|
- On average, women earn 76% of the hourly rate of men.
- Ortalama olarak kadınlar erkeklerin aldığı saatlik ücretin %76'sını kazanmaktadır.
- Imagine if men in Europe earned 25 per cent less than women.
- Avrupa'da erkeklerin kadınlardan yüzde 25 daha az kazandığını hayal edin.
- For example, in poor provinces such as Misiones, the members of the provincial legislature earn more than an MEP.
- Örneğin, Misiones gibi yoksul illerde il yasama meclisi üyeleri bir AP üyesinden daha fazla kazanmaktadır.
- There are unscrupulous doctors and other individuals who earn between DM 1000 and 3000 per case.
- Vaka başına 1000 ila 3000 DM arasında kazanan vicdansız doktorlar ve diğer kişiler vardır.
- It might also be added that boys have much better jobs and so earn more, too.
- Ayrıca erkek çocukların çok daha iyi işlere sahip oldukları ve bu nedenle daha fazla kazandıkları da eklenebilir.
- I come from a parliament in which they gave me the ticket, I had never earned more.
- Bileti bana verdikleri bir parlamentodan geliyorum, hiç daha fazla kazanmamıştım.
- It means that we prevent them from earning enough to afford to meet our standards.
- Bu, onların standartlarımızı karşılamaya yetecek kadar kazanmalarını engellediğimiz anlamına geliyor.
- An ordinary coffee planter in Tanzania or Kenya earns at best a few euros per week.
- Tanzanya ya da Kenya'daki sıradan bir kahve ekicisi haftada en iyi ihtimalle birkaç Euro kazanmaktadır.
- In other words, in their jargon, they want 'blockbusters' which earn more than one billion dollars per year.
- Başka bir deyişle, kendi jargonlarında, yılda bir milyar dolardan fazla kazanan 'gişe rekortmenleri' istiyorlar.
- On average women earn 76% of the hourly rate for men.
- Ortalama olarak kadınlar erkeklerin saat ücretinin %76'sını kazanmaktadır.
- According to the National Farmers' Union the UK earns just GBP 630 million a year from meat and dairy exports.
- Ulusal Çiftçiler Birliği'ne göre Birleşik Krallık et ve süt ürünleri ihracatından yılda sadece 630 milyon GBP kazanıyor.
- It is something that is earned over a period of time.
- Bu, belli bir süre zarfında kazanılan bir şeydir.
- These are rights that must be earned first by operating more energy-efficiently before they can be auctioned.
- Bunlar, açık artırmaya çıkarılmadan önce daha verimli enerji kullanarak kazanılması gereken haklardır.
- You have been an outstanding representative of this House who has earned the thanks and support of everyone here.
- Bu Meclis'in seçkin bir temsilcisi oldunuz ve buradaki herkesin teşekkür ve desteğini kazandınız.
- They have earned the confidence of their fellow-citizens.
- Yurttaşlarının güvenini kazanmış durumdalar.
- For years, this sector had a system of sustainable fishing, which earned the praise of many.
- Yıllar boyunca bu sektörde, pek çok kişinin övgüsünü kazanan bir sürdürülebilir balıkçılık sistemi vardı.
- She has certainly earned our quality mark in these debates.
- Bu tartışmalarda kesinlikle kalite işaretimizi kazanmıştır.
- It is currently very difficult to accrue pension rights earned consecutively in different countries.
- Halihazırda farklı ülkelerde art arda kazanılan emeklilik haklarının tahakkuk ettirilmesi çok zordur.
- More than half the population earns less than two dollars a day.
- Nüfusun yarısından fazlası günde iki dolardan az kazanıyor.
- It is something that is earned over a period of time.
- Bu, belirli bir süre boyunca kazanılan bir şeydir.
- Not every dollar earned should be transferred directly to Miami.
- Kazanılan her dolar doğrudan Miami'ye aktarılmamalıdır.
- Unless you earn it, money always comes with strings attached.
- Kazanmadığınız sürece, para her zaman bazı şartlarla birlikte gelir.
- Anyways, I earned my money tonight.
