1 |
evil |
kötü |
adj. |
|
- What's that evil smell coming from the balcony.
- Balkondan gelen bu kötü koku da ne?
- It was swift and effective and succeeded in its purpose of removing of an evil regime.
- Hızlı ve etkili oldu ve kötü bir rejimi ortadan kaldırma amacında başarılı oldu.
- Yes, Saddam Hussein has ruled Iraq with an iron fist, he is an evil dictator.
- Evet, Saddam Hüseyin Irak'ı demir yumrukla yönetmiştir, o kötü bir diktatördür.
- The world is more evil than that.
- Dünya bundan daha kötü.
- All this casts a dangerous and evil shadow over the meeting of 26 August, the Johannesburg Summit.
- Tüm bunlar 26 Ağustos Johannesburg Zirvesi'ne tehlikeli ve kötü bir gölge düşürmektedir.
- This improvement is a lesser evil that must not cause us to forget the basic question.
- Bu gelişme, temel sorunu unutmamıza neden olmaması gereken daha az kötü bir durumdur.
- We cannot say what is good and what is evil.
- Neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyemeyiz.
- The report arrogantly prescribes what is good and evil.
- Rapor, neyin iyi neyin kötü olduğunu küstahça belirtmektedir.
- Terrorism is a crime against humanity, it is absolutely evil, without equivalent, and must be condemned.
- Terörizm insanlığa karşı işlenen bir suçtur, kesinlikle kötüdür, eş değeri yoktur ve kınanmalıdır.
- Saddam Hussein is evil.
- Saddam Hüseyin kötüdür.
- Modernisation can only triumph if barbaric practices and an evil past are brought to an end.
- Modernleşme ancak barbar uygulamalar ve kötü bir geçmiş sona erdirilirse zafer kazanabilir.
- As the much loved saying goes, you should choose the lesser of two evils.
- Çok sevilen bir deyişin de dediği gibi, kötünün iyisini seçmelisiniz.
- In these circumstances, war or the use of armed force may be a lesser evil.
- Bu koşullarda, savaş ya da silahlı güç kullanımı daha az kötü olabilir.
- Terrorism is a crime against humanity, it is absolutely evil, without equivalent, and must be condemned.
- Terörizm insanlığa karşı işlenen bir suçtur, kesinlikle kötüdür, eşdeğeri yoktur ve kınanmalıdır.
- Yasser Arafat, too, was legitimately elected, and he cannot be accused of representing everything that is evil.
- Yaser Arafat da meşru bir şekilde seçilmiştir ve kötü olan her şeyi temsil etmekle suçlanamaz.
- That is why truth temporarily defeated is stronger than evil triumphant.
- Bu nedenle geçici olarak mağlup edilen gerçek, galip gelen kötüden daha kuvvetlidir.
- They would defend truth and justice against the unending evil approaches.
- Sonu gelmeyen kötü yaklaşımlara karşı hakikat ve adaleti savunurlardı.
- So here we have two evils fighting against one another.
- Yani burada birbiriyle savaşan iki kötü var.
- Science can be used for good or evil purposes.
- Bilim iyi ya da kötü amaçlar için kullanılabilir.
- It is easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırt etmek kolaydır.
- This game has you battle against hordes of evil stoats.
- Bu oyunda kötü geyik ordularına karşı savaşıyorsunuz.
- The Twitter bird is evil.
- Twitter kuşu kötüdür.
- That was an evil bunny.
- O kötü bir tavşandı.
- They felt that slavery was evil.
- Onlar köleliliğin kötü olduğunu hissettiler.
- They're just evil.
- Onlar sadece kötü.
- The hero finally defeated the evil scientist.
- Kahraman sonunda kötü bilim adamını yendi.
- This evil custom must be abolished.
- Bu kötü gelenek kaldırılmalıdır.
- He can't distinguish between good and evil.
- İyi ile kötüyü ayırt edemiyor.
- Sami's body was possessed by some evil spirit.
- Sami'nin bedeni kötü bir ruh tarafından ele geçirilmişti.
- Don't be evil.
- Kötü olmayın.
- Competition is neither good nor evil in itself.
- Rekabet kendi içinde ne iyi ne de kötüdür.
- In this flat lives an evil spirit.
- Bu dairede kötü bir ruh yaşıyor.
