|
- I do not know if that was a point of order, but it was music to my ears.
- Bunun bir yöntem sorunu olup olmadığını bilmiyorum ama kulağıma çok hoş geldi.
- What we must firmly reject, however, is what assails our ears from Europe's left.
- Ancak kesin olarak reddetmemiz gereken şey, Avrupa'nın solundan kulaklarımıza saldıran şeydir.
- It is my understanding that in the Commission the governments are turning a deaf ear to this proposal.
- Anladığım kadarıyla Komisyon'da hükümetler bu öneriye kulak tıkıyor.
- The inspectors are the eyes and ears of the international community.
- Müfettişler uluslararası toplumun gözü ve kulağıdır.
- A further concern has obviously already reached the ears of the Commission.
- Belli ki bir başka endişe de Komisyon'un kulağına çoktan ulaşmış durumda.
- The din can cause permanent damage to the ear bones, and brain and lung haemorrhage.
- Gürültü kulak kemiklerinde kalıcı hasara, beyin ve akciğer kanamasına neden olabilir.
- Our calls have fallen upon deaf ears.
- Çağrılarımız sağır kulaklarda kaldı.
- Radar, radio and information technology are the eyes and ears of air traffic controllers.
- Radar, radyo ve bilgi teknolojileri hava trafik kontrolörlerinin gözü ve kulağıdır.
- The din can cause permanent damage to the ear bones, and brain and lung haemorrhage.
- Dinleme, kulak kemiklerinde kalıcı hasara, beyin ve akciğer kanamasına neden olabilir.
- It is my understanding that in the Commission the governments are turning a deaf ear to this proposal.
- Anladığım kadarıyla Komisyon'da hükümetler bu öneriye kulaklarını tıkamış durumdalar.
- Its name must be the European Union then, a name that is furthermore clearly pleasing to the ear and appropriate.
- O halde adı Avrupa Birliği olmalı, üstelik kulağa hoş gelen ve uygun bir isim.
- The more money the prisoner was able to offer, the more ear the surgeon permitted to remain intact.
- Mahkum ne kadar çok para teklif edebilirse cerrah da o kadar çok kulağın sağlam kalmasına izin veriyordu.
- I hope the government and banking authorities will not lend a deaf ear, like the Commission.
- Umarım hükümet ve bankacılık yetkilileri Komisyon gibi kulaklarını tıkamazlar.
- I do not know if that was a point of order, but it was music to my ears.
- Bunun bir emir olup olmadığını bilmiyorum ama kulağıma müzik gibi geldi.
- Our calls have fallen upon deaf ears.
- Çağrılarımıza kulaklar sağır kaldı.
- In the past we might have talked about pigs' ears, today it looks more like fishy goings-on.
- Geçmişte domuz kulakları hakkında konuşabilirdik, bugün ise daha çok balıklar hakkında konuşuyoruz gibi görünüyor.
- A further concern has obviously already reached the ears of the Commission.
- Belli ki bir başka endişe de Komisyon'un kulağına çoktan ulaşmış.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda çınladı ve hayatımın şarkısı oldu.
- This is actually a simple solid organ like the ear.
- Bu aslında kulak gibi basit ve sağlam bir organ.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda yankılanıyor ve hayatımın şarkısı haline geldi.
- My ears didn't stop ringing.
- Kulaklarımın çınlaması geçmemişti.
- I covered my ears.
- Kulaklarımı kapattım.
- My ears are cold.
- Kulaklarım üşüyor.
- Stop screaming in my ears.
- Kulaklarıma bağırmayı kes.
- Walls have ears, sliding paper doors have eyes.
- Duvarların kulakları, sürgülü kağıt kapıların gözleri vardır.
- Tom doesn't have an ear for music.
- Tom'da müzik kulağı yok.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerle görürüz, kulaklarla duyarız, deriyle temas ederiz, burunla koklarız ve dille tadarız.
- He has an ear for music.
- Müzik kulağı var.
- My father turned a dead ear to my requests.
- Babam ricalarıma kulak tıkadı.
- Do ants have ears?
- Karıncaların kulakları var mı?
- Let me whisper in your ear.
- İzin ver kulağına fısıldayayım.
- I could not believe my ears.
- Kulaklarıma inanamıyorum.
