1 |
extravagant |
abartılı |
adj. |
|
- They scam people with extravagant profit promises.
- Abartılı kâr vaatleriyle insanları dolandırıyorlar.
- This diamond ring is too extravagant for me.
- Bu elmas yüzük benim için çok abartılı.
- Tom has an extravagant lifestyle.
- Tom'un abartılı bir yaşam tarzı var.
- Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Layla abartılı yaşam tarzının tadını çıkarıyordu.
- Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Leyla abartılı yaşam tarzından keyif alıyordu.
- Tom hosted an extravagant party at his mansion.
- Tom malikanesinde abartılı bir parti verdi.
- Mary wore an extravagant dress.
- Mary abartılı bir elbise giymişti.
Show More (4)
|
2 |
extravagant |
ölçüsüz |
adj. |
|
- His salary couldn't match his extravagant lifestyle.
- Aldığı maaş, ölçüsüz yaşam tarzına uygun düşmüyordu.
Show More (-2)
|
3 |
extravagant |
şatafatlı |
adj. |
|
- Extravagant parties are highly popular in Dubai.
- Şatafatlı partiler Dubai'de oldukça popüler.
Show More (-2)
|
4 |
extravagant |
aşırı |
adj. |
|
- Don't be extravagant with sugar.
- Şeker konusunda aşırıya kaçmayın.
Show More (-2)
|
5 |
extravagant |
savurgan |
adj. |
|
- Tom hosted an extravagant party at his mansion.
- Tom konakta savurgan bir partiye ev sahipliği yaptı.
Show More (-2)
|
6 |
extravagant |
müsrif |
adj. |
|
- He is inclined to look at everything from the standpoint of its practicality and is neither stingy nor extravagant.
- Her şeye pratiklik açısından bakmaya meyillidir ve ne cimri ne de müsriftir.
Show More (-2)
|