|
- That there is particularly deep-seated frustration among rural communities is no secret.
- Kırsal topluluklar arasında özellikle derin bir hayal kırıklığı olduğu bir sır değildir.
- If that is the case, therefore, it is not a secret from anyone in Iraq, nor from Saddam Hussein.
- Eğer durum buysa, bu ne Irak'taki hiç kimseden ne de Saddam Hüseyin'den saklanan bir sır değildir.
- The brutal persecution of the Shiites in the south of the country is no secret either.
- Ülkenin güneyinde Şiilere yönelik acımasız zulüm de bir sır değil.
- That there is particularly deep-seated frustration among rural communities is no secret.
- Özellikle kırsal kesimdeki topluluklar arasında derin bir hayal kırıklığı olduğu bir sır değil.
- It is no secret that the Commission should have done something about the problem long ago.
- Komisyonun bu sorunla ilgili olarak uzun zaman önce bir şeyler yapmış olması gerektiği bir sır değil.
- It is no secret that I was unhappy with the deal concluded during July's conciliation.
- Temmuz ayındaki uzlaşma sürecinde varılan anlaşmadan memnun olmadığım bir sır değil.
- There are no pitfalls or secrets in this system.
- Bu sistemde hiçbir tuzak ya da sır yoktur.
- And I would simply like to give you what I feel is the secret of influence in Europe.
- Ve size Avrupa'daki nüfuzun sırrı olduğunu düşündüğüm şeyi vermek istiyorum.
- It is no secret that the Commission should have done something about the problem long ago.
- Komisyon'un bu sorunla ilgili olarak uzun zaman önce bir şeyler yapmış olması gerektiği bir sır değil.
- Information should not be kept back on account of industrial secrets or the threat of terrorism.
- Endüstriyel sırlar ya da terörizm tehdidi nedeniyle bilgi saklanmamalıdır.
- It is no secret that Member States were late with their transposition of the Seveso II directive into national law.
- Üye Devletlerin Seveso II direktifini ulusal hukuka aktarmakta geç kaldıkları bir sır değildir.
- If that is the case, therefore, it is not a secret from anyone in Iraq, nor from Saddam Hussein.
- Eğer durum böyleyse, bu ne Irak'taki hiç kimseden ne de Saddam Hüseyin'den saklanan bir sır değildir.
- It is no secret that the final negotiations will not be easy.
- Nihai müzakerelerin kolay olmayacağı bir sır değil.
- Let's pray this secret goes to the grave with T-Bone.
- Dua edelim de bu sır T-Bone'la birlikte mezara gitsin.
- Good books don't give up all their secrets at once.
- İyi kitaplar tüm sırlarını bir kerede vermezler.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında, bilmek istediğim sırları sana kimin sattığı.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında sırları sana kimin sattığını bilmeyi tercih ederim.
- Tom revealed the secret.
- Tom sırrı açığa vurdu.
- Tom said we have to keep this secret.
- Tom bu sırrı saklamamız gerektiğini söyledi.
- That'll always be our secret.
- O her zaman bizim sırrımız olacak.
- What happened isn't a secret.
- Olanlar sır değil.
- What's your secret?
- Sırrın nedir?
- I don't want to be your secret.
- Senin sırrın olmak istemiyorum.
- It's not a secret.
- Bu bir sır değil.
- She did not keep my secret.
- Sırrımı saklamadı.
- I know you've got a secret.
- Bir sırrın olduğunu biliyorum.
- It'll be our secret.
- Sırrımız olacak.
- Tom hates secrets.
- Tom sırlardan nefret ediyor.
- The secret of her beauty is her naturalness.
- Güzelliğinin sırrı doğallığıdır.
- Mary hates secrets.
- Mary sırlardan nefret ediyor.
- It was a secret.
- Bu bir sırdı.
- I already know your secret.
- Ben senin sırrını zaten biliyorum.
- It's an open secret.
- Bu açık bir sır.
- I already know the secret.
- Ben zaten sırrı biliyorum.
- We are not keeping any secrets.
- Hiç sır saklamıyoruz.
- Tom will never be able to keep this a secret.
- Tom asla bunu bir sır olarak tutamayacak.
- Tom revealed the secret to Mary.
- Tom, Mary'ye sırrını açıkladı.
- She hates secrets.
- O, sırlardan nefret ediyor.
- The secret of longevity is to choose your parents carefully.
- Uzun ömürlü olmanın sırrı ebeveynlerini dikkatli seçmektir.
- We've been trying to keep it a secret.
- Onu sır olarak saklamaya çalışıyoruz.
- The secret got out.
- Sır ortaya çıktı.
- I thought I knew all her secrets.
- Onun bütün sırlarını bildiğimi sanıyordum.
- Trust a woman with your secret, but cut off her tongue!
- Bir kadına sırrını emanet et, ama dilini kes!
- I thought I told you that was to be kept a secret.
- Sana bunun sır olarak kalması gerektiğini söylediğimi sanıyordum.
- She did not keep my secret.
- O, sırrımı saklamadı.
- She didn't tell me her secret.
- Bana sırrını söylemedi.
- I don't want this secret to be exposed.
- Bu sırrın açığa çıkmasını istemiyorum.
- He seems to know the secret.
- Sırrı biliyor gibi görünüyor.
- We all have our secrets.
- Hepimizin sırları vardır.
- It's no secret.
- Bu sır değil.
- Tom will never be able to keep this a secret.
- Tom bunu asla bir sır olarak saklayamayacak.
- You know my secret.
- Sırrımı biliyorsunuz.
- A secret that two people know is not a secret.
- İki kişinin bildiği sır, sır değildir.
- Your secret will die with me.
- Sırrın benimle birlikte ölecek.
- I'd like to share my secret with you.
- Sırrımı seninle paylaşmak istiyorum.
- I'll tell you a secret that will change your life.
- Sana hayatını değiştirecek bir sır vereceğim.
- I got the secret out of Mr Yoshida.
- Bay Yoshida'dan sırrı aldım.
- What's your real secret?
- Senin gerçek sırrın ne?
- You hate secrets, don't you?
- Sırlardan nefret ediyorsun, değil mi?
- You know my secret.
- Sırrımı biliyorsun.
- Don't give away all my secrets.
- Bütün sırlarımı verme.
- I thought I knew all his secrets.
- Onun bütün sırlarını bildiğimi sanıyordum.
- The secret will remain a secret.
- Bu sır sır olarak kalacak.
- Why was this a secret?
- Neden bu bir sırdı?
- The secret is killing you.
- Bu sır seni öldürüyor.
- What's the secret to success?
- Başarının sırrı nedir?
- May I tell you a little secret?
- Sana küçük bir sır söyleyebilir miyim?
- He told my secret.
- O sırrımı söyledi.
- Do you have any other secrets I should know about?
- Bilmem gereken başka sırların var mı?
- It was our secret.
- Bu bizim sırrımızdı.
- It wasn't exactly a secret.
- O tam olarak bir sır değildi.
- That'll remain our secret.
- O sırrımız olarak kalacak.
- My frivolity is the secret to my charm.
- Cazibemin sırrı ciddiyetsizliğim.
- I will trust you with one secret.
- Sana bir sır vereceğim.
- Why must you give away all of my secrets?
- Neden bütün sırlarımı vermek zorundasınız?
- I'll tell you a secret.
- Sana bir sır vereceğim.
- This is one of Tatoeba's most closely guarded secrets.
- Bu Tatoeba'nın en sıkı korunan sırlarından biri.
- We'll never be able to keep this a secret.
- Bunu asla bir sır olarak saklayamayacağız.
- I was hoping we could keep this secret.
- Bu sırrı saklayabileceğimizi umuyordum.
- This information is a trade secret.
- Bu bilgi ticari sır niteliğinde.
- We all have secrets.
- Hepimizin sırları var.
- This, in essence, is the secret of science.
- Bu, esas itibariyle, bilimin sırrıdır.
- I didn't realize it was a secret.
- Bunun bir sır olduğunu fark etmedim.
- Can I tell you a secret?
- Sana bir sır verebilir miyim?
- Tom didn't tell me Mary's secret.
- Tom bana Mary'nin sırrını söylemedi.
- This is Tom's dirty little secret.
- Bu, Tom'un küçük kirli sırrı.
- A secret that two people know is not a secret.
- İki insanın bildiği bir sır, sır değildir.
- It's said that he knows the secret.
- Onun sırrı bildiği söyleniyor.
- This is Tom's dirty little secret.
- Bu Tom'un küçük kirli sırrı.
- It'll be our secret.
- O bizim sırrımız olacak.
- If I tell you a secret, do you promise not to tell?
- Sana bir sır verirsem, söylemeyeceğine söz verir misin?
- This isn't a secret.
- Bu bir sır değil.
- I know all your secrets now.
- Artık tüm sırlarını biliyorum.
- The games are over, and the secrets are out.
- Oyunlar bitti ve sırlar ortaya çıktı.
- He revealed the secret to her.
- Ona sırrını açıkladı.
- It isn't a secret.
- O bir sır değil.
- This is the secret of true happiness.
- Gerçek mutluluğun sırrı bu.
- Were they let in on the secret?
- Sırrı öğrenmelerine izin verildi mi?
- OK, what's the secret?
- Tamam, sır nedir?
- Keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak sakla.
- His secret will be disclosed soon.
- Sırrı yakında açıklanacak.
- Tom, drunk on wine, told Mary his deepest secrets.
- Şaraptan sarhoş olan Tom, Mary'ye en derin sırlarını anlattı.
- What's your secret?
- Senin sırrın ne?
- Share your secret with me.
- Sırrını benimle paylaş.
- Sooner or later, everyone will know all your secrets.
- Herkes er veya geç senin bütün sırlarını öğrenecek.
- Tom didn't mean to tell Mary the secret, but he did.
- Tom Mary'ye sırrını söylemek istemedi ama söyledi.
- It was a secret.
- O, bir sırdı.
- Fadil knows another secret.
- Fadıl başka bir sır daha biliyordu.
- It's not a secret anymore.
- Bu artık bir sır değil.
- So, what's your secret?
- Peki, sırrın ne?
- I'll tell you a secret.
- Sana bir sır söyleyeceğim.
- I'm sorry, but I didn't know it was a secret.
- Üzgünüm ama bunun bir sır olduğunu bilmiyordum.
- Do you know the secret of a long life?
- Uzun yaşamın sırrını biliyor musun?
- You mustn't reveal my secrets.
- Sırlarımı açığa çıkarmamalısın.
- It's no secret.
- Bu bir sır değil.
- Let's keep this a secret, OK?
- Bunu sır olarak saklayalım, tamam mı?
- Please keep this a secret.
- Lütfen bunu bir sır olarak saklayın.
- It's a secret.
- O bir sır.