- Tom is evil.
- Tom kötüdür.
- This evil custom must be abolished.
- Bu kötü gelenek ortadan kaldırılmalı.
- Tom thinks that his computer is possessed by an evil spirit.
- Tom, bilgisayarının kötü bir ruh tarafından ele geçirildiğini düşünüyor.
- She seems to be possessed by an evil spirit.
- Kötü bir ruh tarafından ele geçirilmiş gibi görünüyor.
- My brother is evil.
- Kardeşim kötü biri.
- You're evil and disgusting.
- Sen kötü ve iğrençsin.
- The cat did not have evil intentions.
- Kedinin kötü bir niyeti yoktu.
- Why are you always so evil?
- Neden hep bu kadar kötüsün?
- Tom has an evil twin brother.
- Tom'un kötü bir ikiz kardeşi var.
- It's easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırmak kolaydır.
- A person who likes flowers can't be evil.
- Çiçekleri seven bir kişi kötü olamaz.
- It is not easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırmak kolay değildir.
- The hero finally defeated the evil scientist.
- Kahraman nihayetinde kötü bilim adamını yendi.
- Tom has a good side and an evil side.
- Tom'un bir iyi bir de kötü tarafı var.
- This film portrays Muslims as evil people.
- Bu film Müslümanları kötü insanlar olarak gösteriyor.
- It is not easy to distinguish good from evil.
- İyiyi kötüden ayırt etmek kolay değildir.
- Stephen King writes about evil people.
- Stephen King kötü insanlar hakkında yazıyor.
- Sami had a covert evil nature.
- Sami'nin gizli bir kötü tabiatı vardı.
- He has a good side and an evil side.
- Bir iyi bir de kötü yanı var.
- I don't believe that there is any evil person in this world.
- Bu dünyada kötü insan olduğuna inanmıyorum.
- They felt that slavery was evil.
- Köleliğin kötü olduğunu düşünüyorlardı.
- The criminal did evil things as a child.
- Suçlu çocukken kötü şeyler yapmış.
- Tom thinks that his computer is possessed by an evil spirit.
- Tom bilgisayarının kötü bir ruh tarafından ele geçirildiğini düşünüyor.
- This is an evil company that takes advantage of people.
- Bu, insanlardan yararlanan kötü bir şirkettir.
- It's evil to curse.
- Beddua etmek kötüdür.
- Science can be used for good or evil purposes.
- Bilim, iyi ve kötü amaçlar için kullanılabilir.
- You're an evil person.
- Sen kötü bir insansın.
- This game has you battle against hordes of evil stoats.
- Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
- He has a good side and an evil side.
- Bir iyi bir de kötü tarafı var.
- Good is stronger than evil.
- İyi, kötüden daha güçlüdür.
- There is only one evil woman in the world, but everyone thinks he has her.
- Dünyada sadece bir tane kötü kadın var, ama herkes ona sahip olduğunu düşünüyor.
- Jack is an evil boy full of evil ideas.
- Jack, kötü fikirlerle dolu kötü bir çocuk.
- The princess was captured by an evil wizard.
- Prenses kötü bir büyücü tarafından kaçırıldı.
- They're evil.
- Onlar kötü.
- She doesn't have any evil thoughts.
- Onun hiç kötü düşüncesi yoktur.
- We must accept life, for good or for evil.
- Hayatı kabullenmeliyiz, iyi ya da kötü.
- My brother is evil.
- Erkek kardeşim kötüdür.
- Good always wins over evil.
- Kötü karşısında iyi her zaman kazanır.
- Avoid the appearance of evil.
- Kötü görünmekten kaçının.
- Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth, kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
- Sami did an evil act.
- Sami kötü bir şey yaptı.
- The princess was captured by an evil wizard.
- Prenses kötü bir büyücü tarafından yakalandı.
- A person who likes flowers can't be evil.
- Çiçekleri seven bir insan kötü biri olamaz.
- She doesn't have any evil thoughts.
- Onun kötü düşünceleri yok.
- He is an evil man.
- O kötü bir adam.
- I don't believe that there is any evil person in this world.
- Bu dünyada kötü bir insan olduğuna inanmıyorum.
- I'm not evil.
- Ben kötü değilim.
- Tom is an evil person.