- When it comes to music I have no ear for it.
- Benim müzik konusunda kulağım hiç iyi değil.
- Tom leaned forward and whispered into Mary's ear.
- Tom öne eğildi ve Mary'nin kulağına fısıldadı.
- The African elephant has bigger ears than the Asian elephant.
- Afrika filinin kulakları Asya filinden daha büyüktür.
- I smacked him on the ear.
- Kulağına bir şaplak attım.
- She always turns a deaf ear to my advice.
- Tavsiyelerime hep kulak tıkadı.
- Why does the donkey have such long ears?
- Eşeğin neden böyle uzun kulakları var?
- I could not believe my ears.
- Kulaklarıma inanamadım.
- My ears are bleeding!
- Benim kulaklarım kanıyor!
- Mary whispered something in Tom's ear.
- Mary, Tom'un kulağına bir şey fısıldadı.
- Do you have ringing in your ears?
- Kulaklarınızda çınlama oluyor mu?
- Tom leaned over and whispered something into Mary's ear.
- Tom eğildi ve Mary'nin kulağına bir şey fısıldadı.
- Layla leaned over and whispered something in Sami's ear.
- Layla eğildi ve Sami'nin kulağına bir şeyler fısıldadı.
- Walls have ears, sliding paper doors have eyes.
- Duvarların kulakları var, sürgülü kağıt kapıların gözleri var.
- Prince Charles has big ears.
- Prens Charles'ın büyük kulakları var.
- I don't think you can gain his ear.
- Onun kulağını kazanabileceğini sanmıyorum.
- I can't believe my ears.
- Kulaklarıma inanamıyorum.
- He might hear you better if you whisper into his ear.
- Onun kulağına fısıldarsan seni daha iyi duyabilir.
- I'm deaf in one ear.
- Bir kulağım sağır.
- Did Van Gogh really cut off one of his ears?
- Van Gogh sahiden kulağının birini kesmiş mi?
- She says that she's never seen hedgehogs with ears.
- Hiç kulaklı kirpi görmediğini söylüyor.
- Can I get my ears pierced?
- Kulaklarımı deldirebilir miyim?
- Vulcans have pointed ears.
- Vulkanların kulakları sivridir.
- Why are you touching your ear?
- Neden kulağınıza dokunuyorsunuz?
- We have two ears and one mouth, so we should listen more than we say.
- İki kulağımız ve bir ağzımız var, bu yüzden söylediğimizden daha çok dinlemeliyiz.
- My ears were ringing from being beaten.
- Dayak yemekten kulaklarım çınlıyordu.
- Tom has an ear for music.
- Tom'da müzik kulağı var.
- With joy and shame, she blushed to her ears.
- Sevinç ve utançla kulaklarına kadar kızardı.
- She whispered something into his ear.
- Kulağına bir şey fısıldadı.
- She wears rings on her ears.
- Kulaklarına halka takıyor.
- He could not believe his ears.
- O, kulaklarına inanamadı.
- Tom leaned over and whispered something into Mary's ear.
- Tom eğildi ve Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldadı.
- She held her hands tightly over her ears.
- Ellerini kulaklarının üzerinde sıkıca tuttu.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Kulaklarında su varmış gibi başını sallıyor.
- The walls have ears.
- Duvarların kulakları var.
- He hurt his ear while he was shaving himself.
- Traş olurken kulaklarını yaraladı.
- Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
- Tom, anne babasının yan odada konuştuklarını duyup duymadığını anlamak için kulağını duvara dayadı.
- They washed their ears.
- Kulaklarını yıkadılar.
- Why do rabbits have long ears?
- Neden tavşanların uzun kulakları var?
- She held her hands tightly over her ears.
- O ellerini sıkıca kulakları üzerinde tuttu.
- My ears were ringing from being beaten.
- Dövülmekten kulaklarım çınlıyordu.
- Men trust their ears less than their eyes.
- İnsanlar kulaklarına gözlerinden daha az güvenirler.
- Tom stuck his fingers in his ears.
- Tom parmaklarını kulaklarına soktu.
- I don't have an ear for music.
- Müzik kulağım yok.
- Vulcans have pointy ears.
- Vulkanların sivri kulakları var.
- Tom has big ears.
