pay - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
pay ödemek v.
  • He insisted on paying for my meal, but I refused.
  • Yemeğimi ödemek için ısrar etti ama ben reddettim.
  • I refuse to pay for someone else's mistakes.
  • Başkalarının hatalarının bedelini ödemeyi kabul etmiyorum.
  • That is the price that Europe will have to pay in order to gain credibility.
  • Avrupa'nın güvenilirlik kazanmak için ödemesi gereken bedel budur.
Show More (1364)
pay ödeme yapmak v.
  • The market could in theory pay for account to be taken of values such as quality.
  • Piyasa teorik olarak kalite gibi değerlerin dikkate alınması için ödeme yapabilir.
  • Why, then, should we pay a data protection supervisor as much as a judge at the ECJ?
  • O halde neden bir veri koruma denetçisine ATAD'daki bir yargıç kadar ödeme yapalım?
  • In other words, we are robbing Peter to pay Paul!
  • Başka bir deyişle Paul'a ödeme yapmak için Peter'ı soyuyoruz!
Show More (231)
pay etmek v.
  • We should continue to pay particular attention to immigration and all the complex effects that it brings with it.
  • Göç ve beraberinde getirdiği tüm karmaşık etkilere özellikle dikkat etmeye devam etmeliyiz.
  • In particular, more attention needs to be paid to Articles 41 and 42 of the Charter of Fundamental Rights.
  • Özellikle Temel Haklar Şbildirgesi'nin 41. ve 42. Maddelerine daha fazla dikkat edilmesi gerekmektedir.
  • We shall pay close attention to developments in this area by the end of the year.
  • Yıl sonuna kadar bu alandaki gelişmeleri yakından takip edeceğiz.
Show More (129)
pay para ödemek v.
  • It appears that we have to pay what goes towards cows and wheat but not what goes towards disasters.
  • Görünüşe göre ineklere ve buğdaya giden parayı ödemek zorundayız ama felaketlere giden parayı ödemiyoruz.
  • We pay from the taxpayers' money.
  • Vergi mükelleflerinin parasıyla ödeme yapıyoruz.
  • It appears that we have to pay what goes towards cows and wheat but not what goes towards disasters.
  • Görünen o ki, ineklere ve buğdaya giden parayı ödemek zorundayız ama afetlere giden parayı ödemeyeceğiz.
Show More (118)
pay ücret n.
  • Last but not least, the pay and benefits package must be reviewed.
  • Son olarak, ücret ve yan haklar paketi gözden geçirilmelidir.
  • That is not the way to achieve equal pay and economic equality.
  • Eşit ücret ve ekonomik eşitliği sağlamanın yolu bu değildir.
  • Women have difficulty not just in accessing work but in advancing their careers and levels of pay.
  • Kadınlar sadece işe erişimde değil, kariyerlerinde ve ücret seviyelerinde ilerlemekte de zorluk çekmektedir.
Show More (49)
pay maaş n.
  • I receive my pay on the last day of the month.
  • Maaşımı ayın son günü alıyorum.
  • What the newspapers will tell them is that Parliament delayed discussing it until it had talked about its own pay.
  • Gazetelerin onlara söyleyeceği şey, Parlamento'nun kendi maaşları hakkında konuşana kadar bunu tartışmayı ertelediğidir.
  • We are awarding ourselves a 20% pay rise from a zero-growth budget.
  • Sıfır büyüme bütçesinden kendimize %20 maaş artışı veriyoruz.
Show More (35)
pay para vermek v.
  • They should pay me.
  • Onlar bana para vermeliler.
  • I don't really want to pay that much for a new car.
  • Yeni bir arabaya o kadar para vermek istemiyorum.
  • Tom pays Mary to clean his house.
  • Tom Mary'ye evini temizlemesi için para veriyor.
Show More (21)
pay ödeme n.
  • Internal pay rates, some have told us, are confidential.
  • Bazılarının bize söylediğine göre iç ödeme oranları gizlidir.
  • We cannot approve of a statute that contains possible elements in the form of concealed pay.
  • Gizli ödeme şeklinde olası unsurlar içeren bir tüzüğü onaylayamayız.
  • Internal pay rates, some have told us, are confidential.
  • Bazıları bize iç ödeme oranlarının gizli olduğunu söyledi.
Show More (9)
pay vermek v.
  • Healthy eating habits paid dividends later on in her life.
  • Sağlıklı beslenme alışkanlıkları onun hayatının ilerleyen dönemlerinde meyvelerini verdi.