- Her neyse, bu gece paramı kazandım.
- Anyways, I earned my money tonight.
- Neyse, bu gece paramı kazandım.
- My husband always said to earn a child's respect, never give in to them.
- Kocam her zaman bir çocuğun saygısını kazanmak için onlara asla boyun eğmemelisin derdi.
- Sally earns her living by giving piano lessons.
- Sally, hayatını piyano dersleri vererek kazanıyor.
- You need to earn Tom's trust.
- Tom'un güvenini kazanmalısın.
- Tom earns his living as a street musician.
- Tom sokak müzisyeni olarak hayatını kazanıyor.
- Tom earns three times as much as me.
- Tom benden üç kat fazla kazanıyor.
- She calculated that she had earned 1,500 dollars.
- O, bin beş yüz dolar kazandığını hesapladı.
- He earns twice my salary.
- Benim maaşımın iki katını kazanıyor.
- The more you earn, the more you spend.
- Ne kadar çok kazanırsanız, o kadar çok harcarsınız.
- He doesn't earn enough money to live on.
- Yaşamak için yeterli para kazanmıyor.
- He earns his living by teaching.
- O, geçimini öğretmenlik yaparak kazanır.
- Don't squander your newly earned money!
- Yeni kazandığın parayı çarçur etme!
- He earned his living as a singer.
- Hayatını şarkıcı olarak kazandı.
- Even though Marcel works hard, he only earns 30 000 Canadian dollars per year.
- Marcel çok sıkı çalışsa da yılda yalnızca 30.000 Kanada doları kazanıyor.
- How much does she earn per month?
- O, ayda ne kadar kazanır?
- Tom has more money than I'll ever earn in my entire life.
- Tom'un hayatım boyunca kazanacağımdan daha fazla parası var.
- I earn my living as best I can.
- Elimden geldiğince hayatımı kazanıyorum.
- You shouldn't spend more than you earn.
- Kazandığından fazlasını harcamamalısın.
- Tom earned his doctorate in Boston.
- Tom doktorasını Boston'da kazandı.
- What we want is a chance to earn a decent living.
- Bizim istediğimiz iyi bir hayat kazanmak için bir şans.
- You earned it.
- Onu kazandın.
- She earns her living by playing the violin.
- Hayatını keman çalarak kazanıyor.
- It's by no means impossible to earn one million yen a month.
- Ayda bir milyon yen kazanmak imkansız değil.
- At the most, he earns 50 dollars a week.
- En fazla, haftada 50 dolar kazanır.
- You won't earn it in the long run.
- Uzun vadede kazanamayacaksın.
- You've earned yourself a subscriber!
- Kendinize bir abone kazandınız!
- Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Tom earns his living as a guitarist.
- Tom ekmeğini gitar çalarak kazanıyor.
- She earns on average ten pounds a week.
- Haftada ortalama on pound kazanıyor.
- How much does Tom earn a month?
- Tom ayda ne kadar kazanıyor?
- He earns a good salary.
- O iyi bir aylık kazanıyor.
- Tom earns three times more than I do.
- Tom benden üç kat fazla kazanıyor.
- He earns twenty dollars a day.
- O, günde 20 dolar kazanır.
- Tom earns twice as much as Mary.
- Tom Mary'nin iki katı kadar çok kazanır.
- Tom has more money than I'll ever earn in my entire life.
- Tom tüm hayatım boyunca kazanacağım paradan daha çok paraya sahip.
- How much does a public school teacher earn?
- Bir devlet okulu öğretmeni ne kadar kazanır?
- She earns 30 dollars per day.
- O, günde 30 dolar kazanıyor.
- He earns half a million yen a month.
- Ayda yarım milyon yen kazanıyor.
- The average skilled workers now earn over $10,000 a year.
- Ortalama yetenekteki işçiler şu anda yılda 10.000 dolardan fazla kazanırlar.
- He earns over 500 dollars a month with that job.
- Bu işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- Tom has earned this.
- Tom bunu kazandı.
- You shouldn't spend more than you earn.
- Kazandığından fazla harcamaman gerekir.
