|
- It is not something that appertains to the whole world.
- Tüm dünyayı ilgilendiren bir şey değildir.
- It is a multi-cultural microcosm of the whole world.
- Tüm dünyanın çok kültürlü bir mikrokozmosudur.
- The principle of an eye for an eye, makes the whole world blind.
- Göze göz ilkesi tüm dünyayı kör eder.
- The EU cannot monitor the whole world.
- AB tüm dünyayı denetleyemez.
- The whole world will be closely observing what happens in Europe.
- Tüm dünya Avrupa'da neler olduğunu yakından izliyor olacak.
- It is not something that appertains to the whole world.
- Bu, tüm dünya için geçerli olan bir şey değildir.
- We have clear responsibilities towards our present and future citizens and towards the whole world in this field.
- Bu alanda şimdiki ve gelecekteki vatandaşlarımıza ve tüm dünyaya karşı açık sorumluluklarımız var.
- This will pose a threat to the whole world.
- Bu tüm dünya için bir tehdit oluşturacaktır.
- The EU cannot monitor the whole world.
- AB tüm dünyayı izleyemez.
- They want the whole world to know what is in store for anyone who falls into their hands.
- Ellerine düşen herkesi nelerin beklediğini tüm dünyanın bilmesini istiyorlar.
- Whatever happens in our region is doomed to affect the whole world.
- Bölgemizde ne olursa olsun tüm dünyayı etkilemeye mahkumdur.
- The whole world will be closely observing what happens in Europe.
- Tüm dünya Avrupa'da neler olacağını yakından izliyor olacak.
- Small, faceless groups intent on destruction have it within their power to destroy our whole world.
- Yıkıma niyetli küçük, yüzsüz gruplar tüm dünyamızı yok etme gücüne sahiptir.
- It is as if the whole world is looking on helplessly.
- Sanki tüm dünya çaresizce izliyor gibi.
- Whatever happens in our region is doomed to affect the whole world.
- Bölgemizde ne olursa olsun tüm dünyayı etkilemeye mahkûmdur.
- We have to protect our citizens and the citizens of the whole world in lands as remote as Colombia.
- Kolombiya gibi uzak topraklardaki vatandaşlarımızı ve tüm dünya vatandaşlarını korumak zorundayız.
- Sustainability is not just a matter for the West, it is a matter for the whole world.
- Sürdürülebilirlik sadece Batı'nın meselesi değil, tüm dünyanın meselesidir.
- That is not just an issue in Africa, it affects the whole world and that includes our own continent.
- Bu sadece Afrika'daki bir mesele değil, tüm dünyayı etkiliyor ve buna kendi kıtamız da dahil.
- We should let the whole world know that.
- Tüm dünyanın bunu bilmesine izin vermeliyiz.
- Preparations are under way for a war that could have devastating consequences for the population of the whole world .
- Tüm dünya nüfusu için yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bir savaş için hazırlıklar devam ediyor .
- Next thing I knew, my whole world just caved in.
- Sonra bir baktım tüm dünyam başıma yıkılmıştı.
- This is how these profound thinkers mock the whole world.
- Bu derin düşünürler tüm dünyayla böyle alay ediyorlar.
- This is how these profound thinkers mock the whole world.
- Bu derin düşünürler tüm dünyayla böyle dalga geçiyorlar.
- Sometimes when one person is missing the whole world feels empty.
- Bazen bir kişi eksik olduğunda tüm dünya boşmuş gibi hissederiz.
- Sometimes when one person is missing the whole world feels empty.
- Bazen bir kişi orada olmadığında tüm dünya boşmuş gibi gelir.
- Earlier, if Europe sneezed, the whole world caught cold.
- Daha önce Avrupa hapşırsa tüm dünya üşütürdü.
- When you approach through the mind, the whole world becomes atomic.
- Zihin yoluyla yaklaştığınızda, tüm dünya atomik hale gelir.
- The whole world waits for your decision.
- Tüm dünya senin kararını bekliyor.
- Next thing I knew, my whole world just caved in.
- Bir sonraki bildiğim şey, tüm dünyamın başıma yıkıldığıydı.
- Because only you and I saw it, out of the whole world.
- Çünkü tüm dünyadan sadece sen ve ben onu gördük.
- The whole world would seem like a different place to me.
- Tüm dünya bana farklı bir yer gibi görünürdü.
- But we did it, and the whole world sees it.
- Ama biz bunu yaptık ve tüm dünya bunu görüyor.
- Because only you and I saw it, out of the whole world.
- Çünkü onu tüm dünyadan yalnızca sen ve ben gördük.
- Sometimes when one person is missing the whole world feels empty.
- Bazen bir kişi yoksa tüm dünya bomboş gelir.
- People around the whole world speak English.
- Tüm dünyada insanlar İngilizce konuşur.
- You're the most important woman in the whole world.
- Sen tüm dünyadaki en önemli kadınsın.
- I want the whole world to know that we're in love.
- Tüm dünyanın aşık olduğumuzu bilmesini istiyorum.
- He who saves a life, saves the whole world.
- Bir hayat kurtaran, tüm dünyayı kurtarır.
- Dan really believes that the whole world revolves around him.
- Dan gerçekten tüm dünyanın onun etrafında döndüğüne inanıyor.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar, bir ilgi alanını küçük bir toplulukla ya da tüm dünyayla paylaşmak için iyi bir yoldur.
