world we are living in today.
- Şeytani bir tesadüf eseri, bugün nasıl bir dünyada yaşadığımızı gösteren şey uçaklardır.
- It is not a coincidence that the Year has been declared to coincide with the Olympic Games.
- Yılın Olimpiyat Oyunlarına denk gelecek şekilde ilan edilmesi bir tesadüf değildir.
- This would seem to be a helpful coincidence giving our endeavours positive and proactive meaning.
- Bu, çabalarımıza olumlu ve proaktif bir anlam kazandıran faydalı bir tesadüf gibi görünmektedir.
- It was too great a coincidence.
- Bu çok büyük bir tesadüftü.
- We happened to meet again through a strange coincidence.
- Garip bir tesadüf sonucu tekrar karşılaştık.
- What is life but a series of coincidences?
- Yaşam bir dizi tesadüften başka nedir?
- It could be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olabilir.
- It's a coincidence.
- Bu bir tesadüf.
- Is this your doing or just a coincidence?
- Bunu sen mi yaptın yoksa sadece bir tesadüf mü?
- Is this a coincidence?
- Bu bir tesadüf mü?
- Is this your doing or just a coincidence?
- Bu senin işin mi yoksa sadece bir tesadüf mü?
- It might not just be a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf olmayabilir.
- That could be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olabilir.
- This is a coincidence.
- Bu bir tesadüf.
- Life is a series of coincidences.
- Hayat bir dizi tesadüftür.
- Perhaps it was coincidence.
- Belki de tesadüftü.
- What is life but a series of coincidences?
- Hayat bir dizi tesadüften başka ne ki?
- There is no coincidence!
- Tesadüf falan yok!
- Perhaps it's just a coincidence.
- Muhtemelen sadece bir tesadüftür.
- Is that just a coincidence?
- Sadece bir tesadüf mü?
- That's probably just a coincidence.
- Bu muhtemelen sadece bir tesadüf.
- It was not a coincidence.
- O bir tesadüf değildi.
- That may just be a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf olabilir.
- Do you think that this is a coincidence?
- Sence bu bir tesadüf mü?
- It could be just a coincidence.
- Sadece bir tesadüf olabilir.
- That can't be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olamaz.
- Do you think that's a coincidence?
- Bunun bir tesadüf olduğunu düşünüyor musun?
- Perhaps it's just a coincidence.
- Belki de sadece bir tesadüftür.
- Don't you think that's a very strange coincidence?
- Sizce de bu çok garip bir tesadüf değil mi?
- Do you think this is a coincidence?
- Bunun bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun?
- It might not be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olmayabilir.
- It must be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olmalı.
- Is that a coincidence?
- Bu bir tesadüf mü?
- There is no such thing as coincidence.
- Tesadüf diye bir şey yoktur.
- That wasn't a coincidence.
- O bir tesadüf değildi.
- I wonder if it really was a coincidence.
- Gerçekten bir tesadüf olup olmadığını merak ediyorum.
- I don't think it's a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyorum.
- There are no coincidences.
- Tesadüf diye bir şey yoktur.
- I doubt that's just a coincidence.
- Bunun sadece bir tesadüf olduğundan şüpheliyim.
- I don't believe in coincidences.
- Ben tesadüflere inanmam.
- That may only be a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf olabilir.
- Isn't that a coincidence?
- O bir tesadüf değil mi?
- This is no mere coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf değil.
- I'd call that a coincidence.
- Ben buna tesadüf derdim.
- I thought it was a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğunu düşündüm.
- That was just a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüftü.
- It might not be a coincidence.
- Tesadüf olmayabilir.
- This is not a coincidence.
- Bu bir tesadüf değil.
- It was a coincidence.
- Bu bir tesadüftü.
- It's a curious coincidence.
- Bu ilginç bir tesadüf.
- Maybe it's just a coincidence.
- Belki de sadece bir tesadüftür.
- We happened to meet again through a strange coincidence.
- Biz garip bir tesadüf sayesinde tekrar karşılaştık.
- Maybe it was just a coincidence.
- Belki de sadece bir tesadüftü.
- That's a coincidence.
- Bu bir tesadüf.
- Coincidences happen every day.
- Tesadüfler her gün olur.
- This can't be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olamaz.
- Do you think it's more than coincidence?
- Bunun tesadüften daha fazlası olduğunu mu düşünüyorsun?
- There is no coincidence!
- Tesadüf yok!
- It's more than a coincidence.
- Bu bir tesadüften daha fazlası.
- It was nothing but coincidence.
- Tesadüften başka bir şey değildi.
- It couldn't just be a coincidence.
- Sadece bir tesadüf olamaz.
- That may only be a coincidence.
- O sadece bir tesadüf olabilir.
- That can't be a coincidence.
- O bir tesadüf olamaz.
- I wonder if it really was a coincidence.
- Acaba bu gerçekten bir tesadüf müydü?
- It could be a coincidence.
- Bir tesadüf olabilir.
- Life is just a series of coincidences.
- Hayat sadece bir dizi tesadüften ibarettir.
- What an amazing coincidence!
- Ne inanılmaz bir tesadüf!
- It could be coincidence.
- Bu tesadüf olabilir.
- What a strange coincidence!
- Ne garip bir tesadüf!
- I'd call that a coincidence.
- Buna tesadüf derim.
- Tom said that was no coincidence.
- Tom onun tesadüf olmadığını söyledi.
- This can't be a coincidence.
- Bu, tesadüf olamaz.
- Do you think that was just a coincidence?
- Bunun sadece bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun?
- Isn't that an amazing coincidence?
