|
- Changing those principles is to present them with a fait accompli.
- Bu ilkeleri değiştirmek, onlara bir oldubitti sunmaktır.
- The first is to refuse to accept a fait accompli in Iraq.
- Birincisi, Irak'ta bir oldubittiyi kabul etmeyi reddetmektir.
- So if we approve the common position at the present time, we shall merely be legalising a fait accompli.
- Dolayısıyla şu anda ortak pozisyonu onaylarsak, sadece bir oldubittiyi yasallaştırmış olacağız.
- There was an assumption that the outcome was a fait accompli.
- Sonucun bir oldubitti olduğuna dair bir varsayım vardı.
- They will not be faced with a fait accompli.
- Bir oldubitti ile karşı karşıya kalmayacaklar.
- We were presented with a fait accompli against our will.
- İrademiz dışında bir oldubitti ile karşı karşıya kaldık.
Show More (3)
|
