| 1 |
finite |
sınırlı |
adj. |
|
- The universe is finite in time.
- Evrendeki zaman sınırlıdır.
- Yet, as politicians allocating finite resources, we must ask these questions.
- Yine de sınırlı kaynakları tahsis eden politikacılar olarak bu soruları sormak zorundayız.
- We all must be socially responsible about protecting the environment because it is inherently a finite resource.
- Hepimiz çevrenin korunması konusunda sosyal sorumluluk sahibi olmalıyız çünkü çevre doğası gereği sınırlı bir kaynaktır.
- Man's knowledge is finite.
- İnsanın bilgisi sınırlıdır.
- Man's knowledge is finite.
- İnsanoğlunun bilgisi sınırlıdır.
- Love is not a finite resource.
- Sevgi sınırlı bir kaynak değildir.
Show More (3)
|
| 2 |
finite |
sonlu |
adj. |
|
- Teaching necessary mechanical principles and concepts for dynamic analysis of finite degree of freedom systems.
- Sonlu serbestlik dereceli sistemlerin dinamik analizi için gerekli mekanik prensip ve kavramların öğretilmesi.
- Teaching necessary mechanical principles and concepts for dynamic analysis of finite degree of freedom systems.
- Sonlu serbestlik dereceli sistemlerin dinamik analizi için gerekli mekanik prensipleri ve kavramları öğretmek.
- Love is not a finite resource.
- Aşk sonlu bir kaynak değildir.
- We cannot have infinite growth on a finite planet.
- Sonlu bir gezegende sonsuz büyümeye sahip olamayız.
Show More (1)
|
| 3 |
finite |
bitimli |
adj. |
|
- Am', 'is', 'are', 'was' and 'were' are the finite forms of 'be'.
- "Am", "is", "are", "was" ve "were", "be" fiilinin bitimli formlarıdır.
Show More (-2)
|