- Tom'un büyük kulakları var.
- Hares have long ears.
- Yabani tavşanların uzun kulakları vardır.
- I'm hard of hearing in one ear.
- Bir kulağım ağır işitiyor.
- She closed her ears to what he was saying.
- Söylediklerine kulaklarını kapattı.
- Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
- Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.
- The walls have ears, the doors have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, kapıların gözleri vardır.
- Tom could hardly believe his ears when he heard that Mary was coming back home to stay.
- Tom, Mary'nin kalmak için eve döneceğini duyduğunda kulaklarına inanamadı.
- It was really noisy in the room so Tom covered his ears.
- Oda çok gürültülüydü, bu yüzden Tom kulaklarını kapattı.
- Rabbits have long ears and short tails.
- Tavşanların uzun kulakları ve kısa kuyrukları vardır.
- It's music to my ears.
- Kulaklarıma müzik gibi geliyor.
- I clean my ears using cotton swabs.
- Kulaklarımı pamuklu çubuklarla temizliyorum.
- My ears are frozen.
- Kulaklarım donmuş.
- Tom leaned over and whispered in Mary's ear.
- Tom eğildi ve Mary'nin kulağına fısıldadı.
- Stop yelling in my ear.
- Kulağıma bağırmayı bırak.
- Tom just stood there, scratching his ear.
- Tom orada öylece durmuş, kulağını kaşıyordu.
- Stop yelling in my ear.
- Kulağıma bağırmayı kes.
- I wonder what ear lobes are for.
- Kulak lobları ne işe yarar merak ediyorum.
- Are my ears red?
- Kulaklarım kızarmış mı?
- The fox has a long tail and pointed ears.
- Tilkinin uzun bir kuyruğu ve sivri kulakları vardır.
- Tom put the phone to his ear.
- Tom telefonu kulağına götürdü.
- Tom pressed his ear against the wall.
- Tom kulağını duvara dayadı.
- And then Mary leaned over and said something in Tom's ear.
- Sonra Mary eğildi ve Tom'un kulağına bir şeyler söyledi.
- We've all got ears.
- Hepimizin kulağı var.
- Tom doesn't have an ear for music.
- Tom'un müzik kulağı yok.
- Tom stood next to Mary, whispering into her ear.
- Tom, Mary'nin yanında durmuş, kulağına fısıldıyordu.
- He grinned from ear to ear.
- Kulaktan kulağa sırıttı.
- We were all ears.
- Can kulağı ile dinliyorduk.
- Why does the donkey have such long ears?
- Eşeğin kulakları neden bu kadar uzun?
- It’s important to cover your ears with ear muffs in a job like that.
- Böyle bir işte kulaklarınızı kulaklıkla kapatmak önemlidir.
- Rabbits have long ears.
- Tavşanların uzun kulakları vardır.
- Walls have ears, shouji have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, shouji'nin gözleri.
- Tom is deaf in one ear, isn't he?
- Tom'un tek kulağı sağır, değil mi?
- My ears hurt.
- Kulaklarım ağrıdı.
- We hear with our ears.
- Biz kulaklarımızla duyarız.
- Layla leaned over and whispered something in Sami's ear.
- Leyla eğildi ve Sami'nin kulağına bir şey fısıldadı.
- Music gratifies the ears.
- Müzik kulakları şenlendirir.
- Tom is completely deaf in his right ear.
- Tom sağ kulağından tamamen sağır.
- I have a discharge from my left ear.
- Benim sol kulağımda bir akıntı var.
- We have two ears.
- İki kulağımız var.
- What have you done to your ear?
- Kulağına ne yaptın?
- I saw Tom whisper something in Mary's ear.
- Tom'un Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldadığını gördüm.
- She tattooed a fox behind her ear.
- Kulağının arkasına bir tilki dövmesi yaptırdı.
- Her new hairstyle covers her ears.
- Yeni saç modeli kulaklarını kapatıyor.
- My ears are cold.
- Kulaklarım üşüdü.
- His advice fell on deaf ears.
- Onun tavsiyesi sağır kulaklara düştü.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi kafasını sallıyor.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerimizle görürüz; kulaklarımızla duyarız; derimizle dokunuruz; burnumuzla koklarız; ve dilimizle tadarız.
