|
- The Commission agrees with Parliament that Kyrgyzstan has put its good reputation on the line over the last two years.
- Komisyon, Kırgızistan'ın son iki yılda itibarını tehlikeye attığı konusunda Parlamento ile hemfikirdir.
- The row about the Stability and Growth Pact has scarcely improved the EU’s reputation.
- İstikrar ve Büyüme Paktı ile ilgili tartışmalar AB'nin itibarını pek de arttırmadı.
- Not all Member States enjoy the same good reputation in this connection.
- Tüm Üye Devletler bu konuda aynı itibara sahip değildir.
- I can gauge its importance for my country's international reputation.
- Bunun ülkemin uluslararası itibarı açısından önemini ölçebiliyorum.
- I believe that it will damage the reputation of this Parliament if we continue with such uneven timetabling.
- Bu tür dengesiz zaman çizelgeleriyle devam etmemizin bu Parlamentonun itibarına zarar vereceğine inanıyorum.
- In this case you have done justice to your talent and reputation.
- Bu durumda yeteneğinizin ve itibarınızın hakkını vermiş oluyorsunuz.
- They absolutely do not deserve the reputation Meciar has given them.
- Meciar'ın onlara verdiği itibarı kesinlikle hak etmiyorlar.
- There was a grave danger of this House's reputation being damaged.
- Bu Meclis'in itibarının zedelenmesi gibi ciddi bir tehlike söz konusuydu.
- There is a fear that, once again, the reputation of rail transport will incur lasting damage.
- Demiryolu taşımacılığının itibarının bir kez daha kalıcı hasara uğramasından korkulmaktadır.
- The Commission's poor management tarnishes the reputation of all the European institutions.
- Komisyon'un kötü yönetimi tüm Avrupa kurumlarının itibarını zedelemektedir.
- Arthur Andersen also had a good reputation until that business was struck by disaster.
- Arthur Andersen'in de iyi bir itibarı vardı, ta ki bu iş felakete uğrayana kadar.
- Have you no concern for the reputation of this House?
- Bu Meclisin itibarını hiç mi düşünmüyorsunuz?
- So far, this sector has enjoyed a sound reputation where security is concerned.
- Şimdiye kadar bu sektör, güvenlik söz konusu olduğunda sağlam bir itibara sahip olmuştur.
- The Commission's poor management tarnishes the reputation of all the European institutions.
- Komisyonun kötü yönetimi tüm Avrupa kurumlarının itibarını zedelemektedir.
- Europe is thus creating a good reputation for itself on the cheap.
- Avrupa böylece ucuza kendisi için iyi bir itibar yaratıyor.
- This will all only leave a legacy of bitterness and it will drag Israel's international reputation through the mire.
- Tüm bunlar sadece acı bir miras bırakacak ve İsrail'in uluslararası itibarını bataklığa sürükleyecektir.
- AOL and NTL have excellent reputations, but others are not doing the job.
- AOL ve NTL'nin mükemmel bir itibarı var ama diğerleri bu işi yapmıyor.
- I believe that it will damage the reputation of this Parliament if we continue with such uneven timetabling.
- Bu tür eşitsiz zaman çizelgeleri ile devam etmemizin bu Parlamentonun itibarına zarar vereceğine inanıyorum.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer sana bir şey olursa, itibarım zedelenir.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer sana bir şey olursa itibarım zarar görür.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer size bir şey olursa, itibarım zedelenir.
- The reputation of social democracy has since been damaged.
- O zamandan beri sosyal demokrasinin itibarı zedelendi.
- The reputation of social democracy has since been damaged.
- O günden bu yana sosyal demokrasinin itibarı zedelendi.
- The reputation of social democracy has since been damaged.
- Sosyal demokrasinin itibarı o zamandan beri zarar görmüştür.
- My reputation has been destroyed.
- İtibarım yerle bir oldu.
- Sami damaged Layla's reputation.
- Sami, Leyla'nın itibarına zarar verdi.
- Do you really think this will ruin my reputation?
- Bunun itibarımı mahvedeceğini gerçekten düşünüyor musun?
- Are you trying to ruin my reputation?
- İtibarımı mı mahvetmeye çalışıyorsun?
- Tom's reputation isn't exactly untainted.
- Tom'un itibarı pek de lekelenmemiş sayılmaz.
- Do you really think it will destroy my reputation?