- Tom knew Mary's secret.
- Tom, Mary'nin sırrını biliyordu.
- He talks as if he knew the secret.
- Sanki sırrı biliyormuş gibi konuşuyor.
- What's the secret?
- Sırrı ne?
- If I tell you a secret, do you promise not to tell?
- Sana bir sır söylersem söylemeyeceğine söz verir misin?
- The secret of longevity is to choose your parents carefully.
- Uzun ömrün sırrı, anne ve babayı dikkatli bir biçimde seçmektir.
- She really wanted to tell the secret.
- Sırrı söylemeyi gerçekten istiyordu.
- It's dangerous to tell Chris your secrets because he tells everybody.
- Chris'e sırlarını anlatman tehlikeli çünkü herkese söyler.
- We decided to keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklamaya karar verdik.
- It's a closely guarded secret.
- Bu çok sıkı korunan bir sır.
- Everyone's got a secret.
- Herkesin bir sırrı vardır.
- Do you know the secret of a long life?
- Uzun bir yaşamın sırrını biliyor musun?
- Everybody's got secrets.
- Herkesin sırları var.
- Is anybody in on the secret of his success?
- Başarısının sırrını bilen var mı?
- That was a secret, wasn't it?
- Bu bir sırdı, değil mi?
- That's quite a secret.
- Bu çok büyük bir sır.
- Do you know what Tom's secret is?
- Tom'un sırrının ne olduğunu biliyor musun?
- I have no more secrets.
- Başka sırrım yok.
- Sooner or later, everyone will know all your secrets.
- Er ya da geç, herkes tüm sırlarınızı öğrenecek.
- I don't have any secrets.
- Benim hiç sırrım yok.
- Tom will learn the secret sooner or later.
- Tom er ya da geç sırrı öğrenecek.
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom sırrını açıklamadı.
- I always thought that we could keep this secret.
- Bu sırrı her zaman saklayabileceğimi düşündüm.
- I'd really like to know what Tom's secret is.
- Tom'un sırrının ne olduğunu gerçekten bilmek isterdim.
- Betty cannot keep any secret to herself for a long time.
- Betty hiçbir sırrı uzun süre kendine saklayamaz.
- Do they share secrets?
- Onlar sırları paylaşırlar mı?
- It shouldn't be a secret.
- Bu bir sır olmamalı.
- He disclosed my secret.
- O, sırrımı açığa çıkardı.
- He disclosed my secret.
- Sırrımı ifşa etti.
- Tom talks as if he already knows the secret.
- Tom sanki sırrı zaten biliyormuş gibi konuşuyor.
- It's no secret that Tom likes Mary.
- Tom'un Mary'den hoşlandığı bir sır değil.
- We could keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayabiliriz.
- Tom discovered Mary's terrible secret.
- Tom, Mary'nin korkunç sırrını keşfetti.
- We don't have any secrets.
- Hiç sırrımız yok.
- There are no secrets between us.
- Aramızda sır yok.
- Tom and my secret came to light.
- Tom ve benim aramdaki sır, açığa çıktı.
- Tom didn't tell Mary his secret.
- Tom, Mary'ye sırrını söylemedi.
- It's said that he knows the secret.
- Sırrı bildiği söyleniyor.
- There will be no more secrets between us.
- Artık aramızda sır olmayacak.
- He found out the secret.
- Sırrı öğrendi.
- Can I tell you a secret?
- Sana bir sır söyleyebilir miyim?
- I have to keep it a secret.
- Onu bir sır olarak saklamalıyım.
- I have to keep it a secret.
- Onu bir sır olarak saklamam gerekiyor.
- Does Tom have a secret?
- Tom'un bir sırrı mı var?
- Let's conceal this secret from him.
- Bu sırrı ondan gizleyelim.
- Tom told Mary a secret.
- Tom Mary'e bir sır verdi.
- It seems like he knows the secret.
- O, sırrı biliyormuş gibi görünüyor.
- There are no secrets here.
- Burada sır yoktur.
- I'll tell you a secret that will change your life.
- Sana hayatını değiştirecek bir sır söyleyeceğim.
- The pyramids still hold many secrets.
- Piramitlerin hala birçok sırrı var.
- How did the secret get out?
- Sır dışarıya nasıl sızdırıldı?
- Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını ifşa etti.
- He tells us secrets.
- Bize sırları anlatır.
- I thought I knew all his secrets.
- Bütün sırlarını bildiğimi sanıyordum.
- The secret is officially out.
- Sır resmen ortaya çıktı.
- We all have dark secrets.
- Hepimizin karanlık sırları vardır.
- Tom told someone else our secret.
- Tom sırrımızı başkasına söyledi.
- He talked too much and let the secret slip.
- Çok konuşup sırrı ağzından kaçırdı.
- I wish I had someone to tell all my secrets to.
- Keşke bütün sırlarımı anlatabileceğim biri olsaydı.
- Tom swore that he didn't tell anyone about the secret.
- Tom sırrını kimseye söylemediğine yemin etti.
- I didn't know it was a big secret.
- Büyük bir sır olduğunu bilmiyordum.
- I know all your secrets now.
- Ben artık senin tüm sırlarını biliyorum.
- Sami has a secret.
- Sami'nin bir sırrı var.
- They say that he knows the secret.
- Sırrı bildiğini söylüyorlar.
- I have the impression that he knows the secret.
- Sırrı bildiği izlenimine kapıldım.
- Tom kept many secrets from Mary.
- Tom, Mary'den birçok sır sakladı.
- He happened to let out the secret to his friends.
- Sırrı arkadaşlarına söylemiş bulundu.
- Tom revealed his secret to us.
- Tom sırrını bize açıkladı.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı, bir sır olarak kalır.
- Tom revealed the secret.
- Tom sırrı açıkladı.
- Please keep it secret.
- Lütfen sır olarak saklayın.
- That's an open secret.
- Bu açık bir sır.
- Why do we need to keep it secret?
- Neden sır olarak saklamamız gerekiyor?
- What's your secret?
- Senin sırrın nedir?
- If there is someone here guarding their secret, then that's you.
- Eğer burada sırrını koruyan biri varsa, o da sensin.
- It will be our secret.
- O bizim sırrımız olacak.
- Tom hates secrets.
- Tom sırlardan nefret eder.
- Tom wouldn't trust me with his secret.
- Tom sırrı konusunda bana güvenmez.
- I have a feeling that he knows the secret.
- Sırrı bildiğine dair bir his var içimde.
- Everybody's got secrets.
- Herkesin sırları vardır.
- That is a secret.
- O bir sır.
- Tom happened to let out the secret to his friends.
- Tom sırrı arkadaşlarına açıklamış bulundu.
- It isn't a secret.
- Bu bir sır değil.
- I want to unlock your secrets.
- Sırlarını çözmek istiyorum.
- This, in essence, is the secret of science.
- Bu, özünde, bilimin sırrıdır.
- It seems that Tom knows the secret.
- Tom sırrı biliyor gibi görünüyor.
- It is a secret.
- Bu bir sır.
- Tom has a secret he's never told anybody.
- Tom'un kimseye söylemediği bir sırrı var.
- Tom didn't let me in on his secret.
- Tom sırrını öğrenmeme izin vermedi.
- I've got secrets.
- Sırlarım var.
- It's a secret between you and me.
- Bu seninle benim aramda bir sır.
- It's not a big dark secret.
- Büyük, karanlık bir sır değil.
- I think I know Tom's secret.
- Sanırım Tom'un sırrını biliyorum.
- I know the secret.
- Ben sırrı biliyorum.
- She revealed her secret.
- Sırrını açıkladı.
- I trusted you with my secret and you betrayed me.
- Sırrım konusunda sana güvenmiştim ama sen bana ihanet ettin.
- I always thought we could keep this secret.
- Bu sırrı her zaman saklayabileceğimizi düşündüm.
- I asked Tom to tell me the secret, but he wouldn't.
- Tom'dan bana sırrını söylemesini istedim ama söylemedi.
- We hate secrets.
- Biz sırlardan nefret ediyoruz.
- Tom told Mary the secret.
- Tom, Mary'e sırrı söyledi.
- Small secrets make big lies.
- Küçük sırlar büyük yalanlar yaratır.
- Let me tell you a secret.
- Sana bir sır vereyim.
- Sami had a horrifying secret.
- Sami'nin korkunç bir sırrı vardı.
- Why was this a secret?
- Bu neden bir sırdı?
- It seems like he knows the secret.
- Sırrı biliyor gibi görünüyor.
- Keep the secret to yourself.
- Sırrı kendinize saklayın.
- Tom said he knows Mary's secret.
- Tom, Mary'nin sırrını bildiğini söyledi.
- I had to keep my secret.
- Sırrımı saklamak zorunda kaldım.
- Tom told me Mary's secret.
- Tom bana Mary'nin sırrını söyledi.
- It wasn't exactly a secret.
- Tam olarak sır sayılmazdı.
- Tom told me his secret.
- Tom sırrını bana anlattı.
- Tom has been keeping secrets from us.
- Tom sırları bizden saklıyor.
- Mary swore to keep it a secret.
- Mary onu bir sır olarak saklayacağına yemin etti.
- Tom shared all his secrets with Mary.
- Tom tüm sırlarını Mary ile paylaştı.
- She was reluctant to reveal her secret.
- Sırrını açığa çıkarmak istemiyordu.
- We can't keep this a secret forever.
- Bunu sonsuza kadar sır olarak saklayamayız.
- All of them wanted to know my secret.
- Hepsi sırrımı öğrenmek istedi.
- Will you please tell me the secret?
- Lütfen bana sırrını söyler misin?
- Tom will learn the secret sooner or later.
- Tom sırrı er ya da geç öğrenecek.
- I didn't mean to keep it secret.
- Sır olarak saklamak istememiştim.
- No one knows your secrets.
- Senin sırlarını kimse bilmez.
- Why did you keep it a secret?
- Neden sır olarak sakladınız?
- Tom didn't keep my secret.
- Tom sırrımı saklamadı.
- I discovered Tom's secret.
- Tom'un sırrını keşfettim.
- I have to keep it a secret.
- Onu bir sır olarak saklamak zorundayım.
- This isn't a secret.
- O bir sır değil.
- Tom was curious to know what Mary's secret was.
- Tom, Mary'nin sırrının ne olduğunu merak ediyordu.
- Keep it secret!
- Bunu sır olarak sakla!
- That isn't a secret anymore.
- O artık bir sır değil.
- Tom told Mary his secret.
- Tom Mary'ye sırrını söyledi.
- It looks like your secret's out.
- Sırrın yayılmış gibi görünüyor.
- I have a secret I can't tell anyone.
- Kimseye söyleyemeyeceğim bir sırrım var.
- We hate secrets.
