| 1 |
be stuck |
sıkışmak |
v. |
|
- Tom is stuck.
- Tom sıkıştı.
- The dough is stuck to the counter.
- Hamur tezgaha sıkışmış.
- The key is stuck.
- Anahtar sıkıştı.
- Tom was stuck in a crowded elevator.
- Tom kalabalık bir asansörde sıkışmıştı.
- I'm stuck here in Australia until the job is finished.
- İş bitene kadar Avustralya’da sıkışıp kaldım.
- We're stuck here for now.
- Şimdilik burada sıkışıp kaldık.
- We're stuck here for now.
- Biz şimdilik burada sıkıştık.
- This drawer's stuck.
- Bu çekmece sıkışmış.
- The zipper on my jacket got stuck.
- Ceketimin fermuarı sıkışmış.
- I'm not stuck.
- Sıkışıp kalmadım.
- Are you telling me I'm stuck here with you?
- Burada seninle sıkışıp kaldığımı mı söylüyorsun?
- Tom was stuck in traffic.
- Tom trafikte sıkışmıştı.
- We saw that a nail was stuck in the tyre.
- Lastikte bir çivi sıkıştığını gördük.
- I'm afraid we're stuck here.
- Korkarım burada sıkışıp kaldık.
- My zipper got stuck.
- Fermuarım sıkıştı.
- I'm stuck here in Australia.
- Burada, Avustralya'da sıkışıp kaldım.
- I'm stuck here in Australia.
- Avustralya’da burada sıkışıp kaldım.
- I was stuck.
- Sıkışmıştım.
- Here there are a few stuck keys.
- Burada birkaç sıkışmış tuş var.
- The zipper is stuck.
- Fermuar sıkışmış.
- My door's stuck.
- Kapım sıkıştı.
- They got stuck.
- Sıkıştılar.
- I tried to open the window, but it seems to be stuck.
- Pencereyi açmaya çalıştım ama sıkışmış gibiydi.
- Somehow the woman got stuck between her car door and something in the driveway.
- Her nasılsa kadın araba kapısı ve özel araba yolundaki bir şey arasında sıkışmış.
- Tom is stuck.
- Tom sıkışmış.
- Tom is stuck in traffic.
- Tom trafikte sıkıştı.
- Are you stuck?
- Sıkıştın mı?
- I stuck by Tom.
- Tom tarafından sıkıştım.
- They're stuck.
- Sıkışmışlar.
- The zipper on my jacket got stuck.
- Ceketimin fermuarı sıkıştı.
- You're stuck.
- Sen sıkıştın.
- This jam jar's lid is stuck and won't open.
- Bu reçel kavanozunun kapağı sıkışmış ve açılmıyor.
- Tom is stuck in traffic.
- Tom trafikte sıkışmış.
- Tom got stuck.
- Tom sıkıştı.
- I'm stuck here.
- Burada sıkışıp kaldım.
- Something is making the door stick.
- Bir şey kapının sıkışmasına neden oluyor.
- The zipper is stuck.
- Fermuar sıkıştı.
- I'm stuck here in Australia until the job is finished.
- İş bitene kadar burada, Avustralya'da sıkışıp kaldım.
- I tried to open the door, but it was stuck.
- Kapıyı açmaya çalıştım, ama sıkışmıştı.
- How did you get stuck?
- Nasıl sıkıştın?
- I'm stuck here in Boston.
- Burada, Boston'da sıkışıp kaldım.
- Tom was stuck in a crowded elevator.
- Tom kalabalık bir asansörde sıkıştı.
- Tom called the fire brigade when his kitten got stuck up a tree.
- Tom kedi yavrusu bir ağaçta sıkıştığı zaman itfaiyeyi aradı.
- They're stuck.
- Onlar sıkıştılar.
- My car is stuck in the mud.
- Arabam çamurda sıkıştı.
- My zipper stuck halfway up.
- Fermuarım yarıda sıkıştı.
- We're stuck here.
- Burada sıkışıp kaldık.
- I was stuck there for hours.
- Orada saatlerce sıkıştım.
- I'm not stuck.
- Sıkışmadım.
- There's something stuck.
- Sıkışmış bir şey var.
- I can't believe I'm stuck here in this room with you.
- Seninle bu odada sıkışıp kaldığıma inanamıyorum.
- They got stuck.
- Onlar sıkıştılar.
- Tom looks stuck.
- Tom sıkışmış görünüyor.
- We're stuck here.
- Burada sıkıştık.
- I take it we're stuck here for the next few hours.
- Önümüzdeki birkaç saat boyunca burada sıkışıp kaldık.
- Tom is stuck here.
- Tom burada sıkıştı.
- The closet door is stuck.
- Dolabın kapısı sıkışmış.
- The key is stuck.
- Anahtar sıkışmış.
- I tried to open the door, but it was stuck.
- Kapıyı açmaya çalıştım ama sıkışmıştı.
- The bread is stuck in the toaster.
- Ekmek kızartma makinesinde sıkışmış.
- Tom was stuck in Boston because of the snow storm.
- Tom kar fırtınasından dolayı Boston'da sıkıştı.
- There's something stuck.
- Bir şey sıkışmış.
- Somehow the woman got stuck between her car door and something in the driveway.
- Kadın bir şekilde arabasının kapısı ile garaj yolundaki bir şey arasına sıkıştı.
- I was stuck in traffic.
- Ben trafikte sıkıştım.
Show More (67)
|
| 2 |
be stuck |
mahsur kalmak |
v. |
|
- I'm sick of being stuck at home.
- Evde mahsur kalmaktan bıktım.
- We were stuck for hours in a traffic jam.
- Trafik sıkışıklığında saatlerce mahsur kaldık.
- They were stuck for hours in a traffic jam.
- Trafik sıkışıklığında saatlerce mahsur kaldılar.
- We've been stuck here for three months.
- Üç aydır burada mahsur kaldık.
- If you were stuck on a deserted island, what would you miss the most?
- Issız bir adada mahsur kalsaydınız, en çok neyi özlerdiniz?
- I was stuck there for hours.
- Saatlerce orada mahsur kaldım.
- If you were stuck on a deserted island, what would you miss the most?
- Issız bir adada mahsur kalsaydın en çok neyi özlerdin?
- I've been stuck here for three days.
- Üç gündür burada mahsur kaldım.
Show More (5)
|
| 3 |
be stuck |
sıkışıp kalmak |
v. |
|
- We were stuck in the middle of nowhere.
- Hiçbir yerin ortasında sıkışıp kaldık.
- We were stuck in the middle of nowhere.
- Hiçbir yerin ortasında sıkışıp kalmıştık.
- How long are we going to be stuck here?
- Daha ne kadar burada sıkışıp kalacağız?
- We've been stuck here for three months.
- Üç aydır burada sıkışıp kaldık.
- We were stuck in the middle of nowhere.
- Hiçliğin ortasında sıkışıp kalmıştık.
- Tom is stuck here.
- Tom burada sıkışıp kaldı.
Show More (3)
|
| 4 |
be stuck |
takılıp kalmak |
v. |
|
- I'm stuck in a rut.
- Bir rutine takıldım kaldım.
- Tom is stuck in the past.
- Tom geçmişe takılıp kalmış.
Show More (-1)
|
| 5 |
be stuck |
yapışıp kalmak |
v. |
|
- Tom and Mary are stuck with each other.
- Tom ve Mary birbirlerine yapışıp kaldılar.
Show More (-2)
|
| 6 |
be stuck |
tıkanmak |
v. |
|
- Tom is stuck in a traffic jam.
- Tom bir trafik sıkışıklığında tıkandı.
Show More (-2)
|
