|
- Closer to home, also in Europe, we operate more effectively than outside it.
- Evimize yakın yerlerde, Avrupa'da da, dışarıda olduğundan daha etkin bir şekilde faaliyet gösteriyoruz.
- This has been an issue especially close to my heart.
- Bu konu özellikle kalbime yakın bir konu olmuştur.
- Noise in the areas close to airports often reaches a level that is unbearable for millions of our fellow citizens.
- Havaalanlarına yakın bölgelerdeki gürültü, milyonlarca yurttaşımız için çoğu zaman dayanılmaz bir seviyeye ulaşmaktadır.
- Noise dumping of this kind is obviously very harmful to citizens living close to these airports.
- Bu tür gürültü boşaltımlarının bu havalimanlarına yakın yaşayan vatandaşlar için çok zararlı olduğu açıktır.
- We are used to meeting close to midnight, so it is splendid to be here today and see everyone awake.
- Gece yarısına yakın saatlerde toplanmaya alışkınız, bu nedenle bugün burada olmak ve herkesi uyanık görmek muhteşem.
- Legal protection must be provided as close to the citizens as possible.
- Yasal koruma mümkün olduğunca vatandaşlara yakın bir yerde sağlanmalıdır.
- Taxes should be decided upon as close to the people as possible.
- Vergilere mümkün olduğunca halka yakın bir şekilde karar verilmelidir.
- Moldova is very close to being defined as a failed state.
- Moldova başarısız bir devlet olarak tanımlanmaya çok yakın.
- Close to the citizens, they have made it possible to maintain a European social fabric.
- Vatandaşlara yakın olarak, Avrupa sosyal dokusunun korunmasını mümkün kıldılar.
- The protection of minors and human dignity is an issue that is close to the hearts of us all.
- Küçüklerin ve insan onurunun korunması hepimizin kalbine yakın bir konudur.
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile bu zaten imkansıza yakın görünüyor.
- And a top official close to Khatami even had the nerve to praise them.
- Ve Hatemi'ye yakın üst düzey bir yetkili onları övme cüretini bile gösterdi.
- This topic is, as my predecessor on the floor has confirmed, close to all our hearts.
- Bu konu, benden önceki konuşmacının da teyit ettiği üzere, hepimizin kalbine yakın bir konudur.
- It already looks close to impossible even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- It already looks close to impossible, even without adding another report.
- Başka bir rapor eklemeden bile zaten imkansıza yakın görünüyor.
- She spoke about Brazil, but I should like to start close to home in discussing biodiversity.
- Kendisi Brezilya'dan bahsetti, ancak ben biyoçeşitlilik konusunu tartışırken evime yakın bir yerden başlamak istiyorum.
- Slaughter as close to the farm as possible is something I greatly support.
- Kesimin mümkün olduğunca çiftliğe yakın bir yerde yapılması benim de çok desteklediğim bir şey.
- There are close to 100 000 agency workers in Ireland.
- İrlanda'da 100.000'e yakın taşeron işçi bulunmaktadır.
- These policies will allow new jobs to be created that are as close to the ground as possible.
- Bu politikalar, mümkün olduğunca yere yakın yeni işlerin yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
- The global figure is something close to 200 million for child labour.
- Çocuk işçiliği konusunda küresel rakam 200 milyona yakın.
- I myself live close to the Baltic, which matters to us all.
- Ben de hepimiz için önemli olan Baltık Denizi'ne yakın bir yerde yaşıyorum.
- Moldova is very close to being defined as a failed state.
- Moldova başarısız bir devlet olarak tanımlanmaya çok yakındır.
- This Parliament wants to be close to the citizen.
- Bu Parlamento vatandaşa yakın olmak istiyor.
- We must also create regional committees, allowing decisions to be taken as close to those affected as possible.
- Ayrıca bölgesel komiteler oluşturarak kararların mümkün olduğunca etkilenenlere yakın bir yerde alınmasını sağlamalıyız.
- The INTERREG programme is particularly close to our hearts.
- INTERREG programı özellikle kalbimize yakındır.
- It should also be an objective which is close to the Council’s heart.
- Bu aynı zamanda Konsey'in kalbine yakın bir hedef olmalıdır.
- The global figure is something close to 200 million for child labour.
- Çocuk işçiliği konusunda küresel rakam 200 milyona yakındır.
- The decline in core inflation is close to the target.
- Çekirdek enflasyondaki gerileme hedefe yakındır.
- Allow me also to remind you that people want decisions to be taken as close to themselves as possible.
- İnsanların kararların mümkün olduğunca kendilerine yakın alınmasını istediklerini de hatırlatmama izin verin.
- There are close to 100 000 agency workers in Ireland.
- İrlanda'da 100.000'e yakın taşeron işçisi bulunmaktadır.
- The train station is very close to the hotel.
- Tren istasyonu otele çok yakın.
- Tom lives close to the old railway station.
- Tom eski tren istasyonuna yakın yaşamaktadır.
- What country is it close to?
- Bu hangi ülkeye yakın?
- Japan is close to China.
- Japonya, Çin'e yakındır.
- Sami's country is close to Egypt.
- Sami'nin ülkesi Mısır'a yakın.
- Tom is very close to Mary.
- Tom Mary'ye çok yakın.
- Tom lives close to the old railway station.
- Tom eski tren istasyonuna yakın oturuyor.
- Were you close to your dad?
