1 |
farce |
saçmalık |
n. |
|
- The whole thing is a farce!
- Bütün bunlar tam bir saçmalık!
- Since we do not wish to give our approval to this farce, we voted against the report.
- Bu saçmalığa onay vermek istemediğimiz için rapora karşı oy kullandık.
- We call on Eyadéma to put an end to this farce once and for all.
- Eyadéma'yı bu saçmalığa bir an önce son vermeye çağırıyoruz.
- The whole thing is a farce.
- Her şey bir saçmalık.
- We refuse to approve this farce.
- Bu saçmalığı onaylamayı reddediyoruz.
- The attempt to assign sites for various new EU bodies also descended into farce.
- Çeşitli yeni AB organları için yer belirleme girişimi de saçmalığa dönüştü.
- They were a sham, a farce.
- Onlar bir sahtekarlık, bir saçmalıktı.
- The elections in Zimbabwe were an incredible farce, even by African standards.
- Zimbabve'deki seçimler Afrika standartlarına göre bile inanılmaz bir saçmalıktı.
- The so-called struggle at the ballot box, which resulted in President Obiang holding on to power, was a farce.
- Başkan Obiang'ın iktidarı elinde tutmasıyla sonuçlanan sandıktaki sözde mücadele bir saçmalıktı.
- That's a farce.
- O bir saçmalık.
- It was all a farce.
- Hepsi bir saçmalıktı.
- That's a farce.
- Bu bir saçmalık.
- This is a farce.
- Bu bir saçmalık.
Show More (10)
|
2 |
farce |
maskaralık |
n. |
|
- For others, however, it is a farce of almost surrealistic dimensions.
- Ancak diğerleri için bu, neredeyse gerçeküstü boyutlarda bir maskaralıktır.
- The so-called struggle at the ballot box, which resulted in President Obiang holding on to power, was a farce.
- Başkan Obiang'ın iktidarı elinde tutmasıyla sonuçlanan sözde sandık mücadelesi tam bir maskaralıktı.
Show More (-1)
|
3 |
farce |
komedi |
n. |
|
- Their trial is a farce, and the way it is being conducted completely unacceptable.
- Yargılamaları tam bir komedi ve yürütülüş şekli de kabul edilemez.
Show More (-2)
|