- I'm having trouble with my left ear again.
- Sol kulağımla yine sorun yaşıyorum.
- Why do rabbits have big ears?
- Tavşanların kulakları neden büyüktür?
- My ear is itching.
- Kulağım kaşınıyor.
- I have a foreign object in my left ear.
- Sol kulağımda yabancı bir cisim var.
- My ears feel stuffy.
- Kulaklarım tıkanıyor.
- I tried explaining the algebra homework to him, but it just went in one ear and out the other.
- Ona cebir ödevini anlatmaya çalıştım ama bir kulağından girip diğerinden çıktı.
- She whispered something into his ear.
- Onun kulağına bir şeyler fısıldadı.
- Pus is coming out of my right ear.
- Sağ kulağımdan iltihap geliyor.
- Tom bent down to scratch the dog behind the ear.
- Tom köpeğini kulağının arkasından kaşımak için eğildi.
- He stuck his pencil behind his ear.
- O, kurşun kalemini kulağının arkasına sıkıştırdı.
- Tom's bad ear is his left one.
- Tom'un kötü kulağı sol kulağı.
- Elephants have two ears.
- Fillerin iki kulağı vardır.
- Dan's throat was cut almost from ear to ear.
- Dan'in boğazı neredeyse kulaktan kulağa kesildi.
- I have ears and eyes where nobody has them.
- Kimsede olmayan kulaklarım ve gözlerim var.
- Pus is coming out of my right ear.
- Sağ kulağımdan irin çıkıyor.
- He pulled his son by the ear.
- O, oğlunun kulağını çekti.
- Tom's bad ear is his left one.
- Tom'un kötü kulağı onun sol kulağı.
- Cats have pointed ears.
- Kedilerin sivri kulakları var.
- A rabbit has long ears and a short tail.
- Bir tavşanın uzun kulakları ve kısa bir kuyruğu vardır.
- I couldn't believe my ears!
- Kulaklarıma inanamadım!
- He pressed his ear against the wall.
- Kulağını duvara dayadı.
- She whispered it in my ear.
- Kulağıma fısıldadı.
- I have a discharge from my left ear.
- Sol kulağımda akıntı var.
- Tom is deaf in one ear, isn't he?
- Tom'un bir kulağı sağır, değil mi?
- My cat likes it when I scratch her behind the ears.
- Kedim kulaklarının arkasını kaşımamdan hoşlanıyor.
- I'm hard of hearing in one ear.
- Bir kulağım iyi duymuyor.
- The rabbit has long ears.
- Tavşanın uzun kulakları var.
- A rabbit has long ears.
- Tavşanların uzun kulakları vardır.
- Have you ever noticed that Tom's right ear is much larger than his left ear?
- Tom'un sağ kulağının sol kulağından daha büyük olduğunu hiç fark ettiniz mi?
- The constant, high-pitched ringing in Tom's ears is driving him crazy.
- Tom'un kulaklarındaki sürekli, tiz çınlama onu deli ediyor.
- He whispered the answer in my ear.
- Cevabı kulağıma fısıldadı.
- Did Van Gogh really cut off one of his ears?
- Van Gogh gerçekten kulaklarından birini kesti mi?
- Tom has a pierced ear.
- Tom'un delinmiş bir kulağı var.
- I wonder why we have ear lobes.
- Neden kulak loblarımız var merak ediyorum.
- They washed their ears.
- Onlar kulaklarını yıkadı.
- Jessie stood at Charles's side talking into his ear.
- Jessie Charles'ın yanında durmuş kulağına bir şeyler söylüyordu.
- He often gets ear infections.
- Sık sık kulak iltihabı geçirir.
- Tom has a good ear for music.
- Tom'un iyi bir müzik kulağı var.
- Don't scream in my ear!
- Kulağıma bağırma!
- We hear with our ears.
- Kulaklarımızla duyuyoruz.
- My ear is ringing.
- Kulaklarım çınlıyor.
- She has sail-like ears.
- Yelken gibi kulakları var.
- Sami's affair with Layla reached his wife's ears.
- Sami'nin Leyla'yla olan ilişkisi karısının kulaklarına ulaştı.
- She whispered something into his ear.
- Onun kulağına bir şey fısıldadı.
- You really have an ear for music.
