| 1 |
customary |
alışılagelmiş |
adj. |
|
- She has got to the heart of the matter with her wonted precision and customary acuity.
- Kendine has hassasiyeti ve alışılagelmiş keskinliğiyle meselenin özüne inmiş.
- I fear that this will take years and years, as is customary in Belgian courts.
- Belçika mahkemelerinde alışılageldiği üzere bunun yıllar ve yıllar alacağından korkuyorum.
- Therefore, please will you forgive me my customary digression, for I cannot stop my flights of fancy.
- Bu nedenle, lütfen alışılagelmiş konu dışına çıkışımı bağışlayın, zira hayallerime engel olamıyorum.
- In my country it has up to now been customary to insure biometric risks.
- Ülkemde bugüne kadar biyometrik risklerin sigortalanması alışılagelmiş bir uygulamaydı.
- In my country it has up to now been customary to insure biometric risks.
- Ülkemde biyometrik risklerin sigortalanması bugüne kadar alışılagelmiş bir durumdu.
Show More (2)
|
| 2 |
customary |
geleneksel |
adj. |
|
- During the feast of Hanukkah it is customary to play with a four sided dreidel.
- Hanuka bayramı sırasında dört taraflı bir dreidel ile oynamak gelenekseldir.
- It's customary for waiters and waitresses to introduce themselves using only their first names.
- Garsonların ve garson kızların kendilerini sadece ilk isimleriyle tanıtmaları gelenekseldir.
- In hotels, it's customary to install wall-to-wall carpeting.
- Otellerde, duvardan duvara halı döşemek gelenekseldir.
Show More (0)
|
| 3 |
customary |
adetten olan |
adj. |
|
- It is customary to visit the elders on religious holidays.
- Dini bayramlarda büyükleri ziyaret etmek adettendir.
Show More (-2)
|
| 4 |
customary |
alışılmış |
adj. |
|
- George asked with his customary curiosity.
- George o alışılmış merakıyla soru sordu.
Show More (-2)
|