- He earns his living by writing.
- Hayatını yazarak kazanıyor.
- Mary earned it.
- Mary onu kazandı.
- Tom earns three times more than I do.
- Tom benden üç kat daha fazla kazanıyor.
- Tom saves about 30% of what he earns.
- Tom kazandığının yaklaşık %30'unu biriktiriyor.
- Tom is trying to earn enough money to buy a new trumpet.
- Tom yeni bir trompet almak için yeterli parayı kazanmaya çalışıyor.
- He earns three times as much as I do.
- Benden üç kat fazla kazanıyor.
- Tom earns three times as much as I do.
- Tom benim üç katım kadar kazanıyor.
- He earns his living by writing.
- O yazarak hayatını kazanır.
- Jack's problem is that his wife spends more than he earns.
- Jack'in sorunu, karısının, onun kazandığından daha fazlasını harcaması.
- Even though Marcel works hard, he only earns 30 000 Canadian dollars per year.
- Marcel çok çalışmasına rağmen yılda sadece 30.000 Kanada doları kazanıyor.
- How much does he earn in a month?
- Ayda ne kadar kazanıyor?
- He works hard to earn his living.
- Hayatını kazanmak için çok çalışır.
- The company earned $300 million on sales of $4,000 million.
- Şirket 4 milyar dolar satıştan, 300 milyon dolar kazandı.
- Don't fritter your newly earned money away!
- Yeni kazandığın parayı boşa harcama!
- Tom earns three times more than me.
- Tom benden üç kat daha fazla kazanıyor.
- I don't earn all that much.
- O kadar çok kazanmıyorum.
- He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- Tom used to earn $30,000 a month.
- Tom bir ayda 30.000 dolar kazanırdı.
- At the most, he earns 50 dollars a week.
- Haftada en fazla 50 dolar kazanıyor.
- The more you earn, the more you spend.
- Ne kadar çok kazanırsan, o kadar çok harcarsın.
- Sami worked very hard to earn his father's respect.
- Sami babasının saygısını kazanmak için çok çalıştı.
- I earned it.
- Ben kazandım.
- Tom saves over 80% of what he earns.
- Tom kazandığının %80'inden fazlasını biriktirir.
- He earns 300,000 yen a month.
- O, ayda 300,000 yen kazanır.
- I earn 100 Euros a day.
- Günde 100 Euro kazanıyorum.
- You shouldn't spend more money than you earn.
- Kazandığınızdan daha fazla para harcamamalısınız.
- She will have to earn her own living.
- Kendi geçimini kazanmak zorunda kalacak.
- Don't spend more than you earn.
- Kazandığınızdan fazlasını harcamayın.
- Tom earns about $300 a month working part time.
- Tom yarı zamanlı çalışarak ayda yaklaşık 300 dolar kazanıyor.
- Tom earns twice as much as me.
- Tom benden iki kat fazla kazanıyor.
- Tom earns twice as much as Mary.
- Tom, Mary'den iki kat daha fazla kazanır.
- How much does he earn in a month?
- O bir ayda ne kadar kazanır?
- She works hard to earn her living.
- Hayatını kazanmak için çok çalışıyor.
- Mary earned many badges as a girl scout.
- Mary izci bir kız olarak birçok rozet kazandı.
- We earn our bread by working.
- Biz ekmeğimizi çalışarak kazanırız.
- He saves what he earns.
- O kazandığını biriktirir.
- Tom has never had to earn his own living.
- Tom hiçbir zaman kendi hayatını kazanmak zorunda kalmadı.
- She earns her living as a ballet dancer.
- Hayatını balet olarak kazanıyor.
- He earns three times more than me.
- O benden üç kat daha fazla kazanır.
- Don't squander your newly earned money!
- Yeni kazandığın parayı israf etme!
- He earns three times more than I do.
- O benim kazandığımdan üç kat daha fazla kazanır.
- We haven't really earned anything yet.
- Henüz gerçekten bir şey kazanmadık.
- She earns her living by teaching.
- Hayatını öğretmenlik yaparak kazanıyor.
- Everyone working for us earns more than the minimum wage.
