1 |
of |
hakkında |
prep. |
|
- I have a proper degree of scepticism about opinion polls.
- Kamuoyu yoklamaları hakkında uygun bir şüphecilik derecesine sahibim.
- Tom had no idea of what was happening.
- Tom'un ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
- What's your impression of her?
- Onun hakkında izlenimin nedir?
- I don't have much knowledge of physics.
- Fizik hakkında fazla bilgim yok.
- I had no idea of what she intended to do.
- Onun ne yapmayı planladığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- What is your impression of the United States?
- Birleşik Devletler hakkındaki izleniminiz nedir?
- Sami informed Layla of Farid's past.
- Sami, Ferit'in geçmişi hakkında Leyla'yı bilgilendirdi.
- What's your impression of him?
- Onun hakkında izlenimin nedir?
- What's your opinion of the Gulf War?
- Körfez Savaşı hakkında düşüncen nedir?
- What's your opinion of Tom?
- Tom hakkında ne düşünüyorsun?
- She has little knowledge of physics.
- Fizik hakkında çok az bilgisi var.
- What's your impression of that person like?
- O kişi hakkındaki izlenimin nedir?
- I will write a review of that book.
- Bu kitap hakkında bir inceleme yazacağım.
- Heart of Darkness raises important questions about imperialism, as well as racism.
- Heart of Darkness ırkçılık kadar emperyalizm hakkında önemli sorular yükseltir.
- Tom thought quite highly of you.
- Tom senin hakkında çok iyi şeyler düşünüyordu.
- I had no idea of what she intended to do.
- Ne yapmak istediği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- I have a high opinion of Tom.
- Tom hakkında iyi şeyler düşünüyorum.
- I have no idea of what to expect.
- Ne bekleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yok.
- He has a good knowledge of Japanese religion.
- Japon dini hakkında iyi bir bilgiye sahip.
- I have no memory of you.
- Senin hakkında hiçbir anım yok.
- As a matter of fact, he knows nothing about it.
- Aslında onun hakkında hiç bir şey bilmiyor.
- He gave them a general idea of what he wanted.
- Onlara ne istediği hakkında genel bir fikir verdi.
- What's your opinion of the Gulf War?
- Körfez Savaşı hakkında ne düşünüyorsun?
- I'm always suspicious of men like him.
- Onun gibi erkekler hakkında her zaman kuşkuluyum.
- I have no idea of what it is like.
- Onun neye benzediği hakkında bir fikrim yok.
- What's your impression of the United States?
- Birleşik Devletler hakkındaki izleniminiz nedir?
- I was informed of his failure in the examination.
- Onun sınavdaki başarısızlığı hakkında bana bilgi verildi.
- He has a great storehouse of knowledge about historical details but I seriously doubt that's of any use in life.
- Tarihi detaylar hakkında büyük bir bilgisi var ama bunun hayatta bir işe yarayacağından şüpheliyim.
- He denied knowing anything of their plan.
- Planları hakkında bir şey bildiğini inkar etti.
- I have no recollection of that event.
- O olay hakkında bir bilgim yok.
- He never speaks of the accident.
- Kaza hakkında hiç konuşmuyor.
- I have a good opinion of this novel.
- Bu roman hakkında izlenimim iyi.
- I have no idea what kind of car Tom drives.
- Tom'un ne tür bir araba kullandığı hakkında hiçbir fikrim yok.
- What's your impression of China?
- Çin hakkındaki izleniminiz nedir?
- I don't have much knowledge of physics.
- Fizik hakkında çok fazla bilgim yok.
- He has a superficial knowledge of navigation.
- Navigasyon hakkında yüzeysel bir bilgisi var.
- I have no idea of how to send a fax.
- Bir faksın nasıl gönderileceği hakkında hiç bir fikrim yok.
- What is your impression of America?
- Amerika hakkındaki izleniminiz nedir?
- He has a very broad knowledge of the world.
- Dünya hakkında çok geniş bir bilgisi var.
- As a matter of fact, I know nothing about him.
- Aslına bakarsanız, onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- What's your impression of Tom?
- Tom hakkındaki izlenimin nedir?
- What's your impression of China?
- Çin hakkında ne düşünüyorsun?
- He has only a superficial knowledge of Japanese.