- Bunun gerçekten benim itibarımı yok edeceğini mi düşünüyorsun?
- He cares a lot about his reputation.
- İtibarını çok önemsiyor.
- Sami destroyed Layla's reputation.
- Sami, Layla'nın itibarını yok etti.
- Tom's reputation is impeccable.
- Tom'un itibarı kusursuzdur.
- Tom is damaging his reputation.
- Tom itibarını zedeliyor.
- Sami wanted to destroy Layla's reputation.
- Sami, Layla'nın itibarını yok etmek istiyordu.
- His reputation was at stake.
- İtibarı tehlikedeydi.
- All I have is my reputation.
- Tek sahip olduğum şey itibarım.
- Do you really think this will ruin my reputation?
- Gerçekten bunun itibarımı mahvedeceğini mi düşünüyorsun?
- In the recent years, the reputation of serving as a soldier has steadily been lowered.
- Son yıllarda, asker olarak görev yapmanın itibarı giderek azaldı.
- I'm just thinking about your reputation.
- Ben sadece senin itibarını düşünüyorum.
- Tom cares a lot about his reputation.
- Tom itibarını çok önemsiyor.
- All I have is my reputation.
- Bütün sahip olduğum şey itibarım.
- Tom's reputation is impeccable.
- Tom'un itibarı kusursuz.
- Sami tarnished Layla's reputation.
- Sami, Layla'nın itibarını zedeledi.
- This is a new blow against the reputation of the automobile manufacturer.
- Bu, otomobil üreticisinin itibarına karşı yeni bir darbe.
- Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories.
- Salmonella salgınları, ıspanak ithalatçılarının temiz fabrikalar işletmek konusundaki itibarını lekeledi.
- It would hurt your reputation if you went to the party with Tom.
- Tom'la partiye gidersen itibarın zedelenir.
- Tom had to defend his reputation.
- Tom itibarını savunmak zorunda kaldı.
- You live freely if you haven't a reputation to lose.
- Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.
- That incident harmed his reputation.
- O olay onun itibarını zedeledi.
- Tom is damaging his reputation.
- Tom itibarına zarar veriyor.
- Sami damaged Layla's reputation.
- Sami, Leyla'nın itibarını zedeledi.
- He was desperate to defend his reputation.
- İtibarını korumak için çaresizdi.
- That scandal cost him his reputation.
- O skandal, onun itibarına mal oldu.
- Sami damaged Layla's reputation.
- Sami Layla'nın itibarını zedeledi.
- Tom has a good reputation.
- Tom'un iyi bir itibarı var.
- The gossip hurt his reputation.
- Dedikodu onun itibarını zedeledi.
- He can't afford to have his reputation hurt.
- İtibarının zedelenmesini göze alamaz.
- Sami damaged Layla's reputation.
- Sami, Leyla'nın itibarına hasar verdi.
- My reputation is at stake.
- İtibarım tehlikede.
- Are you trying to ruin my reputation?
- İtibarımı mahvetmeye mi çalışıyorsun?
- I have a reputation to protect.
- Korumam gereken bir itibarım var.
- The gossip hurt his reputation.
- Dedikodu onun itibarını zedelemiştir.
- The scandal hurt the company's reputation.
- Skandal şirketin itibarını zedeledi.
- The incident left a spot on his reputation.
- Bu olay onun itibarını zedelemiştir.
- That scandal cost him his reputation.
- Bu skandal ona itibar kaybettirdi.
- Fadil's reputation was ruined.
- Fadıl'ın itibarı mahvolmuştu.
- Tom has a terrible reputation.
- Tom'un çok kötü bir itibarı var.
- He cares a lot about his reputation.
- İtibarına çok dikkat eder.
- Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories.
- Salmonella salgınları ıspanak ithalatçılarının temiz fabrika çalıştırma itibarını lekeledi.
- I'm just thinking about your reputation.
- Sadece senin itibarını düşünüyorum.
- You live freely if you haven't a reputation to lose.
- Kaybedecek bir itibarınız yoksa özgürce yaşarsınız.
- The Dutch have a reputation for being good at languages.
- Hollandalıların dillerde iyi olma konusunda itibarı vardır.
- I don't care about my reputation.
- İtibarım umurumda değil.
- This is a new blow against the reputation of the automobile manufacturer.
- Bu, otomobil üreticisinin itibarına karşı yeni bir darbedir.
Show More (72)
|