- Biz sırlardan nefret ederiz.
- How did they manage to keep this a secret for so long?
- Bunu bu kadar uzun süre sır olarak saklamayı nasıl başardılar?
- The secret seems to have leaked out.
- Görünüşe bakılırsa sır dışarı sızmış.
- I could keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayabilirim.
- He knows the secret.
- Sırrı biliyor.
- Why have you kept it a secret?
- Sen onu neden bir sır olarak tuttun?
- I have a secret.
- Bir sırrım var.
- Tom admitted that he knew the secret.
- Tom, sırrı bildiğini itiraf etti.
- I could keep it a secret.
- Ben sır olarak saklayabilirim.
- Tom didn't tell Mary his secret.
- Tom Mary'ye sırrını anlatmadı.
- That was a secret.
- Bu bir sırdı.
- Sami had secrets, too.
- Sami'nin de sırları vardı.
- This is the secret of true happiness.
- Gerçek mutluluğun sırrı budur.
- He talked too much and let the secret slip.
- Çok konuştu ve sırrını ağzından kaçırdı.
- What was the secret?
- Sır ne idi?
- I'm not the only one who knows your secret.
- Sırrını bilen tek kişi ben değilim.
- Your secrets are safe with me.
- Sırların benimle güvende.
- Archeology reveals the secrets of the past.
- Arkeoloji geçmişin sırlarını ortaya çıkarır.
- She didn't tell me her secret.
- O, bana sırrını söylemedi.
- Sorry for keeping it secret from you.
- Senden sır sakladığım için özür dilerim.
- Your secret's safe with us.
- Sırrın bizimle güvende.
- The secret will soon get out.
- Sır yakında ortaya çıkacak.
- That sounds like a big secret.
- Kulağa büyük bir sır gibi geliyor.
- Sami shared his own special secret with Layla.
- Sami kendi özel sırrını Layla ile paylaştı.
- The pyramids still hold many secrets.
- Piramitler hâlâ pek çok sır barındırıyor.
- It's no secret that she fucks around with anybody.
- Önüne gelenin altına yattığı bir sır değil.
- Tom had a secret.
- Tom'un bir sırrı vardı.
- That's not a real secret.
- Bu gerçek bir sır değil.
- I'm going to tell you a secret.
- Sana bir sır vereceğim.
- We don't have secrets.
- Sırlarımız yok.
- I'd like you to keep this a secret.
- Bunu sır olarak saklamanı istiyorum.
- Mary hates secrets.
- Mary sırlardan nefret eder.
- I didn't think you could keep it a secret.
- Bunu sır olarak saklayabileceğini düşünmemiştim.
- This is secret between you and me.
- Bu seninle benim aramda bir sır.
- Sami had secrets.
- Sami'nin sırları vardı.
- It's our secret.
- O bizim sırrımız.
- I don't want this secret to be exposed.
- Bu sırrın ifşa edilmesini istemiyorum.
- Sami had some painful secrets.
- Sami'nin bazı acı verici sırları vardı.
- May I tell you a little secret?
- Size küçük bir sır verebilir miyim?
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom kendi sırrını açıklamadı.
- Do you promise to keep my secrets private?
- Sırlarımı gizli tutacağına söz veriyor musun?
- One of the greatest secrets of happiness is moderating your wishes and loving what you already have.
- Mutluluğun en büyük sırlarından biri, isteklerinizi kontrol etmek ve sahip olduklarınızı sevmektir.
- Who else knows about your secret?
- Sırrını başka kim biliyor?
- I thought it was a mistake to tell Tom the secret.
- Sırrı Tom'a söylemenin bir hata olduğunu düşündüm.
- Do you want to know a secret?
- Bir sır öğrenmek ister misin?
- What happened isn't a secret.
- Olanlar bir sır değil.
- Tom had a lot of secrets.
- Tom'un birçok sırrı vardı.
- Let's keep this a secret, OK?
- Sır olarak kalsın, tamam mı?
- It's not easy sharing your secrets.
- Sırlarını paylaşmak kolay değildir.
- I think we should keep this a secret.
- Bence bunu sır olarak saklamalıyız.
- It's hardly a secret.
- Bu bir sır sayılmaz.
- We had no secrets.
- Hiç sırrımız yoktu.
- I'll keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayacağım.
- I didn't think you could keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayabileceğini düşünmedim.
- It's a secret from Tom.
- Bu Tom'dan bir sır.
- Tom finally agreed to let Mary in on the secret.
- Tom sonunda Mary'nin sırrını öğrenmesine izin verdi.
- What's your secret?
- Sırrın ne?
- Tom swore to keep it a secret.
- Tom onu bir sır olarak saklayacağına yemin etti.
- We don't have secrets.
- Bizim sırlarımız yok.
- That's no secret.
- Bu bir sır değil.
- I know her secret.
- Onun sırrını biliyorum.
- You still haven't told me all your secrets.
- Hâlâ bana tüm sırlarını söylemedin.
- What's your real secret?
- Gerçek sırrın nedir?
- Tom has a secret he's never told anybody.
- Tom'un kimseye anlatmadığı bir sırrı var.
- The informer's identity has to remain secret.
- İspiyoncunun kimliği sır olarak kalmalı.
- I always thought that we could keep this secret.
- Her zaman bu sırrı saklayabileceğimizi düşündüm.
- You mustn't reveal Tom's secrets.
- Tom'un sırlarını açığa vurmamalısın.
- Do you have any secrets?
- Herhangi bir sırrın var mı?
- Do you want to know a secret?
- Bir sır bilmek ister misin?
- Oh no, you have revealed our secret!
- Ah hayır, bizim sırrımızı açığa vurdun!
- I discovered his secret.
- Onun sırrını keşfettim.
- It's no secret Tom and Mary are having problems.
- Tom ve Mary'nin sorunları olduğu bir sır değil.
- Tom didn't mean to tell Mary the secret, but he did.
- Tom, Mary'ye sırrını söylemek istemedi ama söyledi.
- Our secret was discovered by the government.
- Sırrımız hükümet tarafından keşfedildi.
- She told me her secret.
- Bana sırrını söyledi.
- He'll know the secret sooner or later.
- Er ya da geç sırrı öğrenecek.
- He was curious to know her secret.
- Onun sırrını öğrenmeye meraklıydı.
- The universe is full of secrets.
- Evren sırlarla doludur.
- We are not keeping any secrets.
- Sır saklamıyoruz.
- I know the secret.
- Sırrı biliyorum.
- Is what you told me secret?
- Bana söylediğin şey sır mı?
- Tom took his secret to the grave.
- Tom sırrını mezara götürdü.
- I hate secrets.
- Sırlardan nefret ederim.
- Please keep this a secret.
- Lütfen bunu bir sır olarak sakla.
- Tom didn't tell me his secret.
- Tom bana sırrını söylemedi.
- They weren't able to discover any secrets.
- Hiçbir sırrı keşfedemediler.
- We all have our secrets.
- Hepimizin sırları var.
- Tom told someone else our secret.
- Tom sırrımızı başka birine söyledi.
- It's the best-kept secret in town.
- Şehirdeki en iyi saklanan sır.
- Do we have to keep this a secret?
- Bunu bir sır olarak saklamak zorunda mıyız?
- We had to keep it a secret.
- Sır olarak saklamak zorundaydık.
- Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman eninde sonunda ortaya çıkar.
- Tom told me his secret.
- Tom bana sırrını söyledi.
- My disagreement with Tom is no secret.
- Tom'la olan anlaşmazlığım sır değil.
- It's our secret.
- Bu bizim sırrımız.
- Please tell me the secret to making good jam.
- Lütfen bana iyi reçel yapmanın sırrını söyle.
- It seems that she is keeping that secret.
- Görünen o ki, o sırrı saklıyor.
- Sami kept the secret hidden for more than three decades.
- Sami sırrını otuz yıldan fazla saklı tuttu.
- You can't keep that secret.
- Bu sırrı saklayamazsın.
- That's a secret I can't tell you.
- Bu sana söyleyemeyeceğim bir sır.
- Fadil knows another secret.
- Fadıl başka bir sırrı biliyor.
- Tom knew Mary's secret.
- Tom Mary'nin sırrını biliyordu.
- You've discovered my secret.
- Sırrımı keşfettin.
- That's one secret I'll keep.
- Bu benim tutacağım bir sır.
- Here's a little secret.
- Al sana küçük bir sır.
- I have to keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklamalıyım.
- Tom had a lot of secrets.
- Tom'un bir sürü sırrı vardı.
- She revealed her secret.
- O, sırrını açığa çıkardı.
- It's not a secret that Tom's opinion is different than yours.
- Tom'un görüşünün seninkilerden farklı olduğu bir sır değil.
- She admits knowing the secret.
- Sırrı bildiğini itiraf ediyor.
- We may as well keep it a secret.
- Biz bunu bir sır olarak saklayabiliriz.
- The person from whom I received the news told me to keep it a secret.
- Haberi aldığım kişi bana bunu bir sır olarak saklamamı söyledi.
- We have to keep this secret.
- Biz bu sırrı saklamak zorundayız.
- We tried to keep it a secret.
- Biz bunu bir sır olarak saklamaya çalıştık.
- I'll let you in on a secret.
- Sana bir sır vereceğim.
- Does anyone know your secrets?
- Senin sırlarını bilen var mı?
- Magicians jealously guard their secrets.
- Sihirbazlar sırlarını kıskançlıkla korurlar.
- Tom knows your secret.
- Tom senin sırrını biliyor.
- She knew his secret.
- Onun sırrını biliyordu.
- He said we must keep the secret.
- O, sırrı saklamamız gerektiğini söyledi.
- Tom swore that he didn't tell anyone about the secret.
- Tom sırdan kimseye bahsetmediğine yemin etti.
- The secret remained buried in the grave of the famous philosopher.
- Sır, ünlü filozofun mezarında gömülü kaldı.
- Your secret will die with me.
- Sırrın benimle ölecek.
- Tom discovered the secret of life, but he won't tell me.
- Tom hayatın sırrını keşfetti, ama bana söylemiyor.
- Tom advised me to keep it secret.
- Tom bunu sır olarak saklamamı tavsiye etti.
- Both of them have secrets.
- İkisinin de sırları var.
- We can't keep this secret forever.
- Bu sırrı sonsuza dek saklayamayız.
- Why did you tell Tom our secret?
- Neden Tom'a bizim sırrımızı söyledin?
- Do they share secrets?
- Sır paylaşıyorlar mı?
- She didn't let me in on her secret.
- Sırrını bana söylemedi.
- Why is it such a big secret?
- Neden bu kadar büyük bir sır?
- What is the secret to your success?
- Senin başarının sırrı nedir?
- He was curious to know her secret.
- Onun sırrını merak ediyordu.