- Senin gerçekten müzik kulağın var.
- Tom covered his ears.
- Tom kulaklarını kapattı.
- You have one mouth and two ears, so listen more and speak less.
- Bir ağzın ve iki kulağın var, bu yüzden daha çok dinle ve daha az konuş.
- Tom is deaf in the left ear.
- Tom'un sol kulağı sağır.
- I couldn't believe my ears.
- Kulaklarıma inanamadım.
- I pricked up my ears.
- Kulaklarımı diktim.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Tanrı adama iki kulak ve bir ağız verdi ki daha çok dinlesin ve daha az konuşsun.
- Why are your ears so big?
- Niçin kulaklarınız o kadar büyük?
- He turns a deaf ear to me.
- Bana kulaklarını tıkadı.
- My cat purrs when I scratch behind his ears.
- Kedim kulaklarının arkasını kaşıdığımda mırlıyor.
- Tom accidentally stapled the fleshy part of his ear.
- Tom yanlışlıkla kulağının etli kısmını zımbaladı.
- Foxes have long tails and pointed ears.
- Tilkilerin uzun kuyrukları ve sivri kulakları vardır.
- Can you wiggle your ears?
- Kulaklarını oynatabilir misin?
- The lad leaned over and shouted into Tom's ear.
- Delikanlı eğildi ve Tom'un kulağına bağırdı.
- Tom kissed Mary on the neck just below her left ear.
- Tom Mary'yi sol kulağının tam altından boynundan öptü.
- Why do rabbits have big ears?
- Tavşanların neden büyük kulakları vardır?
- Hares have long ears.
- Yaban tavşanlarının uzun kulakları vardır.
- I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
- Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma soktum.
- He turned a deaf ear to my request.
- O, ricama kulaklarını tıkadı.
- He pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
- Anne ve babasının yan odada konuştuklarını duyup duymadığını anlamak için kulağını duvara dayadı.
- I've got an ear infection.
- Kulak iltihabı kaptım.
- She has sail-like ears.
- Onun yelken gibi kulakları var.
- Tom has a lot of nose and ear hairs.
- Tom'un bir sürü burun ve kulak kılı var.
- Are my ears red?
- Kulaklarım kırmızı mı?
- Do not yell into my ear.
- Kulağıma bağırma.
- Why are your ears so big?
- Kulakların neden bu kadar büyük?
- Tom held his hands over his ears.
- Tom ellerini kulaklarının üzerinde tuttu.
- If you do that again, you'll be out on your ear.
- Bunu bir daha yaparsan, kulağın dışarıda olur.
- Tom put his ear to the door and listened.
- Tom kulağını kapıya dayadı ve dinledi.
- I have a ringing in my ears.
- Kulaklarım çınlıyor.
- I have a foreign object in my left ear.
- Benim sol kulağımda yabancı bir cisim var.
- I have good ears.
- İyi kulaklarım var.
- African elephants have bigger ears than Asian elephants.
- Afrika fillerinin kulakları Asya fillerinden daha büyüktür.
- Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem taşır.
- I could hardly believe my ears when I heard the news.
- Haberi duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım.
- I'm hard of hearing in one ear.
- Bir kulağımda işitme problemi var.
- Why do rabbits have long ears?
- Tavşanların kulakları neden uzun?
- She slept with one ear open.
- Tek kulağı açık uyudu.
- Tom just stood there, scratching his ear.
- Tom sadece orada durdu, kulağını kaşıyordu.
- A rabbit has long ears.
- Bir tavşanın uzun kulakları vardır.
- When he whispered something into her ear, she moved just as he said, as if she had been hypnotized.
- Adam kızın kulağına bir şey fısıldadığında, kız sanki hipnotize edilmiş gibi onun söylediği gibi hareket etti.
- It’s important to cover your ears with ear muffs in a job like that.
- Böyle bir işte kulaklarınızı kulaklıklarla kapatmak önemlidir.
- Tom was grinning from ear to ear.
- Tom ağzı kulaklarında sırıtıyordu.
- Tom is wet behind the ears.
- Tom'un kulaklarının arkası ıslak.
- My ears are ringing.
- Kulaklarım çınlıyor.
- He stuck his pencil behind his ear.
