|
- Refugees tried to flee from the civil war.
- Mülteciler iç savaştan kaçmaya çalışıyorlardı.
- He was arrested before he could flee the country.
- Ülkeden kaçamadan tutuklandı.
- The aim is to try to frighten the Palestinians into moving and to force them to flee.
- Amaç Filistinlileri korkutarak harekete geçmeye ve kaçmaya zorlamaktır.
- Hundreds have already been killed, and thousands are fleeing.
- Şimdiden yüzlerce kişi öldürüldü ve binlercesi de kaçıyor.
- The victims must be protected and we must ensure that it is not they who have to flee and hide.
- Mağdurlar korunmalı ve kaçmak ve saklanmak zorunda kalanların onlar olmamasını sağlamalıyız.
- Indeed, we do not want people who have fled from a country to be treated differently.
- Gerçekten de, bir ülkeden kaçan insanlara farklı muamele yapılmasını istemiyoruz.
- The borders are now closed, but it is expected that another million people will end up fleeing.
- Sınırlar şu anda kapalı ancak bir milyon kişinin daha kaçması bekleniyor.
- I ask the Commission to assist the refugees who have already fled and are in situ elsewhere.
- Komisyondan, halihazırda kaçmış olan ve başka yerlerde bulunan mültecilere yardım etmesini talep ediyorum.
- Our role should be to accompany, reassure and assist those who are fleeing dictatorships.
- Bizim rolümüz diktatörlüklerden kaçanlara eşlik etmek, onlara güven vermek ve yardımcı olmak olmalıdır.
- I think any of us can understand why people should flee Afghanistan.
- Sanırım hepimiz insanların neden Afganistan'dan kaçması gerektiğini anlayabiliriz.
- Those who have managed to flee are then forced to return to an area that is really impossible to live in.
- Kaçmayı başaranlar ise gerçekten yaşanması imkânsız bir bölgeye geri dönmek zorunda kalıyorlar.
- Why are thousands of people fleeing in droves from Afghanistan?
- Binlerce insan neden Afganistan'dan akın akın kaçıyor?
- We Europeans have historical debts and links with Argentina, with those people who fled hunger or oppression.
- Biz Avrupalıların Arjantin'e, açlıktan ya da baskıdan kaçan bu insanlara tarihi borçlarımız ve bağlarımız var.
- Indeed, we do not want people who have fled from a country to be treated differently.
- Gerçekten de bir ülkeden kaçan insanlara farklı muamele yapılmasını istemiyoruz.
- The Taliban regime is fleeing.
- Taliban rejimi kaçıyor.
- The Netherlands has a community of 12 000 Syrian Christians from Turkey who have fled to Western Europe over the years.
- Hollanda, Türkiye'den yıllar içinde Batı Avrupa'ya kaçan 12.000 Suriyeli Hristiyan'dan oluşan bir topluluğa sahiptir.
- Farmers are deprived of everything without any compensation and are forced to flee.
- Çiftçiler hiçbir tazminat ödenmeden her şeyden mahrum bırakılıyor ve kaçmaya zorlanıyor.
- Those who have managed to flee are then forced to return to an area that is really impossible to live in.
- Kaçmayı başaranlar ise yaşaması gerçekten imkansız olan bir bölgeye geri dönmek zorunda kalıyor.
- The aim is to try to frighten the Palestinians into moving and to force them to flee.
- Amaç Filistinlileri korkutarak göç etmeye ve kaçmaya zorlamaktır.
- Sami fled into a bedroom.
- Sami bir yatak odasına kaçtı.
- After our first attack, the enemy fled.
- İlk saldırımızdan sonra düşman kaçtı.
- The suspects fled the scene.
- Şüpheliler olay yerinden kaçtılar.
- Tom fled the scene.
- Tom olay yerinden kaçtı.
- Sami suddenly fled.
- Sami aniden kaçtı.
- The corrupt government officials fled the country.
- Yozlaşmış hükümet yetkilileri ülkeden kaçtı.
- She fled the United States.
- Birleşik Devletler'den kaçtı.
- He resigned and fled the country.
- İstifa etti ve ülkeden kaçtı.
- Tom fled to Australia.
- Tom Avustralya'ya kaçtı.
- Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in the Ottoman Empire in the fifteenth century.
- Yahudiler 15. yüzyılda İspanyol Engizisyonu'ndan kaçıp Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
- I think, therefore I flee.
- Düşünüyorum, o yüzden kaçıyorum.
- When the man saw a policeman, he fled.
- Adam polisi görünce kaçtı.
- The Loyalists fled to Canada.
- Sadıklar Kanada'ya kaçtı.
- The boys' dog fled.
- Çocukların köpeği kaçtı.
- She gave a small cry of alarm and fled to the bathroom.
- Ufak bir korku çığlığı atıp banyoya kaçtı.
- She fled for fear of being caught.
- Yakalanmaktan korktuğu için kaçtı.
- Sami fled to his mother's house.
- Sami annesinin evine kaçtı.
- He fled with the money.
- Parayla kaçtı.
- Layla killed Sami and then fled.
- Layla Sami'yi öldürdü ve sonra kaçtı.
- Hope is the last thing that man has to flee unto.
- Umut, insanın kaçması gereken son şeydir.
- Layla fled the scene.
- Leyla olay yerinden kaçtı.
- Fadil fled the scene.
- Fadıl olay yerinden kaçtı.
- He fled with the money.
- O para ile kaçtı.
- The bat flees the light.
- Yarasa ışıktan kaçar.
- Filiberto has fled to Acapulco.
- Filiberto Acapulco'ya kaçtı.
- There is no reason for her to flee.
- Kaçması için bir sebep yok.
- Layla fled the scene.
- Layla olay yerinden kaçtı.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye kaçtı.
- She gave a small cry of alarm and fled to the bathroom.
- O küçük bir korku çığlığı attı ve banyoya kaçtı.
- Layla fled the scene of the crime.
- Leyla suç mahallinden kaçtı.
- Sami was seen fleeing Layla's house.
- Sami, Layla'nın evinden kaçarken görüldü.
- Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in Ottoman Empire in the fifteenth century.
- Yahudiler, İspanyol Engizisyonundan kaçtılar ve onbeşinci asırda Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
- Sami fled into a bedroom.
- Sami yatak odasına kaçtı.
- There is no reason for her to flee.
- Onun kaçması için bir sebep yok.
- Layla fled from Fadil's house.
- Leyla Fadıl'ın evinden kaçtı.
- She fled south towards the Spanish border.
- Güneye, İspanya sınırına doğru kaçtı.
- The man fled on foot.
- Adam yürüyerek kaçtı.
- As soon as he saw me, he fled.
- Beni görür görmez kaçtı.
- The prisoners fled from the concentration camp.
- Esirler, toplama kampından kaçtı.
- Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in Ottoman Empire in the fifteenth century.
- Yahudiler 15. yüzyılda İspanyol Engizisyonu'ndan kaçarak Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
- He had fled the theater after the murder.
- Cinayetten sonra tiyatrodan kaçmıştı.
- Tom fled from the prisoner camp.
- Tom esir kampından kaçtı.
- The policeman caught the fleeing thief by the arm.
- Kaçan hırsızı polis kolundan yakaladı.
- The suspects fled on foot.
- Şüpheliler yürüyerek kaçtılar.
- They fled the town after the earthquake.
- Depremden sonra kasabadan kaçtılar.
- Sami was preparing to flee when the police arrived.
- Polis geldiğinde Sami kaçmaya hazırlanıyordu.
- The suspects fled on foot.
- Şüpheliler yaya olarak kaçtı.
- Dan fled to Mexico.
- Dan, Meksika'ya kaçtı.
- Tom fled to Australia.
- Tom, Avustralya'ya kaçtı.
- Both suspects fled on foot.
- İki şüpheli de yaya olarak kaçtı.
- The thief fled without leaving any traces.
- Hırsız hiçbir iz bırakmadan kaçmış.
- He fled lest he should be arrested.
- Tutuklanmamak için kaçtı.
- Hope is the last thing that man has to flee unto.
- Umut insanın kaçması gereken son şeydir.
- A large animal fled from the zoo.
- Büyük bir hayvan hayvanat bahçesinden kaçtı.
- Andrew Johnson had to flee his home to save his life.
