1 |
distinguish |
ayırt etmek |
v. |
|
- It was hard to distinguish the voices from behind the door.
- Kapının arkasından gelen sesleri ayırt etmek zordu.
- We must be able to distinguish between vaccinated and infected animals.
- Aşılanmış ve enfekte olmuş hayvanları birbirinden ayırt edebilmeliyiz.
- Although the symptoms are similar, it is important to distinguish the causes and find different answers.
- Belirtiler benzer olsa da, nedenleri ayırt etmek ve farklı cevaplar bulmak önemlidir.
- There is a vaccine available that makes it possible to distinguish vaccination from infection.
- Aşılamayı enfeksiyondan ayırt etmeyi mümkün kılan bir aşı mevcuttur.
- We need to distinguish more between what is important and what is less important.
- Neyin önemli neyin daha az önemli olduğunu daha iyi ayırt etmemiz gerekiyor.
- Learn different methods of text analysis to distinguish the similarities and differences between them.
- Aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları ayırt etmek için farklı metin çözümleme yöntemlerini öğrenin.
- Learn different methods of text analysis to distinguish the similarities and differences between them.
- Aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ayırt etmek için farklı metin analizi yöntemlerini öğrenin.
- Sometimes reality and fantasy are hard to distinguish.
- Bazen gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.
- Animals cannot distinguish right from wrong.
- Hayvanlar doğru ile yanlışı ayırt edemezler.
- We cannot distinguish her from her younger sister.
- Biz onu küçük kız kardeşinden ayırt edemeyoruz.
- It is impossible to distinguish one from the other.
- Birini diğerinden ayırt etmek imkansız.
- The two brothers resemble each other so much that I can hardly distinguish one from the other.
- İki kardeş birbirine o kadar benziyor ki, birini diğerinden ayırt etmekte zorlanıyorum.
- I can't distinguish between them.
- Onları ayırt edemiyorum.
- No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances.
- Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, dış görünüşe bakarak iyi insanları kötü insanlardan ayırt etmek mümkün değildir.
- It is not easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırt etmek kolay değildir.
- Dogs can't distinguish between colors.
- Köpekler renkleri ayırt edemez.
- The twins look so much alike it's next to impossible to distinguish one from the other.
- İkizler birbirine o kadar benziyor ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.
- To distinguish right from wrong is difficult.
- Doğruyu yanlıştan ayırt etmek zordur.
- He was too upset to distinguish vice from virtue.
- Ahlaksızlığı erdemden ayırt edemeyecek kadar üzgündü.
- The twins are so much alike that I can not distinguish one from the other.
- İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt edemiyorum.
- Can you distinguish her from her sister?
- Onu kız kardeşinden ayırt edebiliyor musun?
- The twins are so much alike that I can not distinguish one from the other.
- İkizler birbirine o kadar benziyor ki birini diğerinden ayırt edemiyorum.
- I cannot distinguish a frog from a toad.
- Kurbağayı kara kurbağasından ayırt edemem.
- You should distinguish between right and wrong.
- Doğru ve yanlışı ayırt etmelisin.
- It is easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırt etmek kolaydır.
- We cannot distinguish her from her younger sister.
- Onu küçük kız kardeşinden ayırt edemiyoruz.
- Reality and fantasy are hard to distinguish.
- Gerçeklik ve fanteziyi ayırt etmek zordur.
- Can you distinguish silver from tin?
- Kalayı gümüşten ayırt edebilir misin?
- Animals cannot distinguish right from wrong.
- Hayvanlar doğruyu yanlıştan ayırt edemezler.
- Dogs can't distinguish colors.
- Köpekler renkleri ayırt edemez.
- You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.
- The two brothers resemble each other so much that I can hardly distinguish one from the other.
- İki erkek kardeş birbirlerine o kadar çok benziyorlar ki onları birbirlerinden zorlukla ayırt edebiliyorum.
- One does not need to be an ornithologist to be able to distinguish blackbirds from crows or even jackdaws.
- Karatavukları kargadan ve hatta küçük kargalardan ayırt edebilmek için kuş bilimci olmaya gerek yoktur.
- It is hard to distinguish you from your brother.
- Seni erkek kardeşinden ayırt etmek zor.
- She cannot distinguish right from wrong.
- Doğruyu yanlıştan ayırt edemiyor.
- They are easy to distinguish from each other.
- Onları birbirinden ayırt etmek kolaydır.
- I cannot distinguish a frog from a toad.
- Kurbağa ile kurbağayı ayırt edemiyorum.
- The twins look so much alike it's next to impossible to distinguish one from the other.
- İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.
- He doesn't know how to distinguish right from wrong.
- Doğru ile yanlışı nasıl ayırt edeceğini bilmiyor.
- I can't distinguish him from his brother.
- Onu kardeşinden ayırt edemiyorum.
- I can't distinguish a frog from a toad.
- Bir kurbağayı bir kara kurbağasından ayırt edemiyorum.
- We have to distinguish right from wrong.
- Doğruyu yanlıştan ayırt etmek zorundayız.
- Animals cannot distinguish between truth and falsehood.
- Hayvanlar gerçekle yalanı ayırt edemezler.
- Reality and fantasy are hard to distinguish.
- Gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.
- I can't distinguish the taste.
- Tadı ayırt edemiyorum.
- They are easy to distinguish from each other.
- Birbirlerinden ayırt etmek kolaydır.
- Dogs can't distinguish colors.
- Köpekler renkleri ayırt edemezler.
- The dog cannot distinguish between colors.
- Köpek renkleri ayırt edemez.
- Tom cannot distinguish between reality and imagination.
- Tom gerçeklik ve hayal arasındaki farkı ayırt edemez.