- Bizim için çalışan herkes asgari ücretten daha fazla kazanıyor.
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde on dolardan fazla kazanmıyordu.
- He earns over 500 dollars a month at that job.
- O işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
- Tom zar zor geçinecek kadar kazanıyor.
- He earns over 500 dollars a month from that job.
- O işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- A penny saved is a penny earned.
- Tasarruf edilen bir kuruş kazanılan bir kuruştur.
- Trust is very difficult to earn, but very easy to lose.
- Güveni kazanmak çok zordur ama kaybetmek çok kolaydır.
- She spends as much money as she earns.
- Kazandığı kadar para harcıyor.
- He earned a law degree.
- O bir hukuk derecesi kazandı.
- Tom earns three times what I do.
- Tom benim kazandığımın üç katını kazanıyor.
- She earns 30 dollars per day.
- Günde 30 dolar kazanıyor.
- It's rude to ask someone how much they earn.
- Birine ne kadar kazandığını sormak kabalıktır.
- Tom used to earn $30,000 a month.
- Tom ayda 30.000 dolar kazanırdı.
- I earn my living as best I can.
- Hayatımı elimden geldiğince kazanıyorum.
- Though Newton did not excel in school, he did earn the opportunity to attend Trinity College Cambridge where he wanted to study law.
- Newton okulda başarı göstermemesine rağmen hukuk okumak istediği Trinity College Cambridge'e katılma fırsatını kazandı.
- You've earned this.
- Bunu kazandın.
- I don't earn all that much.
- Ben o kadar çok kazanmıyorum.
- My husband earns $100,000 a year.
- Kocam yılda 100.000 dolar kazanıyor.
- Tom earns three times what I do.
- Tom benim kazandığımın üç katı kazanır.
- Tom earns about $300,000 annually.
- Tom yılda yaklaşık 300 bin dolar kazanıyor.
- She earns her living as a ballet dancer.
- Bir bale dansçısı olarak hayatını kazanır.
- He earns his living by playing the piano.
- Hayatını piyano çalarak kazanıyor.
- He earns his living by teaching.
- Hayatını öğretmenlik yaparak kazanıyor.
- He earns over 500 dollars a month at that job.
- O işte, ayda 500 doların üzerinde kazanıyor.
- A penny saved is a penny earned.
- Tasarruf edilen bir peni kazanılan bir penidir.
- You should not spend more money than you earn.
- Kazandığından daha fazla para harcamamalısın.
- We earn our bread by working.
- Ekmeğimizi çalışarak kazanıyoruz.
- He earns at least $1,000 dollars a week.
- Haftada en az 1,000 dolar kazanıyor.
- Tom earns three times as much as I do.
- Tom benim kazandığımın üç katı fazla kazanır.
- Many people spend more than they earn.
- Birçok insan kazandığından fazlasını harcıyor.
- He earned his living as an engineer.
- Hayatını mühendis olarak kazandı.
- He earns at least $1,000 dollars a week.
- O, haftada en az 1.000 dolar kazanır.
- He earns twenty dollars a day.
- Günde yirmi dolar kazanıyor.
- He earns twice my salary.
- Maaşımın iki katını kazanıyor.
- Don't fritter your newly earned money away!
- Yeni kazandığın parayı çarçur etme!
- Tom earned a merit badge.
- Tom bir başarı madalyası kazandı.
- Tom earns twice as much as Mary.
- Tom, Mary'den iki kat daha fazla kazanıyor.
- She earns her living by playing the violin.
- Keman çalarak hayatını kazanır.
- My husband earns $100,000 a year.
- Kocam bir yılda 100,000 dolar kazanır.
- He earns more than five hundred dollars a month in that job.
- O işte ayda beş yüz dolardan fazla kazanıyor.
- Tom earns thirty dollars an hour.
- Tom saatte 30 dolar kazanıyor.
- This is more than I have earned.
- Bu, kazandığımdan daha fazla.
- Tom earns twice my salary.
- Tom benim maaşımın iki katını kazanıyor.
- Tom earned a full scholarship to college.