- Babana yakın mıydın?
- Tom wanted to live close to school.
- Tom okula yakın yaşamak istiyordu.
- My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
- She is close to sixty.
- Altmışına yakın.
- My birthday is close to yours.
- Benim doğum günüm seninkine yakın.
- Tom's house is very close to mine.
- Tom'un evi benimkine çok yakın.
- Tom wants to get close to the action.
- Tom aksiyona yakın olmak istiyor.
- Tom's house is very close to my house.
- Tom'un evi benim evime çok yakın.
- Is the hotel close to the airport?
- Otel havaalanına yakın mı?
- Our school is very close to the park.
- Bizim okulumuz parka çok yakındır.
- Mercury is very close to the Sun and has no substantial atmosphere.
- Merkür, Güneş'e çok yakındır ve önemli bir atmosferi yoktur.
- The store is close to my house.
- Mağaza benim evime yakın.
- One thing I've always wanted to do is get a decent job close to home.
- Her zaman yapmak istediğim tek şey evime yakın iyi bir iş bulmak.
- Do you get annoyed when the people close to you complain about their problems?
- Yakınların sana dert yandığında bundan rahatsız oluyor musun?
- We've already evacuated close to three hundred people.
- Üç yüze yakın insanı tahliye ettik bile.
- I live pretty close to him.
- Ona çok yakın yaşıyorum.
- Tom parked as close to Mary's apartment building as he could.
- Tom mümkün olduğu kadar Mary'nin apartmanına yakın parketti.
- I was very close to Tom.
- Tom'a çok yakındım.
- They want to live close to the station.
- İstasyona yakın yaşamak istiyorlar.
- Sami wanted to live close to where he studied.
- Sami okuduğu yere yakın bir yerde yaşamak istiyordu.
- Tom wants to get close to the action.
- Tom aksiyona yakın olmayı ister.
- He is close to the president.
- O, başkana yakındır.
- I sat close to the fire.
- Ateşin yakın oturdum.
- My house is close to the school.
- Evim okula yakın.
- Tom is close to Mary.
- Tom Mary'ye yakın.
- Tom and Mary sat close to the fire.
- Tom ve Mary ateşe yakın oturdu.
- Tom wanted to live close to the campus.
- Tom, kampüse yakın yaşamak istedi.
- His office is very close to mine.
- Ofisi benimkine çok yakın.
- We lived close to the sea.
- Denize yakın yaşadık.
- I don't think I've ever been this close to falling in love.
- Aşık olmaya hiç bu kadar yakın olduğumu sanmıyorum.
- Tom has known Mary for close to ten years.
- Tom on yıla yakın bir süredir Mary'yi tanıyor.
- They're close to the Germans.
- Onlar Almanlara yakınlar.
- Mercury is very close to the Sun and has no substantial atmosphere.
- Merkür Güneş'e çok yakındır ve önemli bir atmosferi yoktur.
- The table at which I dined was close to the window.
- Yemek yediğim masa pencereye yakındı.
- It's close to my house.
- Evime yakın.
- Her house is close to the park.
- Onun evi parka yakın.
- The Belgian consul invited us to tea in a restaurant close to his country's embassy.
- Belçika konsolosu bizi ülkesinin elçiliğine yakın bir restoranda çaya davet etti.
- We live close to the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
- Sami's country is close to Egypt.
- Sami'nin ülkesi Mısır'a yakındır.
- Tom and Mary live close to a national park.
- Tom ve Mary bir milli parka yakın yaşıyorlar.
- Tom didn't know that Mary's house was so close to John's.
- Tom, Mary'nin evinin John'un evine bu kadar yakın olduğunu bilmiyordu.
- Tom's house is very close to mine.
- Tom'un evi benim evime çok yakın.
- I live pretty close to her.
- Ona çok yakın yaşıyorum.
- My house is close to the sea.
- Benim evim denize yakın.
- Tom and Mary sat close to the fire.
- Tom ve Mary ateşe yakın oturdular.
- Tom and Mary live close to a national park.
- Tom ve Mary bir ulusal parka yakın yaşıyorlar.
- In the winter, I like to sled down the small hill close to our home.
- Kışın evimize yakın küçük bir tepede kızakla kaymayı seviyorum.
- Tom and Mary were sitting on the sofa very close to each other.
- Tom ve Mary kanepede birbirlerine çok yakın oturuyorlardı.
- He lives in a luxury apartment close to Central Park.
- Central Park'a yakın lüks bir dairede yaşıyor.
- Ancient people lived close to nature.
- Eski insanlar doğaya yakın yaşadı.
- Tom's house is very close to my house.
- Tom'la evlerimiz çok yakın.
- We live close to the station.
- İstasyona yakın oturuyoruz.
- Tom parked as close to Mary's apartment building as he could.
- Tom, Mary'nin apartmanına olabildiğince yakın bir yere park etti.
- Japan is close to China.
- Japonya Çin'e yakın.
- I sat close to the fire.
- Ateşe yakın oturdum.
- They're close to the Germans.
- Almanlara yakınlar.
- Sometimes I walk to work, and sometimes I ride my bike, because I live very close to work.
- İşe bazen yürüyerek bazen de bisikletle gidiyorum, zira yaşadığım yer işime çok yakın.
- They lived in a village close to a forest.
- Ormana yakın bir köyde yaşıyorlarmış.
Show More (92)
|