|
- Then there are others, of course, who are saying that catering waste can be fed but not meat and bone meal.
- Tabii bir de yemek atıklarının beslenebileceğini ama et ve kemik ununun beslenemeyeceğini söyleyenler var.
- The din can cause permanent damage to the ear bones, and brain and lung haemorrhage.
- Dinleme, kulak kemiklerinde kalıcı hasara, beyin ve akciğer kanamasına neden olabilir.
- There is an urgent need for a directive on the whole range of muscle and bone problems.
- Tüm kas ve kemik sorunlarına ilişkin bir yönergeye acilen ihtiyaç vardır.
- This is why there remains a great temptation to continue to use animal and bone meal in the traditional way.
- Bu nedenle hayvan ve kemik ununu geleneksel şekilde kullanmaya devam etmek için büyük bir cazibe var.
- The proposal, as it was presented at the time, has since been cut down to the bone.
- Teklif, o zaman sunulduğu şekliyle, o zamandan bu yana kemiğe kadar indirildi.
- The din can cause permanent damage to the ear bones, and brain and lung haemorrhage.
- Gürültü kulak kemiklerinde kalıcı hasara, beyin ve akciğer kanamasına neden olabilir.
- This is the reason why some elderly easily have broken bones.
- Bazı yaşlıların kemiklerinin kolayca kırılmasının nedeni bu.
- This kid is like a pup with a bone.
- O ufaklık kemik bulmuş bir köpekçik gibi.
- As it wears down, the protective space between the bones decreases.
- Yıprandıkça kemikler arasındaki koruyucu boşluk azalıyor.
- This is the reason why some elderly easily have broken bones.
- Bundan dolayı bazı yaşlıların kemikleri kolay kırılır.
- As it wears down, the protective space between the bones decreases.
- Aşındıkça kemikler arasındaki koruyucu boşluk azalır.
- An expert confirmed that these were indeed human bones.
- Bir uzman bunların gerçekten de insan kemikleri olduğunu doğruladı.
- This is the reason why some elderly easily have broken bones.
- Bazı yaşlıların kemiklerinin kolayca kırılmasının nedeni budur.
- This kid is like a pup with a bone.
- Bu çocuk adeta kemik bulmuş bir yavru köpek gibi.
- Our dog buries bones in the yard.
- Köpeğimiz bahçeye kemik gömüyor.
- As far as I can tell, there are no broken bones.
- Bildiğim kadarıyla, hiç kırık kemik yok.
- Cranium is the hard bone of head that protects your brain from injury.
- Kafatası, beyninizi yaralanmalardan koruyan sert kemiktir.
- He was accused of stealing dinosaur bones.
- Dinozor kemiklerini çalmakla suçlandı.
- You shouldn't feed chicken bones to dogs.
- Köpekleri tavuk kemikleri ile beslememelisin.
- The poor old man became so thin that now he's just skin and bones.
- Zavallı yaşlı adam o kadar zayıfladı ki, şimdi sadece bir deri bir kemik kaldı.
- The archeologists found the bones of an ancient dragon.
- Arkeologlar eski bir ejderhanın kemiklerini buldular.
- X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
- He met with an accident and broke some bones.
- Bir kaza geçirdi ve bazı kemikleri kırıldı.
- The two dogs fought over the bone.
- İki köpek kemik için kavga ettiler.
- The wall around the hut was made of human bones and on its top were skulls.
- Kulübenin etrafındaki duvar insan kemiklerinden yapılmıştı ve tepesinde kafatasları vardı.
- The archeologists found the bones of an ancient dragon.
- Arkeologlar çok eski zamanlardan kalma bir ejderhanın kemiklerini buldu.
- Tom doesn't have a mean bone in his body.
- Tom'un vücudunda kötü bir kemik bile yok.
- She is all skin and bone.
- Bir deri bir kemik.
- For whom have you brought the bone?
- Kemiği kimin için getirdin?