- Please promise me that you'll keep this secret.
- Lütfen bana bu sırrı saklayacağına söz ver.
- Just what is Tom's secret?
- Tom'un sırrı ne?
- Mary said that she would reveal all of her employer's secrets if he did not raise her wage.
- Mary, maaşına zam yapmazsa işvereninin tüm sırlarını açıklayacağını söyledi.
- I'll tell you a little secret.
- Sana küçük bir sır vereceğim.
- It's not exactly a secret.
- Bu tam olarak bir sır değil.
- Keep the secret to yourself.
- Sırrı kendine sakla.
- Tom told me to keep this a secret.
- Tom bana bunu bir sır olarak saklamamı söyledi.
- It seems that she is keeping that secret.
- Görünüşe göre bu sırrı saklıyor.
- I know you want to keep it a secret.
- Bunu sır olarak saklamak istediğini biliyorum.
- It seems that Tom knows the secret.
- Görünüşe göre Tom sırrı biliyor.
- You can't keep that secret.
- O sırrı saklayamazsın.
- You know I'm not good with secrets.
- Sırlarla aramın iyi olmadığını biliyorsun.
- Tom shouldn't have told Mary his secrets.
- Tom'un Mary'ye sırlarını anlatmaması gerekirdi.
- You've got to keep this secret, OK?
- Bu sırrı saklamalısın, tamam mı?
- That is a secret.
- Bu bir sır.
- I advised him to keep the secret.
- Ona sır saklamasını tavsiye ettim.
- I wonder what they've been keeping secret.
- Neyi sır olarak sakladıklarını merak ediyorum.
- I'm not going to reveal their secrets.
- Onların sırlarını ifşa etmeyeceğim.
- No one knows your secrets.
- Kimse senin sırlarını bilmiyor.
- Let's keep it secret that he is ill.
- Onun hasta olduğu aramızda sır olarak kalsın.
- Will you please tell me the secret?
- Lütfen bana sırrı söyler misin?
- There's no secret about it.
- O konuda hiç sır yok.
- This'll be our secret.
- Bu bizim sırrımız olacak.
- You'll never be able to keep it a secret.
- Bunu asla sır olarak saklayamayacaksın.
- What is the secret to your success?
- Başarının sırrı ne?
- She admits knowing the secret.
- O, sırrı bildiğini itiraf ediyor.
- Tom, drunk on wine, told Mary his deepest secrets.
- Şarapla sarhoş olan Tom, Mary'ye en derin sırlarını anlattı.
- Tom swore to keep it a secret.
- Tom bunu sır olarak saklayacağına yemin etti.
- I'm counting on you not to let our secret leak out.
- Sırrımızın dışarı sızmasına izin vermeyeceğine güveniyorum.
- We've been trying to keep it a secret.
- Sır olarak saklamaya çalışıyorduk.
- This is a secret.
- Bu bir sır.
- There's no reason to keep it a secret.
- Sır olarak saklamak için bir neden yok.
- I had to keep my secret.
- Sırrımı saklamak zorundaydım.
- It wasn't a secret.
- Sır değildi.
- I'm afraid Tom will tell everyone all our secrets.
- Korkarım Tom bütün sırlarımızı herkese anlatacak.
- You'd better keep that a secret.
- Onu bir sır olarak tutsan iyi olur.
- His secret will be disclosed soon.
- Onun sırrı yakında ortaya çıkarılacak.
- They swore to keep it a secret.
- Bunu sır olarak saklayacaklarına yemin ettiler.
- Tom has a terrible secret.
- Tom'un korkunç bir sırrı var.
- That's no secret.
- Bu sır değil.
- How long were you planning on keeping this a secret from me?
- Bunu benden ne kadar bir süre bir sır olarak saklamayı planlıyordun?
- That secret can't be kept forever.
- Bu sır sonsuza kadar saklanamaz.
- What makes you think we have a secret?
- Bir sırrımız olduğunu size düşündüren ne?
- Tom keeps secrets.
- Tom sırlar gizliyor.
- I know his secret.
- Onun sırrını biliyorum.
- They hate secrets.
- Onlar sırlardan nefret ediyor.
- That was a secret.
- O bir sırdı.
- Please tell me the secret to making good jam.
- İyi reçel yapma sırrını anlatır mısın bana lütfen.
- Tom can't ever keep a secret.
- Tom bir sır bile saklayamaz.
- She likes secrets.
- Sırlardan hoşlanıyor.
- Tom told you all our secrets, didn't he?
- Tom sana bütün sırlarımızı söyledi, değil mi?
- She seems to have known the secret.
- Sırrı biliyor gibi görünüyor.
- Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.
- What's the big secret?
- Büyük sır nedir?
- I'm not the only one who knows your secret.
- Sırrını tek bilen ben değilim.
- I'm afraid Tom will tell everyone all our secrets.
- Korkarım ki Tom herkese bütün sırlarımızı söyleyecek.
- We shouldn't keep secrets from each other.
- Sırları birbirimizden saklamamalıyız.
- The secret of a happy marriage remains a secret.
- Mutlu bir evliliğin sırrı sır olarak kalır.
- You still haven't told me all your secrets.
- Bana hala tüm sırlarını anlatmadın.
- That secret can't be kept forever.
- O sır sonsuza dek saklanamaz.
- He didn't reveal his secret.
- Sırrını açıklamadı.
- He found out the secret.
- O sırrı öğrendi.
- You've got to keep this secret, OK?
- Bu sırrı saklamak zorundasın, tamam mı?
- This is one of Boston's most closely guarded secrets.
- Bu Boston'ın en sıkı korunan sırlarından biri.
- We could keep it a secret.
- Onu bir sır olarak saklayabiliriz.
- I'll let you in on a little secret.
- Sana küçük bir sır vereceğim.
- Is that a secret?
- Bu bir sır mı?
- Tom admitted that he knew the secret.
- Tom sırrı bildiğini itiraf etti.
- Someone leaked the secret to the enemy.
- Birisi düşmana sırrı sızdırdı.
- Tom revealed his secret.
- Tom onun sırrını açığa çıkardı.
- Tom didn't want to share his secret.
- Tom sırrını paylaşmak istemedi.
- Your secret is safe with me.
- Sırrın benimle güvende.
- You're not the only one with secrets.
- Sırları olan tek kişi sen değilsin.
- Who else knows about your secret?
- Senin sırrını başka kim biliyor?
- We have no secrets.
- Sırrımız yok.
- It's a secret.
- Bu bir sır.
- I already know your secret.
- Sırrını zaten biliyorum.
- What was the secret?
- Sır neydi?
- It's my turn to tell you a secret.
- Sana bir sır söyleme sırası bende.
- It's no secret that Tom doesn't like Mary.
- Tom'un Mary'yi sevmediği bir sır değil.
- We had to keep it a secret.
- Biz onu bir sır olarak saklamak zorundaydık.
- At last, she gave in to him and told him the secret.
- Sonunda ona teslim oldu ve sırrını söyledi.
- Tom and Mary shared many secrets.
- Tom ve Mary birçok sırrı paylaştılar.
- Tom shouldn't have told Mary his secrets.
- Tom Mary'ye sırlarını söylememeliydi.
- This is not a secret.
- Bu bir sır değil.
- Mary's sister knew all about Tom's secrets.
- Mary'nin kızkardeşi, Tom'un bütün sırlarını biliyordu.
- Small secrets make big lies.
- Küçük sırlar büyük yalanlar yapar.
- Is what you told me secret?
- Bana söylediğin sır mı?
- The secret seems to have leaked out.
- Sır sızdırılmış gibi görünüyor.
- It's no secret that Tom doesn't like Mary.
- Tom'un Mary'den hoşlanmadığı bir sır değil.
- Mary told John the secret.
- Mary, John'a sırrı söyledi.
- I discovered her secret.
- Onun sırrını keşfettim.
- Do you have any other secrets I should know about?
- Bilmem gereken başka bir sırrın var mı?
- Keep the secret.
- Sırrı saklayın.
- Tom has secrets.
- Tom'un sırları var.
- This is a secret just between you and me, so don't let it slip out.
- Bu sadece seninle benim aramda bir sır, bu yüzden ağzından kaçırma.
- I got the secret out of Mr Yoshida.
- Sırrı Bay Yoshida'dan aldım.
- I guess that's not such a big secret.
- Sanırım o bu kadar büyük bir sır değil.
- Do you promise to keep my secrets private?
- Sırlarımı gizli tutmaya söz veriyor musun?
- Tom told me a little secret about Mary.
- Tom bana Mary hakkında küçük bir sır söyledi.
- I guess that's not such a big secret.
- Sanırım bu o kadar da büyük bir sır değil.
- Why did you tell Tom our secret?
- Tom'a sırrımızı neden söyledin?
- I've got a secret.
- Bir sırrım var.
- That wasn't Tom's only secret.
- O, Tom'un tek sırrı değildi.
- That's not a real secret.
- O gerçek bir sır değil.
- Why do we need to keep it secret?
- Neden bunu sır olarak saklamalıyız?
- I didn't know it was a big secret.
- Bunun büyük bir sır olduğunu bilmiyordum.
- I have a secret, but if I were to tell you, it would be lost.
- Bir sırrım var, ama size söylersem kaybolur.
- What makes you think we have a secret?
- Bizim bir sırrımız olduğunu sana düşündüren nedir?
- Is it a secret?
- O bir sır mı?
- He betrayed her secret to his friends.
- Onun sırrını arkadaşlarına söyledi.
- Tom has a secret he's never told anybody.
- Tom'un hiç kimseye söylemediği bir sırrı var.
- Tom had a troubling secret.
- Tom'un rahatsız edici bir sırrı vardı.
- She revealed the secret to him.
- Ona sırrını açıkladı.
- She hates secrets.
- O sırlardan nefret eder.
- Tom told me to keep it secret.
- Tom bana bunu sır olarak saklamamı söyledi.
- I wish I had someone to tell all my secrets to.
- Keşke tüm sırlarımı anlatacak birisine sahip olsam.
- It will be our secret.
- Bu bizim sırrımız olacak.
- She took her secrets to the grave.
- Sırlarını mezara götürdü.
- I didn't tell Tom Mary's secret.
- Tom'a Mary'nin sırrını söylemedim.
- There's no secret about it.
- Bunun bir sırrı yok.
- He knows the secret.
- O sırrı biliyor.
- It's no secret that Tom doesn't agree with you.
- Tom'un seninle aynı fikirde olmadığı bir sır değil.
- I'm not the only one who knows your secret.
- Sırrını bilen yalnızca ben değilim.
- I thought it was a mistake to tell Tom the secret.
- Tom'a sırrı söylemenin hata olduğunu düşündüm.
- I'm not going to reveal her secrets.
- Onun sırlarını açığa vurmayacağım.