- Japonca hakkında sadece yüzeysel bir bilgisi var.
- He has a good knowledge of the internal affairs of Japan.
- Japonya'nın iç işleri hakkında geniş bilgi sahibidir.
- Tom has a very high opinion of you.
- Tom senin hakkında çok iyi şeyler düşünüyor.
- He gave an explanation of the machine.
- Makine hakkında bir açıklama yaptı.
- My impression of America is very good.
- Amerika hakkındaki izlenimim çok iyi.
- I have a general idea of what he means.
- Ne demek istediği hakkında genel bir fikrim var.
- What were your impressions of Tom?
- Tom hakkında izlenimlerin neydi?
- I have no idea of how to send a fax.
- Nasıl faks gönderileceği hakkında hiçbir fikrim yok.
- He didn't have the least idea of the book.
- Kitap hakkında en ufak bir fikri yoktu.
- What's your impression of them?
- Onlar hakkında izlenimin nedir?
- Tom had a good opinion of Mary.
- Tom'un Mary hakkında iyi bir fikri vardı.
- Sami informed Layla of Farid's past.
- Sami, Layla'ya Farid'in geçmişi hakkında bilgi verdi.
- He gave several examples of how we could change things.
- İşleri nasıl değiştirebileceğimiz hakkında birkaç örnek verdi.
- Tom had no idea of what was happening.
- Tom'un neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
- He has a very broad knowledge of the world.
- O, dünya hakkında çok geniş bir bilgiye sahiptir.
- He gave a short account of the accident.
- Kaza hakkında kısa bir açıklama yaptı.
- I have a low opinion of Tom.
- Tom hakkında kötü bir fikrim var.
- He has written several criticisms of that play.
- Bu oyun hakkında birkaç eleştiri yazdı.
- We have a good opinion of your invention.
- Buluşunuz hakkındaki izlenimimiz iyi.
- What's your impression of him?
- Onun hakkında ne düşünüyorsun?
- Tom wrote a scathing review of Mary's book.
- Tom, Mary'nin kitabı hakkında sert bir eleştiri yazdı.
- What's your impression of her?
- Onun hakkında ne düşünüyorsun?
- He was accused of having lied about the affair.
- Olay hakkında yalan söylemekle suçlandı.
- What's your opinion of Japanese food?
- Japon yemekleri hakkında ne düşünüyorsun?
- He has written several criticisms of that play.
- O oyun hakkında birkaç eleştiri yazdı.
- Tom has almost no experience of women.
- Tom'un kadınlar hakkında neredeyse hiç tecrübesi yok.
- I have little knowledge of biochemistry.
- Biyokimya hakkında çok az bilgim var.
- What were your impressions of Tom?
- Tom hakkındaki izlenimleriniz nelerdi?
- I have little knowledge of biochemistry.
- Biyokimya hakkında az bilgiye sahibim.
- A baby has no knowledge of good and evil.
- Bir bebeğin iyi ve kötü hakkında bilgisi yoktur.
- I have no idea of what it is like.
- Nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
- What was your first impression of London?
- Londra hakkındaki ilk izleniminiz neydi?
- Tom thinks very highly of you.
- Tom senin hakkında çok iyi düşünüyor.
- He was accused of having lied about the affair.
- İlişki hakkında yalan söylemekle suçlandı.
- We had a good opinion of your son.
- Oğlunuz hakkındaki izlenimimiz iyiydi.
- He has only a superficial knowledge of the matter.
- Konu hakkında sadece yüzeysel bir bilgiye sahipti.
- Tell me your impression of this book.
- Bana bu kitap hakkındaki izlenimlerini anlat.
- She has an encyclopedic knowledge of cooking.
- Yemek pişirme hakkında her şeyi bilir.
- He denied knowing anything of their plan.
- Onların planı hakkında bir şey bilmediğini inkar etti.
- I have a very good opinion of Tom.
- Tom hakkında çok iyi bir fikrim var.
Show More (79)
|
2 |
of |
ile ilgili |
prep. |
|
- My second point is that of the celebrated 500 million.
- Bahsedeceğim ikinci husus, kutlanan 500 milyon ile ilgili.
- This is a question of equality of all patients in Europe.
