| 1 |
steer |
yönlendirmek |
v. |
|
- The bodyguard steered her towards the door.
- Koruma onu kapıya doğru yönlendirdi.
- Let us steer Europe in the direction of competitive ports!
- Avrupa'yı rekabetçi limanlara doğru yönlendirelim!
- We hoped this Agency would be an executive Agency of the Commission, steered by the Commission as far as possible.
- Bu Ajansın, Komisyon tarafından mümkün olduğunca yönlendirilen, Komisyon'un icracı bir Ajansı olmasını umuyorduk.
- We hoped this Agency would be an executive Agency of the Commission, steered by the Commission as far as possible.
- Bu Ajansın, mümkün olduğunca Komisyon tarafından yönlendirilen, Komisyon'un icracı bir Ajansı olmasını umuyoruz.
- Tom steered the car with his knees.
- Tom arabayı dizleriyle yönlendirdi.
- She steered our efforts in the right direction.
- Çabalarımızı doğru yönde yönlendirdi.
- She steered our efforts in the right direction.
- O, bizim çabalarımızı doğru yönde yönlendirdi.
Show More (4)
|
| 2 |
steer |
öküz |
n. |
|
- He uses different feeds for steers and heifers.
- Öküzler ve düveler için farklı yemler kullanıyor.
- The butcher was deboning a steer carcass.
- Kasap bir öküz leşinin kemiğini çıkarıyordu.
Show More (-1)
|
| 3 |
steer |
idare etmek |
v. |
|
- This boat is very easy to steer.
- Bu tekneyi idare etmek çok kolay.
Show More (-2)
|
| 4 |
steer |
yol göstermek |
v. |
|
- My mother tried to steer me into becoming an architect.
- Annem bana mimar olmam için yol göstermeye çalışıyordu.
Show More (-2)
|
| 5 |
steer |
(zor, karmaşık bir durumdan) çıkmasını sağlamak |
v. |
|
- He managed to steer the firm through the crisis.
- Şirketin krizden çıkmasını sağlamayı başardı.
Show More (-2)
|