- Everything I've told you should be kept secret.
- Sana söylediğim her şey sır olarak kalmalı.
- I asked Tom to tell me the secret, but he wouldn't.
- Tom'dan sırrı bana söylemesini istedim, ama söylemedi.
- Please keep this secret.
- Lütfen bu sırrı sakla.
- What was Tom's secret?
- Tom'un sırrı neydi?
- I'm scared that once you find out about my secret, you'll never look at me the same way again.
- Sırrımı öğrendiğinde bana bir daha asla aynı gözle bakmayacağından korkuyorum.
- We had no secrets.
- Sırrımız yoktu.
- That isn't a secret anymore.
- Bu artık bir sır değil.
- Now the secret is out.
- Şimdi sır ortaya çıktı.
- Please keep it a secret.
- Bunu sır olarak saklayın lütfen.
- Tom discovered the secret of life, but he won't tell me.
- Tom hayatın sırrını keşfetti ama bana anlatmayacak.
- He happened to let out the secret to his friends.
- Sırrını arkadaşlarına söyledi.
- It's not easy sharing your secrets.
- Sırlarını paylaşmak kolay değil.
- Tom seemed to know the secret.
- Tom sırrı biliyor gibiydi.
- I advised him to keep the secret.
- Ben ona sırrı saklamasını tavsiye ettim.
- I'd really like to know what Tom's secret is.
- Tom'un sırrının ne olduğunu gerçekten bilmek istiyorum.
- I hate secrets.
- Sırlardan nefret ediyorum.
- You've kept secrets from me, haven't you?
- Sırlarını benden sakladın, değil mi?
- Keep the secret.
- Sırrı sakla.
- This secret must stay between us.
- Bu sır aramızda kalmalı.
- He told his friends his secret.
- O, arkadaşlarına sırrını anlattı.
- This is a story full of intrigue, love, betrayal and secrets.
- Bu entrika, aşk, ihanet ve sırlarla dolu bir hikaye.
- Can you keep it a secret?
- Onu bir sır olarak saklar mısın?
- We won't be able to keep this secret forever.
- Bu sırrı sonsuza kadar saklayamayız.
- Tom shouldn't have told Mary his secrets.
- Tom, Mary'e sırlarını söylememeliydi.
- I have found your dirty little secret.
- Senin küçük kirli sırrını buldum.
- It wasn't a secret.
- Bu bir sır değildi.
- Your secret is safe with me.
- Senin sırrın benimle güvendedir.
- Can I tell you a little secret?
- Sana küçük bir sır verebilir miyim?
- I know Tom's secret.
- Tom'un sırrını biliyorum.
- Don't give away my secret.
- Sırrımı verme.
- Tom said we needed to keep the secret.
- Tom sırrı saklamamız gerektiğini söyledi.
- We have to keep this secret.
- Bu sırrı saklamak zorundayız.
- You should've kept that secret.
- Onu bir sır olarak tutmalıydın.
- Tom shared all his secrets with Mary.
- Tom bütün sırlarını Mary ile paylaştı.
- The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı, konuşuyormuş gibi yazmaktır.
- The pyramids still hold many secrets.
- Piramitler hala birçok sırrı barındırıyor.
- Sami and Layla's affair remained a secret.
- Sami ve Layla'nın ilişkisi bir sır olarak kaldı.
- It's the best-kept secret in town.
- Bu, şehirde en iyi saklanan sırdır.
- Tom wouldn't trust me with his secret.
- Tom sırrını bana vermezdi.
- Tom and Mary kept their marriage a secret.
- Tom ve Mary evliliklerini bir sır olarak tuttular.
- Tom revealed his secret to us.
- Tom onun sırlarını bize açığa vurdu.
- Tom told Mary the secret.
- Tom sırrı Mary'ye söyledi.
- You mustn't reveal Tom's secrets.
- Tom'un sırlarını ifşa etmemelisin.
- It was our secret.
- Bizim sırrımızdı.
- They weren't able to discover any secrets.
- Herhangi bir sır keşfedemediler.
- Why did you keep it a secret?
- Neden onu bir sır olarak tuttun?
- It's a secret between you and me.
- Bu sizin ve benim aramda bir sır.
- You ought not to have disclosed the secret.
- Sırrı açıklamamalıydın.
- Why did you keep that a secret?
- Bunu neden sır olarak sakladınız?
- It's no secret that Tom doesn't agree with you.
- Tom'un sizinle aynı fikirde olmadığı bir sır değil.
- Everybody has secrets.
- Herkesin sırları vardır.
- The secret is officially out.
- Sır resmi olarak açığa çıktı.
- It's your turn to tell me a secret.
- Bana bir sır anlatma sırası sende.
- We won't be able to keep this secret forever.
- Bu sırrı sonsuza dek koruyamayacağız.
- What is your secret?
- Senin sırrın ne?
- Tom told me a secret.
- Tom bana bir sır söyledi.
- I was hoping that we could keep this secret.
- Bu sırrı saklayabileceğimizi umuyordum.
- She told me her secret.
- O bana sırrını söyledi.
- Tom couldn't keep the secret to himself.
- Tom sırrı kendine saklayamadı.
- I'd really like to know what Tom's secret is.
- Tom'un sırrının ne olduğunu bilmeyi gerçekten isterdim.
- You hate secrets, don't you?
- Sen sırlardan nefret ediyorsun, değil mi?
- He seems to know the secret.
- O, sırrı biliyor gibi görünüyor.
- Please keep this secret.
- Lütfen bu sırrı saklayın.
- One of the greatest secrets of happiness is moderating your wishes and loving what you already have.
- Mutluluğun en büyük sırlarından biri isteklerini azaltmak ve önceden sahip olduklarını sevmektir.
- We all have dark secrets.
- Hepimizin karanlık sırları var.
- Tom told Mary his secret.
- Tom, Mary'ye sırrını anlattı.
- He betrayed her secret to his friends.
- Onun sırrını arkadaşlarına ifşa etti.
- Why didn't you keep it secret?
- Neden bunu bir sır olarak saklamadın?
- Tom knows your secret.
- Tom sırrını biliyor.
- He told his friends his secret.
- Arkadaşlarına sırrını söyledi.
- The universe is full of secrets.
- Evren sırlarla dolu.
- Someone leaked the secret to the enemy.
- Birisi sırrı düşmana sızdırdı.
- Let's keep this a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayalım.
- Are you going to let me in on the secret?
- Bu sırrı bana da söyleyecek misin?
- Archeology reveals the secrets of the past.
- Geçmişin sırlarını arkeoloji ortaya çıkarıyor.
- I have to keep it a secret.
- Sır olarak saklamalıyım.
- I could keep it a secret, but not for too long.
- Bunu sır olarak saklayabilirim ama çok uzun süre değil.
- Tom told you all our secrets, didn't he?
- Tom sana bütün sırlarımızı anlattı, değil mi?
- I know you want to keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklamak istediğini biliyorum.
- That'll remain our secret.
- Bu bizim sırrımız olarak kalacak.
- We don't have any secrets.
- Bizim hiç sırrımız yok.
- Is it a secret?
- Bir sır mı?
- Tom whispered his darkest secret to Mary.
- Tom, Mary'ye en karanlık sırrını fısıldadı.
- How did the secret get out?
- Sır nasıl ortaya çıktı?
- Do you have any secrets?
- Hiç sırrın var mı?
- Here's a little secret.
- İşte küçük bir sır.
- I'm not going to reveal their secrets.
- Onların sırlarını açığa vurmayacağım.
- There should be no secrets between us.
- Aramızda sır olmamalı.
- It's your turn to tell me a secret.
- Bana bir sır söyleme sırası sende.
- I'll keep your secret.
- Sırrını saklayacağım.
- The secret leaked out.
- Sır dışarı sızdı.
- She would not disclose the secret.
- Sırrı ifşa etmeyecekti.
- It's no secret that she fucks around with anybody.
- Önüne çıkan herkesle yattığı bir sır değil.
- She was reluctant to reveal her secret.
- Sırrını açıklamak konusunda isteksizdi.
- He tells us secrets.
- O bize sırları söyler.
- It's not a secret that Tom's opinion is different than yours.
- Tom'un fikrinin sizinkinden farklı olduğu bir sır değil.
- Mary's sister knew all about Tom's secrets.
- Mary'nin kız kardeşi Tom'un tüm sırlarını biliyordu.
- We have to keep it a secret.
- Onu bir sır olarak saklamak zorundayız.
- Tom didn't tell Mary his secret.
- Tom sırrını Mary'ye söylemedi.
- Do you know Tom's secret?
- Tom'un sırrını biliyor musun?
- I told Tom a secret.
- Tom'a bir sır söyledim.
- Sami revealed his dirty little secret.
- Sami küçük kirli sırrını açıkladı.
- That was a secret, wasn't it?
- O bir sırdı, değil mi?
- Whether he wrote it or not will always remain a secret.
- Onun yazıp yazmadığı her zaman bir sır olarak kalacak.
- There should be no secrets between us.
- Aramızda hiçbir sır olmamalıdır.
- Tom talked too much and let the secret slip.
- Tom çok konuştu ve sırrı ağzından kaçırdı.
- She let the secret out.
- O, sırrı ağzından kaçırdı.
- He said he knows this secret.
- Bu sırrı bildiğini söyledi.
- You'd better keep that a secret.
- Bunu sır olarak saklasan iyi olur.
- That wasn't Tom's only secret.
- Tom'un tek sırrı bu değildi.
- We were trying to keep that a secret.
- Onu bir sır olarak saklamaya çalışıyorduk.
- There are no secrets between us.
- Bizim aramızda hiç sır yok.
- Hey, your secret's safe with me.
- Hey, sırrın benimle güvende.
- She didn't let me in on her secret.
- Bana sırrını söylemedi.
- Please promise me that you'll keep this secret.
- Lütfen bunu sır olarak saklayacağına söz ver.
- Some people say there shouldn't be any secrets between friends.
- Bazı insanlar arkadaşlar arasında sır olmaması gerektiğini söyler.
- The secret of her beauty is her naturalness.
- Güzelliğinin sırrı doğallığı.
- You seem to be a person with a lot of secrets.
- Çok fazla sırrı olan biri gibi görünüyorsunuz.
- The big secret's finally out.
- Büyük sır sonunda ortaya çıktı.
- Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
- We won't be able to keep this a secret forever.
- Bunu sonsuza kadar sır olarak saklayamayız.
- There are no secrets here.
- Burada hiç sır yok.
- I thought I knew all her secrets.
- Onun tüm sırlarını bildiğimi düşünmüştüm.
- Can I tell you a little secret?
- Sana küçük bir sır söyleyebilir miyim?
- Mary swore to keep it a secret.
