1 |
compare (someone or something) with (someone or something) |
(birini/bir şeyi biriyle/bir şeyle) kıyaslamak |
v. |
|
- This is an inconceivably high number compared with a private car.
- Bu, özel bir araçla kıyaslandığında akıl almaz derecede yüksek bir rakamdır.
- The situation in the EU cannot be compared with the endemic FMD situation in South America or elsewhere.
- AB'deki durum Güney Amerika'daki ya da başka yerlerdeki endemik şap hastalığı durumuyla kıyaslanamaz.
- European forests cannot be compared with each other.
- Avrupa ormanları birbirleriyle kıyaslanamaz.
- Forestry production in southern Spain and northern Scandinavia cannot be compared with each other.
- Güney İspanya ve Kuzey İskandinavya'daki ormancılık üretimi birbiriyle kıyaslanamaz.
- None of the programmes that we have had in the 15-Member EU can be compared with it.
- Bugüne kadar 15 üyeli AB'de uyguladığımız programların hiçbiri bununla kıyaslanamaz.
- Your achievements cannot be compared with mine.
- Senin başarıların benimkilerle kıyaslanamaz.
- He can't compare with you.
- Seninle kıyaslanamaz.
- Artificial leather can't compare with the real thing.
- Suni deri gerçeğiyle kıyaslanamaz.
- Compared with his brother, he is a poor athlete.
- Kardeşiyle kıyaslandığında yetersiz bir atlet.
Show More (6)
|
2 |
compare (someone or something) with (someone or something) |
(birini/bir şeyi birine/bir şeye) benzetmek |
v. |
|
- Life is often compared with a voyage.
- Hayat genellikle bir yolculuğa benzetilir.
Show More (-2)
|