| 1 |
dock |
iskele |
n. |
|
- He tied his old boat to the port.
- Eski teknesini iskeleye bağlardı.
- Tom seems to enjoy just sitting on the dock and watching the seagulls.
- Tom iskelede oturup martıları izlemekten hoşlanıyor gibi görünüyor.
- Tom jumped off the dock.
- Tom iskeleden atladı.
- Tom is on the dock.
- Tom iskelede.
- The girl was gazing at the dock.
- Kız iskeleye bakıyordu.
- Tom was sunbathing on the dock.
- Tom iskelede güneşleniyordu.
- Tom tied his boat to the dock.
- Tom teknesini iskeleye bağladı.
- Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.
- Tom iskelede oturup gün batımını seyrederken teneke düdüğünü çalmayı sever.
- Tom sat on the dock, looking at children swimming.
- Tom iskelede oturmuş, yüzen çocuklara bakıyordu.
- Tom usually fishes off the dock, but sometimes he fishes from the shore.
- Tom genellikle iskeleden balık tutar, ama bazen kıyıdan da balık tuttuğu olur.
Show More (7)
|
| 2 |
dock |
sanık sandalyesi |
n. |
|
- When can we see some of these leaders sitting in the dock in The Hague?
- Bu liderlerden bazılarını Lahey'de sanık sandalyesinde ne zaman görebileceğiz?
- It is unquestionably the Member States that are in the dock.
- Kuşkusuz sanık sandalyesinde olan Üye Devletlerdir.
- If we do not, the wrong Member States will find themselves in the dock.
- Eğer bunu yapmazsak, yanlış Üye Devletler kendilerini sanık sandalyesinde bulacaklardır.
- The fact is that, at the moment, it is the complainant who is in the dock.
- Gerçek şu ki şu anda sanık sandalyesinde olan kişi şikayetçidir.
Show More (1)
|
| 3 |
dock |
rıhtım |
n. |
|
- My father used to take us to the docks to see the ships.
- Babam bizi gemileri görmemiz için rıhtıma götürürdü.
- The engineers drew up plans for a new dock.
- Mühendisler yeni bir rıhtım için planlar hazırladılar.
Show More (-1)
|
| 4 |
dock |
limana yanaşmak |
v. |
|
- The ship will be docked at port 5 to unload its cargo.
- Gemi yükünü boşaltmak için 5 numaralı limana yanaşacak.
- The ship hasn't even docked yet.
- Gemi daha limana yanaşmadı bile.
Show More (-1)
|
| 5 |
dock |
yuva |
n. |
|
- I bought a charging dock to place in my car's dash.
- Arabamın ön paneline yerleştirmek için bir şarj yuvası aldım.
Show More (-2)
|
| 6 |
dock |
kabloyla (birbirine) bağlamak |
v. |
|
- We used to dock our computers to each other to play together.
- Birlikte oyun oynamak için bilgisayarlarımızı kabloyla birbirine bağlardık.
Show More (-2)
|
| 7 |
dock |
uzayda kenetlenmek |
v. |
|
- The ship will dock at the ISS tomorrow.
- Gemi yarın UUİ'yle uzayda kenetlenecek.
Show More (-2)
|
| 8 |
dock |
kuyruğunu kısaltmak |
v. |
|
- The lambs are docked by the use of rubber rings.
- Kuzuların kuyruğu lastik halkalar kullanılarak kısaltılır.
Show More (-2)
|
| 9 |
dock |
kuzukulağı otu |
n. |
|
- The cows ate all the docks in our garden.
- İnekler bahçemizdeki tüm kuzukulağı otlarını yedi.
Show More (-2)
|
| 10 |
dock |
kenetlenmek |
v. |
|
- The Russian Soyuz spacecraft has docked at the International Space Station.
- Rus Soyuz uzay aracı Uluslararası Uzay İstasyonu'na kenetlendi.
Show More (-2)
|
| 11 |
dock |
rıhtıma yanaşmak |
v. |
|
- The ship hasn't even docked yet.
- Gemi henüz rıhtıma yanaşmadı bile.
Show More (-2)
|
