|
- It takes an extraordinary amount of heat to melt sand into glass.
- Kumu eritip cama dönüştürmek için olağanüstü miktarda ısı gerekir.
- On 10 December 2001, the Research Council responded, in an extraordinary manner, to many of our requests and proposals.
- 10 Aralık 2001 tarihinde Araştırma Konseyi, talep ve önerilerimizin birçoğuna olağanüstü bir şekilde yanıt verdi.
- The Liberal Democrats in this House welcome the decisions of the extraordinary European Council.
- Bu Meclisteki Liberal Demokratlar olağanüstü Avrupa Konseyi kararlarını memnuniyetle karşılamaktadır.
- They did not succeed in forcing him out of that job but it was extraordinary that this should occur in this day and age.
- Onu bu işten uzaklaştırmayı başaramadılar ama bu çağda böyle bir şeyin olması olağanüstü bir durumdu.
- This enlargement represents for Europe an extraordinary and unparalleled act of reconciliation, healing and opportunity.
- Bu genişleme Avrupa için olağanüstü ve benzersiz bir uzlaşma, iyileşme ve fırsat eylemini temsil etmektedir.
- This is extraordinary and wage rises had nothing whatsoever to do with it.
- Bu olağanüstü bir durum ve ücret artışlarının bununla hiçbir ilgisi yok.
- In the Council's view, the flexibility instrument should only be used in extraordinary circumstances.
- Konsey'in görüşüne göre, esneklik aracı sadece olağanüstü durumlarda kullanılmalıdır.
- This excludes extraordinary earthquake related fiscal expenditures, amounting to about 1%% of GDP.
- GSYH’nin yaklaşık %1%’si tutarında olan, depremle ilgili olağanüstü bütçe harcamaları buna dahil değildir.
- It is really the loss of life that makes this particular disaster an extraordinary one by European standards.
- Bu felaketi Avrupa standartlarına göre olağanüstü kılan şey gerçekten de can kaybıdır.
- There has been an extraordinary change in mood.
- Ruh halinde olağanüstü bir değişiklik oldu.
- This extraordinary people now has the right to peace, to freedom, to democracy and to progress.
- Bu olağanüstü halkın artık barış, özgürlük, demokrasi ve ilerleme hakkı vardır.
- Furthermore, we should utilise an extraordinary budget line, since this is an extraordinarily catastrophic situation.
- Ayrıca, bu olağanüstü bir felaket durumu olduğu için olağanüstü bir bütçe kalemi kullanmalıyız.
- That brings our extraordinary debate to a close.
- Böylece olağanüstü tartışmamız sona ermiştir.
- It is only because you are such an extraordinary person that you can do this.
- Bunu yapabilmenizin tek nedeni olağanüstü bir insan olmanızdır.
- It would be an extraordinary manifestation of Turkey's goodwill.
- Türkiye'nin iyi niyetinin olağanüstü bir tezahürü olacaktır.
- It means an extraordinary change from the point of view of energy.
- Bu, enerji açısından olağanüstü bir değişim anlamına geliyor.
- We have come an extraordinary long way in a remarkably short time.
- Oldukça kısa bir sürede olağanüstü uzun bir yol kat ettik.
- We also held an extraordinary General Affairs Council as a result of the seriousness of the crisis.
- Ayrıca krizin ciddiyetinin bir sonucu olarak olağanüstü bir Genel İşler Konseyi gerçekleştirdik.
- The extraordinary Council gave the Union an opportunity to get several important messages across.
- Olağanüstü Konsey, Birliğe birkaç önemli mesajı iletme fırsatı verdi.
- This is true not only for ordinary people but also for extraordinary ones.
- Bu sadece sıradan insanlar için değil, olağanüstü insanlar için de geçerlidir.
- We have already seen extraordinary progress along the road to accession.
- Katılım yolunda olağanüstü bir ilerleme kaydedildiğini gördük.
- Europe cannot miss this extraordinary opportunity.
- Avrupa bu olağanüstü fırsatı kaçıramaz.
- Do we really want today to set such an extraordinary precedent?
- Bugün gerçekten böyle olağanüstü bir emsal teşkil etmek istiyor muyuz?
- There has been an agreement to hold this extraordinary sitting today.
- Bugün bu olağanüstü oturumun yapılması için bir anlaşma sağlandı.
- They have survived the past in an extraordinary fashion and remained civilised and perennially charming.
- Geçmişte olağanüstü bir şekilde hayatta kaldılar ve medeni ve her zaman büyüleyici kaldılar.
- In the Council's view, the flexibility instrument should only be used in extraordinary circumstances.