- Andrew Johnson hayatını kurtarmak için evinden kaçmak zorunda kaldı.
- As soon as he saw me, he fled.
- O beni görür görmez kaçtı.
- He had fled the theater after the murder.
- Cinayetten sonra tiyatrodan kaçtı.
- He fled the United States.
- Birleşik Devletler'den kaçtı.
- She fled Australia.
- Avustralya'dan kaçtı.
- Tom fled on foot.
- Tom yürüyerek kaçtı.
- The policeman caught the fleeing thief by the arm.
- Polis, kaçan hırsızı kolundan yakaladı.
- They fled the doomed company like rats deserting a sinking ship.
- Batan bir gemiyi terk eden fareler gibi kaderine terk edilen şirketten kaçtılar.
- The men fled the scene.
- Adamlar olay yerinden kaçtı.
- The man fled on foot.
- Adam yaya olarak kaçtı.
- Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in the Ottoman Empire in the fifteenth century.
- Yahudiler, İspanyol Engizisyonundan kaçtılar ve on beşinci asırda Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
- She fled the United States.
- O, Amerika Birleşik Devletleri'nden kaçtı.
- Sami fled to Egypt to avoid arrest.
- Sami tutuklanmamak için Mısır'a kaçtı.
- The men fled the scene.
- Adamlar olay yerinden kaçtılar.
- The thieves fled when the police arrived.
- Polis geldiğinde hırsızlar kaçtı.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- I think, therefore I flee.
- Sanırım, bu yüzden kaçarım.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- Sami fled to Egypt.
- Sami, Mısır'a kaçtı.
- Layla fled the scene of the crime.
- Layla olay yerinden kaçtı.
- The suspects fled the scene.
- Şüpheliler olay yerinden kaçtı.
- They fled through a secret passageway.
- Gizli bir geçitten kaçtılar.
- Dan fled to Mexico.
- Dan Meksika'ya kaçtı.
- Tom fled on foot.
- Tom yaya olarak kaçtı.
- The prisoners fled from the concentration camp.
- Mahkumlar toplama kampından kaçtı.
- Pompey and his soldiers fled.
- Pompey ve askerleri kaçtı.
- Sami fled the house.
- Sami evden kaçtı.
- He fled his country.
- O, ülkesinden kaçtı.
- Sami fled to Egypt.
- Sami Mısır'a kaçtı.
- He fled when he saw the police patrol.
- Polis devriyesini görünce kaçtı.
- Brown and his friends were forced to flee.
- Brown ve arkadaşları kaçmak zorunda kaldı.
- The last survivors fled the town yesterday.
- Son kurtulanlar dün kasabadan kaçtı.
- Filiberto has fled to Acapulco.
- Filiberto, Acapulco'ya kaçtı.
- Tom fled the crime scene.
- Tom suç yerinden kaçtı.
- Twenty sparrowhawks flee before an owl.
- Yirmi atmaca bir baykuştan kaçıyor.
- She fled for fear of being caught.
- O yakalanma korkusuyla kaçtı.
- Tom fled to Canada.
- Tom Kanada'ya kaçtı.
- They fled through a secret passageway.
- Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.
- Along with his children he fled the country.
- Çocuklarıyla birlikte ülkeden kaçtı.
- The thief fled without leaving any traces.
- Hırsız hiçbir iz bırakmadan kaçtı.
- Tom fled the crime scene.
- Tom olay yerinden kaçtı.
- Layla fled from Fadil's house.
- Leyla, Fadıl'ın evinden kaçtı.
- He fled his country.
- Ülkesinden kaçtı.
- Pompey and his soldiers fled.
- Pompey ve askerleri kaçtılar.
- Layla killed Sami and then fled.
- Leyla, Sami'yi öldürdü ve sonra kaçtı.
- Layla fled.
- Layla kaçıp gitti.
- The last survivors fled the town yesterday.
- Hayatta kalan son kişiler dün kasabadan kaçtı.
- The corrupt government officials fled the country.
- Yolsuzluk yapmış hükümet yetkilileri ülkeden kaçtı.
- Both suspects fled on foot.
- Her iki şüpheli de yürüyerek kaçtı.
- The boys' dog fled.
- Oğlanların köpeği kaçtı.
Show More (123)
|
