1 |
walker |
yürüyüşçü |
n. |
|
- Sarah enjoys being a walker and explores nature trails.
- Sarah, yürüyüş yapmaktan ve doğal parkurlarını keşfetmekten keyif alıyor.
- Walkers are commonly called witch's tanks.
- Yürüyüşçülere çoğunlukla cadının tankları denilmektedir.
- I'm a fast walker.
- Ben hızlı bir yürüyüşçüyüm.
- The walkers set out from Boston and reached San Francisco six months later.
- Yürüyüşçüler Boston'dan yola çıktılar ve altı ay sonra San Francisco'ya ulaştılar.
- A fast walker can walk six kilometers in an hour.
- Hızlı bir yürüyüşçü bir saatte altı kilometre yürüyebilir.
- He must be a good walker to have walked such a long distance.
- O kadar yolu yürüdüğüne göre iyi bir yürüyüşçü olmalı.
- Tom is a fast walker, isn't he?
- Tom hızlı bir yürüyüşçü, değil mi?
- The walkers set out from Boston and reached San Francisco six months later.
- Yürüyüşçüler Boston'dan yola çıktı ve altı ay sonra San Fransisko'ya vardı.
Show More (5)
|
2 |
walker |
yürüteç |
n. |
|
- She gets about with the help of a walker.
- Bir yürüteç yardımıyla hareket ediyor.
- Walkers are commonly called witch's tanks.
- Yürüteçlere genellikle cadı tankı denir.
Show More (-1)
|
3 |
walker |
(bebek) yürüteç |
n. |
|
- The baby happily moved around in the walker.
- Bebek yürüteçle etrafta mutlu bir şekilde dolaşıyordu.
Show More (-2)
|
4 |
walker |
(engelli, yaşlı) yürüteç |
n. |
|
- Grandma used a walker to assist her in walking.
- Büyükannem, yürümesini desteklemek için bir yürüteç kullanıyordu.
Show More (-2)
|
5 |
walker |
yaya |
n. |
|
- Tom is a fast walker.
- Tom hızlı bir yayadır.
Show More (-2)
|