- Konsey'in görüşüne göre esneklik aracı sadece olağanüstü durumlarda kullanılmalıdır.
- Every execution is an irreversible act, and that makes it so extraordinary.
- Her infaz geri dönüşü olmayan bir eylemdir ve bu da onu olağanüstü kılar.
- This Parliament is extraordinary, and I think that it will always have a special place in our hearts.
- Bu Parlamento olağanüstüdür ve sanırım hepimizin kalbinde her zaman özel bir yeri olacaktır.
- There has been an agreement to hold this extraordinary sitting today.
- Bu olağanüstü oturumun bugün yapılması konusunda mutabakata varılmıştır.
- You have visited citizens in Plock and Gorzow, and yesterday, despite an extraordinary storm, in Bialystok.
- Plock ve Gorzow'da ve dün olağanüstü bir fırtınaya rağmen Bialystok'ta vatandaşları ziyaret ettiniz.
- We also held an extraordinary General Affairs Council as a result of the seriousness of the crisis.
- Ayrıca krizin ciddiyetinin bir sonucu olarak olağanüstü bir Genel İşler Konseyi düzenledik.
- The next item is the extraordinary debate on the European Convention.
- Bir sonraki gündem maddesi, Avrupa Kurultayı'na ilişkin olağanüstü görüşmedir.
- On 10 December 2001, the Research Council responded, in an extraordinary manner, to many of our requests and proposals.
- 10 Aralık 2001'de Araştırma Konseyi, talep ve önerilerimizin çoğuna olağanüstü bir şekilde yanıt verdi.
- Despite its relatively small size, Macao has an extraordinary bridging function.
- Nispeten küçük boyutuna rağmen Macao olağanüstü bir köprü işlevine sahiptir.
- Do we really want today to set such an extraordinary precedent?
- Bugün gerçekten böyle olağanüstü bir emsal oluşturmayı istiyor muyuz?
- This seems to me to be an extraordinary oversight.
- Bu bana olağanüstü bir gözden kaçırma gibi görünüyor.
- I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day.
- Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz.
- The Convention on the future of Europe has been an innovation of extraordinary importance.
- Avrupa'nın geleceğine ilişkin Sözleşme olağanüstü öneme sahip bir yenilik olmuştur.
- I thought of Tom Thumb's extraordinary intelligence.
- Parmak Çocuğun olağanüstü zekasını düşündüm.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Hakikat denilen bu olağanüstü şeye bakacak yeterlilikte değiliz.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Bizler hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek kapasitede değiliz.
- We are not capable of looking at this extraordinary thing called truth.
- Biz hakikat denen bu olağanüstü şeye bakabilecek yetkinlikte değiliz.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçten ibaret.
- This extraordinary variety is consistent with the diverse expectations of world markets.
- Bu olağanüstü çeşitlilik, dünya piyasalarının farklı beklentileriyle uyumludur.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulguların gösterdiğine göre soru yersiz, çünkü evren hala bir hiç.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçliktir.
- Rosa Montero is an extraordinary woman.
- Rosa Montero, olağanüstü bir kadındır.
- We got extraordinary grades.
- Biz olağanüstü notlar aldık.
- They got extraordinary grades.
- Olağanüstü notlar aldılar.
- Sami was an extraordinary child.
- Sami olağanüstü bir çocuktu.
- That would be extraordinary.
- Bu olağanüstü olurdu.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
- Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- They got extraordinary grades.
- Onlar olağanüstü notlar aldılar.
- Tom is an athlete with extraordinary strength.
- Tom olağanüstü güce sahip bir atlet.
- Two hundred fifty kilograms is an extraordinary weight even for a sumo wrestler.
- İki yüz elli kilo, bir sumo güreşçisi için bile olağanüstü bir ağırlıktır.
- We have an extraordinary design team.
- Olağanüstü bir tasarım ekibimiz var.
- You're extraordinary.
- Sen olağanüstüsün.
- It was extraordinary.
- O olağanüstüydü.
- He got extraordinary grades.
- O olağanüstü notlar aldı.
- She got extraordinary grades.
- Olağanüstü notlar aldı.
- The craftsmanship is extraordinary.
- İşçilik olağanüstüdür.
- The iPhone is an extraordinary cell phone.
- iPhone olağanüstü bir cep telefonu.
- I'm fascinated by the extraordinary flexibility of this language.
- Bu dilin olağanüstü esnekliği beni büyülüyor.
- Extraordinary claims require extraordinary evidence.
- Olağanüstü iddialar olağanüstü kanıtlar gerektirir.
- Something extraordinary happened to me this morning.
- Bu sabah başıma olağanüstü bir şey geldi.
