| 1 |
picture (one) (doing something) |
(birini bir şey yaparken) hayal etmek |
v. |
|
- Tom can't picture himself as a teacher.
- Tom kendini bir öğretmen olarak hayal edemiyor.
- Can you picture it?
- Onu hayal edebiliyor musun?
- I can't picture you traumatized.
- Seni travma geçirirken hayal edemiyorum.
- I can't picture myself as the boss.
- Kendimi patron olarak hayal edemiyorum.
- I can't picture Tom doing that.
- Tom'u bunu yaparken hayal edemiyorum.
- I can't picture Tom in a dress.
- Tom'u elbise içinde hayal edemiyorum.
- That's hard to picture.
- Bunu hayal etmek zor.
- I can't picture Tom and Mary together.
- Tom ve Mary'yi birlikte hayal edemiyorum.
- Somehow I can't picture Tom living in Boston.
- Nedense Tom'u Boston'da yaşarken hayal edemiyorum.
- I can't picture myself as a father.
- Kendimi bir baba olarak hayal edemiyorum.
- I can't picture myself as a father.
- Kendimi bir baba olarak hayal edemem.
- I've been trying to picture the rest of my life with you.
- Hayatımın geri kalanını seninle hayal etmeye çalışıyorum.
- I can't picture myself as a dancer.
- Kendimi bir dansçı olarak hayal edemiyorum.
- Can you picture it?
- Hayal edebiliyor musun?
- I can't picture you traumatized.
- Seni sarsıntı geçirmiş halde hayal edemiyorum.
- I want you to picture me singing on stage.
- Sahnede şarkı söylediğimi hayal etmeni istiyorum.
- Close your eyes and picture a log house.
- Gözlerinizi kapatın ve bir ağaç ev hayal edin.
- I want you to picture me singing on stage.
- Beni sahnede şarkı söylerken hayal etmeni istiyorum.
- I can't quite picture Tom as a politician.
- Tom'u bir politikacı olarak hayal edemiyorum.
- I just can't picture that.
- Bunu hayal edemiyorum.
- Somehow I can't picture Tom working as a bartender.
- Nedense Tom'u barmen olarak çalışırken hayal edemiyorum.
- I just can’t picture that.
- Bunu hayal edemiyorum.
- I can't picture Tom in a dress.
- Tom'u bir elbise içinde hayal edemiyorum.
Show More (20)
|
| 2 |
picture (one) (doing something) |
(birini bir şey yaparken) gözünde canlandırmak |
v. |
|
- Her eyes were filled with tears when she pictured the sad scene to herself.
- Üzücü sahneyi kendi gözünde canlandırdığında gözleri yaşlarla doldu.
Show More (-2)
|
