| 1 |
indulgence |
müsamaha |
n. |
|
- The indulgence you show to your daughter only harms her.
- Kızınıza gösterdiğiniz müsamaha ona sadece zarar verir.
- We reject, however, the many direct and indirect indulgences in the report of private companies.
- Bununla birlikte, raporda özel şirketlere yönelik doğrudan ve dolaylı pek çok müsamahayı da reddediyoruz.
- We reject, however, the many direct and indirect indulgences in the report of private companies.
- Bununla birlikte, özel şirketlerin raporunda yer alan çok sayıdaki doğrudan ve dolaylı müsamahayı reddediyoruz.
Show More (0)
|
| 2 |
indulgence |
hoşgörü |
n. |
|
- It may be that I have overlooked this, and if that is the case, I crave your indulgence.
- Bunu gözden kaçırmış olabilirim ve eğer öyleyse, hoşgörünüze sığınıyorum.
- It may be that I have overlooked this, and if that is the case, I crave your indulgence.
- Bunu gözden kaçırmış olabilirim ve eğer durum buysa, hoşgörünüze sığınıyorum.
Show More (-1)
|
| 3 |
indulgence |
zevk |
n. |
|
- A cigar and a glass of whiskey are my only indulgence.
- Tek zevkim bir tane puro yanında bir bardak viski.
Show More (-2)
|
| 4 |
indulgence |
endüljans |
n. |
|
- The sale of indulgences by pardoners was very popular during the later Middle Ages.
- Ortaçağ'ın son dönemlerinde parayla günah affedenlerin yaptığı endüljans satışları çok popülerdi.
Show More (-2)
|
| 5 |
indulgence |
zevkine düşkünlük |
n. |
|
- Living a life of indulgence isn't the only matter.
- Tek mesele zevkine düşkün bir hayat yaşamak değil.
Show More (-2)
|
| 6 |
indulgence |
düşkünlük |
n. |
|
- Excessive indulgence spoiled the child.
- Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.
Show More (-2)
|
