|
- Obviously there is, and may continue to be, disagreement.
- Belli ki anlaşmazlıklar var ve olmaya da devam edebilir.
- Now there is once again great disagreement about the way in which we should tackle liability.
- Sorumluluğun nasıl ele alınması gerektiği konusunda yine büyük bir anlaşmazlık var.
- Fourthly, let me say something about the disagreement on secondary purposes.
- Dördüncü olarak, ikincil amaçlar konusundaki anlaşmazlık hakkında bir şeyler söylememe izin verin.
- I do not believe that there is any real disagreement between us on this.
- Bu konuda aramızda gerçek bir anlaşmazlık olduğuna inanmıyorum.
- We can deal with that disagreement in Denmark.
- Bu anlaşmazlığı Danimarka'da çözebiliriz.
- This is not a question of political disagreement.
- Bu bir siyasi anlaşmazlık meselesi değildir.
- Inevitably, the major area of disagreement is the common agricultural policy.
- Kaçınılmaz olarak, en büyük anlaşmazlık alanı ortak tarım politikasıdır.
- Allow me briefly to say something about the disagreement.
- Kısaca anlaşmazlıklar hakkında bir şeyler söylememe izin verin.
- Consequently, I see no cause for disagreement here.
- Sonuç olarak, burada anlaşmazlık için bir neden görmüyorum.
- We nonetheless have two points of disagreement with him.
- Yine de kendisiyle iki noktada anlaşmazlığımız var.
- There is no disagreement about the wish for increasing it, but we cannot give a specific figure.
- Aşılama oranının arttırılması konusunda bir anlaşmazlık yok ancak bu konuda kesin bir rakam veremiyoruz.
- There might be disagreement after a vote, yes, but Europe will have a standpoint.
- Oylamadan sonra anlaşmazlık olabilir, evet, ama Avrupa'nın bir bakış açısı olacaktır.
- Another disagreement concerns tax policy.
- Bir başka anlaşmazlık da vergi politikasıyla ilgilidir.
- I should like to hear why there is such considerable disagreement between the Commission and the Court of Auditors.
- Komisyon ve Sayıştay arasında neden bu kadar büyük bir anlaşmazlık olduğunu duymak isterim.
- I have now given an open and honest account of where the disagreement lies.
- Şimdi anlaşmazlığın nerede yattığına dair açık ve dürüst bir açıklama yaptım.
- The disagreement with the USA was not over whether violence should be used, but when.
- ABD ile aramızdaki anlaşmazlık şiddetin kullanılıp kullanılmayacağı değil, ne zaman kullanılacağı üzerineydi.
- However, there is considerable disagreement as to what should be done about this.
- Bununla birlikte, bu konuda ne yapılması gerektiği konusunda önemli ölçüde anlaşmazlık bulunmaktadır.
- There is no disagreement between us on that.
- Bu konuda aramızda herhangi bir anlaşmazlık bulunmamaktadır.
- Indeed, it was supported by everyone both in Laeken and in Barcelona, so there is no disagreement on that.
- Gerçekten de hem Laeken'de hem de Barselona'da herkes tarafından desteklendi dolayısıyla bu konuda bir anlaşmazlık yok.
- Inevitably, the major area of disagreement is the common agricultural policy.
- Kaçınılmaz olarak en önemli anlaşmazlık alanı ortak tarım politikasıdır.
- There is little disagreement amongst Members with regard to the first proposal.
- İlk öneriyle ilgili olarak Üyeler arasında çok az anlaşmazlık var.
- The simple answer to his question is that there is no disagreement.
- Bu soruya verilecek en basit cevap, herhangi bir anlaşmazlık olmadığıdır.
- Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement.
- Müzakereciler iki taslak metin üzerinde anlaştılar ancak hala birçok anlaşmazlık alanı var.
- He intervened in his coworkers' disagreement.
- Meslektaşlarının yaşadığı anlaşmazlığa müdahale etti.
- It was a disagreement.
- O bir anlaşmazlıktı.
- How did you express disagreement?
- Anlaşmazlığı nasıl ifade ettiniz?
- It's clear that there's a rather strong disagreement between the two.
- İkisinin arasında oldukça güçlü bir anlaşmazlık olduğu açıktır.
- There's no disagreement here.
- Burada bir anlaşmazlık yok.
- My disagreement with Tom is no secret.
- Tom'la olan anlaşmazlığım sır değil.
- Tom intervened in his coworkers' disagreement.
- Tom iş arkadaşlarının anlaşmazlığına müdahale etti.
- What do you do when you have a financial disagreement in your family?
- Ailende bir mali anlaşmazlık olduğu zaman ne yaparsın?
- How did you express disagreement?
- Anlaşmazlığı nasıl ifade ederdiniz?
- It's clear that there's a rather strong disagreement between the two.
- İkisi arasında oldukça güçlü bir anlaşmazlık olduğu açık.
- There's no disagreement here.
- Burada anlaşmazlık yok.
- It was a disagreement.
- Bu bir anlaşmazlıktı.
- What do you do when you have a financial disagreement in your family?
- Ailenizde finansal bir anlaşmazlık olduğunda ne yaparsınız?
- He intervened in his coworkers' disagreement.
- İş arkadaşlarının anlaşmazlığına müdahale etti.
Show More (34)
|