- He can't distinguish between good and evil.
- İyi ile kötüyü ayırt edemiyor.
- It is impossible to distinguish one from the other.
- Birbirinden ayırt etmek mümkün değildir.
- Tom cannot distinguish between reality and imagination.
- Tom gerçekle hayali ayırt edemiyor.
- He doesn't know how to distinguish right from wrong.
- Doğruyu yanlıştan nasıl ayırt edeceğini bilmiyor.
Show More (50)
|
2 |
distinguish |
ayrım yapmak |
v. |
|
- Moreover, the Treaty and the Pact do not distinguish between cooperative and uncooperative countries.
- Ayrıca Antlaşma ve Pakt, iş birliği yapan ve yapmayan ülkeler arasında bir ayrım yapmamaktadır.
- Moreover, the Treaty and the Pact do not distinguish between cooperative and uncooperative countries.
- Ayrıca Antlaşma ve Pakt, işbirliği yapan ve yapmayan ülkeler arasında bir ayrım yapmamaktadır.
- We must distinguish between makeup and cosmetics that have a medicinal purpose.
- Makyaj malzemeleri ile tıbbi amaçlı kozmetikler arasında ayrım yapmalıyız.
- Therefore, it is necessary to distinguish between the two elements.
- Bu nedenle, iki unsur arasında ayrım yapmak gerekmektedir.
- We also need to distinguish between investment expenditure and operation expenditure.
- Ayrıca yatırım harcamaları ile işletme harcamaları arasında ayrım yapmamız gerekiyor.
- The citizens of Europe do not distinguish between the institutions of the European Union.
- Avrupa vatandaşları Avrupa Birliği kurumları arasında ayrım yapmamaktadır.
- It is very important to be able to distinguish between commercial and non-commercial movement of animals.
- Hayvanların ticari ve ticari olmayan hareketleri arasında ayrım yapabilmek çok önemlidir.
- It has just been said that we have to distinguish between businesses on the basis of size.
- Az önce işletmeler arasında büyüklük temelinde ayrım yapmamız gerektiği söylendi.
- It should properly distinguish between retail and professional investors.
- Perakende ve profesyonel yatırımcılar arasında uygun bir ayrım yapmalıdır.
- We must also distinguish between short-term and long-term measures.
- Ayrıca kısa vadeli ve uzun vadeli tedbirler arasında da ayrım yapmalıyız.
- Very briefly, please allow me to distinguish clearly between Community and WTO service systems.
- Çok kısaca, Topluluk ve DTÖ hizmet sistemleri arasında net bir ayrım yapmama izin verin lütfen.
- Now, no one even bothers to distinguish between EU nationals and Americans.
- Artık kimse AB vatandaşları ile Amerikalılar arasında ayrım yapma zahmetine bile girmiyor.
- It is necessary, however, to distinguish clearly between freight and passenger services.
- Bununla birlikte yük ve yolcu hizmetleri arasında net bir ayrım yapılması gerekmektedir.
- No type of terrorist act is justified; we cannot distinguish either between terrorists or between their victims.
- Hiçbir terör eylemi meşru değildir; ne teröristler arasında ne de kurbanları arasında ayrım yapamayız.
- In life, it's important to distinguish between need and want.
- Hayatta ihtiyaç ve istek arasında ayrım yapmak önemlidir.
- Animals cannot distinguish between truth and falsehood.
- Hayvanlar gerçek ve gerçek dışı arasında ayrım yapamaz.
- Investors must distinguish between genuine value creation and wishful thinking.
- Yatırımcılar gerçek değer yaratma ile hüsnükuruntu arasında ayrım yapmalı.
Show More (14)
|
3 |
distinguish |
ayırmak |
v. |
|
- Moreover, it clearly distinguishes the three remaining uses from the use of oestradiol for growth promotion.
- Dahası, kalan üç kullanımı, büyümeyi teşvik etmek için östradiol kullanımından açıkça ayırmaktadır.
- It is inherent in our European social model and distinguishes us from other social models.
- Avrupa sosyal modelimizin doğasında vardır ve bizi diğer sosyal modellerden ayırır.
- Moreover, it clearly distinguishes the three remaining uses from the use of oestradiol for growth promotion.
- Üstelik kalan üç kullanımı, büyümeyi teşvik etmek için östradiol kullanımından açıkça ayırmaktadır.
- To distinguish right from wrong is difficult.
- Doğruyu yanlıştan ayırmak zordur.
- I can't distinguish him from his brother.
- Onu erkek kardeşinden ayıramıyorum.
- We have to distinguish right from wrong.
- Doğruyu yanlıştan ayırmak zorundayız.
- No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances.
- Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.
- You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötüden ayırmak için dilinizi eğitmelisiniz.
- You like to distinguish work from play.
- İşi oyundan ayırmaktan hoşlanıyorsunuz.
- It's easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.
- It is not easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırmak kolay değildir.
- She cannot distinguish right from wrong.
- O doğruyu yanlıştan ayıramaz.
- You like to distinguish work from play.
- İş ile oyunu birbirinden ayırmayı seviyorsunuz.
Show More (10)
|
4 |
distinguish |
birbirinden ayırmak |
v. |
|
- It's not easy to distinguish between a star and a planet.
- Bir yıldız ile bir gezegeni birbirinden ayırmak kolay değildir.
Show More (-2)
|
5 |
distinguish |
den ayırmak |
v. |
|
- Her excellent language skills distinguish her from the other candidates.
- Mükemmel dil becerileri onu diğer adaylardan ayırmaktadır.
Show More (-2)
|
6 |
distinguish |
seçmek |
v. |
|
- I can't distinguish the taste.
- Tatlarını pek seçemiyorum.
Show More (-2)
|