- Tom kötü bir insan.
- Sami was evil.
- Sami kötüydü.
- They're not evil.
- Kötü değiller.
- He's not an evil man.
- O kötü bir adam değil.
- They're just evil.
- Onlar sadece kötüler.
- They're not evil.
- Onlar kötü değil.
- There is only one evil woman in the world, but everyone thinks he has her.
- Dünyada tek bir kötü kadın vardır ama herkes ona sahip olduğunu düşünür.
- Humans are generally evil, but you're okay.
- İnsanlar genelde kötüdür ama sen iyisin.
- You think that Tom is evil?
- Tom'un kötü olduğunu mu düşünüyorsun?
- Some people are evil.
- Bazı insanlar kötüdür.
- She seems to be possessed by an evil spirit.
- O kötü bir ruh tarafından ele geçirilmiş gibi.
- We must accept life, for good or for evil.
- İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.
- The killing of the innocent villagers was ordered by the evil dictator.
- Masum köylülerin öldürülmesi kötü diktatör tarafından emredildi.
- The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
- The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
- Tom doesn't look evil.
- Tom kötü görünmüyor.
- This knowledge can be used both for good or evil.
- Bu bilgi hem iyi hem kötü amaçla kullanılabilir.
- Stephen King writes about evil people.
- Stephen King kötü insanlar hakkında yazar.
- A baby does not know good or evil.
- Bir bebek iyi veya kötüyü bilmez.
- She's an evil witch.
- O kötü bir cadı.
- Cinderella had two evil stepsisters.
- Sindirella'nın iki kötü üvey kız kardeşi vardı.
- Jack is an evil boy full of evil ideas.
- Jack, kötü düşüncelerle dolu kötü bir oğlan.
- Sami did an evil act.
- Sami kötü bir hareket yaptı.
- She's an evil witch.
- O, kötü bir cadı.
- A baby does not know good or evil.
- Bir bebek iyiyi ya da kötüyü bilmez.
- Cain was evil.
- Kayin kötüydü.
- Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth, kötü kalpli ağabeyi yüzünden karanlıktan korkuyor.
- Tom has a good side and an evil side.
- Tom'un bir iyi yanı ve bir de kötü yanı var.
- War is evil.
- Savaş kötüdür.
- Humans are generally evil, but you're okay.
- İnsanlar genelde kötüdür ama siz iyisiniz.
- This is an evil company that takes advantage of people.
- Bu, insanlardan faydalanan kötü bir şirket.
- Tom is an evil man.
- Tom kötü bir adam.
- You're evil.
- Sen kötüsün.
Show More (110)
|
2 |
evil |
kötülük |
n. |
|
- She tried to protect her son from the evils of gambling.
- Oğlunu kumarın kötülüklerinden korumaya çalışıyordu.
- We still see the evils of warlordism, ethnic division and a flourishing drug trade.
- Savaş ağalığının, etnik bölünmenin ve gelişen uyuşturucu ticaretinin kötülüklerini hala görüyoruz.
- Finally, why is it a choice between two evils?
- Son olarak neden iki kötülük arasında bir seçim yapılıyor?
- The resulting shake-up of the world would release the forces of evil everywhere.
- Bunun sonucunda dünyanın sarsılması, kötülüğün güçlerini her yerde serbest bırakacaktır.
- Why does the Commission continue to ignore this evil and keep running away from its political responsibility?
- Komisyon neden bu kötülüğü görmezden gelmeye ve siyasi sorumluluğundan kaçmaya devam ediyor?
- They are two different things, different in the moral hierarchy and in the hierarchy of evil.
- Bunlar iki farklı şeydir, ahlaki hiyerarşide ve kötülük hiyerarşisinde farklıdır.
- We are told that, in order to avoid such evils, greater flexibility in the employment market is required.
- Bize bu tür kötülüklerden kaçınmak için istihdam piyasasında daha fazla esneklik gerektiği söyleniyor.
- The focus of evil is in Iraq, not in the United States.
- Kötülüğün odak noktası Irak'tır, Amerika Birleşik Devletleri değil.
- We still see the evils of warlordism, ethnic division and a flourishing drug trade.
- Hâlâ savaş ağalığının, etnik bölünmenin ve gelişen uyuşturucu ticaretinin kötülüklerini görüyoruz.