- Mary bunu sır olarak saklayacağına yemin etti.
- Tom seems to know the secret.
- Tom sırrı biliyor gibi görünüyor.
- The big secret's finally out.
- Sonunda büyük sır çıktı.
- It's not a secret anymore.
- Artık bir sır değil.
- Tom knows the secret.
- Tom sırrı biliyor.
- It's hardly a secret.
- Bu pek sır sayılmaz.
- I'd like to share my secret with you.
- Sırrımı seninle paylaşmak isterim.
- We may as well keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak saklayabiliriz.
- He told my secret.
- Sırrımı söyledi.
- I can only keep a secret so long as no one asks me about it.
- Bir sırrı ancak kimse bana sormadığı sürece saklayabilirim.
- The secret is killing you.
- Sır seni öldürüyor.
- I discovered her secret.
- Ben de onun sırrını keşfettim.
- So, what's your secret?
- Peki, sizin sırrınız ne?
- What makes you think I have any secrets?
- Benim sırrım olduğunu nereden çıkardın?
- You seem to be a person with a lot of secrets.
- Bir sürü sırrı olan biri kişi gibi görünüyorsun.
- It is important for you to keep this secret.
- Bu sırrı saklaman önemli.
- Tom told Mary to keep that a secret.
- Tom Mary'ye bunu sır olarak saklamasını söyledi.
- We tried to keep it a secret.
- Sır olarak saklamaya çalıştık.
- Tom talked too much and let the secret slip.
- Tom, çok fazla konuştu ve sırrı ağzından kaçırdı.
- You'll never be able to keep it a secret.
- Bunu bir sır olarak tutamayacaksın.
- It's a secret, I guess.
- Sanırım bu bir sır.
- Tom revealed his secret.
- Tom sırrını açıkladı.
- He asked me to keep the secret.
- O, sırrı saklamamı istedi.
- I always thought we could keep this secret.
- Her zaman bu sırrı saklayabileceğimizi düşündüm.
- The only way this is going to happen is in secret.
- Bunun olmasının tek yolu bir sır.
- Your secret's safe with me.
- Sırrın benimle güvende.
- Why did you keep that a secret?
- Neden onu bir sır olarak tuttun?
- Mary told John the secret.
- Mary, John'a sırrını söyledi.
- Your secrets are safe with me.
- Sırlarınız benimle güvencededir.
- All their secrets have been revealed.
- Tüm sırları açığa çıktı.
- She revealed her secret to us.
- O, sırrını bize açıkladı.
- This is secret between you and me.
- Bu sizin ve benim aramda sır.
- You should have kept it secret.
- Onu sır olarak tutmalıydın.
- He said we must keep the secret.
- Sırrı saklamamız gerektiğini söyledi.
- It looks like your secret's out.
- Görünüşe göre sırrın ortaya çıktı.
- They hate secrets.
- Onlar sırlardan nefret eder.
- Both of them have secrets.
- Her ikisinin de sırları var.
- It's dangerous to tell Chris your secrets because he tells everybody.
- Chris'e sırlarınızı anlatmak tehlikeli çünkü o herkese anlatır.
- The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı, sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.
- Why were you keeping it a secret from me?
- Neden onu benden bir sır olarak saklıyordun?
- Does anyone know your secrets?
- Sırlarını bilen var mı?
- Sami's secret was exposed.
- Sami'nin sırrı açığa çıktı.
- Let's conceal this secret from him.
- Bu sırrı ondan saklayalım.
- Were they let in on the secret?
- Sır onlara açıklandı mı?
- We were trying to keep that a secret.
- Bunu bir sır olarak saklamaya çalışıyorduk.
- Please keep it secret.
- Lütfen, bunu sır olarak sakla.
- Tom loves secrets.
- Tom sırları seviyor.
- Tom knew what Mary's secret was.
- Tom, Mary'nin sırrının ne olduğunu biliyordu.
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom sırrını ifşa etmedi.
- He'll know the secret sooner or later.
- Önünde sonunda sırrı öğrenecek.
- Tom found out our secret.
- Tom sırrımızı öğrendi.
- He asked me to keep the secret.
- Benden sırrı saklamamı istedi.
- What was Tom's secret?
- Tom'un sırrı ne idi?
- Tom said he knows Mary's secret.
- Tom Mary'nin sırrını bildiğini söyledi.
- Don't give away all your secrets.
- Bütün sırlarını verme.
- I thought I knew all your secrets.
- Tüm sırlarınızı bildiğimi sanıyordum.
- Oh no, you have revealed our secret!
- Ah hayır, sırrımızı açık ettin!
- It shouldn't be a secret.
- O bir sır olmamalı.
- Your secret's safe.
- Sırrın güvende.
- It'll be our secret.
- Bu bizim sırrımız olacak.
- I have a secret, but if I were to tell you, it would be lost.
- Bir sırrım var, ama sana söylersem sır olmaktan çıkar.
- This isn't a secret.
- Sır değil bu.
- I didn't realize it was a secret.
- Bunun bir sır olduğunu fark etmemiştim.
- Tom couldn't keep the secret to himself.
- Tom sırrını kendine saklayamadı.
- I think we should keep this a secret.
- Sanırım bunu bir sır olarak saklamalıyız.
- She really wanted to tell the secret.
- Gerçekten sırrı söylemek istedi.
- Sami's secret was about to be exposed.
- Sami'nin sırrı açığa çıkmak üzereydi.
- Please keep it a secret.
- Lütfen bunu bir sır olarak saklayın.
- The secret remained buried in the grave of the famous philosopher.
- Sır ünlü filozofun mezarında gömülü kaldı.
- It was totally secret.
- Tamamen sırdı.
- Tom loves secrets.
- Tom sırları sever.
- Let me tell you a secret.
- Sana bir sır anlatayım.
- I should've told Tom to keep it secret.
- Tom'a bunu sır olarak saklamasını söylemeliydim.
- Maybe that's the secret.
- Belki de sırrı budur.
- I love secrets.
- Sırları severim.
- He hates secrets.
- O, sırlardan nefret ediyor.
- It'll be our secret.
- Bizim sırrımız olacak.
- Tom told Mary the secret.
- Tom Mary'e sırrı söyledi.
- Please keep that secret.
- Lütfen bu sırrı sakla.
- Tom has a secret.
- Tom'un bir sırrı var.
- You ought not to have disclosed the secret.
- Sırrı ifşa etmemeliydiniz.
- You can't keep something that big a secret.
- Bu kadar büyük bir şeyi sır olarak saklayamazsın.
- Everyone has secrets.
- Herkesin sırları vardır.
- All their secrets have been revealed.
- Bütün sırları gözler önüne serildi.
- It's not exactly a secret.
- Bu bir sır sayılmaz.
- She revealed her secret to us.
- Bize sırrını açıkladı.
- He hates secrets.
- O sırlardan nefret eder.
- I'm not going to reveal her secrets.
- Onun sırlarını ifşa etmeyeceğim.
- It's not a secret.
- O bir sır değil.
- This secret must stay between us.
- Bu sır ikimizin arasında kalmalı.
- Tom asked me to keep it secret.
- Tom benden onu sır olarak saklamamı istedi.
- Your secret will be safe with me.
- Sırrın benimle güvende olacak.
- That'll always be our secret.
- Bu her zaman bizim sırrımız olacak.
- This information is a trade secret.
- Bu bilgi ticari bir sırdır.
- This is not a secret.
- Sır değil bu.
- Can you keep it a secret?
- Bunu sır olarak saklayabilir misin?
- She seems to have known the secret.
- Sırrı biliyor gibi görünüyordu.
- I thought I knew all your secrets.
- Senin bütün sırlarını bildiğimi sanıyordum.
- You can't keep this a secret.
- Bunu sır olarak saklayamazsın.
- Magicians jealously guard their secrets.
- Büyücüler sırlarını kıskançlıkla korurlar.
- The secret of getting ahead is getting started.
- İlerlemenin sırrı başlamaktır.
- I didn't tell Tom Mary's secret.
- Mary'nin sırrını Tom'a söylemedim.
- I told Tom a secret.
- Tom'a bir sır verdim.
- Now the secret is out.
- Artık sır açığa çıktı.
- The secret was spread.
- Sır yayıldı.
- They say that he knows the secret.
- Onun sırrı bildiğini söylüyorlar.
- She likes secrets.
- O, sırları sever.
- I don't want to be your secret.
- Ben senin sırrın olmak istemiyorum.
Show More (738)
|
|
- The next day he brought his secret weapon to school in her backpack.
- Ertesi gün gizli silahını sırt çantasında okula getirdi.
- The official documents are secret.
- Resmi belgeler gizlidir.
- Perhaps we can now proceed in a way that is really secret.
- Belki de artık gerçekten gizli bir şekilde ilerleyebiliriz.
- That investigation is secret and falls within the competence of the Belgian Courts.
- Bu soruşturma gizlidir ve Belçika Mahkemelerinin yetki alanına girmektedir.
- The systems are to a large extent secret, particularly for those implicated.
- Sistemler büyük ölçüde gizlidir, özellikle de bu işe bulaşmış olanlar için.
- His regime uses its secret services to oppress his own people with violence, murder and terror.
- Rejim kendi halkını şiddet, cinayet ve terörle bastırmak için gizli servislerini kullanıyor.
- You gained the majority in a secret vote.
- Gizli oylamada çoğunluğu elde ettiniz.
- The counting of any secret vote is carried out by between two and six tellers, drawn by lot from among the Members.
- Herhangi bir gizli oyun sayımı, Üyeler arasından kura ile seçilen iki ila altı veznedar tarafından gerçekleştirilir.
- How else can his secret programme of weapons of mass destruction be explained?
- Gizli kitle imha silahları programı başka nasıl açıklanabilir?
- Mr Dupuis spoke of the effectiveness of the secret services.
- Bay Dupuis gizli servislerin etkinliğinden bahsetti.
- As you know, he was killed by the action of the French secret service against Greenpeace.
- Bildiğiniz gibi Fransız gizli servisinin Greenpeace'e yönelik eylemi sonucu öldürüldü.
- Perhaps we can now proceed in a way that is really secret.
- Belki de şimdi gerçekten gizli bir şekilde ilerleyebiliriz.
- We want to see a legal framework for them because we believe that this is far too much like secret law-making.
- Bunlar için yasal bir çerçeve görmek istiyoruz çünkü bunun çok fazla gizli yasa yapmaya benzediğine inanıyoruz.
- I would add that the British Secret Services also claimed that they had no knowledge of them.
- İngiliz Gizli Servislerinin de bu konuda hiçbir bilgileri olmadığını iddia ettiklerini eklemek isterim.
- I must admit that I know little about the secret services, since they are secret.
- Gizli servisler hakkında çok az şey bildiğimi itiraf etmeliyim, çünkü onlar gizlidir.