- She gave a bone to the dog.
- Köpeğe kemik verdi.
- That scientist is looking for dinosaur bones in the valley.
- O bilim adamı vadide dinozor kemikleri arıyor.
- He broke one of the bones in his leg.
- Bacağındaki kemiklerden birini kırdı.
- I saw the old man feed his dog chicken bones.
- Yaşlı adamın köpeğini tavuk kemiği ile beslediğini gördüm.
- Tom broke some bones in his arm and hand.
- Tom kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.
- The icy wind cut us to the bones.
- Buz gibi bir rüzgar bizi kemiklerimize kadar dondurdu.
- The two dogs fought over the bone.
- İki köpek kemik için kavga etti.
- The dog was busy burying his bone in the garden.
- Köpek kemiğini bahçeye gömmekle meşguldü.
- Sami's bulldog dug up human bones.
- Sami'nin bulldog'u insan kemiklerini kazdı.
- It was a cat starved to skin and bones.
- Açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir kediydi.
- The bones remained frozen in the ice.
- Kemikler buzun içinde donmuş halde kaldı.
- The ones who come late get the bones.
- Geç gelenler kemikleri alır.
- The dog was busy burying his bone in the garden.
- Köpek, kemiğini bahçeye gömmekle meşguldü.
- He broke some bones in his arm and hand.
- Kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.
- These are bones from a human.
- Bunlar bir insana ait kemikler.
- Tom visited Mary, who was in the hospital with a broken bone.
- Tom, kırık bir kemikle hastanede yatan Mary'yi ziyaret etti.
- Tom gave his dog a bone.
- Tom köpeğine bir kemik verdi.
- Tom broke every bone in his body.
- Tom vücudundaki her kemiği kırdı.
- Mary is an expert in anatomy and knows every bone in the human body.
- Mary bir anatomi uzmanıdır ve insan vücudundaki her kemiği bilir.
- Have you ever broken any bones?
- Hiç kemiğin kırıldı mı?
- He has strong bones and teeth.
- Onun güçlü kemik ve dişleri var.
- Tom gave a bone to his dog.
- Tom köpeğine bir kemik verdi.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At o kadar zayıftı ki, kemiklerini yanlarından hissedebiliyordum.
- Tom was nothing but skin and bone.
- Tom bir deri bir kemikten başka bir şey değildi.
- The dog gnaws the bone because he cannot swallow it.
- Köpek kemiği yutamadığı için kemirir.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At o kadar zayıftı ki, kemiklerini böğründen hissedebiliyordum.
- You shouldn't feed chicken bones to dogs.
- Köpeklere tavuk kemiği vermemelisiniz.
- The dog is chewing a bone.
- Köpek kemik çiğniyor.
- He was accused of stealing dinosaur bones.
- O, dinozor kemiklerini çalmakla suçlandı.
- A bone stuck in my throat.
- Boğazımda bir kemik kaldı.
- X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları tespit etmek için kullanılır.
- The dog ate the bone, which I gave him.
- Köpek ona verdiğim kemiği yedi.
- Tom suffered from bone cancer.
- Tom kemik kanserinden muzdaripti.
- The horse was so thin, I could feel its bones through its flanks.
- At öyle zayıftı ki böğrünü elleyince kemiklerini hissedebiliyordum.
- He gave the dog a bone.
- O, köpeğe bir kemik verdi.
- He gave the dog a bone.
- Köpeğe bir kemik verdi.
- Tom suffered from bone cancer.
- Tom kemik kanserinden acı çekti.
- A bone stuck in my throat.
- Boğazıma bir kemik takıldı.
- She is all skin and bone.
- Bir deri bir kemik kalmış.
- Our dog buries bones in the garden.
- Köpeğimiz bahçeye kemik gömüyor.
- The bones remained frozen in the ice.
- Kemikler buzda donmuş olarak kaldı.
- He met with an accident and broke some bones.