- Bu, Avrupa'daki tüm hastaların eşitliği ile ilgili bir sorudur.
- This is an issue of the effectiveness of companies and businesses.
- Bu, şirketlerin ve işletmelerin etkinliği ile ilgili bir konudur.
- It concerns the Association of Former Members.
- Eski Üyeler Birliği ile ilgili.
- As I am quite sure MEPs agree, it is a question of the EU's credibility.
- Eminim ki Avrupa Parlamentosu üyelerinin de hemfikir olduğu üzere, bu AB'nin güvenilirliği ile ilgili bir sorundur.
- This is a question of the EU's loyalty and honesty towards its partners.
- Bu, AB'nin ortaklarına karşı sadakati ve dürüstlüğü ile ilgili bir meseledir.
- This is a question of equality of all patients in Europe.
- Bu, Avrupa'daki tüm hastaların eşitliği ile ilgili bir sorundur.
- My second point is that of the celebrated 500 million.
- Değinmek istediğim ikinci husus, kutlanan 500 milyon ile ilgili.
- This is because it really is a case of interests of power.
- Çünkü bu gerçekten de güç çıkarları ile ilgili bir durumdur.
- This is my final interpretation of Rule 19.
- Bu benim Kural 19. ile ilgili son yorumumdur.
- This is a question of the EU's loyalty and honesty towards its partners.
- Bu, AB'nin ortaklarına karşı sadakati ve dürüstlüğü ile ilgili bir sorudur.
- I will come back to those in my explanation of vote.
- Oylama ile ilgili açıklamalarımda bunlara geri döneceğim.
- Considerations of human rights have an effect at different levels.
- İnsan hakları ile ilgili hususlar farklı düzeylerde etkili olmaktadır.
- The second question is that of staff training.
- İkinci soru personel eğitimi ile ilgili.
- I have understood the special issue of milk quotas in the Azores.
- Azor Adaları'ndaki süt kotaları ile ilgili özel konuyu anladım.
- This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- Tom warned me of the danger.
- Tom tehlike ile ilgili beni uyardı.
- The police will reveal the truth of the case.
- Polis, dava ile ilgili gerçeği ortaya çıkaracak.
- He got over the shock of his father's death.
- Babasının ölümü ile ilgili şoku atlattı.
- He had to write an account of the baseball game.
- Beyzbol oyunu ile ilgili açıklama yapmak zorunda kaldı.
- I have a general idea of what he means.
- Onun ne demek istediği ile ilgili genel bir fikrim var.
- She's working a case of her own.
- O kendi ile ilgili bir davayı çalışıyor.
- Tom cut up all the pictures he had of Mary.
- Tom Mary ile ilgili sahip olduğu tüm resimleri parçaladı.
- As a matter of fact, he knows very little of the matter.
- Aslında o, mesele ile ilgili çok az şey biliyor.
- We should've warned Tom of the danger.
- Tom'u tehlike ile ilgili uyarmalıydık.
- Tom gave them a general idea of what he wanted.
- Tom onlara onun ne istediği ile ilgili genel bir fikir verdi.
- You've been informed of your account state three days ago.
- Üç gün önce hesap durumunuz ile ilgili bilgilendirildiniz.
- I asked Tom what he thought of Mary.
- Tom'a Mary ile ilgili ne düşündüğünü sordum.
- Tom wrote a scathing review of Mary's book.
- Tom, Mary'nin kitabı ile ilgili kırıcı bir eleştiri yazdı.
- Tom has fond memories of Mary.
- Tom'un Mary ile ilgili güzel anıları var.
- They weren't warned of the tidal wave.
- Onlar tsunami ile ilgili uyarılmadılar.
- He has some knowledge of editing.
- Düzenleme ile ilgili biraz bilgisi var.
- Is there any hope of his success?
- Onun başarısı ile ilgili bir umut var mı?
- I've had my share of problems with Tom.
- Tom ile ilgili sorunlarım vardı.
- What was your first impression of London?
- Londra ile ilgili ilk izlenimin neydi?
Show More (32)
|
3 |
of |
-in |
prep. |
|
- You can trust Henry; he's a man of his word.
- Henry'ye güvenebilirsin; sözünün eri bir adamdır.
- The people of Woodpine no longer trust the mayor.