- On August 2002 the People's Mujahedeen denounced the Iranian regime's secret nuclear weapons programme.
- Ağustos 2002'de Halkın Mücahitleri İran rejiminin gizli nükleer silah programını kınadı.
- Keeping documents and correspondence secret is a sure way of creating mistrust.
- Belgeleri ve yazışmaları gizli tutmak güvensizlik yaratmanın kesin bir yoludur.
- With all due respect I appreciate the decision the House has taken but this has not been a secret ballot.
- Tüm saygımla Meclis'in aldığı kararı takdir ediyorum ancak bu gizli bir oylama değildi.
- I fully understand anyone expressing political opposition to this type of action by the secret services.
- Gizli servislerin bu tür eylemlerine karşı siyasi muhalefet ifade eden herkesi tamamen anlıyorum.
- The honourable Member said that there was a secret arrangement.
- Sayın Üye gizli bir düzenleme olduğunu söyledi.
- There is nothing secret about anything at all.
- Gizli saklı hiçbir şey yok.
- If the secret services have proof, they should announce it in all the newspapers.
- Eğer gizli servislerin elinde kanıt varsa, bunu tüm gazetelerde ilan etmelidirler.
- We all know that he is an agent of the German secret service.
- Hepimiz onun Alman gizli servisinin bir ajanı olduğunu biliyoruz.
- Still secret project first, human life second, I see.
- Görüyorum ki hâlâ önce gizli proje, sonra insan hayatı geliyor.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu kasabada çok gizli haberler kesinlikle hızlı yayılıyor.
- They then found two more secret cameras in the unit.
- Daha sonra birimde iki gizli kamera daha buldular.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Bu şehirde çok gizli haberler çabuk yayılıyor.
- They then found two more secret cameras in the unit.
- Daha sonra ünitede iki gizli kamera daha buldular.
- A medicine man can go into somebody else's mind to explore his most secret memories.
- Bir büyücü başkasının zihnine girip en gizli anılarını keşfedebilir.
- Top secret news sure does spread fast in this town.
- Çok gizli haberler bu kasabada hızlı yayılıyor.
- Tom came in through a secret door in the wall.
- Tom duvardaki gizli bir kapıdan girdi.
- It's secret.
- Bu gizlidir.
- I have a secret weapon.
- Gizli bir silahım var.
- We have to keep it a secret.
- Gizli tutmak zorundayız.
- I have a secret dream.
- Gizli bir rüyam var.
- There's a secret passage on the left.
- Solda gizli bir geçit var.
- I should've advised Tom to keep it secret.
- Tom'a bunu gizli tutmasını tavsiye etmeliydim.
- A secret policy document was leaked to the newspapers.
- Gizli bir politika belgesi basına sızdırıldı.
- I've heard you have a secret admirer.
- Gizli bir hayranın olduğunu duydum.
- Sami read Layla's secret messages.
- Sami, Layla'nın gizli mesajlarını okudu.
- He made up his mind to keep his plan secret.
- Planını gizli tutmaya karar verdi.
- Tom moved the flower pot to the left and the secret door slid open.
- Tom saksıyı sola doğru hareket ettirdi ve gizli kapı açıldı.
- I'll keep it secret.
- Bunu gizli tutacağım.
- Tom says that he has a secret weapon.
- Tom gizli bir silahı olduğunu söylüyor.
- It's top secret.
- Bu çok gizli.
- Cooking is my secret passion.
- Aşçılık benim gizli tutkumdur.
- MI6 is a British secret service.
- MI6 İngiliz gizli servisidir.
- No one in this company can do secret things.
- Bu şirkette kimse gizli şeyler yapamaz.
- It wasn't a secret meeting.
- Bu gizli bir toplantı değildi.
- There's a secret passage in Tom's house.
- Tom'un evinde gizli bir geçit var.
- I've discovered Tom's secret formula.
- Tom'un gizli formülünü keşfettim.
- It's an old organization that uses secret rituals.
- Bu, gizli dinsel törenleri kullanan eski bir örgüt.
- Let's keep it secret that he is ill.
- Hasta olduğunu gizli tutalım.
- I've got no secrets from her.
- Benim ondan gizli sırrım yok.
- Tom has a secret weapon.
- Tom'un gizli bir silahı var.
- What's the secret ingredient?
- Gizli malzeme nedir?
- We should invent a secret language.
- Gizli bir dil icat etmeliyiz.
- Keep it secret, please.
- Gizli tutun, lütfen.
- You should have kept it secret.
- Bunu gizli tutmalıydın.
- There's a secret song hidden on this album.
- Bu albümde saklanmış gizli bir şarkı var.
- There's a secret passage on the left.
- Sol tarafta gizli bir geçit var.
- It's a secret from Tom.
- Bu Tom'dan gizli bir sır.
- I've got no secrets from him.
- Benim ondan gizli sırrım yok.
- I found a secret passage in the library.
- Kütüphanede gizli bir geçit buldum.
- We discovered a secret passageway leading to the catacombs.
- Yeraltı mezarlarına giden gizli bir geçit keşfettik.
- Tom was a member of a secret society.
- Tom gizli bir cemiyetin üyesiydi.
- Maybe there's a secret door.
- Belki de gizli bir kapı vardır.
- We found out a secret door behind the curtain.
- Perdenin arkasında gizli bir kapı bulduk.
- He asks me to keep it secret.
- Benden bunu gizli tutmamı istiyor.
- Frank left a message by means of a secret code.
- Frank, gizli bir şifre vasıtasıyla bir mesaj bıraktı.
- Dan was a mole selling top secret information to the British government.
- Dan İngiliz hükümetine çok gizli bilgiler satan bir köstebekti.
- Tom came in through a secret door in the wall.
- Tom duvardaki gizli bir kapıdan içeri girdi.
- There's a secret drawer in the desk.
- Masada gizli bir çekmece var.
- There's no secret plan.
- Gizli bir plan yok.
- There's a secret path on the left.
- Solda gizli bir patika var.
- A secret fan sent her flowers every morning.
- Gizli bir hayranı her sabah ona çiçek gönderirdi.
- He kept his past a secret from everyone.
- Geçmişini herkesten gizli tuttu.
- They fled through a secret passageway.
- Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.
- Today, my secret wish came true.
- Bugün, gizli dileğim gerçekleşti.
- Tom didn't know that he had a secret admirer.
- Tom gizli bir hayranı olduğunu bilmiyordu.
- Tom is organising a secret Santa at work.
- Tom iş yerinde gizli bir Noel Baba düzenliyor.
- Keep it secret, please.
- Bunu gizli tutun lütfen.
- We kept it secret.
- Biz onu gizli tuttuk.
- Tom told me to keep it secret.
- Tom bana bunu gizli tutmamı söyledi.
- I think Tom has a secret admirer.
- Sanırım Tom'un gizli bir hayranı var.
- Mary was concerned that Oliver had a secret girlfriend.
- Mary, Oliver'ın gizli bir kız arkadaşı olduğundan endişeliydi.
- Tom has a secret room in his house.
- Tom'un evinde gizli bir odası var.
- Tom found Mary's secret diary.
- Tom, Mary'nin gizli günlüğünü buldu.
- There was nothing secret about it.
- Bu konuda gizli bir şey yoktu.
- You have a secret admirer.
- Gizli bir hayranın var.
- Sami and Layla had a secret relationship.
- Sami ve Leyla arasında gizli bir ilişki vardı.
- We found a secret door into the building.
- Binaya açılan gizli bir kapı bulduk.
- Do you know Tom's secret formula?
- Tom'un gizli formülünü biliyor musunuz?
- I have a secret weapon.
- Benim gizli bir silahım var.
- Tom is a member of a secret society of scientists.
- Tom, bilim insanlarından oluşan gizli bir topluluğun üyesidir.
- We had a secret meeting.
- Bizim gizli bir toplantımız vardı.
- I'd never join a secret society.
- Asla gizli bir topluluğa katılmam.
- I hear they have a secret weapon.
- Onların gizli bir silahı olduğunu duydum.
- He requested me to keep it secret.
- Bunu gizli tutmamı istedi.
- Tom says he has a secret weapon.
- Tom gizli bir silahı olduğunu söylüyor.
- Sami's affair wasn't as secret as he thought.
- Sami'nin ilişkisi düşündüğü kadar gizli değildi.
- We had a secret meeting.
- Gizli bir toplantı yaptık.
- He kept it secret that he had bought a bicycle for his son.
- Oğluna bir bisiklet aldığını gizli tuttu.
- Our conscience is the witness to our most secret crimes.
- Vicdanımız en gizli suçlarımızın tanığıdır.
- Did you know there was a secret passage hidden behind the bookcase?
- Kitaplığın arkasında gizli bir geçit olduğunu biliyor muydun?
- Tom has a secret crush on Mary.
- Tom'un Mary'ye karşı gizli bir aşkı var.
- Tom has a secret admirer.
- Tom'un gizli bir hayranı var.
- She has a secret crush on her sister's boyfriend.
- Onun kız kardeşinin erkek arkadaşına gizli bir aşkı var.
- Did you know there was a secret passage?
- Gizli bir geçit olduğunu biliyor muydunuz?
- He was executed, taken to a secret location and cremated.
- O idam edildi, gizli bir yere götürüldü ve yakıldı.
- We have no secrets from each other.
- Birbirimizden gizlimiz saklımız yok.
- Dan was a mole selling top secret information to the British government.
- Dan, İngiliz hükümetine çok gizli bilgiler satan bir köstebekti.
- Do you know what Tom's secret ingredient is?
- Tom'un tarifindeki gizli malzemenin ne olduğunu biliyor musun?
- Tom has a secret passage in his house.
- Tom'un evinde gizli bir geçit var.
- A chance to do as we please, especially to do as little hard work as possible, is a secret desire of almost everybody.
- İstediğimizi yapma şansı, özellikle de mümkün olduğunca az ağır iş yapmak, hemen herkesin gizli arzusudur.
- He has a secret desire to play.
- Oyun oynamak için gizli bir arzusu var.
- Tom is a member of a secret society.
- Tom gizli bir cemiyetin üyesi.
- I have the right to keep my voting preferences secret.
- Oy verme tercihlerimi gizli tutma hakkına sahibim.
- Tom and I have no secrets from each other.
- Tom ve benim birbirimizden gizli hiçbir sırrımız yok.
- Tom has a secret agenda.
- Tom'un gizli bir ajandası var.
- She has a secret crush on her sister's boyfriend.
- Kız kardeşinin erkek arkadaşına karşı gizli bir aşkı var.
- I'm on a top secret mission.
- Çok gizli bir görevdeyim.
- Tom promised Mary that he'd keep their engagement secret.
- Tom, Mary'ye nişanlılıklarını gizli tutacağına dair söz verdi.
