|
- You can see the excitement of being a mother on her face.
- Anne olmanın heyecanını yüzünden okuyabiliyorsunuz.
- Ideally long-term bets provide excitement over the course of the whole season.
- İdeal olarak uzun vadeli bahisler tüm sezon boyunca heyecan duymanızı sağlar.
- Here all you will find is hours of intense gaming excitement.
- Burada bulacağınız tek şey saatlerce süren yoğun oyun heyecanı.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Kadının gözleri parladı ve tüm vücudu heyecandan titriyordu.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Kadının gözleri parladı ve tüm vücudu heyecandan titredi.
- The woman's eyes sparkled and her whole body trembled with excitement.
- Genç kadının gözleri parladı ve tüm bedeni heyecandan sarsıldı.
- Here all you will find is hours of intense gaming excitement.
- Burada bulacağınız tek şey saatler süren yoğun oyun heyecanıdır.
- It has been a full day of excitement and magic for me.
- Benim için heyecan ve sihir dolu bir gün oldu.
- His heart beat with excitement.
- Kalbi heyecanla çarpıyordu.
- The children couldn't contain their excitement.
- Çocuklar heyecanlarına hakim olamadılar.
- Excitement is not good for a man of my age.
- Heyecan benim yaşımdaki bir adam için iyi değil.
- There's a lot of excitement.
- Çok fazla heyecan var.
- What's all the excitement?
- Bu heyecan da ne?
- The news of his arrival added to our excitement.
- Geliş haberi heyecanımızı daha da arttırdı.
- Tom was unable to hide his excitement.
- Tom heyecanını gizleyemedi.
- The children couldn't contain their excitement.
- Çocuklar heyecanlarını kontrol altına alamazlar.
- Due to excitement, I became tongue-tied.
- Heyecandan dolayı dilim tutuldu.
- I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement.
- Ben, kalbim heyecanla atarken perdenin yükselmesini bekledim.
- She tried to hide her excitement.
- Heyecanını gizlemeye çalıştı.
- I miss the excitement.
- Heyecanı özledim.
- Meg is filled with excitement.
- Meg, heyecan dolu.
- The excitement is already building.
- Heyecan şimdiden artmaya başladı.
- She tried to hide her excitement.
- Heyecanını saklamaya çalıştı.
- Due to excitement, I became tongue-tied.
- Heyecandan dilim tutuldu.
- There was an air of excitement at the meeting.
- Toplantıda bir heyecan havası vardı.
- The doctor says you must be careful to avoid excitement.
- Doktor heyecandan kaçınmak için dikkatli olman gerektiğini söylüyor.
- Mary went crazy with excitement when she saw the squirrel-shaped cookies that Tom had baked.
- Mary, Tom'un pişirdiği sincap şeklindeki kurabiyeleri görünce heyecandan çılgına döndü.
- Don't you want a little excitement?
- Biraz heyecan istemez misin?
- In all the excitement, I forgot to eat.
- O kadar heyecan içinde yemek yemeyi unuttum.
- Tom wasn't able to hide his excitement.
- Tom heyecanını gizleyemedi.
- Tom's excitement was genuine.
- Tom'un heyecanı gerçekti.
- In my excitement, I wasn't aware of time.
- Heyecandan zamanın farkında değildim.
- Excitement is not good for a man of my age.
- Benim yaşımdaki bir erkek için heyecan iyi değil.
- Her heart was throbbing with excitement.
- Kalbi heyecanla çarpıyordu.
- I just want a little more excitement in my life.
- Hayatımda biraz daha heyecan istiyorum.
- Fadil's excitement was short-lived.
- Fadıl'ın heyecanı kısa sürmüştü.
- I was looking for some excitement so I decided to bring the handcuffs.
- Biraz heyecan arıyordum, bu yüzden kelepçeleri getirmeye karar verdim.
- I've had enough excitement for a while.
- Bir süreliğine yeterince heyecan yaşadım.
- I was looking for some excitement so I decided to bring the handcuffs.
- Biraz heyecan arıyordum bu yüzden kelepçeleri getirmeye karar verdim.
- Tom tried to hide his excitement.
- Tom heyecanını gizlemeye çalıştı.
- It has been a full day of excitement and magic for me.
- Benim için heyecan ve büyü dolu bir gündü.
- Fadil's excitement was short-lived.
- Fadıl'ın heyecanı kısa ömürlüydü.
- The excitement reached its peak.
- Heyecan doruk noktasına ulaştı.
- What's all the excitement?
- Bütün bu heyecan ne?
- There's a lot of excitement.
- Çok heyecan var.
- I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement.
- Kalbim heyecanla çarparak perdenin açılmasını bekledim.
- Tom couldn't hide his excitement.
- Tom heyecanını gizleyemedi.
- In all the excitement the 30 minute show-time passed in a flash.
- Tüm bu heyecan içinde 30 dakikalık gösteri süresi bir anda geçti.
- She didn't share her husband's excitement.
- Kocasının heyecanını paylaşmadı.
- Her heart was throbbing with excitement.
- Heyecandan kalbi titriyordu.
- I miss the excitement.
- Ben heyecanı özlüyorum.
- What's all the excitement about?
- Bu heyecan da neyin nesi?
- The news of his arrival added to our excitement.
- Onların varış haberi heyecanımıza katkıda bulundu.
- I held my breath because of the excitement.
- Heyecandan nefesimi tuttum.
- When the excitement died down, the discussion resumed.
- Heyecan azalınca tartışma devam etti.
- The excitement level is building.
- Heyecan seviyesi artıyor.
- The excitement is already building.
- Heyecan zaten gelişiyor.
- Mary's eyes glinted with excitement.
- Mary'nin gözleri heyecanla parlıyordu.
- The game lacked excitement.
- Oyun heyecandan yoksundu.
- There's excitement in the air.
- Havada heyecan var.
- His heart beat with excitement.
- Onun kalbi heyecanla çarpıyor.
- Fadil's excitement was short-lived.
- Fadıl'ın heyecanı kısa sürdü.
- Don't you want a little excitement?
- Birazcık heyecan istemez misin?
Show More (60)
|
