| 1 |
fountain |
çeşme |
n. |
|
- There is the fountain and here is the metro.
- İşte çeşme ve işte metro.
- The water in this fountain is very cold.
- Bu çeşmedeki su çok soğuk.
- I want to build a fountain in my garden.
- Bahçeme bir çeşme yapmak istiyorum.
- I want to build a fountain in my garden.
- Bahçemde bir çeşme yapmak istiyorum.
- Never cast dirt into that fountain of which you have sometime drunk.
- Bir zamanlar içtiğiniz çeşmeye asla pislik atmayın.
- There was a small group of men standing in front of the fountain.
- Çeşmenin önünde duran ufak bir grup adam vardı.
- The water from this fountain is clear.
- Bu çeşmenin suyu berraktır.
- One day when I was around the fountain, a poor woman came up to me asking for something to drink.
- Bir gün çeşme başındayken fakir bir kadın yanıma gelip içecek bir şey istedi.
- There is the fountain and here is the metro.
- Orada çeşme ve burada metro var.
- Never cast dirt into that fountain of which you have sometime drunk.
- Bir zamanlar içtiğin çeşmeye asla pislik atma.
- There's a fountain in front of the station.
- İstasyonun önünde bir çeşme var.
- May I go to the fountain?
- Çeşmeye gidebilir miyim?
- The boy fell in the fountain.
- Çocuk çeşmeye düştü.
- Tom is now talking with Mary over near the fountain.
- Tom şimdi Mary ile çeşmenin yanında konuşuyor.
- The fountain is over there.
- Çeşme orada.
- The water from this fountain is safe to drink.
- Bu çeşmenin suyu, içmek için güvenlidir.
- Tom took a drink from the fountain.
- Tom çeşmeden bir yudum aldı.
- There are many park fountains that have money in them.
- İçinde para olan birçok park çeşmesi var.
- This fountain was built in the 18th century.
- Bu çeşme 18. yüzyılda inşa edilmiş.
- In the middle of the city, there is a fountain.
- Kentin ortasında bir çeşme var.
- There is a fountain in front of the station.
- İstasyonun önünde bir çeşme bulunuyor.
- The fountain is over there.
- Çeşme şurada.
- The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
- There was a small group of men standing in front of the fountain.
- Çeşmenin önünde duran küçük bir erkek grubu vardı.
- The water in this fountain is very cold.
- Bu çeşmenin suyu çok soğuk.
- Now the child has already fallen in the fountain.
- Şimdi çocuk çoktan çeşmeye düştü.
- The water from this fountain is safe to drink.
- Bu çeşmenin suyu içmek için güvenlidir.
- The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılmış.
- We ran around the fountain in the park.
- Parktaki çeşmenin etrafında koştuk.
- The water from this fountain is clear.
- Bu çeşmenin suyu temizdir.
- There is a fountain in front of the station.
- İstasyonun önünde bir çeşme var.
- The boy fell in the fountain.
- Oğlan çeşmeye düştü.
- In the middle of the city, there is a fountain.
- Şehrin ortasında bir çeşme var.
Show More (30)
|
| 2 |
fountain |
pınar |
n. |
|
- Language is the fountain of communication.
- Dil, iletişimin pınarıdır.
- The fountains also of the deep, and the floodgates of heaven, were shut up, and the rain from heaven was restrained.
- Derinlerin pınarları ve göklerin kapıları kapandı, gökten yağmur yağması engellendi.
Show More (-1)
|
| 3 |
fountain |
fıskiye |
n. |
|
- We ran around the fountain in the park.
- Parktaki fıskiyenin etrafında koştuk.
Show More (-2)
|
| 4 |
fountain |
kaynak |
n. |
|
- The man was a fountain of knowledge.
- Adam, bir bilgi kaynağıydı.
Show More (-2)
|