- Kalemini kulağının arkasına sıkıştırdı.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi başını sallıyor.
- Tom couldn't believe his ears.
- Tom kulaklarına inanamadı.
- Your voice is like music to my ears.
- Sesiniz kulaklarıma müzik gibi geliyor.
- I have a pierced ear.
- Delik bir kulağım var.
- When the Englishman heard this last question, he could not believe his ears.
- İngiliz bu son soruyu duyduğunda kulaklarına inanamadı.
- The outer part of the ear is made of cartilage.
- Kulağın dış tarafı kıkırdaktan yapılmıştır.
- A cat has two ears.
- Bir kedinin iki kulağı vardır.
- He's half deaf in one ear.
- Bir kulağı yarı sağır.
- My father turned a dead ear to my requests.
- Babam isteklerime kulak tıkadı.
- The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun yüksek sesi, birden kulaklarımızda patladı.
- He turned a deaf ear to their complaints.
- Şikâyetlerine kulak tıkadı.
- Tom put his hands over his ears.
- Tom ellerini kulaklarının üzerine koydu.
- Tom kissed Mary on the neck just below her left ear.
- Tom, Mary'yi boynundan, sol kulağının hemen altından öptü.
- Sami's affair with Layla reached his wife's ears.
- Sami'nin Layla ile ilişkisi karısının kulağına gitti.
- Her voice still rings in my ears.
- Sesi hala kulaklarımda çınlıyor.
- Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
- If you don't want to listen, cover your ears.
- Dinlemek istemiyorsan, kulaklarını kapat.
- Walls have ears, shouji have eyes.
- Duvarların kulakları vardır, shouji'nin gözleri vardır.
- Traffic noise is very harsh to the ear.
- Trafik gürültüsü kulağa çok sert gelir.
- Cats have pointed ears.
- Kedilerin sivri kulakları vardır.
- African elephants have bigger ears than Asian elephants.
- Afrika fillerinin, Asya fillerinden daha büyük kulakları vardır.
- Men trust their ears less than their eyes.
- İnsanlar kulaklarına gözlerinden daha az güveniyorlar.
- Let me whisper in your ear.
- Senin kulağına fısıldayayım.
- He hurt his ear while he was shaving himself.
- Tıraş olurken kulağını incitmiş.
- One hears with one's ears.
- İnsan kulaklarıyla duyar.
- Do you have ringing in your ears?
- Kulaklarınızda çınlama var mı?
- He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına tatlı sözler fısıldadı.
- I have a ringing in my ears.
- Kulaklarımda çınlama var.
- He leaned over and shouted into her ear.
- Eğilip kulağına bağırdı.
- Tom is grinning from ear to ear.
- Tom'un ağzı kulaklarına varıyor.
- He listened with his ear to the door.
- Kulağıyla kapıyı dinledi.
- Keep your ears open.
- Kulaklarını açık tut.
- Tom and Mary were snuggled up to each other and Tom was whispering something into Mary's ear.
- Tom ve Mary birbirlerine sokulmuşlardı ve Tom, Mary'nin kulağına bir şeyler fısıldıyordu.
- I have big ears.
- Büyük kulaklarım var.
- Prince Charles has big ears.
- Prens Charles'ın kulakları büyük.
- The walls have ears, the doors have eyes.
- Duvarların kulakları, kapıların gözleri vardır.
- Dan's throat was cut almost from ear to ear.
- Dan'in boğazı neredeyse kulaktan kulağa kesilmişti.
- What do you use to pick wax out of your ears?
- Kulaklarınızdaki kulak kirini çıkarmak için ne kullanırsınız?
- There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.
- The outer part of the ear is made of cartilage.
- Kulağın dış kısmı kıkırdaktan yapılmıştır.
- My ears are bleeding!
- Kulaklarım kanıyor!
- He has ears.
- Kulakları var.
- The children were all ears when I was telling them the story.
- Ben onlara hikayeyi anlatırken çocuklar can kulağı ile dinlediler.
- I can't believe my ears!
- Kulaklarıma inanamıyorum!
- I smacked him on the ear.
- Onun kulağına vurdum.
- I could hardly believe my ears when I heard the news.
- Ben haberi duyduğumda neredeyse kulaklarıma inanamadım.
