| 1 |
glorious |
muhteşem |
adj. |
|
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada koskoca, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın burada çok büyük, muhteşem, devasa bir süpermarket var.
- We had a glorious time.
- Biz muhteşem bir zaman geçirdik.
- We had a glorious time at the seaside.
- Biz deniz kenarında muhteşem bir zaman geçirdik.
- This is certainly a glorious day.
- Gerçekten muhteşem bir gün.
Show More (2)
|
| 2 |
glorious |
görkemli |
adj. |
|
- It is unlikely to have a beginning, a middle and a glorious end, with surrender documents and peace treaties.
- Teslimiyet belgeleri ve barış anlaşmalarıyla bir başlangıç, bir orta ve görkemli bir son olması pek olası değildir.
- This, while the Chinese leader is currently on a glorious tour of the European Union.
- Üstelik Çin lideri şu anda Avrupa Birliği'nde görkemli bir tura çıkmışken.
- Look, there's a whole enormous, glorious, gigantic supermarket up here.
- Bakın, burada kocaman, görkemli, devasa bir süpermarket var.
- This is certainly a glorious day.
- Bugün kesinlikle görkemli bir gün.
Show More (1)
|
| 3 |
glorious |
şerefli |
adj. |
|
- In some attempts, it is glorious even to fail.
- Bazı girişimlerde başarısız olmak bile şereflidir.
- In some attempts, it is glorious even to fail.
- Bazı girişimlerde, başarısız olmak bile şereflidir.
Show More (-1)
|
| 4 |
glorious |
şanlı |
adj. |
|
- Our country has a glorious history.
- Ülkemizin şanlı bir tarihi var.
Show More (-2)
|
