|
- I think we should firstly express our sorrow for the victims.
- Bence öncelikle kurbanlar için üzüntümüzü ifade etmeliyiz.
- We do not think that this incident should cause any internal disruption, over and above sorrow and shock.
- Bu olayın üzüntü ve şokun ötesinde herhangi bir iç karışıklığa yol açmaması gerektiğini düşünüyoruz.
- It is with great sorrow that we follow the events in Nigeria.
- Nijerya'daki olayları büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz.
- For women Afghanistan is becoming, yet again, the land of their deepest sorrow and suffering.
- Kadınlar için Afganistan bir kez daha en derin üzüntü ve acılarının ülkesi haline geliyor.
- I saw the dismay, horror and despair caused by the attack, and I shared and felt this sorrow and despair.
- Saldırının neden olduğu dehşet, korku ve umutsuzluğu gördüm ve bu üzüntü ve umutsuzluğu paylaştım ve hissettim.
- First of all, as I said earlier, we have condemned this incident and expressed our sorrow.
- Öncelikle, daha önce de söylediğim gibi, bu olayı kınadık ve üzüntümüzü ifade ettik.
- This attack on the United States in September brought enormous shock and sorrow to all.
- Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri'nde meydana gelen bu saldırı herkeste büyük bir şok ve üzüntü yarattı.
- Minister, we all feel a great deal of sorrow and frustration at what is happening in the Middle East.
- Sayın Bakan, Orta Doğu'da yaşananlar karşısında hepimiz büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı hissediyoruz.
- Delight is the opposite of sorrow.
- Sevinç, üzüntünün zıttıdır.
- Her face was eloquent of her sorrow.
- Yüzü üzüntüsünü ifade ediyordu.
- Forget your sorrows.
- Üzüntülerini unut.
- As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
- Birlikte olduğumuz sürece, tüm üzüntüler yakınlaşmak için bir vesileden başka bir şey değildir.
- He felt great sorrow when his wife died.
- Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
- His heart filled with sorrow.
- Onun kalbi üzüntüyle dolu.
- His sorrow was written all over his face.
- Üzüntüsü tüm yüzünden okunuyordu.
- I felt deep sorrow at his death.
- Ölümünden derin üzüntü duydum.
- I share your sorrow.
- Üzüntünü paylaşıyorum.
- The president's death caused great sorrow.
- Başkanın ölümü büyük üzüntüye neden oldu.
- Neither joy nor sorrow can last forever.
- Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
- Banish this sorrow from your heart!
- Bu üzüntüyü kalbinden kov!
- He felt great sorrow when his wife died.
- Karısı öldüğünde büyük üzüntü duydu.
- He disguised his sorrow with a smile.
- Üzüntüsünü bir gülümsemeyle gizledi.
- Tom's heart was filled with sorrow.
- Tom'un kalbi üzüntüyle doluydu.
- All sorrows should be tolerable, even if they are great.
- Tüm üzüntüler katlanılabilir olmalı, büyük olsalar bile.
- We didn't notice her sorrow.
- Onun üzüntüsünü fark etmedik.
- I felt deep sorrow at his death.
- Onun ölümünden derin üzüntü duydum.
- My heart was filled with sorrow.
- Kalbim üzüntü ile doluydu.
- He disguised his sorrow with a smile.
- Üzüntüsünü gülümsemeyle gizledi.
- Fadil expressed sorrow.
- Fadıl üzüntüsünü dile getirdi.
- The news filled her with sorrow.
- Haber onu üzüntüye boğdu.
- Misery and sorrow accompany war.
- Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
- The loss of his mother brought him sorrow and regret.
- Annesinin kaybı ona üzüntü ve pişmanlık getirdi.
- Fadil expressed sorrow.
- Fadıl üzüntüsünü ifade etti.
- Banish this sorrow from your heart!
- Bu üzüntüyü kalbinden at!
- No words can relieve her deep sorrow.
- Hiçbir söz onun derin üzüntüsünü dindiremez.
- It is easier to sympathize with sorrow than to sympathize with joy.
- Üzüntüyü paylaşmak neşeyi paylaşmaktan daha kolaydır.
- The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
- Başkalarının mutluluğu ve üzüntüsü bizim mutluluğumuz ve üzüntümüzdür.
- His face expresses deep sorrow and repentance.
- Yüzünde derin bir üzüntü ve pişmanlık ifadesi vardı.
- I share your sorrow.
- Üzüntünüzü paylaşıyorum.
- Don't intrude on her sorrow.
- Onun üzüntüsünü bölme.
- No words can express her deep sorrow.
- Hiçbir kelime onun derin üzüntüsünü ifade edemez.
- We didn't notice her sorrow.
- Biz onun üzüntüsünü fark etmedik.
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Onun üzüntüsü sessiz gözyaşları içinde ifadesini buldu.
- The president's death caused great sorrow.
- Başkanın ölümü büyük üzüntü yarattı.
- The death of his father filled him with sorrow.
- Babasının ölümü onu üzüntüye boğdu.
- We all felt great sorrow for him.
- Hepimiz onun için büyük üzüntü duyduk.
- Her face was eloquent of her sorrow.
- Onun yüzü üzüntüsü yüzünden dokunaklıydı.
- We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Hayatımızı hiçbir zaman büyük aşk ve derin üzüntü halinden daha yoğun yaşamayız.
- Her sorrow found expression in silent tears.
- Üzüntüsü sessiz gözyaşlarında ifadesini buldu.
Show More (46)
|