- O bir kazaya uğradı ve bazı kemiklerini kırdı.
- Show me the bone.
- Bana kemiği göster.
- There are no broken bones.
- Kırık kemik yok.
- My dog likes to gnaw on bones.
- Köpeğim kemikleri kemirmeyi seviyor.
- He has strong bones and teeth.
- Güçlü kemikleri ve dişleri var.
- The stirrup is a bone in the middle ear, between the anvil and the inner ear.
- Üzengi, orta kulakta, örs ile iç kulak arasında bulunan bir kemiktir.
- Sami died of bone cancer.
- Sami kemik kanserinden öldü.
- Buffalo bones were made into tools.
- Bufalo kemiklerinden alet yapılırdı.
- The dog is chewing a bone.
- Köpek bir kemik çiğniyor.
- The two dogs quarreled over the bone.
- İki köpek kemik için kavga etti.
- She is all skin and bone.
- O bir deri bir kemik.
- No bone was broken.
- Kemik kırılmadı.
- The dog gnaws the bone because he cannot swallow it.
- Köpek kemiği kemirir çünkü onu yutamaz.
- The sick person was only skin and bones.
- Hasta sadece bir deri bir kemik kalmıştı.
- No bone was broken.
- Hiçbir kemik kırılmadı.
- Fadil survived bone cancer.
- Fadıl kemik kanserinden kurtuldu.
- I don't think you've broken any bones.
- Herhangi bir kemiğini kırdığını sanmıyorum.
- There are no broken bones.
- Hiç kırık kemik yok.
- The dog chewed on the bone.
- Köpek kemiği çiğnedi.
- Our dog buries bones in the yard.
- Köpeğimiz bahçede kemikleri gömer.
- Why do you have a fractured bone?
- Neden kemiğin kırıldı?
- Our dog buries bones in the garden.
- Bizim köpek bahçede kemikleri gömer.
- Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?
- Buffalo bones were made into tools.
- Bizon kemiklerinden aletler yapıldı.
- Dogs often bury bones.
- Köpekler genellikle kemikleri gömerler.
- Sticks and stones may break my bones, but words will never hurt me.
- Sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir ama kelimeler bana asla zarar vermez.
- The scientist searched for the bones of the dinosaurs in the valley.
- Bilim insanı vadide dinozorların kemiklerini aradı.
- Cranium is the hard bone of head that protects your brain from injury.
- Kafatası beyninizi yaralanmaya karşı koruyan sert kemiktir.
- She doesn't have a lazy bone in her body.
- Vücudunda tembel olan bir kemik bile yok.
- I saw the old man feed his dog chicken bones.
- Yaşlı adamın köpeğini tavuk kemikleriyle beslediğini gördüm.
- That scientist is looking for dinosaur bones in the valley.
- Şu bilim adamı vadide dinozor kemikleri arıyor.
- As far as I can tell, there are no broken bones.
- Söyleyebileceğim kadarıyla kırık kemik yok.
- I was chilled to the bone.
- Kemiklerime kadar üşüdüm.
- The spinal column is composed of twenty-four bones.
- Omurga yirmi dört kemikten oluşur.
- My dog likes to gnaw on bones.
- Köpeğim kemikleri kemirmeyi sever.
- These are bones from a human.
- Bunlar bir insandan gelen kemiklerdir.
- Have you ever broken any bones?
- Hiç bir kemiğini kırdın mı?
Show More (104)
|
|
- Just saying you don't like fish because of the bones is not really a good reason for not liking fish.
- Kılçıkları yüzünden balık sevmediğinizi söylemek, balık sevmemek için iyi bir neden değildir.
- This fish has a lot of bones.
- Bu balığın kılçığı çok.
- The dog eats the fish, the bone, the tail, and all.
- Köpek balığı, kılçığı, kuyruğu ve her şeyi yer.
- This fish has a lot of bones.
- Bu balığın bir sürü kılçığı var.
Show More (1)
|