1 |
primary |
birincil |
adj. |
|
- You talked about comitology as if it were the holy of holies, as if it were our primary objective.
- Komitoloji hakkında sanki en kutsal şeymiş gibi, sanki birincil hedefimizmiş gibi konuştunuz.
- I believe, though, that Parliament, being composed of elected representatives, is the primary partner in dialogue.
- Bununla birlikte seçilmiş temsilcilerden oluşan Parlamentonun diyalogda birincil ortak olduğuna inanıyorum.
- Vaccination and testing should, in principle, be the primary option and should become standard practice.
- Aşılama ve test prensip olarak birincil seçenek olmalı ve standart uygulama haline gelmelidir.
- We have all decided that the producer has primary responsibility for his products.
- Hepimiz üreticinin ürünleri için birincil sorumluluğa sahip olduğuna karar verdik.
- Monitoring for compliance with international legislation will also be of primary importance.
- Uluslararası mevzuata uyumun izlenmesi de birincil öneme sahip olacaktır.
- Their central banks will have to be independent and have price stability as their primary objective.
- Merkez bankalarının bağımsız olması ve fiyat istikrarını birincil hedef olarak benimsemesi gerekecektir.
- Your primary task will be to convene the IGC to examine the draft Constitution.
- Birincil göreviniz Anayasa taslağını incelemek üzere Hükûmetlerarası Konferans'ı toplamak olacaktır.
- The Rules of Procedure are a secondary rather than a primary point of reference.
- İçtüzük birincil değil ikincil bir referans noktasıdır.
- We must remember that we are looking for primary energy savings.
- Birincil enerji tasarrufu arayışında olduğumuzu unutmamalıyız.
- Similarly, anything not contained in primary or secondary legislation is meaningless as far as the Union is concerned.
- Benzer şekilde, birincil ya da ikincil mevzuatta yer almayan her şey Birlik açısından anlamsızdır.
- Similarly, anything not contained in primary or secondary legislation is meaningless as far as the Union is concerned.
- Benzer şekilde, birincil veya ikincil mevzuatta yer almayan herhangi bir husus, Birlik söz konusu olduğunda anlamsızdır.
- They are not in themselves the primary function of this new authority.
- Kendi başlarına bu yeni otoritenin birincil işlevi değiller.
- Primary responsibility for dealing with Iraqi disarmament lies with the Security Council.
- Irak'ın silahsızlandırılması konusunda birincil sorumluluk Güvenlik Konseyi'ne aittir.
- In this model, safety has given way to cost-cutting as a primary concern.
- Bu modelde güvenlik birincil kaygı olarak yerini maliyet düşürmeye bırakmıştır.
- Surely, at this moment in time, adequate control of violence must be the primary condition.
- Şüphesiz, şu anda şiddetin yeterli düzeyde kontrol altına alınması birincil koşul olmalıdır.
- We must remember that we are looking for primary energy savings.
- Birincil enerji tasarrufu aradığımızı unutmamalıyız.
- It is also of primary importance that we create a single European representative for these two policies.
- Bu iki politika için tek bir Avrupa temsilcisi oluşturmamız da birincil öneme sahiptir.
- The British Government must take primary responsibility for this state of affairs.
- İngiliz Hükümeti bu durumun birincil sorumluluğunu üstlenmelidir.
- Because I would genuinely like European law to be genuinely a primary source of law.
- Avrupa hukukunun gerçekten birincil bir kaynak olarak kullanılmasını istiyorum.
- We have complied with our primary obligation, which is to fulfil our mandates, and will continue to do so in the future.
- Yetkilerimizi yerine getirmek olan birincil yükümlülüğümüze uyduk ve gelecekte de uymaya devam edeceğiz.
- This truly is the primary objective.
- Bu gerçekten de birincil hedeftir.
- If the social aspect were the primary objective, we would have to consider other issues.
- Eğer sosyal boyut birincil hedef olsaydı, diğer konuları da dikkate almamız gerekirdi.
- As the draft EU constitution makes Parliament the primary legislator, Parliament must itself respect that role.
- Taslak AB anayasası Parlamentoyu birincil yasa koyucu olarak belirlediğinden, Parlamento da bu role saygı göstermelidir.
- Primary responsibility for dealing with Iraqi disarmament lies with the Security Council.
- Irak'ın silahsızlandırılması konusunda birincil sorumluluk Güvenlik Konseyine aittir.
- Primary responsibility for dealing with Iraqi disarmament lies with the Security Council.
- Irak'ın silahsızlandırılması ile ilgili birincil sorumluluk Güvenlik Konseyi'ne aittir.
- But clearly there were, in Göteborg, anarchic groups whose essential, primary purpose was to undermine democracy itself.
- Ancak Göteborg'da temel ve birincil amaçları demokrasinin altını oymak olan anarşik gruplar olduğu açıktır.
- That is for us of primary importance.
- Bu bizim için birincil öneme sahiptir.
- In this model, safety has given way to cost-cutting as a primary concern.