- Linda is the most beautiful woman in the whole world.
- Linda tüm dünyadaki en güzel kadın.
- The whole world is on fire.
- Tüm dünya yanıyor.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
- The whole world is watching the summit conference.
- Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
- Thanks to football, the whole world knows the flags of Germany, Brazil, Italy, or Argentina.
- Futbol sayesinde tüm dünya Almanya, Brezilya, İtalya veya Arjantin bayraklarını biliyor.
- The whole world will be mobilized to stop them.
- Tüm dünya onları durdurmak için seferber olacak.
- The whole world is watching.
- Tüm dünya izliyor.
- Whoever has saved the life of even one person will be rewarded as if he had saved the whole world.
- Kim bir kişinin bile hayatını kurtarırsa, tüm dünyayı kurtarmış gibi ödüllendirilecektir.
- I want the whole world to know that we're going to get married.
- Evleneceğimizi tüm dünyanın bilmesini istiyorum.
- Esperanto is a language for the whole world.
- Esperanto tüm dünya için bir dildir.
- This is the most beautiful beach in the whole world.
- Tüm dünyadaki en güzel plaj budur.
- This bomb could destroy the whole world.
- Bu bomba tüm dünyayı yok edebilir.
- An eye for an eye makes the whole world blind.
- Bir göze karşılık bir göz, tüm dünyayı kör eder.
- My country is the whole world.
- Benim ülkem tüm dünyadır.
- The whole world is one country, every person is your cousin.
- Tüm dünya tek bir ülke, her insan kuzeniniz.
- What's your favorite thing in the whole world?
- Tüm dünyada en sevdiğin şey nedir?
- In the whole world, there are now around 200,000 centenarians.
- Tüm dünyada şu anda yaklaşık 200.000 asırlık insan var.
- The whole world could be destroyed by an atomic war.
- Tüm dünya bir atom savaşıyla yok olabilir.
- The whole world was involved in the war.
- Savaşa tüm dünya katıldı.
- The whole world is watching the summit conference.
- Tüm dünya zirve konferansını izliyor.
- The whole world knows that.
- Bunu tüm dünya biliyor.
- The whole world was involved in the war.
- Tüm dünya savaşa dahil oldu.
- The whole world is my home.
- Tüm dünya benim evim.
- One day, the whole world will tremble.
- Bir gün tüm dünya titreyecek.
- I would like to learn English to be able to communicate with the whole world.
- Tüm dünya ile iletişim kurabilmek için İngilizce öğrenmek istiyorum.
- To the whole world - good night, good day and good morning.
- Tüm dünyaya: iyi geceler, iyi günler ve günaydın.
Show More (63)
|
|
- The whole world waits for your decision.
- Bütün dünya senin kararını bekliyor.
- Earlier, if Europe sneezed, the whole world caught cold.
- Önceleri eğer Avrupa hapşırsa bütün dünya nezle olurdu.
- Earlier, if Europe sneezed, the whole world caught cold.
- Eskiden Avrupa hapşırsa bütün dünya nezle olurdu.
- The whole world hungers for peace.
- Bütün dünya barışa aç.
- The whole world knows that.
- Bütün dünya bunu biliyor.
- The whole world speaks English.
- Bütün dünya İngilizce konuşuyor.
- The whole world is one country, every person is your cousin.
- Bütün dünya tek bir ülkedir, her insan kuzenindir.
- I would like to learn English to be able to communicate with the whole world.
- Bütün dünyayla iletişim kurabilmek için İngilizce öğrenmek istiyorum.
- The whole world went crazy.
- Bütün dünya çıldırdı.
- This bomb could destroy the whole world.
- Bu bomba bütün dünyayı yok edebilirdi.
- Thanks to football, the whole world knows the flags of Germany, Brazil, Italy, or Argentina.
- Teşekkür futbol, bütün dünya Almanya, Brezilya, İtalya veya Arjantin bayraklarını bilir.
- The whole world is laughing.
- Bütün dünya gülüyor.
- I want the whole world to know about us.
- Bütün dünyanın bizi bilmesini istiyorum.
- Linda is the most beautiful woman in the whole world.
- Linda bütün dünyadaki en güzel kadındır.
- The whole world is watching.
- Bütün dünya izliyor.
- The whole world loves Brazil.
- Bütün dünya Brezilya'yı sever.
- The whole world is my home.
- Bütün dünya benim evim.
- The whole world loves Brazil.
- Bütün dünya Brezilya'yı seviyor.
- Sami was my whole world.
- Sami benim bütün dünyamdı.
- The whole world will be mobilized to stop them.
- Bütün dünya onları durdurmak için seferber edilecek.
- The whole world is on fire.
- Bütün Dünya yanıyor.
- The whole world could be destroyed by an atomic war.
- Bütün dünya bir atom savaşı ile yok edilebilir.
- One day, the whole world will tremble.
- Bir gün, bütün dünya titreyecek.
- My country is the whole world.
- Benim ülkem bütün dünya.
- I want the whole world to know that we're going to get married.
- Evleneceğimizi bütün dünyanın bilmesini istiyorum.
- The whole world was involved in the war.
- Bütün dünya savaşta yer aldı.
- I want the whole world to know that we're in love.
- Aşık olduğumuzu bütün dünyanın bilmesini istiyorum.
Show More (24)
|