- A genius is a person with extraordinary creative abilities.
- Dahi, olağanüstü yaratıcı yetenekleri olan kişidir.
- The craftsmanship is extraordinary.
- İşçilik olağanüstü.
- I've never heard such a thing, just an extraordinary story.
- Hiç böyle bir şey duymadım, olağanüstü bir hikaye.
- Mount Fuji is extraordinary.
- Fuji Dağı olağanüstüdür.
- That's extraordinary.
- O olağanüstü.
- Tom is an extraordinary man.
- Tom olağanüstü bir adam.
- Tom was extraordinary.
- Tom olağanüstüydü.
- Tom got extraordinary grades.
- Tom olağanüstü notlar aldı.
- It was an extraordinary year.
- Bu olağanüstü bir yıldı.
- Do you want to see something extraordinary?
- Olağanüstü bir şey görmek istiyor musun?
- Something extraordinary happened.
- Olağanüstü bir şey oldu.
- The music of the Sainte-Chapelle concerts is extraordinary.
- Sainte-Chapelle konserlerinin müziği olağanüstüdür.
- You're an extraordinary woman.
- Olağanüstü bir kadınsın.
- The clumsy man envied her extraordinary talent.
- Sakar adam, kadının olağanüstü yeteneğini kıskanıyordu.
- She has an extraordinary ability in music.
- Müzik konusunda olağanüstü bir yeteneği var.
- Tom is doing extraordinary work.
- Tom olağanüstü bir iş yapıyor.
- I have an extraordinary appetite.
- Benim olağanüstü bir iştahım var.
- A person who never reads anything may be fooled with extraordinary ease.
- Hiçbir şey okumayan bir kişi olağanüstü kolaylıkla kandırılabilir.
- He is an athlete with extraordinary speed.
- Olağanüstü hızlı bir sporcu.
- Tom is an athlete with extraordinary strength.
- Tom olağanüstü gücü olan bir atlettir.
- Mary was an extraordinary woman.
- Mary olağanüstü bir kadındı.
- This is extraordinary.
- Bu olağanüstü.
- Tom is an extraordinary jumper.
- Tom olağanüstü bir atlamacıdır.
- He is an athlete with extraordinary speed.
- Olağanüstü hıza sahip bir atlet.
- 250 kg is an extraordinary weight, even for a sumo wrestler.
- 250 kg bir sumo güreşçisi için bile olağanüstü bir ağırlık.
- He is an athlete with extraordinary speed.
- Olağanüstü hızlı bir atlet.
- He is an athlete with extraordinary strength.
- Olağanüstü güce sahip bir atlet.
- Tom's mother told an extraordinary story of an out-of-body experience she had during her recent brush with death.
- Tom'un annesi, geçenlerde ölümden döndüğü sırada yaşadığı olağanüstü bir beden dışı deneyim hikayesi anlattı.
- Mary is an extraordinary woman.
- Mary olağanüstü bir kadındır.
- It was an extraordinary year.
- Olağanüstü bir yıldı.
- 250 kg is an extraordinary weight, even for a sumo wrestler.
- 250 kg, bir sumo güreşçisi için bile olağanüstü bir ağırlıktır.
- Tom is extraordinary.
- Tom olağanüstü.
- I have an extraordinary appetite.
- Olağanüstü bir iştahım var.
- It was an extraordinary moment.
- Olağanüstü bir andı.
- You must be an extraordinary teacher.
- Olağanüstü bir öğretmen olmalısın.
- Do you want to see something extraordinary?
- Olağanüstü bir şey görmek ister misin?
- He is an athlete with extraordinary strength.
- Olağanüstü güçlü bir sporcu.
- Tom's mother told an extraordinary story of an out-of-body experience she had during her recent brush with death.
- Tom'un annesi, yakın zamanda ölümle burun buruna geldiği sırada yaşadığı olağanüstü bir beden dışı deneyim hikayesi anlattı.
- He got extraordinary grades.
- Olağanüstü notlar aldı.
- I got extraordinary grades.
- Olağanüstü notlar aldım.
- Their stories are extraordinary.
- Onların hikayeleri olağanüstüydü.
- What an extraordinary woman.
- Ne olağanüstü bir kadın.
- Tom is an athlete with extraordinary speed.
- Tom olağanüstü hıza sahip bir atlet.
- I got extraordinary grades.
- Ben olağanüstü notlar aldım.
- That's extraordinary.
- Olağanüstü.
- I'm fascinated by the extraordinary flexibility of this language.
- Bu dilin olağanüstü esnekliğinden büyülendim.
- I've had an extraordinary day.
- Olağanüstü bir gün geçirdim.
