| 1 |
plenty |
(pek) çok |
adj., adv. |
|
- However, there is plenty more scope for improvement in every country.
- Bununla birlikte, her ülkede iyileştirme için çok daha fazla alan bulunmaktadır.
- I think you're plenty smart.
- Senin çok zeki olduğunu düşünüyorum.
- We have plenty.
- Bizde çok var.
- That's plenty.
- Bu çok fazla.
- Tom gave me plenty to eat.
- Tom bana yiyecek çok şey verdi.
- There's plenty to talk about.
- Hakkında konuşacak çok şey var.
- There's actually plenty to do in Boston.
- Aslında Boston'da yapacak çok şey var.
- We have plenty.
- Çok şeyimiz var.
- Tom still has plenty to say.
- Tom'un hâlâ söyleyecek çok şeyi var.
- There are plenty more of those.
- Bunlardan çok daha fazlası vardır.
- We have plenty to think about.
- Hakkında düşünecek çok şeyimiz var.
- There's plenty to talk about.
- Konuşulacak çok şey var.
- We have plenty to talk about.
- Hakkında konuşacak çok şeyimiz var.
- We'll have plenty to do.
- Yapacak çok işimiz olacak.
- There was plenty going on.
- Çok şey oluyordu.
- We have plenty to keep us busy.
- Bizi meşgul edecek çok şey var.
- I've got plenty to do.
- Yapacak çok işim var.
- We have plenty money.
- Çok paramız var.
- We'll have plenty to do.
- Yapacak çok şeyimiz olacak.
- I think you're plenty smart.
- Bence sen çok zekisin.
- You did plenty.
- Çok şey yaptın.
- We have plenty to keep us busy.
- Bizi meşgul tutacak çok şeyimiz var.
- She gave me plenty to eat.
- O bana yemek için çok şey verdi.
- They have plenty.
- Onlarda çok var.
- There's plenty to do in Boston.
- Boston'da yapacak çok şey var.
- We know you've got plenty to say.
- Söyleyecek çok şeyin olduğunu biliyoruz.
- We've got plenty.
- Çok şeyimiz var.
- We have plenty to talk about.
- Konuşacak çok şeyimiz var.
- Sami has got plenty to say.
- Sami'nin söyleyecek çok şeyi var.
- We've got plenty.
- Bizde çok var.
- That's probably plenty.
- Bu muhtemelen çok fazla.
- We have plenty to think about.
- Düşünecek çok şeyimiz var.
Show More (29)
|
| 2 |
plenty |
bol bol |
adv. |
|
- She gave me plenty to eat.
- Bana bol bol yemek verdi.
- Tom gave me plenty to eat.
- Tom bana bol bol yiyecek verdi.
- Tom gave Mary plenty to eat.
- Tom Mary'ye bol bol yiyecek verdi.
- Tom gave Mary plenty to eat.
- Tom, Mary'ye bol bol yiyecek verdi.
Show More (1)
|
| 3 |
plenty |
pek çok |
adj. |
|
- That's probably plenty.
- O, muhtemelen pek çok.
- There's plenty left.
- Kalan pek çok şey var.
- There's plenty to do in Boston.
- Boston'da yapacak pek çok şey var.
Show More (0)
|
| 4 |
plenty |
bol |
adj. |
|
- These boxes have plenty space on the interior.
- Bu kutuların içinde bolca boşluk var.
- These boxes have plenty space on the interior.
- Bu kutuların iç kısmında bol alanı var.
Show More (-1)
|