- President Bush believes in absolute good and absolute evil.
- Başkan Bush mutlak iyiliğe ve mutlak kötülüğe inanıyor.
- President Bush believes in absolute good and absolute evil.
- Başkan Bush mutlak iyiliğe ve mutlak kötülüğe inanmaktadır.
- There are three aspects to this modern evil.
- Bu modern kötülüğün üç yönü vardır.
- The focus of evil is in Iraq, not in the United States.
- Kötülüğün odağı ABD'de değil Irak'tadır.
- It closes its eyes and ignores the evil.
- Gözlerini kapatır ve kötülüğü görmezden gelir.
- Less clear-cut evils are still evils.
- Daha az belirgin kötülükler yine de kötülüktür.
- We must ensure that lasting hope comes out of the evil of 11 September.
- 11 Eylül'ün kötülüğünden kalıcı bir umut doğmasını sağlamalıyız.
- But the root of the evil is not the European Union either.
- Ancak kötülüğün kaynağı Avrupa Birliği de değildir.
- The conflict between forces of good and evil is reminiscent of the Middle Ages, and it undermines the rule of law.
- İyilik ve kötülük güçleri arasındaki çatışma Ortaçağ'ı anımsatmakta ve hukukun üstünlüğüne zarar vermektedir.
- How do you combat evil if you start from the premise that it is inevitable or even necessary?
- Kötülüğün kaçınılmaz ve hatta gerekli olduğu önermesinden yola çıkarsanız kötülükle nasıl mücadele edersiniz?
- Of course, our institution as such is not responsible for this evil.
- Elbette bu kötülükten kurumumuz sorumlu değildir.
- Equally importantly, there should be no ambivalence about this evil.
- Eşit derecede önemli olarak, bu kötülük konusunda hiçbir kararsızlık olmamalıdır.
- They would defend truth and justice against the unending evil approaches.
- Bitmek bilmeyen kötülük yaklaşımlarına karşı hakikati ve adaleti savunacaklardır.
- That is why truth temporarily defeated is stronger than evil triumphant.
- İşte bu yüzden geçici olarak mağlup edilen hakikat, muzaffer olan kötülükten daha güçlüdür.
- Often the fear of one evil leads us into a worse.
- Çoğu zaman bir kötülükten korkmak bizi daha kötüsüne sürükler.
- This knowledge can be used both for good or evil.
- Bu bilgi hem iyilik hem de kötülük için kullanılabilir.
- If you give evil, you will receive evil.
- Eğer kötülük verirseniz kötülük alırsınız.
- Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
- Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az kötü olanı seç.
- Greed is the root of all evil.
- Açgözlülük tüm kötülüklerin anasıdır.
- Greed is the root of all evil.
- Açgözlülük bütün kötülüklerin anasıdır.
- Don't be evil.
- Kötülük yapma.
- How can you protect something so perfect without evil?
- Bu kadar mükemmel bir şeyi kötülük olmadan nasıl koruyabilirsin?
- Technology must be used for good, not evil.
- Teknoloji iyilik için kullanılmalı, kötülük için değil.
- Good will ultimately triumph over evil.
- İyilik eninde sonunda kötülüğe karşı zafer kazanacaktır.
- Evil isn't born, it is taught.
- Kötülük doğuştan gelmez, öğretilir.
- Grades are a necessary evil.
- Notlar gerekli bir kötülüktür.
- Good is stronger than evil.
- İyilik kötülükten daha güçlüdür.
- There is much evil in the world.
- Dünyada çok fazla kötülük var.
- Evil comes not from technique, but from those who abuse it.
- Kötülük teknikten değil, onu kötüye kullananlardan gelir.
- Render good for evil.
- Kötülüğe iyilikle karşılık ver.
- If you give evil, you will receive evil.
- Kötülük verirsen, kötülük alırsın.
- The world's evil almost always comes from ignorance.
- Dünyanın kötülüğü neredeyse her zaman cehaletten gelir.
- Love of money is the root of all evil.
- Para sevgisi tüm kötülüklerin anasıdır.
- Grades are a necessary evil.
- Notlar, gerekli bir kötülüktür.
- Evil always wins.
- Kötülük her zaman kazanır.
- Poverty is the root of all evil.
- Yoksulluk tüm kötülüklerin anasıdır.
