|
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
- Human rights activists of all kinds are united in their demand not to let China organise the Olympic Games.
- Her türden insan hakları aktivisti, Çin'in Olimpiyat Oyunlarını düzenlemesine izin verilmemesi talebinde birleşiyor.
- She also pleaded with them not to let a single drop of the people’s blood stain the earth.
- Ayrıca, halkın kanının tek bir damlasının bile yeryüzünü kirletmesine izin vermemelerini rica etti.
- We really need to be careful, however, not to let ourselves be excluded.
- Ancak kendimizin dışlanmasına izin vermemek için gerçekten dikkatli olmamız gerekiyor.
- I would urge you not to let a reunified Europe become divided over Atlantic unity.
- Yeniden birleşmiş bir Avrupa'nın Atlantik birliği konusunda bölünmesine izin vermemenizi tavsiye ederim.
- I guess our job is not to let that happen.
- Sanırım bizim işimiz onun olmasına izin vermemek.
- We'll try not to let that happen.
- Bunun olmasına izin vermemeye çalışacağız.
- We'll try not to let it happen again.
- Bir daha olmasına izin vermemeye çalışacağız.
- When did you decide not to let Tom do that?
- Tom'un onu yapmasına izin vermemeye ne zaman karar verdin?
- We'll always have to be careful not to let this happen again.
- Bunun tekrar olmasına izin vermemek için her zaman dikkatli olmalıyız.
- When did you decide to not to let Tom do that?
- Tom'un bunu yapmasına izin vermemeye ne zaman karar verdin?
- I try not to let my emotions cloud my judgment.
- Duygularımın kararlarımı gölgelemesine izin vermemeye çalışıyorum.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
- Sığırlarının serbestçe dolaşmasına izin vermemeleri için teşvik edildiler.
- I think you're right not to let Tom go.
- Bence Tom'un gitmesine izin vermemekte haklısın.
- We'll try not to let it happen again.
- Bunun tekrar olmasına izin vermemeye çalışacağız.
- We need to be very careful not to let anybody hear what we're saying.
- Söylediklerimizi kimsenin duymasına izin vermemek için çok dikkatli olmalıyız.
- I try not to let my emotions cloud my judgment.
- Duygularımın kararımı gölgelemesine izin vermemeye çalışıyorum.
- Layla was determined not to let Sami become a drug addict.
- Layla, Sami'nin uyuşturucu bağımlısı olmasına izin vermemeye kararlıydı.
- I guess our job is not to let that happen.
- Sanırım bizim işimiz bunun olmasına izin vermemek.
- We'll try not to let that happen.
- Onun olmasına izin vermemeye çalışacağız.
- I'm counting on you not to let our secret leak out.
- Sırrımızın dışarı sızmasına izin vermeyeceğine güveniyorum.
Show More (18)
|