- When the Englishman heard this last question, he could not believe his ears.
- İngiliz, bu son soruyu duyunca kulaklarına inanamadı.
- You're still wet behind the ears!
- Hala kulaklarının arkası ıslak!
- My ears are still ringing.
- Kulaklarım hâlâ çınlıyor.
- She put her hands over her ears to shut out the noise.
- Gürültüyü kesmek için ellerini kulaklarına götürdü.
- If you get your right ear pierced, that means you're gay.
- Eğer sağ kulağını deldirirsen, bu eşcinsel olduğun anlamına gelir.
- Don't forget to wash behind your ears.
- Kulaklarının arkasını yıkamayı unutma.
- He might hear you better if you whisper into his ear.
- Kulağına fısıldarsan seni daha iyi duyabilir.
- Music gratifies the ears.
- Müzik kulakları tatmin eder.
- The story of Edward Snowden has reminded us once again that even the walls have ears.
- Edward Snowden'in hikayesi bize duvarların bile kulaklarının olduğunu bir kez daha hatırlattı.
- She just got her ears pierced.
- Kulaklarını yeni deldirdi.
- He has an ear for music.
- Onun müzik kulağı var.
- The rabbit's ear is bleeding.
- Tavşanın kulağı kanıyor.
- He turned a deaf ear to their request.
- İsteklerine kulak tıkadı.
- The story of Edward Snowden has reminded us once again that even the walls have ears.
- Edward Snowden'ın hikayesi bize bir kez daha duvarların bile kulakları olduğunu hatırlattı.
- The ears of a rabbit are longer than those of a fox.
- Bir tavşanın kulakları bir tilkinin kulaklarından daha uzundur.
- If you don't want to listen, cover your ears.
- Dinlemek istemiyorsan kulaklarını kapat.
- I pressed my ear to the door to see if I could hear what Tom and Mary were talking about.
- Tom ve Mary'nin ne konuştuğunu duyabilmek için kulağımı kapıya dayadım.
- Tom put his hands over his ears.
- Tom ellerini kulaklarına götürdü.
- The cat has two ears.
- Kedinin iki kulağı var.
- Do you know that elephants have two enormous ears, but they still can't understand you?
- Fillerin iki kocaman kulağı olduğunu ama yine de sizi anlayamadıklarını biliyor musunuz?
- Cats have two ears.
- Kedilerin iki kulağı vardır.
- Rabbits have big ears.
- Tavşanların büyük kulakları vardır.
- Tom is grinning from ear to ear.
- Tom ağzı kulaklarında sırıtıyor.
- My ears are freezing.
- Kulaklarım donuyor.
- The African elephant has bigger ears than the Asian elephant.
- Afrika filinin, Asya filinden daha büyük kulakları vardır.
- He pulled his son by the ear.
- Oğlunu kulağından çekti.
- You should wear a hat that covers your ears when it's cold outside.
- Dışarısı soğuk olduğunda kulaklarını kapatan bir şapka takmalısın.
- There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmak mesafe vardır.
- She slept with one ear open.
- O bir kulağı açık uyudu.
- He has a good ear for music.
- İyi bir müzik kulağı var.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
- My ear was amputated.
- Kulağım kesildi.
- He whispered something in her ear.
- Onun kulağına bir şey fısıldadı.
- That's music to my ears.
- Kulaklarıma müzik gibi geldi.
- Her new hairstyle covers her ears.
- Onun yeni saç modeli kulaklarını örtüyor.
- You should wear a hat that covers your ears when it's cold outside.
- Dışarıda hava soğuk olduğunda kulaklarını kapatan bir şapka giymelisin.
- They are all ears.
- Onlar can kulağı ile dinliyor.
- Tom got one of his ears pierced.
- Tom kulaklarından birini deldirdi.
- Tom always sleeps with one ear open.
- Tom her zaman bir kulağı açık uyur.
- Tom couldn't believe his ears.
- Tom kulaklarına inanamıyordu.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Güzel sesi kulaklar için gerçek bir ziyafetti.
- The ears of a rabbit are longer than those of a fox.
- Bir tavşanın kulakları bir tilkininkinden daha uzundur.
- President Lincoln was assassinated with a bullet to the head, right behind the left ear.