- Bu modelde güvenlik, birincil kaygı olarak yerini maliyet düşürmeye bırakmıştır.
- The multifunctional and cross-sectoral approach to soil is of primary importance.
- Toprağa yönelik çok işlevli ve sektörler arası yaklaşım birincil öneme sahiptir.
- Exchanging breath is our primary interaction with the world.
- Nefes alışverişi dünya ile birincil etkileşimimizdir.
- Telescopes have a primary and a secondary mirror.
- Teleskopların bir birincil ve bir ikincil aynası vardır.
- Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medyası birincil bilgi kaynağımızdır.
- Some states select primary candidates by caucus, while others hold an election.
- Diğerleri bir seçim düzenlerken, bazı devletler parti yönetim kurulu tarafından birincil adaylar seçerler.
- Telescopes have a primary and a secondary mirror.
- Teleskopların birincil ve ikincil aynası vardır.
- The primary aim of science is to find truth, new truth.
- Bilimin birincil amacı gerçeği, yani yeni gerçeği bulmaktır.
- The primary cause of his failure is laziness.
- Başarısızlığının birincil nedeni tembellik.
- Who's your primary physician?
- Birincil doktorun kim?
- Do you have a primary care doctor?
- Birincil bakım doktorunuz var mı?
Show More (35)
|
2 |
primary |
öncelikli |
adj. |
|
- Her primary concern was her children.
- Onun öncelikli kaygısı çocuklarıydı.
- Acquiring greater capacity remains our primary commitment.
- Daha fazla kapasite elde etmek öncelikli taahhüdümüz olmaya devam etmektedir.
- What was of primary importance for us was finding a harmonised system for the calculation method.
- Bizim için öncelikli önem taşıyan husus, hesaplama yöntemi için uyumlaştırılmış bir sistem bulmaktı.
- The Committee on Budgets attached primary importance to the need to embody all this in an Interinstitutional Agreement.
- Bütçe Komisyonu, tüm bunların bir Kurumlar Arası Anlaşma ile somutlaştırılması ihtiyacına öncelikli önem atfetmiştir.
- That should continue to be our primary objective.
- Bu bizim öncelikli hedefimiz olmaya devam etmelidir.
- Protecting public health is currently one of the primary concerns of the Union's citizens.
- Halk sağlığının korunması şu anda Birlik vatandaşlarının öncelikli kaygılarından biridir.
- The European Central Bank's primary goal is to ensure price stability.
- Avrupa Merkez Bankası'nın öncelikli hedefi fiyat istikrarını sağlamaktır.
- On the other hand, the primary concern is naturally for safety.
- Öte yandan öncelikli kaygı doğal olarak güvenliktir.
- More knowledge about the mental legacy of these terrorists is a primary requirement in this respect.
- Bu teröristlerin zihinsel mirası hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak bu açıdan öncelikli bir gerekliliktir.
- Our primary goal is to bridge the gap in economic development between the old and new Member States.
- Öncelikli hedefimiz eski ve yeni Üye Devletler arasındaki ekonomik kalkınma farkını kapatmaktır.
- The Committee on Budgets attached primary importance to the need to embody all this in an Interinstitutional Agreement.
- Bütçe Komitesi tüm bunların bir Kurumlar Arası Anlaşma ile somutlaştırılması gereğine öncelikli önem atfetmiştir.
- These should be primary objectives and should take precedence over any economic factors.
- Bunlar öncelikli hedefler olmalı ve her türlü ekonomik faktörün önüne geçmelidir.
- Combating poverty is the primary goal of the EU's development policy.
- Yoksullukla mücadele, AB'nin kalkınma politikasının öncelikli hedefidir.
- Your primary task will be to convene the IGC to examine the draft Constitution.
- Öncelikli göreviniz Anayasa taslağını incelemek üzere IGC'yi toplamak olacaktır.
- It is the primary task of the European Parliament to defend the interests of Europe's citizens.
- Avrupa Parlamentosu'nun öncelikli görevi Avrupa vatandaşlarının çıkarlarını savunmaktır.
- The problem of full employment is patently one of our primary concerns.
- Tam istihdam sorunu açık bir şekilde öncelikli kaygılarımızdan biridir.
- The fundamental and primary question is what tactics we should adopt in order to make the best progress.
- Temel ve öncelikli soru, en iyi ilerlemeyi sağlamak için hangi taktikleri benimsememiz gerektiğidir.
- My primary concern is your safety.
- Öncelikli endişem sizin güvenliğiniz.
- Safety is the primary concern.
- Öncelikli konu güvenlik.
- Love for the family is our primary duty.
- Aile sevgisi öncelikli görevimizdir.
- The cafeteria's primary problem is its quality.
- Kafeteryanın öncelikli sorunu kalitesi.
Show More (18)
|
3 |
primary |
ana |
adj. |
|
- The primary subject of our discussions today is human destiny and the fate of peoples.
- Bugünkü tartışmalarımızın ana konusu insanlığın ve halkların kaderidir.
