1 |
disbelief |
inanmazlık |
n. |
|
- They listened to him with disbelief.
- Onu inanmayarak dinlediler.
- Fadil was in shock and disbelief.
- Fadıl şok ve inanmazlık içindeydi.
- Fadil was in shock and disbelief.
- Fadıl şok içindeydi ve inanamıyordu.
- Tom stared at Mary in disbelief.
- Tom inanamayarak Mary'ye baktı.
- Tom stared in disbelief.
- Tom inanamayarak baktı.
- They listened to him in disbelief.
- Onu inanmadan dinlediler.
- They listened to him with disbelief.
- Onu inanmadan dinlediler.
- Tom and Mary stared at each other in disbelief.
- Tom ve Mary birbirlerine inanamayarak baktılar.
- They listened to him in disbelief.
- Onu inanmayarak dinlediler.
Show More (6)
|
2 |
disbelief |
inançsızlık |
n. |
|
- I had an expression of disbelief on my face.
- Yüzümde inançsız bir ifade vardı.
- I was in disbelief.
- İnançsızlık içindeydim.
- During the movie, I tried to suspend my disbelief, but failed.
- Film boyunca inançsızlığımı askıya almaya çalıştım ama başaramadım.
Show More (0)
|
3 |
disbelief |
inanmama |
n. |
|
- The Belgian Presidency-in-Office shakes her head in disbelief.
- Belçika Dönem Başkanlığı inanamayarak başını sallar.
- Her friend looked at her in disbelief and asked why.
- Arkadaşı ona inanamayarak baktı ve nedenini sordu.
Show More (-1)
|
4 |
disbelief |
şaşkınlık |
n. |
|
- Her friend looked at her in disbelief and asked why.
- Arkadaşı ona şaşkınlıkla bakar ve neden diye sorar.
- The small town was in disbelief.
- Küçük kasaba şaşkınlık içindeydi.
Show More (-1)
|
5 |
disbelief |
kuşku |
n. |
|
- I was in disbelief.
- Kuşku içindeydim.
- Tom stared in disbelief.
- Tom kuşku içinde baktı.
Show More (-1)
|
6 |
disbelief |
şüphe |
n. |
|
- The small town was in disbelief.
- Küçük kasaba şüphe içinde idi.
Show More (-2)
|
7 |
disbelief |
güvensizlik |
n. |
|
- During the movie, I tried to suspend my disbelief, but failed.
- Film sırasında, güvensizliğimi askıya almaya çalıştım, ama başaramadım.
Show More (-2)
|