- Başkan Lincoln, sol kulağının hemen arkasından kafasına sıkılan bir kurşunla suikasta kurban gitti.
- I only have one mouth, but I have two ears.
- Sadece bir ağzım var, ama iki kulağım var.
- Tom whispered something in Mary's ear.
- Tom, Mary'nin kulağına bir şey fısıldadı.
- My ear is ringing.
- Kulağım çınlıyor.
- My ears are frozen.
- Kulaklarım dondu.
- Elves have pointy ears.
- Elflerin sivri kulakları vardır.
- Keep your ears open.
- Kulaklarınızı açık tutun.
- Tom is completely deaf in his right ear.
- Tom'un sağ kulağı tamamen sağır.
- My cat purrs when I scratch behind his ears.
- Kulağının arkasını kaşıdığımda,kedim mırıldanır.
- Tom grinned from ear to ear.
- Tom kulaktan kulağa sırıttı.
- Tom held his hands over his ears.
- Tom ellerini kulaklarının üzerine koydu.
- How many people do you think have an ear for music?
- Sence kaç kişinin müzik kulağı vardır?
- She tried again to fix the earring into her ear.
- O tekrar küpeyi kulağına takmaya çalıştı.
- I have big ears.
- Benim büyük kulaklarım var.
- My ears didn't stop ringing.
- Kulaklarımın çınlaması durmadı.
- The boy lost his ear in a street fight.
- Çocuk bir sokak kavgasında kulağını kaybetti.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla duyuyoruz, tenimizle dokunuyoruz, burnumuzla kokluyoruz ve dilimizle tadıyoruz.
- He leaned over and shouted into her ear.
- Eğildi ve onun kulağına bağırdı.
- Do ants have ears?
- Karıncaların kulağı var mı?
- I saw Tom whisper something in Mary's ear.
- Tom'un Mary'nin kulağında bir şey fısıldadığını gördüm.
- When it comes to music I have no ear for it.
- Müziğe gelince benim kulağım hiç yok.
- I don't have an ear for music.
- Benim bir müzik kulağım yok.
- I clean my ears using cotton swabs.
- Pamuklu çubuklar kullanarak kulaklarımı temizlerim.
- Why do rabbits have big ears?
- Neden tavşanların uzun kulakları vardır?
- Tom leaned forward and whispered into Mary's ear.
- Tom öne doğru eğildi ve Mary'nin kulağına fısıldadı.
- Your voice makes my ears bleed!
- Sesin kulaklarımı kanatıyor!
- I had my ears checked.
- Kulaklarımı kontrol ettirdim.
- He turned a deaf ear to my request.
- İsteklerime kulak tıkadı.
- You can't make a silk purse out of a sow's ear.
- Domuz kulağından ipek çanta yapamazsın.
- Tom is still wet behind the ears.
- Tom'un kulaklarının arkası hala ıslak.
- And then Mary leaned over and said something in Tom's ear.
- Ve sonra Mary eğildi ve Tom'un kulağına bir şey söyledi.
- The boy lost his ear in a street fight.
- Genç sokak dövüşünde kulağını kaybetti.
- The boy scratched his ear.
- Çocuk kulağını kaşıdı.
- Vulcans have pointy ears.
- Vulkanların sivri kulakları vardır.
- My ear was bleeding this morning.
- Bu sabah kulağım kanıyordu.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Allah bir insana daha çok dinlesin ve daha az konuşsun diye iki kulak ve bir ağız verdi.
- She tried again to fix the earring into her ear.
- Küpeyi kulağına takmak için tekrar denedi.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Onun güzel sesi kulaklar için gerçek bir bayramdı.
- Her voice still rings in my ears.
- Sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
- My ears are going to freeze if I don't go in.
- İçeri girmezsem kulaklarım donacak.
- He whispered something in her ear.
- Kulağına bir şeyler fısıldadı.
- He has unsightly hairs growing out of his ears.
- Kulaklarından çıkan çirkin tüyleri var.
- Tom could hardly believe his ears.
- Tom kulaklarına inanamadı.
- Tom is deaf in one ear.
- Tom'un bir kulağı sağır.
- He could not believe his ears.
- Kulaklarına inanamadı.
- We've all got ears.
- Hepimizin kulakları var.
Show More (344)
|