- Tom üniversitede tam burs kazandı.
- We haven't really earned anything yet.
- Aslında henüz hiçbir şey kazanmadık.
- Mary earned it.
- Mary kazandı.
- Tom earns thirty dollars an hour.
- Tom saatte otuz dolar kazanmaktadır.
- Many people spend more than they earn.
- Birçok insan kazandığından daha fazlasını harcıyor.
- Tom has earned the right to say whatever he wants.
- Tom istediğini söylemeye hak kazandı.
- Mike earns no less than three hundred dollars a day.
- Mike günde en az üç yüz dolar kazanıyor.
- I've earned it without you.
- Onu sensiz kazandım.
- We do similar jobs within the company, but she earns more than I do.
- Biz şirket içinde benzer işler yapıyoruz ama o benim kazandığımdan daha fazla kazanıyor.
- He saves what he earns.
- Kazandığını biriktiriyor.
- You shouldn't spend more money than you earn.
- Kazandığından daha fazla para harcamamalısın.
- He earned his living as a teacher.
- Hayatını öğretmen olarak kazanmıştır.
- Tom gave his mother everything he earned.
- Tom kazandığı her şeyi annesine verdi.
- He earns double my salary.
- Benim maaşımın iki katını kazanıyor.
- I had to earn your trust.
- Güvenini kazanmak zorundaydım.
- I earned it.
- Onu ben kazandım.
- Tom earned a merit badge.
- Tom bir liyakat rozeti kazandı.
- Tom earns about $300 a month working part time.
- Tom yarı zamanlı çalışarak yaklaşık ayda 300 dolar kazanır.
- Mike earns no less than three hundred dollars a day.
- Mike, günde en az üç yüz dolar kazanır.
- He earned his living as a teacher.
- Bir öğretmen olarak hayatını kazandı.
- She calculated that she had earned 1,500 dollars.
- 1500 dolar kazandığını hesapladı.
- He's never had to earn his own living.
- Hiç kendi hayatını kazanmak zorunda kalmadı.
- I earn enough money to support my family.
- Aileme destek olmak için yeterli para kazanıyorum.
- Tom earns about $300,000 annually.
- Tom yılda yaklaşık 300.000 dolar kazanıyor.
- He works hard to earn his living.
- Hayatını kazanmak için çok çalışıyor.
- A skilled mechanic earns decent wages.
- Yetenekli bir tamirci makul ücretler kazanır.
- Tom earns about three hundred dollars a day.
- Tom günde yaklaşık 300 dolar kazanıyor.
- He earns half a million yen a month.
- O, bir ayda yarım milyon yen kazanmaktadır.
- Tom earns his living as a guitarist.
- Tom hayatını gitarist olarak kazanıyor.
- Tom doesn't earn enough money to support a woman like Mary.
- Tom Mary gibi bir kadını geçindirmek için yeterli para kazanmıyor.
- Don't spend more than you earn.
- Kazandığından daha fazla harcama.
- We earned it.
- Biz onu kazandık.
- He earns three times more than me.
- Benden üç kat fazla kazanıyor.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
- Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan %7 daha fazla kazanırlar.
- Tom earns the money, but it's managed by his wife Mary.
- Parayı Tom kazanıyor, ama karısı Mary yönetiyor.
- Trust is earned.
- Güven kazanılır.
- Tom earns twice as much as Mary.
- Tom, Mary'nin kazandığının iki katı kadar çok kazanır.
- The average skilled workers now earn over $10,000 a year.
- Ortalama vasıflı işçiler artık yılda 10.000 doların üzerinde kazanıyor.
- Tom earned it.
- Tom onu kazandı.
- Earn with both hands, spend with one.
- İki elinle kazan, bir elinle harca.
- How much do you earn per week?
- Haftada ne kadar kazanıyorsun?
- He earns double my salary.
- O, maaşımın iki katını kazanır.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
- Sarışınlar, diğer saç renklerine sahip kadınlardan %7 daha fazla kazanıyor.
- What we want is a chance to earn a decent living.
- İstediğimiz iyi bir yaşam kazanmak için bir şans.