- Tom is an extraordinary jumper.
- Tom olağanüstü bir atlayıcı.
- Tom did an extraordinary job.
- Tom olağanüstü bir iş yaptı.
- The pianist is endowed with extraordinary talent.
- Piyanist, olağanüstü bir yeteneğe sahip.
- You got extraordinary grades, didn't you?
- Sen olağanüstü notlar aldın, değil mi?
- She has an extraordinary ability in music.
- Onun müzikte olağanüstü bir yeteneği var.
- Two hundred fifty kilograms is an extraordinary weight even for a sumo wrestler.
- İki yüz elli kilogram bir sumo güreşçisi için bile olağanüstü bir ağırlıktır.
- Mary is an extraordinary woman.
- Mary olağanüstü bir kadın.
- Their stories are extraordinary.
- Hikayeleri olağanüstü.
- You got extraordinary grades, didn't you?
- Olağanüstü notlar aldın, değil mi?
- I have a serious and extraordinary problem.
- Ciddi ve olağanüstü bir problemim var.
- These are extraordinary times.
- Bunlar olağanüstü zamanlar.
- Call the police if you see any extraordinary situation.
- Olağanüstü bir durum görürseniz polisi arayın.
- Tom was an extraordinary man.
- Tom olağanüstü bir adamdı.
- Rosa Montero is an extraordinary woman.
- Rosa Montero, olağanüstü bir kadın.
- Tom is an athlete with extraordinary speed.
- Tom olağanüstü hızı olan bir atlettir.
- Something extraordinary has happened.
- Olağanüstü bir şey oldu.
- Mary got extraordinary grades.
- Mary olağanüstü notlar aldı.
- The clumsy man envied her extraordinary talent.
- Beceriksiz adam, onun olağanüstü yeteneğini kıskandı.
Show More (127)
|
|
- That is quite extraordinary, considering that we are one of the most stable and peaceful regions in the world.
- Dünyanın en istikrarlı ve barışçıl bölgelerinden biri olduğumuz düşünüldüğünde bu oldukça sıra dışı bir durum.
- We have very clear examples of families which are not traditional but which are extraordinary families.
- Geleneksel olmayan ama sıra dışı olan ailelere dair çok net örneklerimiz var.
- They are ordinary men and women made extraordinary by society's preoccupation with their sex lives.
- Onlar, toplumun cinsel yaşamlarıyla meşgul olması nedeniyle sıra dışı hale gelen sıradan erkek ve kadınlardır.
- This seems to be the most extraordinary debate.
- Bu en sıra dışı tartışma gibi görünüyor.
- It is quite extraordinary that we have this situation.
- Bu duruma sahip olmamız oldukça sıra dışıdır.
- That is quite extraordinary for the Council.
- Bu Konsey için oldukça sıra dışı bir durumdur.
- This is a quite extraordinary piece of news that was not reported in Europe, but has been covered in the American press.
- Bu, Avrupa'da haber yapılmayan ancak Amerikan basınında yer alan oldukça sıra dışı bir haberdir.
- But what is most extraordinary of all is that this proposal manages to be both nit-picking and lax at the same time.
- Ancak en sıra dışı olanı, bu teklifin aynı anda hem ince eleyip sık dokumayı hem de gevşek davranmayı başarmasıdır.
- The song that you choose for your first dance should be extraordinary.
- İlk dansınız için seçtiğiniz şarkı sıra dışı olmalı.
- The song that you choose for your first dance should be extraordinary.
- İlk dansınız için seçeceğiniz şarkı sıra dışı olmalıdır.
- These are extraordinary times.
- Bunlar sıra dışı zamanlar.
- We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Rutin bir şey bekliyorduk ama sıra dışı bir şeyle karşılaştık.
- You're extraordinary.
- Sen sıra dışısın.
- Sami was an extraordinary child.
- Sami sıra dışı bir çocuktu.
- Something extraordinary has happened.
- Sıra dışı bir şey oldu.
- She was an extraordinary woman.
- O sıra dışı bir kadındı.
- She was an extraordinary woman.
- Sıra dışı bir kadındı.
- Tom is doing extraordinary work.
- Tom sıra dışı iş yapıyor.
- Something extraordinary happened to me this morning.
- Bu sabah bana sıra dışı bir şey oldu.
- It was extraordinary.
- Sıra dışıydı.
- They had an extraordinary relationship.
- Sıra dışı bir ilişkileri vardı.
- Mary is an extraordinary woman.
- Mary sıra dışı bir kadın.
- I've never heard such a thing, just an extraordinary story.
- Hiç böyle bir şey duymamıştım, sıra dışı bir hikaye.
Show More (20)
|