- Maybe Tom has a secret crush on you.
- Belki de Tom sana gizli bir aşk besliyordur.
- Tom is on a top secret mission.
- Tom çok gizli bir görevde.
- The secret service guards him against attack.
- Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
- Tom kept his true identity secret.
- Tom gerçek kimliğini gizli tuttu.
- Layla had a secret dating life.
- Leyla'nın gizli bir flört hayatı vardı.
- I heard that you've got a secret admirer.
- Gizli bir hayranın olduğunu duydum.
- A secret policy document was leaked to the newspapers.
- Gizli bir politika belgesi gazetelere sızdırıldı.
- We discovered a secret passageway.
- Gizli bir geçit bulduk.
- We have to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak zorundayız.
- Did you know there was a secret passage hidden behind the bookcase?
- Kitaplığın arkasında gizlenmiş gizli bir geçit olduğunu biliyor muydunuz?
- Tom read Mary's secret diary.
- Tom, Mary'nin gizli günlüğünü okudu.
- Mary received a note from a secret admirer.
- Mary gizli bir hayranından bir not aldı.
- What's your secret service code name?
- Gizli servis kod adın nedir?
- I've heard you have a secret admirer.
- Senin gizli bir hayranın olduğunu duydum.
- He has a secret desire to play.
- Onun oynamak için gizli bir arzusu vardır.
- Mary has a secret admirer.
- Mary'nin gizli bir hayranı var.
- This isn't a secret document.
- Bu gizli bir belge değil.
- Tom and Mary are members of a secret society.
- Tom ve Mary gizli bir topluluğun üyeleridir.
- She keeps her age a secret.
- Yaşını gizli tutuyor.
- Layla had a secret dating life.
- Layla'nın gizli bir flört hayatı vardı.
- Tom is a member of a secret society.
- Tom gizli bir topluluğun üyesi.
- They kept the information about the military operations a secret.
- Askeri operasyonlar hakkındaki bilgileri gizli tuttular.
- There's a secret base on the moon.
- Ay'da gizli bir üs var.
- We've kept it a secret from Tom.
- Bunu Tom'dan gizli tuttuk.
- Elite soldiers might be trained in secret locations.
- Elit askerler gizli yerlerde eğitilebilir.
- Two big powers have signed a secret agreement.
- İki büyük güç gizli bir anlaşma imzaladı.
- Tom has a secret agenda.
- Tom'un gizli bir gündemi var.
- Sami and Layla had a secret relationship.
- Sami ve Layla'nın gizli bir ilişkisi vardı.
- The only way this is going to happen is in secret.
- Bunun gerçekleşmesinin tek yolu gizlilik.
- Mary has a secret boyfriend.
- Mary'nin gizli bir erkek arkadaşı var.
- I hear they have a secret weapon.
- Gizli bir silahları olduğunu duydum.
- Sami's affair wasn't as secret as he thought.
- Sami'nin ilişkisi sandığı kadar gizli değildi.
- This is top secret.
- Bu çok gizli.
- France had signed a secret treaty with Spain.
- Fransa İspanya ile gizli bir antlaşma imzaladı.
- Tom works at a super secret government facility.
- Tom çok gizli bir devlet tesisinde çalışıyor.
- They fled through a secret passageway.
- Gizli bir geçitten kaçtılar.
- I wonder what the secret ingredient is.
- Tarifteki gizli malzemenin ne olduğunu merak ediyorum.
- They have a secret understanding between them.
- Aralarında gizli bir anlaşma var.
- There is a secret base on the other side of the moon.
- Ayın diğer tarafında gizli bir üs var.
- Did you know there was a secret passage?
- Gizli bir geçidin var olduğunu biliyor muydun?
- I heard Tom has a secret admirer.
- Tom'un gizli bir hayranı olduğunu duydum.
- They kept the information about the military operations a secret.
- Onlar askeri operasyonlar hakkındaki bilgiyi gizli tuttular.
- It's so secret that even I don't know what it's all about.
- O kadar gizli bir sır ki ben bile ne konuda olduğunu bilmiyorum.
- The contents of the letter were secret.
- Mektubun içeriği gizliydi.
- We had to keep it secret.
- Gizli tutmak zorundaydık.
- What's your secret service code name?
- Gizli servis kod adın ne?
- Do we have to keep this a secret?
- Bunu gizli tutmak zorunda mıyız?
- I think Tom has a secret admirer.
- Tom'un gizli bir hayranı olduğunu düşünüyorum.
- A secret fan sent her flowers every morning.
- Gizli bir hayran ona her sabah çiçek gönderdi.
- I should've advised Tom to keep it secret.
- Tom'a onu gizli tutmasını tavsiye etmem gerekirdi.
- We should invent a secret language.
- Gizli bir dil icat etmemiz gerek.
- I hear the Freemasons have a secret handshake.
- Ben masonların gizli bir tokalaşması olduğunu duydum.
- There is a secret passageway in my mind leading to my childhood.
- Zihnimde çocukluğuma giden gizli bir geçit var.
- There's a secret passage.
- Gizli bir geçit var.
- Cooking is my secret passion.
- Yemek pişirmek benim gizli tutkumdur.
- It wasn't a secret meeting.
- Gizli bir toplantı değildi.
- Do you have a secret menu?
- Gizli bir menünüz var mı?
- I have no secrets from you.
- Senden gizlim saklım yok.
- I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
- The secret service guards him against attack.
- Gizli servis onu saldırılara karşı koruyor.
- We discovered a secret passageway.
- Gizli bir geçit keşfettik.
- Our club has a secret handshake.
- Kulübümüzün gizli bir anlaşması var.
- Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli flört hayatını öğrendi.
- Sami had a secret life.
- Sami'nin gizli bir hayatı vardı.
- How did they manage to keep this a secret for so long?
- Bunu bu kadar uzun süre gizli tutmayı nasıl başarabildiler?
- She never told anyone about her secret longings.
- Gizli özlemlerinden kimseye bahsetmedi.
- Tom keeps his age a secret.
- Tom yaşını gizli tutar.
- It's an old organization that uses secret rituals.
- Gizli ritüeller kullanan eski bir örgüt.
- You must keep the plan secret until someone notices it.
- Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
- Tom looked all over, but he couldn't find the secret door.
- Tom her yere baktı ama gizli kapıyı bulamadı.
- That's quite a secret.
- Bu oldukça gizli.
- I have the right to keep my voting preferences secret.
- Oy tercihlerimi gizli tutma hakkına sahibim.
- I've got no secrets from them.
- Benim onlardan gizli sırrım yok.
- I heard that Tom has a secret admirer.
- Tom'un gizli bir hayranı olduğunu duydum.
- His secret life came to light at last.
- Gizli hayatı sonunda ortaya çıktı.
- We had to keep it secret.
- Biz onu gizli tutmak zorunda kaldık.
- I can't remember the secret code.
- Gizli kodu hatırlayamıyorum.
- I have often admired the mystical way of Pythagoras, and the secret Magic of numbers.
- Pisagor'un mistik yöntemine ve sayıların gizli büyüsüne hep hayranlık duymuşumdur.
- That list is secret.
- O liste gizli.
- It was totally secret.
- O bütünüyle gizliydi.
- He left through a secret passageway.
- O gizli bir geçitten gitti.
- Why didn't you keep it secret?
- Neden onu gizli tutmadın?
- It's top secret.
- Çok gizli.
- France had signed a secret treaty with Spain.
- Fransa, İspanya ile gizli bir antlaşma imzalamıştı.
- Tom kept it secret.
- Tom onu gizli tuttu.
- He left through a secret passageway.
- Gizli bir geçitten çıktı.
- I'm on a top secret mission.
- Ben çok gizli bir görevdeyim.
- Tom is working on something secret.
- Tom gizli bir şey üzerinde çalışıyor.
- Maybe there's a secret door.
- Belki gizli bir kapı vardır.
- Do you know Tom's secret formula?
- Tom'un gizli formülünü biliyor musun?
- We found a secret door into the building.
- Binaya giren gizli bir kapı bulduk.
- You must keep the plan secret until someone notices it.
- Biri fark edene kadar planı gizli tutmalısın.
- Tom promised Mary that he'd keep their engagement secret.
- Tom Mary'ye nişanlılıklarını gizli tutacağına dair söz verdi.
- We discovered a secret passageway leading to the catacombs.
- Yeraltı mezarlığına giden gizli bir geçit keşfettik.
- I should've told Tom to keep it secret.
- Tom'a bunu gizli tutmasını söylemeliydim.
- I found the secret compartment quite by accident.
- Gizli bölmeyi tesadüfen buldum.
- Our club has a secret handshake.
- Kulübümüzün gizli saklı bir anlaşması var.
- If a relationship has to be a secret, you shouldn't be in it.
- Bir ilişki gizli olmak zorundaysa, onun içinde olmamalısın.
- We found a secret passage into the building.
- Binanın içinde gizli bir geçit bulduk.
- I hear the Freemasons have a secret handshake.
- Masonların gizli bir el sıkışması olduğunu duydum.
- Our conscience is the witness to our most secret crimes.
- En gizli suçlarımızın şahidi vicdanımızdır.
- They kept their love a secret.
- Onlar aşklarını gizli tuttular.
- Tom is on a top secret mission.
- Tom da çok gizli bir görevde.
- He was executed, taken to a secret location and cremated.
- İdam edildi, gizli bir yere götürüldü ve yakıldı.
- You have a secret admirer.
- Senin gizli bir hayranın var.
- Please keep that secret.
- Lütfen onu gizli tut.
- Frank left a message by means of a secret code.
- Frank, gizli bir kod aracılığıyla bir mesaj bıraktı.
- He keeps his age a secret.
- O, yaşını gizli tutuyor.
- I have a secret dream.
- Gizli bir hayalim var.
- The plans for the offensive were secret.
- Saldırı planları gizliydi.
- Keep it secret!
- Bunu gizli tut!
- His secret life came to light at last.
- Sonunda gizli yaşamı açığa çıktı.
- Sami kept the secret hidden for more than three decades.
- Sami sırrını otuz yıldan fazla bir süre gizli tuttu.
- Tom advised me to keep it secret.
- Tom bana bunu gizli tutmamı tavsiye etti.
- Sorry for keeping it secret from you.
- Bunu senden gizli tuttuğum için üzgünüm.
- It's so secret that even I don't know what it's all about.
- O kadar gizli ki ben bile onun ne hakkında olduğunu bilmiyorum.
- Tom and Mary are members of a secret society.
- Tom ve Mary gizli bir cemiyetin üyeleri.
- Mary was concerned that Oliver had a secret girlfriend.
- Mary, Oliver'ın gizli bir kız arkadaşı olduğu konusunda endişeliydi.
Show More (238)
|