| 1 |
deprived |
mahrum |
adj. |
|
- If the first Members on the list of questions speak too much, the others will be deprived of their right.
- Soru listesindeki ilk Üyeler çok fazla konuşursa diğerleri haklarından mahrum kalacaktır.
- If we take the Council's route, Parliament will be deprived of all legislative power.
- Eğer Konsey'in izlediği yolu izlersek Parlamento tüm yasama yetkisinden mahrum kalacaktır.
- Member States will in practice be deprived of one of their sovereign powers.
- Üye Devletler uygulamada egemenlik yetkilerinden birinden mahrum kalacaklardır.
- Small consumers will not therefore be deprived of this right and of these internal market advantages.
- Böylece küçük tüketiciler bu haktan ve bu iç pazar avantajlarından mahrum kalmayacaktır.
- Our North American competitors do not allow themselves to be so easily deprived.
- Kuzey Amerikalı rakiplerimiz kendilerini bu kadar kolay mahrum bırakmaya izin vermiyorlar.
- She could have told us of how ETA deprived her of her husband, Senator Casas.
- Bize ETA'nın onu kocası Senatör Casas'tan nasıl mahrum bıraktığını anlatabilirdi.
- Small consumers will not therefore be deprived of this right and of these internal market advantages.
- Böylece küçük ölçekli tüketiciler bu haktan ve bu iç pazar avantajlarından mahrum kalmayacaktır.
- It is about the right that, at the end of the day, no one here in this House would wish to be deprived of.
- Günün sonunda bu Meclisteki hiç kimsenin mahrum kalmak istemeyeceği bir hakla ilgilidir.
- Its principal source of income is tourism, and of that it is currently deprived.
- Başlıca gelir kaynağı turizmdir ve şu anda bundan mahrumdur.
- He deprived my little sister of all her toys.
- Küçük kız kardeşimi bütün oyuncaklarından mahrum bıraktı.
- The traffic accident deprived him of his sight.
- Trafik kazası onu görme yetisinden mahrum bıraktı.
- The government deprived him of all his rights.
- Hükümet onu tüm haklarından mahrum bıraktı.
- The high building deprived their house of sunlight.
- Yüksek bina evlerini güneş ışığından mahrum bırakmış.
- Poverty deprived the boy of education.
- Yoksulluk çocuğu eğitimden mahrum bıraktı.
- The accident deprived them of their happiness.
- Kaza onları saadetten mahrum bıraktı.
- They deprived me of my liberty.
- Beni özgürlüğümden mahrum bıraktılar.
- The whole city was deprived of water.
- Bütün şehir sudan mahrum kaldı.
- Anger deprived him of his reason.
- Öfke onu mantığından mahrum bıraktı.
- The hostages starved because they were deprived of food.
- Rehineler açlıktan öldü çünkü yiyecekten mahrum kaldılar.
- We were deprived of transportation.
- Ulaşımdan mahrum kaldık.
- Criminals are deprived of social rights.
- Suçlular sosyal haklardan mahrumdur.
- The war deprived them of their happiness.
- Savaş onları mutluluklarından mahrum bıraktı.
Show More (19)
|
| 2 |
deprived |
mahrum edilmiş |
adj. |
|
- The state government deprived the civil rights of their citizen.
- Eyalet yönetimi vatandaşlarının sivil haklarını mahrum etti.
- The traffic accident deprived him of his sight.
- Trafik kazası onu gözünden mahrum etti.
- Astonishment deprived me of speech.
- Şaşkınlık beni konuşmamdan mahrum etti.
- The accident deprived them of their happiness.
- Kaza onları mutluluklarından mahrum etti.
- A toothache deprived me of sleep.
- Bir diş ağrısı beni uykumdan mahrum etti.
- They deprived me of my liberty.
- Onlar beni özgürlüğümden mahrum ettiler.
- The government deprived him of all his rights.
- Hükümet onu bütün haklarından mahrum etti.
- Poverty deprived the boy of education.
- Yoksulluk, oğlanı eğitimden mahrum etti.
- The new law has deprived the citizens of their liberty.
- Yeni yasa vatandaşları özgürlüklerinden mahrum etti.
Show More (6)
|
| 3 |
deprived |
muhtaç |
adj. |
|
- These deprived people have nothing to lose.
- Bu muhtaç insanların kaybedecek hiçbir şeyi yok.
Show More (-2)
|
| 4 |
deprived |
yoksun |
adj. |
|
- The poor and the deprived are not the main priorities of those who possess political power.
- Yoksullar ve yoksunlar, siyasi gücü elinde bulunduranların temel öncelikleri değildir.
Show More (-2)
|