- Fear is pain arising from the anticipation of evil.
- Korku, kötülük beklentisinden kaynaklanan acıdır.
- Good will ultimately triumph over evil.
- İyilik en sonunda kötülüğe karşı üstün gelecek.
- Poverty is the root of all evil.
- Yoksulluk bütün kötülüklerin kaynağıdır.
- In the end, good will triumph over evil.
- Sonunda iyilik kötülüğe karşı zafer kazanacaktır.
- Never had I seen such evil in a single heart!
- Tek bir kalpte böyle kötülük görmemiştim!
- There was no trace of evil in her.
- Onda kötülüğün zerresi bile yoktu.
- Evil is not eternal.
- Kötülük ebedi değildir.
- Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüklerin anasıdır.
- With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.
- Bilimsel bilginin her artışıyla birlikte, insanın kötülük yapma gücü de iyilik yapma gücüyle aynı oranda artmıştır.
- Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
- We stand united against evil.
- Kötülüğe karşı birleştik.
- Render good for evil.
- Kötülüğe karşı iyilik yap.
- She told me about the evils of stealing.
- Bana hırsızlığın kötülüklerinden bahsetti.
- Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin kaynağıdır.
- Evil is everywhere.
- Kötülük her yerde.
- Fear is pain arising from the anticipation of evil.
- Korku, kötülük beklentisinden doğan acıdır.
- Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik, eğer gerçekle yüzleşilirse, bir kötülüktür, ama gerekli bir kötülüktür.
- This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
- Evil sometimes wins.
- Kötülük bazen kazanır.
- In the end, good will triumph over evil.
- İyilik en sonunda kötülüğe karşı üstün gelecek.
- Good always wins over evil.
- İyilik daima kötülüğe karşı kazanır.
- They believed that it was a necessary evil.
- Bunun gerekli bir kötülük olduğuna inanıyorlardı.
- Bush only fought evil.
- Bush sadece kötülükle savaştı.
- He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- Nükleer enerjinin kötülükleri üzerine bir saatten fazla konuştu.
- They believed that it was a necessary evil.
- Onlar bunun gerekli bir kötülük olduğuna inandılar.
- Evil comes not from technique, but from those who abuse it.
- Kötülük yöntemden gelmez ama onu kötüye kullanandan gelir.
- Tolerance becomes a crime when applied to evil.
- Hoşgörü kötülüğe uygulandığında suç olur.
- Never had I seen such evil in a single heart!
- Tek bir kalpte bu kadar kötülük görmemiştim!
- There was no trace of evil in her.
- İçinde kötülükten eser yoktu.
Show More (72)
|
3 |
evil |
şer |
n. |
|
- In these circumstances, war or the use of armed force may be a lesser evil.
- Bu koşullarda savaş ya da silahlı güç kullanımı ehven-i şer olabilir.
- The evil empire is furious.
- Şer imparatorluğu çok kızgın.
Show More (-1)
|
4 |
evil |
zalim |
adj. |
|
- Hitler is one of the most evil leaders in history.
- Hitler tarihin en zalim liderlerinden biridir.
Show More (-2)
|
5 |
evil |
zararlı |
adj. |
|
- I know some people who see capitalism as evil.
- Kapitalizmi zararlı bulan bazı insanlar tanıyorum.
Show More (-2)
|
6 |
evil |
şeytani |
adj. |
|
- This house is said to be haunted by evil spirits.
- Bu eve şeytani ruhların musallat olduğu söylenir.
Show More (-2)
|
7 |
evil |
kötü |
n. |
|
- Her use of black and white symbolizes good and evil.
- Siyah ve beyaz kullanımı iyi ve kötüyü sembolize eder.
Show More (-2)
|
8 |
evil |
bela |
n. |
|
- We have a unique opportunity to rid the world of the evil of terrorism and underpin democracy.
- Dünyayı terörizm belasından kurtarmak ve demokrasiyi desteklemek için eşsiz bir fırsata sahibiz.
Show More (-2)
|
9 |
evil |
uğursuz |
adj. |
|
- Leave him alone, you evil bastard!
- Onu yalnız bırak, seni uğursuz piç!
Show More (-2)
|
10 |
evil |
çok kötü |
adj. |
|
- Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
Show More (-2)
|