- Bu inanılmaz bir tesadüf değil mi?
- This isn't a coincidence.
- Bu bir tesadüf değil.
- This is no mere coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf değildir.
- Tom says that was no coincidence.
- Tom bunun tesadüf olmadığını söylüyor.
- It's a curious coincidence.
- İlginç bir tesadüf.
- Coincidences happen all the time.
- Tesadüfler her zaman olur.
- I don't believe in coincidences.
- Tesadüflere inanmam.
- Tom said that it was just a coincidence.
- Tom bunun sadece bir tesadüf olduğunu söyledi.
- Do you think this is a coincidence?
- Sence bu bir tesadüf mü?
- It was nothing but a coincidence.
- Tesadüften başka bir şey değildi.
- That wasn't a coincidence.
- Bu bir tesadüf değildi.
- Do you think that it was just a coincidence?
- Bunun sadece bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun?
- Don't you think that's a very strange coincidence?
- Bunun çok tuhaf bir tesadüf olduğunu düşünmüyor musun?
- I don't think that's a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyorum.
- It was a coincidence.
- O bir tesadüftü.
- It was just a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüftü.
- Do you think it's more than coincidence?
- Tesadüften fazlası olduğunu mu düşünüyorsun?
- Pay attention to coincidences.
- Tesadüflere dikkat edin.
- That's not a coincidence.
- Bu bir tesadüf değil.
- It can't be a coincidence.
- Tesadüf olamaz.
- I'm sure it's a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğuna eminim.
- That could be a coincidence.
- Tesadüf olabilir.
- It was too great a coincidence.
- O çok büyük bir tesadüftü.
- I'm sure it was a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğundan eminim.
- When written as a numerical date, March 14, 2015 is 3/14/15, corresponding to the first five digits of pi (3.1415) - a once-in-a-century coincidence!
- Sayısal bir tarih olarak yazıldığında, 14 Mart 2015, pi sayısının ilk beş basamağına (3.1415) karşılık gelen 3/14/15'tir - yüzyılda bir rastlanan bir tesadüf!
- It can't be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olamaz.
- Pay attention to coincidences.
- Tesadüflere dikkat et.
- It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
- Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
- Is it a coincidence?
- Bu bir tesadüf mü?
- I think it is a mere coincidence.
- Bence bu sadece bir tesadüf.
- It may not be a coincidence.
- Bu bir tesadüf olmayabilir.
- It's not a coincidence.
- Bu bir tesadüf değil.
- Tom said that was no coincidence.
- Tom bunun tesadüf olmadığını söyledi.
- Tom doesn't think this is a coincidence.
- Tom bunun bir tesadüf olduğunu düşünmüyor.
- Was that a coincidence?
- O bir tesadüf müydü?
- That is an improbable coincidence.
- Bu imkansız bir tesadüf.
- I don't believe in coincidence.
- Tesadüflere inanmıyorum.
- Was that a coincidence?
- Bu bir tesadüf müydü?
- That's an improbable coincidence.
- Bu imkansız bir tesadüf.
- It's probably just a coincidence.
- Bu muhtemelen sadece bir tesadüf.
- I think it's just a coincidence.
- Bence bu sadece bir tesadüf.
- It's just a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf.
- That's quite a coincidence.
- Ne tesadüf ama.
- It could be coincidence.
- Tesadüf olabilir.
- Can that really be coincidence?
- Bu gerçekten tesadüf olabilir mi?
- Is that only a coincidence?
- O sadece bir tesadüf mü?
- It's probably just a coincidence.
- Muhtemelen sadece bir tesadüf.
- It couldn't just be a coincidence.
- Bu sadece bir tesadüf olamazdı.
- That's probably just a coincidence.
- Muhtemelen sadece bir tesadüf.
- Is that only a coincidence?
- Bu sadece bir tesadüf mü?
- It might not just be a coincidence.
- Sadece bir tesadüf olmayabilir.
- Life is a series of coincidences.
- Hayat bir dizi tesadüften ibarettir.
- I think it is a mere coincidence.
- Sanırım o sadece bir tesadüf.
- Tom doesn't think this is a coincidence.
- Tom bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyor.
- Is that a coincidence?
- O bir tesadüf mü?
- It's hard to believe that's a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğuna inanmak zor.
- It might just be a coincidence.
- Sadece bir tesadüf olabilir.
- What a happy coincidence!
- Ne mutlu bir tesadüf!
- I'm assuming it was just a coincidence.
- Bunun sadece bir tesadüf olduğunu varsayıyorum.
- I'm sure it was a coincidence.
- Bunun bir tesadüf olduğuna eminim.
- I'm sure it's a coincidence.
- Ben bunun bir tesadüf olduğuna eminim.
- Do you think it's just a coincidence?
- Bunun sadece bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun?
- Do you think that was just a coincidence?
- Sence o sadece bir tesadüf mü?
- I guess this is a coincidence.
- Sanırım bu bir tesadüf.
- It was nothing but a coincidence.
- O bir tesadüften başka bir şey değildi.
- Do you think that this is a coincidence?
- Bunun bir tesadüf olduğunu mu düşünüyorsun?
- Is that just a coincidence?
- Bu sadece bir tesadüf müdür?
- What an amazing coincidence!
- Ne şaşırtıcı bir tesadüf!
- It's too much of a coincidence.
- Bu çok büyük bir tesadüf.
- Isn't that a coincidence?
- Bu bir tesadüf değil mi?
- Do you think that's a coincidence?
- Sence bu bir tesadüf mü?
- I don't believe in coincidence.
- Tesadüfe inanmıyorum.
Show More (153)
|