- Moreover, companies whose primary activity is waste management employ between 200 000 and 400 000 people.
- Ayrıca ana faaliyetleri atık yönetimi olan şirketler 200.000 ila 400.000 kişi istihdam etmektedir.
- French is Tom's primary language.
- Fransızca Tom'un ana dili.
- His primary reason for going out was to see Patty.
- Onun dışarı çıkmak için ana nedeni Patty'yi görmekti.
- The primary motivation of the Crusades was economic, not religious.
- Haçlı Seferleri'nin ana motivasyonu dinî değil, ekonomikti.
- French is Tom's primary language.
- Fransızca Tom'un ana dilidir.
- The primary cause of his failure is laziness.
- Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
Show More (4)
|
4 |
primary |
temel |
adj. |
|
- Decent standards of primary health care must be ensured for the whole of the population.
- Nüfusun tamamı için yeterli temel sağlık hizmeti standartları temin edilmelidir.
- The primary motive for the enlargement of the European Union is that it will extend the stability zone.
- Avrupa Birliği'nin genişlemesinin temel nedeni, istikrar bölgesini genişletecek olmasıdır.
- One of the primary tasks of the European Parliament is to assess the way the Commission is functioning.
- Avrupa Parlamentosunun temel görevlerinden biri Komisyonun işleyişini değerlendirmektir.
- The primary motive for the enlargement of the European Union is that it will extend the stability zone.
- Avrupa Birliği'nin genişlemesinin temel gerekçesi istikrar bölgesini genişletecek olmasıdır.
- The primary motivation of the Crusades was economic, not religious.
- Haçlı Seferlerinin temel motivasyonu ekonomikti, dini değil.
Show More (2)
|
5 |
primary |
ilk |
adj. |
|
- They had found the primary tumor in June.
- Haziran ayında ilk tümörü bulmuşlardı.
- We are friends since the first day of primary school.
- İlkokulun ilk gününden beri arkadaşız biz.
- Turkey has over 12 million primary and secondary school pupils and some 500 000 teachers.
- Türkiye'de 12 milyondan fazla ilk ve orta okul öğrencisi ve 500 000 kadar öğretmen vardır.
- This applies to primary, secondary and university education alike.
- Bu durum ilk, orta ve üniversite eğitimi için de geçerlidir.
Show More (1)
|
6 |
primary |
esas |
adj. |
|
- It is an important linguistic clarification, but the primary amendment in this regard is Amendment no 13.
- Bu önemli bir dilsel açıklama olmakla birlikte bu konudaki esas değişiklik 13 sayılı değişikliktir.
- It is an important linguistic clarification, but the primary amendment in this regard is Amendment no 13.
- Bu önemli bir dilsel açıklama olmakla birlikte, bu konudaki esas değişiklik 13 sayılı değişikliktir.
- Layla was Fadil's primary girlfriend.
- Layla, Fadıl'ın esas kız arkadaşıydı.
- Who's your primary physician?
- Esas doktorun kim?
Show More (1)
|
7 |
primary |
başlıca |
adj. |
|
- It is, however, the very nature of the policies imposed by the EU that is the primary cause.
- Ancak bunun başlıca nedeni AB tarafından dayatılan politikaların doğasıdır.
- We should all recall that the primary motive of organised crime is financial gain.
- Hepimiz, organize suçların başlıca nedeninin mali kazanç olduğunu hatırlamalıyız.
- The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
- The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Hoarders dizisi Amerika'daki koltuk psikolojisinin başlıca nedenlerinden biridir.
Show More (1)
|
8 |
primary |
asli |
adj. |
|
- For it really is Parliament's primary task to decide legislation!
- Çünkü yasama konusunda karar vermek gerçekten de Parlamento'nun asli görevidir!
- The government has failed in its primary mission of serving the general interests of the people.
- Hükümet, halkın genel menfaatlerine hizmet etme şeklindeki asli görevinde başarısız olmuştur.
Show More (-1)
|
9 |
primary |
birinci |
adj. |
|
- I need to find a new primary care provider.
- Yeni bir birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcısı bulmam gerekiyor.
- I need to find a new primary care provider.
- Yeni bir birinci basamak sağlık hizmeti sunucusu bulmalıyım.
Show More (-1)
|
10 |
primary |
ilkokul |
n. |
|
- She will start primary this fall.
- Bu sonbaharda ilkokula başlayacak.
Show More (-2)
|
11 |
primary |
ön |
n. |
|
- Texas holds its primary election next week.
- Teksas'ta gelecek hafta ön seçimler yapılacak.
Show More (-2)
|
12 |
primary |
ön |
adj. |
|
- Not quantity, but quality must from now on, be of primary concern.
- Bundan böyle nicelik değil, nitelik ön planda olmalıdır.
Show More (-2)
|
13 |
primary |
asıl |
adj. |
|
- Our primary concern, however, concerns extending Europol's competencies.
- Ancak bizim asıl endişemiz Europol'ün yetkilerinin genişletilmesiyle ilgilidir.
Show More (-2)
|