| 1 |
thrust |
itmek |
v. |
|
- He thrust the door open and marched in.
- Kapıyı iterek açtı ve içeri yürüdü.
- Thrust is how much push a rocket can give.
- İtme bir roketin ne kadar itme verebileceğidir.
- He thrust the door open and marched in.
- Kapıyı iterek açtı ve içeri girdi.
- Thrust is how much push a rocket can give.
- İtme, bir roketin ne kadar itme yapabileceğidir.
Show More (1)
|
| 2 |
thrust |
hamle |
n. |
|
- He killed the villain with a thrust of the knife.
- Kötü adamı bıçağının bir hamlesiyle öldürdü.
- It was warmly endorsed for its strategic thrust by both the Council and by the Parliament.
- Bu stratejik hamle hem Konsey hem de Parlamento tarafından sıcak bir şekilde onaylanmıştır.
- It was warmly endorsed for its strategic thrust by both the Council and by the Parliament.
- Stratejik hamlesi hem Konsey hem de Parlamento tarafından hararetle desteklendi.
Show More (0)
|
| 3 |
thrust |
itiş |
n. |
|
- They demonstrated how jet engines produce thrust.
- Jet motorlarının nasıl itiş gücü ürettiğini gösterdiler.
- We'd never get that kind of thrust without a two-stage rocket.
- İki aşamalı bir roket olmadan asla bu kadar itiş gücü elde edemeyiz.
Show More (-1)
|
| 4 |
thrust |
sokmak |
v. |
|
- He thrust the money into his pocket.
- Parayı cebine soktu.
- Don't thrust your knife into the cheese.
- Bıçağını peynirin içine sokma.
Show More (-1)
|
| 5 |
thrust |
sıkıştırmak |
v. |
|
- My father thrust some cash into my hand.
- Babam elime biraz para sıkıştırdı.
Show More (-2)
|
| 6 |
thrust |
saldırmak |
v. |
|
- The mugger thrust at me with a knife.
- Gaspçı bana bıçakla saldırdı.
Show More (-2)
|
| 7 |
thrust |
temel |
n. |
|
- The thrust of her argument is that we need more clients.
- İddiasının temeli, daha fazla müşteriye ihtiyacımız olduğu yönünde.
Show More (-2)
|
| 8 |
thrust |
itme |
n. |
|
- He thrust me aside.
- Beni bir kenara itti.
Show More (-2)
|
