|
- Without the United States the burden will fall on Japan, Germany, the United Kingdom, France, Canada and Australia.
- Amerika Birleşik Devletleri olmadan yük Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Kanada ve Avustralya'ya düşecektir.
- There is a considerable level of responsibility here that must fall on the Internet service providers.
- Burada İnternet servis sağlayıcılarına önemli ölçüde sorumluluk düşmektedir.
- Last Saturday, Israeli shells once again fell on a Palestinian refugee camp.
- Geçtiğimiz Cumartesi günü İsrail top mermileri bir kez daha Filistin mülteci kampına düştü.
- Toasts always fall on the buttered side.
- Tostlar her zaman tereyağlı tarafa düşer.
- His advice fell on deaf ears.
- Onun tavsiyesi sağır kulaklara düştü.
- I slipped and fell on the icy sidewalk.
- Buzlu kaldırımda kaydım ve düştüm.
- He fainted and fell on his back.
- O, bayıldı ve sırtüstü düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
- Don öyle bir şeydi ki, kuşlar sineklerin üzerine düştü.
- All the sugar fell on the ground.
- Bütün şeker yere düştü.
- The nest fell on the ground.
- Yuva yere düştü.
- Toasts always fall on the buttered side.
- Tostlar hep tereyağlı tarafı üzerine düşer.
- He finally committed suicide by falling on his own sword.
- Sonunda kendi kılıcının üzerine düşerek intihar etti.
- Tom fell on his head.
- Tom tepetaklak düştü.
- The dish fell on the floor with a crash.
- Tabak büyük bir gürültüyle yere düştü.
- A tree fell on Tom's house.
- Tom'un evine bir ağaç düştü.
- Tom was killed when a tree limb fell on him.
- Tom, üzerine bir ağaç dalı düştüğünde öldü.
- All the sugar fell on the ground.
- Tüm şeker yere düştü.
- She fell on her face.
- O yüzünün üstüne düştü.
- She fell on her face.
- Yüzüstü düştü.
- Tom died when a tree fell on him.
- Tom bir ağaç üstüne düştüğünde öldü.
- I broke my wrist when I fell on it.
- Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
- Droplets are falling on my laptop computer.
- Dizüstü bilgisayarımın üzerine damlacıklar düşüyor.
- What fell on me?
- Üzerime ne düştü?
- Tom fell on his head.
- Tom kafasının üzerine düştü.
- My cellphone fell on the floor.
- Cep telefonum yere düştü.
- Tom fell on his head.
- Tom kafaüstü yere düştü.
- Your glasses fell on the floor.
- Gözlüğün yere düştü.
- He allowed his books to fall on the floor.
- Kitaplarının yere düşmesine izin verdi.
- A piece of paper fell on the ground.
- Yere bir kağıt parçası düştü.
- He finally committed suicide by falling on his own sword.
- Sonunda kendi kılıcı üzerine düşerek intihar etti.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
- Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- Something fell on the patio, but I could not see what it was.
- Verandaya bir şey düştü ama ne olduğunu göremedim.
- He fainted and fell on his back.
- Bayıldı ve sırt üstü düştü.
- Tom died when a tree fell on him.
- Tom üzerine bir ağaç düştüğünde öldü.
- Something might fall on you, so be careful.
- Üzerinize bir şey düşebilir, bu yüzden dikkatli olun.
- Something might fall on you, so be careful.
- Üzerinize bir şey düşebilir, dikkatli olun.
- Falling on ice hurts.
- Buz üzerinde düşmek incitir.
- A tree fell on my new car and I had to junk it.
- Yeni arabamın üzerine bir ağaç düştü ve onu hurdaya çıkarmak zorunda kaldım.
- Falling on ice hurts.
- Buzun üzerine düşmek acıtır.
- Tom fell on his head.
- Tom kafasının üstüne düştü.
- She fell on her knees while crossing the street.
- Karşıdan karşıya geçerken dizlerinin üzerine düştü.
- Droplets are falling on my laptop computer.
- Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.
- Something fell on the patio, but I could not see what it was.
- Verandanın üzerine bir şey düştü ama onun ne olduğunu göremedim.
Show More (40)
|