- Woodpine'ın halkı artık belediye başkanına güvenmiyor.
- The charity ball is on the 15th of November.
- Yardım balosu kasımın on beşinde.
- What's the width of your desk?
- Masanızın genişliği ne kadar?
- Most of our employees work remotely.
- Çalışanlarımızın çoğu uzaktan çalışıyor.
- I was very impressed by the works of Victor Hugo.
- Victor Hugo'nun eserlerinden çok etkilendim.
- The supporters of the team were devastated by their defeat.
- Takımın taraftarları yenilgi karşısında yıkıldı.
- We live south of the river.
- Biz nehrin güneyinde yaşıyoruz.
Show More (5)
|
4 |
of |
ait |
prep. |
|
- It is true that the performance of individual lorries is improving, but they are doing more miles.
- Şahsa ait kamyonların performansının arttığı doğru, ancak daha fazla kilometre yapıyorlar.
- Sami sent Layla some pictures of his.
- Sami, Leyla'ya kendine ait bazı resimler gönderdi.
- It's nice if a child can have a room of his own.
- Bir çocuğun kendine ait bir odası olması güzel bir şey.
- I think I've found something of yours.
- Sanırım sana ait bir şey buldum.
- I have something of yours.
- Bende sana ait bir şey var.
- I have very few pictures of myself as a baby.
- Bebekliğime ait çok az fotoğrafım var.
- All these pictures are of me.
- Bu fotoğrafların hepsi bana aittir.
Show More (4)
|
5 |
of |
yönelik |
prep. |
|
- There have been murders of Serbs over the last few days.
- Son birkaç gün içerisinde Sırplara yönelik cinayetler işlendi.
- We reject this because any abuse of children is a criminal offence.
- Bunu reddediyoruz çünkü çocuklara yönelik her türlü istismar cezai bir suçtur.
- There are extensive infringements of human rights.
- İnsan haklarına yönelik kapsamlı ihlaller söz konusudur.
- The treatment of journalists and authors in Belarus is scandalous.
- Belarus'ta gazetecilere ve yazarlara yönelik muamele skandal niteliğindedir.
- Where are the wide criticisms of the SCF opinion?
- Gıda Bilimi Komitesi görüşüne yönelik geniş eleştiriler nerede?
- The criticism of the actor's performance was just.
- Aktörün performansına yönelik eleştiriler haklıydı.
Show More (3)
|
6 |
of |
-den |
prep. |
|
- Tanya became vice president of sales and marketing.
- Tanya satış ve pazarlamadan sorumlu başkan yardımcısı oldu.
- Here's a photo of my mother in college.
- İşte annemin üniversiteden bir fotoğrafı.
- Mike died of a massive heart attack.
- Mike ağır bir kalp krizinden öldü.
- She wore stockings of wool or silk, depending on the weather.
- Havanın durumuna göre yün ya da ipekten çoraplar giyerdi.
Show More (1)
|
7 |
of |
-nin |
prep. |
|
- The next meeting is at the end of the week.
- Bir sonraki toplantı haftanın sonunda yapılacak.
- The arrival of the principal caused panic among the students.
- Müdürün gelişi öğrenciler arasında panik yarattı.
Show More (-1)
|
8 |
of |
belirli bir zamanda |
prep. |
|
- You'll see my dress on the day of the wedding.
- Gelinliğimi düğün günü göreceksin.
- The documentary is about the economic crisis of 1976.
- Belgesel 1976 yılındaki ekonomik krizi konu alıyor.
Show More (-1)
|
9 |
of |
olan |
prep. |
|
- I have a girl of 2 and a boy of 7.
- İki yaşında bir kızım ve yedi yaşında bir oğlum var.
Show More (-2)
|
10 |
of |
kadar |
prep. |
|
- A busload of tourists just arrived.
- Az önce bir otobüs kadar turist geldi.
Show More (-2)
|
11 |
of |
kala |
prep. |
|
- "When is the film?' 'At quarter of five.'
- "Film saat kaçta? "Beşe çeyrek kala."
Show More (-2)
|
12 |
of |
ile |
prep. |
|
- You must be very proud of your children.
- Çocuklarınızla çok gurur duyuyor olmalısınız.
Show More (-2)
|