- Sami kept trying to earn Layla's trust.
- Sami, Layla'nın güvenini kazanmaya çalışıyordu.
- Tom earns three hundred dollars an hour.
- Tom saatte üç yüz dolar kazanır.
- They earn their living by collecting and selling old newspapers.
- Hayatlarını eski gazeteleri toplayıp satarak kazanıyorlar.
- Mary earned many badges as a girl scout.
- Mary bir kız izci olarak birçok başarı madalyası kazandı.
- How much do you earn?
- Ne kadar kazanıyorsun?
- He earns three times more than I do.
- Benden üç kat fazla kazanıyor.
- He earns three times as much as me.
- Benden üç kat fazla kazanıyor.
- I've earned it without you.
- Ben onu sen olmadan kazandım.
- How much does she earn per month?
- Ayda ne kadar kazanıyor?
- She will have to earn her own living.
- Kendi hayatını kazanmak zorunda kalacak.
- He doesn't earn enough money to live on.
- Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- Tom earns his living as a street musician.
- Tom hayatını sokak müzisyenliği yaparak kazanıyor.
- He earns over 500 dollars a month from that job.
- O işten, ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.
- Tom has never had to earn his own living.
- Tom asla kendi hayatını kazanmaya mecbur kalmadı.
- Tom has earned the right to say whatever he wants.
- Tom istediğini söyleme hakkını kazandı.
- Tom earns about $300 a day.
- Tom günde yaklaşık 300 dolar kazanıyor.
- He earns 300,000 yen a month.
- Ayda 300,000 yen kazanıyor.
- Sally Ride attended Stanford University where she earned four degrees.
- Sally Ride, dört derece kazandığı Stanford Üniversitesine katıldı.
- She earns more than she spends.
- Harcadığından daha fazla kazanıyor.
- Fadil earns a six-figure salary.
- Fadıl altı haneli bir maaş kazanıyor.
- We do similar jobs within the company, but she earns more than I do.
- Şirket içinde benzer işler yapıyoruz ama o benden daha fazla kazanıyor.
- We earned it.
- Biz kazandık.
- This is more than I have earned.
- Bu benim kazandığımdan daha fazla.
- Everyone working for us earns more than the minimum wage.
- Bizim için çalışan herkes asgari ücretten daha fazla kazanır.
- He earns a great deal.
- O, oldukça çok kazanır.
- You've earned yourself a subscriber!
- Kendine bir abone kazandın!
- I had to earn your trust.
- Ben senin güvenini kazanmak zorundaydım.
- I earn 100 euros a day.
- Bir günde 100 euro kazanırım.
- Sami earned more than 600,000 dollars.
- Sami 600.000 dolardan fazla kazandı.
- Tom earns three hundred dollars an hour.
- Tom saatte üç yüz dolar kazanıyor.
- Tom earns about three hundred dollars a day.
- Tom günde yaklaşık üç yüz dolar kazanır.
- How much do you earn per week?
- Haftada ne kadar kazanıyorsunuz?
- Earn with both hands, spend with one.
- İki elle kazan, biriyle harca.
- She earns on average ten pounds a week.
- O, bir haftada ortalama 10 pound kazanır.
- They earned it.
- Onlar kazandı.
- Jack's problem is that his wife spends more than he earns.
- Jack'in sorunu, eşinin, onun kazandığından daha fazla harcamasıdır.
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde en fazla on dolar kazanıyor.
- How much does Tom earn a month?
- Tom bir ayda ne kadar kazanır?
- I didn't earn this.
- Bunu kazanmadım.
- How much do you earn?
- Ne kadar kazanırsın?
- I earn 100 euros a day.
- Günde 100 avro kazanıyorum.
- He earned her love.
- Onun sevgisini kazandı.
- Tom thought Mary wouldn't be able to earn more than thirty dollars an hour.
- Tom, Mary'nin saatte otuz dolardan fazla kazanamayacağını düşündü.
- Tom helped Mary earn her GED.
- Tom, Mary'nin GED'ini kazanmasına yardımcı oldu.
Show More (237)
|