  • Tom wouldn't do that even if you paid him.
  • Tom'a para versen bile bunu yapmaz.
  • If someone paid you to kill Tom, would you?
  • Biri Tom'u öldürmen için sana para verseydi, öldürür müydün?
Show More (4)
pay karşılığını vermek v.
  • Honesty will pay in the long run.
  • Dürüstlük uzun vadede karşılığını verecektir.
  • Your efforts will soon pay off.
  • Çabalarınız yakında karşılığını verecek.
  • Honesty pays.
  • Dürüstlük karşılığını verir.
Show More (3)
pay ödeyen adj.
  • As it is ultimately the weakest who pays, I reject this model.
  • Nihayetinde ödeyenler en zayıflar olduğu için bu modeli reddediyorum.
  • I wasn't the one who paid the bill.
  • Hesabı ödeyen ben değildim.
  • It was you who paid the bill, wasn't it?
  • Hesabı ödeyen sendin, değil mi?
Show More (0)
pay (ücret) ödemek v.
  • I paid the gardener £20 for the whole day.
  • Bahçıvana tam gün için 20 sterlin ödedim.
Show More (-2)
pay (fatura) ödemek v.
  • It was your responsibility to pay the electricity bill.
  • Elektrik faturasını ödemek sizin sorumluluğunuzdaydı.
Show More (-2)
pay (tazminat) ödemek v.
  • The company was ordered to pay them £2 million in damages.
  • Şirketin kendilerine 2 milyon sterlin tazminat ödemesine hükmolunmuştur.
Show More (-2)
pay döndürmek v.
  • The shop only recently started to pay its way.
  • Dükkan daha yeni yeni kendini döndürür oldu.
Show More (-2)
Inglés Turco
share pay n.
  • So the Council must bear its share of responsibility for this if its action is to be approved.
  • Dolayısıyla eylemi onaylanacaksa Konsey bu konuda kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmelidir.
  • I believe that everyone must take on their share of responsibility and do their share of the work involved in this.
  • Herkesin kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmesi ve bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyorum.
  • All countries are concerned and their internal rules affected, whatever their share of international trade.
  • Uluslararası ticaretteki payları ne olursa olsun, tüm ülkeler endişe duymakta ve iç kuralları etkilenmektedir.
Show More (76)
part pay n.
  • Statistical illusion also has a part in this.
  • Bunda istatistiksel yanılsamanın da payı var.
  • For our part, we refuse to take part in this trickery.
  • Biz kendi payımıza bu oyuna gelmeyi reddediyoruz.
  • We for our part will and do verify that each Member State has set up a reliable system of on-the-spot checks.
  • Biz kendi payımıza, her Üye Devletin güvenilir bir yerinde kontrol sistemi kurduğunu doğrulayacağız ve doğruluyoruz.
Show More (5)
portion pay n.
  • Give me my portion.
  • Bana payımı ver.
  • He has not paid his portion of the rent.
  • Kiranın kendi payına düşen kısmını ödemedi.
  • He has not paid his portion of the rent.
  • O, kira payını ödemedi.
Show More (0)
piece (of the action) pay n.
  • All the competitors are trying to get their piece of the pie.
  • Tüm yarışmacılar pastadan paylarını almaya çalışıyor.
  • I said my piece.
  • Ben kendi payımı söyledim.
  • All the competitors are trying to get their piece of the pie.
  • Tüm rakipler pastadan pay almaya çalışıyor.
Show More (0)
stake pay n.
  • We need to invest in helping the rural population to have a stake in their local economies.
  • Kırsal nüfusun kendi yerel ekonomilerinde pay sahibi olmalarına yardımcı olmak için yatırım yapmalıyız.
  • They have no stake in their village, regional or national economies.
  • Köylerinde, bölgesel ya da ulusal ekonomide hiçbir payları yok.
Show More (-1)
margin pay n.
  • Ten thousand dollars was enough, but they added a safety margin of a thousand dollars.
  • On bin dolar yeterliydi ama bin dolarlık bir güvenlik payı eklemişler.
Show More (-2)
lot pay n.
  • I too would like to express my concern over the lot of development aid in the budget.
  • Ben de bütçede kalkınma yardımlarına ayrılan paya ilişkin endişelerimi ifade etmek isterim.
Show More (-2)
hand pay n.
  • The shadow rapporteurs no doubt also had a hand in this.
  • Şüphesiz bunda gölge raportörlerin de payı vardır.
Show More (-2)